yazar: kemal tahir
yayım yılı: 1962
tahir'in taşra insanının hayatındaki sorunlar ile hapishanelerde yaşanan dramlara, ülkenin o yıllardaki hüznünün de eklenmesiyle yaşanan hayatları anlattığı romanıdır.
yayım yılı: 1962
tahir'in taşra insanının hayatındaki sorunlar ile hapishanelerde yaşanan dramlara, ülkenin o yıllardaki hüznünün de eklenmesiyle yaşanan hayatları anlattığı romanıdır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "bir göçmen" tarafından 05.04.2023 13:26 tarihinde açılmıştır.
1.
bir kemal tahir romanı. kahramanı, bir yüksek lisans tezine göre nazım hikmet'in eserlerinde ve mektuplarında da geçiyormuş. bu olabilir, zira nazım hikmet de o yıllarda kemal tahir'le aynı koğuşta yatıyordu.
olaylar 1940 yılında çankırı cezaevinde geçer. romana adını veren kelleci memet, istanbullu selim'in * sahip çıktığı 16 yaşında bir tutukludur. ufak tefektir ama elleri çok büyüktür.
virankale köyünden fakir bir aileye mensup olan memet'in lakabı, sürülmüş ve ürünü kaldırılmış toprakta kalan ve "kelle" denilen buğday başaklarını toplayan garibanlara verilen bir lakaptır. esaretten dönmüş bir savaş gazisi olan babası ve sıtmalı anası bir iki kere hapishaneye ziyaretine gelir, orada babasının maceralarını dinleriz. baba hep "esir düşünce madalyamı da kaptırdım, eğer azat olduğum zaman yakamda olsaydı maaş bağlarlardı" diye hayıflanmaktadır. uzun süre köyün zengini (ve memet'in öldürdüğü) osman ağa'nın koruculuğunu yapmıştır, artık yaşlandığı için çalışmamaktadır. memet te okuyamamıştır, selim abisinden okuma yazma öğrenir. bir yandan da zengin olma hayallerini kurar, ancak onun hayalleri muhsin bey'le ali nazik'in rakı içerken kurdukları hayallerden farklıdır. her ne kadar üstünü başını yapma, evinin damını aktarma, evlenme gibi hayalleri olsa da, bir yandan köyünün köprü, cami, okul gibi eksiklerini tamamlamayı, ayrıca çankırı'daki karatekin parkı'na benzer bir millet bahçesi yaptırmayı kurmaktadır.
memet, istanbullu'nun aracılığıyla iş yurdunda çalışır. eski bir han olan hapishane binasının dışarı bakan dükkanları iyi halli hükümlülerce işletilmektedir. memet de bu dükkanlardan birini istanbullu'nun aracılık etmesiyle devralır. dükkanın eski sahibi cinci nezir ve tahliyesine az kalan şeker emin'le pek anlaşamayan memet'e bu arada bir de iftira atılır, neyse ki çaldığı söylenen para başka yerden çıkar ve temize çıkar. derken 30 ağustos kutlamaları sırasında memet'in babası açık görüşe gelir. osman ağa'nın oğlu yusuf'un memet'in yavuklusu cemile'yi aldığını söyler.
burada flash-back ile memet'in köydeki hayatına döneriz. babası yaşlandığı için çalışamayan memet, babasının yerine osman ağa'nın konağında bekçilik yapmaktadır. cemile'yi sevmektedir, hatta tuz mağarasında beraber bile olmuşlardır ve memet'e "ağa onu sana alacak" denmiştir. yanaşması olduğu osman ağa, oğlu yusuf'un üvey anası ümmühan'la fan fin fon durumunda olduğundan şüphelendiğini söyler, onları izlemesini ister. kelleci memet, önce arkadaşı olan yusuf'u sıkıştırır. yusuf "böyle bir şey yok" dese de memet takibi sürdürür. derken ümmühan "osman şimdi de üçüncü karıyı alacak, senin yavuklun cemile'ye görücü yollayacak, zaten sen onu tuzhaneye attığından beri sana karşı ters davranıyor, seni de öldürecek" falan diye memet'i bir güzel doldurur. bir gün oduna giden osman ağa, çolak olduğu için memet'ten çiftesini ister. memet çifteyi uzatırken yanlışlıkla silah patlar, ağa ölür. "ağa onun yavuklusuna göz koymuştu" diye altyapısı da yapılan cinayetin kaza olduğuna memet kimseyi inandıramaz, yaşının küçüklüğü sebebiyle 6 yıl ceza alır.
