1.
milenyum çocuklarının kaçırdığı nesildir. şimdiki lollik kafe versiyonları asla aynı tadı vermez. sigara dumanı çay ve kakao eşliğinde bıyıklı dayılar tarafından edilen orijinal küfürlerle birlikte seyir zevkini nirvanaya çıkaran yerlerdir. yenilen çekirdeğin çöpünün yere atılabilmesi artık hiçbir yerde bulanamayacak bir lükstür. aynı heyecanı ve atmosferi statta dahi bulamazsınız. eğer maç saatinde gidecekseniz erken giden komşu ya da arkadaşa sandelye ayırttırmanız gerekir. ortalama maçın onuncu dakikalarında ücretler toplanır. devre arası sigara içmeye çıkarken aynı sandelyeyi bulabilmek için sıranızı kafanızda kodlarsınız. rakip takım gol atınca taraftarlarının sevincinin bitmesini boynu bükük bir şekilde beklersiniz. eğer gol ofsayt kararı ile iptal olursa o sevincin arasında 5 saniye gecikmeli olarak anlar, az önceki sevincin yaklaşık iki katı fazla bir sevinçle bu kararı kutlarsınız. verilen her faul ve ofsayt kararı küfürler eşliğinde eleştirilir. ara ara ön ve arka sıradaki rakip takım taraftarı ile pozisyon tartışmalarına girersiniz. bir de var gücüyle bağırarak sesini kıraathaneden tuttuğu takımın teknik direktörüne ulaştırmaya çalışan dayılar vardır. gerçekten duyacağına inanır ve gerekli değişiklik konusunda tüyolar verir. güzel günlerdi.
devamını gör...
2.
özlem duyduğum bir durumdur. köyümüzün lokalinde süper lig maçlarının hepsini izler, maç öncesinde lahmacunlar sipariş edip yerdik, maç arasında da çaylar demlenir sohbet edilir ve güzelce vakit geçirilirdi. tabi o zamanlar çocuk olduğum için muhabbete çok dahil olamasam da akranlarımla vakit geçirirdim, siyaset konuşulmazdı sadece spor.
ne yaptın bize zaman?
ne yaptın bize zaman?
devamını gör...
3.
milenyum çocuğuyum ama ben de kısa bir süre kıraathanede maç izlemiştim.
babam hiç sevmezdi maç izlemeyi ama beni de kırmadı ve mahallemizdeki bir kıraathanede galatasaray taraftarı olarak drogba'lı, ronaldo'lu, sneijder'li galatasaray-real madrid maçını izlemeye götürdü beni.
o da kıraathanede izlediğim ilk ve son maçtı zaten.
şimdi takım tutmuyorum.
babam hiç sevmezdi maç izlemeyi ama beni de kırmadı ve mahallemizdeki bir kıraathanede galatasaray taraftarı olarak drogba'lı, ronaldo'lu, sneijder'li galatasaray-real madrid maçını izlemeye götürdü beni.
o da kıraathanede izlediğim ilk ve son maçtı zaten.
şimdi takım tutmuyorum.
devamını gör...
4.
o değil, karışık izlenmesine rağmen hiç kavga çıkmazdı.
devamını gör...
5.
euro 2008. türkiye'nin tüm maçlarını ankara bahçeli'de bir cafede izlerdim. hey gidi günler hey.
devamını gör...
6.
94-95 sezonunda cine5'te bir gs-fb maçı izleyerek dahil olmaya başladığım nesil.
o günden pandemi günlerine dek stadyuma gitmemişsem eğer en iyisi kıraathaneydi.
o günden pandemi günlerine dek stadyuma gitmemişsem eğer en iyisi kıraathaneydi.
devamını gör...
7.
pandemi öncesine kadar halen kıraathanelerde maç izlemeye devam eden nesildir. ya biz çok geride kaldık ya da sözlükçülerin hepsi sosyete çocuğu.
devamını gör...