epilog ise, başgardiyanın telefonla jandarmayı aramasıyla başlar. memet teneke makasını kapıp kaçmıştır. istanbullu selim, arkadaşı hatip ağa'ya "nereye gidebilir ki" diye sorar. "köyüne gider herhalde" cevabını alır. ama çok fazla da kaçamayacağı bellidir, çünkü başgardiyan köyüne yakın tüm karakollara ihbarda bulunmuştur.
olaylar 1940 yılında çankırı cezaevinde geçer. romana adını veren kelleci memet, istanbullu selim'in * sahip çıktığı 16 yaşında bir tutukludur. ufak tefektir ama elleri çok büyüktür.
virankale köyünden fakir bir aileye mensup olan memet'in lakabı, sürülmüş ve ürünü kaldırılmış toprakta kalan ve "kelle" denilen buğday başaklarını toplayan garibanlara verilen bir lakaptır. esaretten dönmüş bir savaş gazisi olan babası ve sıtmalı anası bir iki kere hapishaneye ziyaretine gelir, orada babasının maceralarını dinleriz. baba hep "esir düşünce madalyamı da kaptırdım, eğer azat olduğum zaman yakamda olsaydı maaş bağlarlardı" diye hayıflanmaktadır. uzun süre köyün zengini (ve memet'in öldürdüğü) osman ağa'nın koruculuğunu yapmıştır, artık yaşlandığı için çalışmamaktadır. memet te okuyamamıştır, selim abisinden okuma yazma öğrenir. bir yandan da zengin olma hayallerini kurar, ancak onun hayalleri muhsin bey'le ali nazik'in rakı içerken kurdukları hayallerden farklıdır. her ne kadar üstünü başını yapma, evinin damını aktarma, evlenme gibi hayalleri olsa da, bir yandan köyünün köprü, cami, okul gibi eksiklerini tamamlamayı, ayrıca çankırı'daki karatekin parkı'na benzer bir millet bahçesi yaptırmayı kurmaktadır.
memet, istanbullu'nun aracılığıyla iş yurdunda çalışır. eski bir han olan hapishane binasının dışarı bakan dükkanları iyi halli hükümlülerce işletilmektedir. memet de bu dükkanlardan birini istanbullu'nun aracılık etmesiyle devralır. dükkanın eski sahibi cinci nezir ve tahliyesine az kalan şeker emin'le pek anlaşamayan memet'e bu arada bir de iftira atılır, neyse ki çaldığı söylenen para başka yerden çıkar ve temize çıkar. derken 30 ağustos kutlamaları sırasında memet'in babası açık görüşe gelir. osman ağa'nın oğlu yusuf'un memet'in yavuklusu cemile'yi aldığını söyler.
burada flash-back ile memet'in köydeki hayatına döneriz. babası yaşlandığı için çalışamayan memet, babasının yerine osman ağa'nın konağında bekçilik yapmaktadır. cemile'yi sevmektedir, hatta tuz mağarasında beraber bile olmuşlardır ve memet'e "ağa onu sana alacak" denmiştir. yanaşması olduğu osman ağa, oğlu yusuf'un üvey anası ümmühan'la fan fin fon durumunda olduğundan şüphelendiğini söyler, onları izlemesini ister. kelleci memet, önce arkadaşı olan yusuf'u sıkıştırır. yusuf "böyle bir şey yok" dese de memet takibi sürdürür. derken ümmühan "osman şimdi de üçüncü karıyı alacak, senin yavuklun cemile'ye görücü yollayacak, zaten sen onu tuzhaneye attığından beri sana karşı ters davranıyor, seni de öldürecek" falan diye memet'i bir güzel doldurur. bir gün oduna giden osman ağa, çolak olduğu için memet'ten çiftesini ister. memet çifteyi uzatırken yanlışlıkla silah patlar, ağa ölür. "ağa onun yavuklusuna göz koymuştu" diye altyapısı da yapılan cinayetin kaza olduğuna memet kimseyi inandıramaz, yaşının küçüklüğü sebebiyle 6 yıl ceza alır.
epilog ise, başgardiyanın telefonla jandarmayı aramasıyla başlar. memet teneke makasını kapıp kaçmıştır. istanbullu selim, arkadaşı hatip ağa'ya "nereye gidebilir ki" diye sorar. "köyüne gider herhalde" cevabını alır. ama çok fazla da kaçamayacağı bellidir, çünkü başgardiyan köyüne yakın tüm karakollara ihbarda bulunmuştur.
devamını gör...