8.
o nesil aslında hala devam ediyor diyebiliriz.
fakat sayısı geçmişe göre azaldı, bunun bir çok sebebi var tabi ki ama benim için geçmişe bakıyorum da boşa geçen zamanlarımmıs haftada 2 saatimi o sigara dumanının içerisinde harcamak gerçekten ziyanmıs.
gitmeye yeltenen var ise, kati suretle vazgeçmelidir.
fakat sayısı geçmişe göre azaldı, bunun bir çok sebebi var tabi ki ama benim için geçmişe bakıyorum da boşa geçen zamanlarımmıs haftada 2 saatimi o sigara dumanının içerisinde harcamak gerçekten ziyanmıs.
gitmeye yeltenen var ise, kati suretle vazgeçmelidir.
devamını gör...
9.
istiklal marşı okunurken herkes ayakta olurdu..
şimdilerde herkes oturuyor..
şimdilerde herkes oturuyor..
devamını gör...
10.
cine5 in cine5 olduğu zamanlar. içerde yer yoktu. kıraathanenin camından izlerdim. hagi yi izlediğim için kendimi şanslı hissediyorum. ey gidi günler ey!
devamını gör...
11.
sigara dumanından ekranın gözükmediği zamanlardı.
devamını gör...
12.
yer malatya, ünivdeyim, evde 4 kişiyiz, 2 beşiktaşlı, bir fenevli, bir gaaasaraylı...fenev-beşiktaşk maçı var, kahvede mevzilendik. ortalarda bir yerdeyiz. fenevde okocha , bizde amokachi var. fener bize bir tane sapladı...arkadan tam bir psikopat beşiktaşlı pos bıyıklı bir amca bağırdı ve önündeki küllüğü tv ye savurdu, kulağımın yanından geçti...söylem şuydu;
amokochayı alsana alümünyummmm neyi bekliyorsun.....adam iki futbolcuyu melezledi anında. yerlere yatmıştık, maçı izleyemedik.
amokochayı alsana alümünyummmm neyi bekliyorsun.....adam iki futbolcuyu melezledi anında. yerlere yatmıştık, maçı izleyemedik.
devamını gör...
13.
o donemler her yerde sigara icildigi icin normal gelen ama simdi dusununce o sigara ortaminda nasil durdugumuzu anlayanadigim bir donem.
muhtemel eve gittigimizde kulluk gibi kokuyodu elbisler.
muhtemel eve gittigimizde kulluk gibi kokuyodu elbisler.
devamını gör...
14.
90'lı yıllarda normal televizyon kanalından yayın yapılırdı. ya trt, ya show tv veya star kanalından maç seyredilirdi. o zaman ne cine5 vardı ne de şifreli yayınlar. çay ocağının televizyonu karşısında ahali oturur, maçı seyrederdi. değerini anlayanlar için o zaman ne güzelmiş .
devamını gör...
15.
bu faaliyetin en güzel yanı, devre arası olunca dışarı hava almak için çıkıp sigara yakıp ilk devreyi kritik etmektir.
en güzel ikinci yanı da, maç sonu yine sigara yakıp maçı kritik etmektir.
en güzel ikinci yanı da, maç sonu yine sigara yakıp maçı kritik etmektir.
devamını gör...
16.
içeride alabildiğince bir kalabalık var, kalabalık ve gürültü aynı düzlemde kıvrılıp dans ediyor sanki. oradaki herkes birazdan başlayacak olan maçın heyecanı içinde, her iki takımın taraftarı da kazanacaklarına dair umutlu ve emin... arada sataşmalar oluyor fakat kıraathanenin sahibi olaya hemen müdahale ediyor. aslında faydasız bir çabaya girdiğinin o da farkında ama yine de denemekten vazgeçmiyor.
tüplü 55 ekran bir televizyon, duvara monte edilmiş, kafese koyulmuş, o zamanlar bunun çalınma riskine karşın alınmış bir önlem olduğunun farkında değilim. sanıyorum ki, kıraathanelerdeki televizyonlar böyle tasarlanmış, alındığı yerde de böyle satılıyor.
çok da önemsemiyorum, ilk kez babamla maç izleyecek olmanın heyecanı içindeyim. yerimde duramayıp iki de bir soruyorum:
-ne zaman başlayacak baba?
birazdan diyor,
-biraz sabret.
fakat sabretmek ne mümkün, ilk kez böyle bir ortamdayım, babalarıyla gelen bir sürü çocuk var ama tek kız çocuğu benim. çocuklar kötü kötü bana bakıyor.
kızlar maç izlemez ki diye fısıldaştıklarını duyuyorum.
babam huzursuzluğumu anlayıp bana oralet söylüyor. kan gibi rengi olan bir içecek geliyor masaya, tadı tatlı, seviyor ve afiyetle içiyorum.
ve maç başlıyor.
bir anda tüm sesler susuyor, geriye uğultular kalıyor, televizyondan spikerin heyecanlı sesi doluyor kıraathanenin içine. aynı anda coşkulu sloganlar yükselip spikerin sesine karışıyor. dışardaki korna sesleri onlara eşlik ediyor.
hakem düdüğünü çalıyor, düdüğün tiz sesi, kıraathanenin duvarlarına çarpıp bizim kulaklarımıza doluyor, bu sesten pek hoşlanmıyorum fakat benden başka rahatsız olan olmadığı için sessiz kalıyorum. gözümü tekrardan küçük ekrana çevirip maça odaklanmaya çalışıyorum. maç ilerledikçe ve iki takımdan da gol gelmedikçe kıraathanenin içi öfkeli soluklarla doluyor, iki takımın taraftarları da birbirlerinin en ufak bir hareketine bakıyor. gelmeyen golün sinirini bir şeylerden çıkarmaya niyetliler. yanımda oturan babama bakıyorum, o sessiz maça odaklı. gözlerini kısmış, pozisyonları kaçırmamaya çalışıyor. ben de babamı taklit ediyorum fakat dikkatim sürekli dağılıyor. öyle yoğun bir gürültü var ki, kulaklarım çınlıyor. ilk yarının son dakikaları, herkes gol bekliyor. hakemin düdük sesleri, maçı statta izleyen taraftarların sloganları, kıraathanedeki heyecanlı uğultu, dışardaki arabaların korna sesleri hepsi birbirine karışıyor ve uyumsuz bir bütünlük yaratıyor.
o sırada yeşilli yani bizim takım topu kaleye sürüyor ve bir anda az önceki uyumsuz gürültüyü katlayan bir gürültü kopuyor. ilk başta ne olduğunu anlamıyorum, sonra babam kulağıma eğilip,
"gol attık." diye fısıldıyor. sesi oldukça keyifli. hakem bir düdük daha çalıyor ve ilk yarı bitiyor. o düdük sesi içimde yankılanıyor.
babam sevindi diye ben de seviniyorum.
gol attık.
kıraathanedeki gürültü artık camların dışına taşıyor, gol atan yeşilli takımın taraftarları sevinçli sloganlar atıyor, birbirlerine sarılıyorlar. diğer takım hem üzgün hem öfkeli. arda birkaçı öfkeli bir şeklide bağırsa da suskunlar, atılan golün üzüntüsünü yaşıyorlar. dikkatimi rakip takımdan daha çok çekiyor, sanki her an bir şey kopacakmış gibi hissediyorum.
babam o keyifle bana bir oralet daha söylüyor. ben gelen oraletin sevinciyle bir süre çevremle ilgilenmiyorum. o sırada hakemin ikinci düdüğüyle ikinci yarı başlıyor. bu kez herkes daha heyecanlı. bir takım gol atıp durumu eşitlemeye çalışırken öteki takım ikinci golü atıp galibiyeti garantilemeye çalışıyor.
maçın son dakikalarına doğru bizim takım ikinci golünü atıyor. herkes bir anda ayağa kalkıp bağırmaya başlıyor. öncekinden daha coşkulu sesler yükseliyor. hem televizyonun içinde hem de kıraathanenin içinde seslerinin kısılıp boğazlarının ağrıyacağını umursamadan, yeşilli takımın taraftarları coşkun sloganlar atıyorlar. ben de ayağa kalkıp el çırpıyorum., kazandık demek bu artık. babam beni kucağına alıp iki yanağımdan öpüyor:
"şans getirdin, jade." diyor.
daha da mutlu oluyorum, sorgulamayıp inanıyorum. şans getirdim bizim takıma.
neden sonra göz ucuyla rakip takıma bakıyorum, yenilginin hüznü suratlarında kanlı canlı duruyor. bir anda içlerinden biri içtiği çayın bardağını kafesteki televizyona doğru atıyor. neyse ki televizyona denk gelmiyor. fakat bardak duvara çarpıp tuz buz oluyor. bardağın sesi kazanan takımın sesine karışıp patlıyor, herkes bir susuyor, kıraathane sahibi koştur koştur geliyor. adamı sakinleştirip babacan bir tavırla sırtına vuruyor;
"daha rövanşı var üzülme, onu da biz kazanacağız." diyor.
adam biraz sakinleşir gibi olup dışarı çıkıyor. hemen ardından kıraathane yavaş yavaş boşalıyor.
sevinçli uğultu sokağa çıkıp oradan taşıyor caddelere... korna sesleri kalabalığa eşlik ediyor. bu kez inanılmaz bir ahenk var, sesler birbirleriyle uyum içinde.
bu galibiyetin sesi, bu galibiyetin ezgisi…
sonra ben de onlara uyum sağlayıp kalabalığa doğru bağırıp sesimin onlara karışmasına izin veriyorum:
"biz kazandık!"
tüplü 55 ekran bir televizyon, duvara monte edilmiş, kafese koyulmuş, o zamanlar bunun çalınma riskine karşın alınmış bir önlem olduğunun farkında değilim. sanıyorum ki, kıraathanelerdeki televizyonlar böyle tasarlanmış, alındığı yerde de böyle satılıyor.
çok da önemsemiyorum, ilk kez babamla maç izleyecek olmanın heyecanı içindeyim. yerimde duramayıp iki de bir soruyorum:
-ne zaman başlayacak baba?
birazdan diyor,
-biraz sabret.
fakat sabretmek ne mümkün, ilk kez böyle bir ortamdayım, babalarıyla gelen bir sürü çocuk var ama tek kız çocuğu benim. çocuklar kötü kötü bana bakıyor.
kızlar maç izlemez ki diye fısıldaştıklarını duyuyorum.
babam huzursuzluğumu anlayıp bana oralet söylüyor. kan gibi rengi olan bir içecek geliyor masaya, tadı tatlı, seviyor ve afiyetle içiyorum.
ve maç başlıyor.
bir anda tüm sesler susuyor, geriye uğultular kalıyor, televizyondan spikerin heyecanlı sesi doluyor kıraathanenin içine. aynı anda coşkulu sloganlar yükselip spikerin sesine karışıyor. dışardaki korna sesleri onlara eşlik ediyor.
hakem düdüğünü çalıyor, düdüğün tiz sesi, kıraathanenin duvarlarına çarpıp bizim kulaklarımıza doluyor, bu sesten pek hoşlanmıyorum fakat benden başka rahatsız olan olmadığı için sessiz kalıyorum. gözümü tekrardan küçük ekrana çevirip maça odaklanmaya çalışıyorum. maç ilerledikçe ve iki takımdan da gol gelmedikçe kıraathanenin içi öfkeli soluklarla doluyor, iki takımın taraftarları da birbirlerinin en ufak bir hareketine bakıyor. gelmeyen golün sinirini bir şeylerden çıkarmaya niyetliler. yanımda oturan babama bakıyorum, o sessiz maça odaklı. gözlerini kısmış, pozisyonları kaçırmamaya çalışıyor. ben de babamı taklit ediyorum fakat dikkatim sürekli dağılıyor. öyle yoğun bir gürültü var ki, kulaklarım çınlıyor. ilk yarının son dakikaları, herkes gol bekliyor. hakemin düdük sesleri, maçı statta izleyen taraftarların sloganları, kıraathanedeki heyecanlı uğultu, dışardaki arabaların korna sesleri hepsi birbirine karışıyor ve uyumsuz bir bütünlük yaratıyor.
o sırada yeşilli yani bizim takım topu kaleye sürüyor ve bir anda az önceki uyumsuz gürültüyü katlayan bir gürültü kopuyor. ilk başta ne olduğunu anlamıyorum, sonra babam kulağıma eğilip,
"gol attık." diye fısıldıyor. sesi oldukça keyifli. hakem bir düdük daha çalıyor ve ilk yarı bitiyor. o düdük sesi içimde yankılanıyor.
babam sevindi diye ben de seviniyorum.
gol attık.
kıraathanedeki gürültü artık camların dışına taşıyor, gol atan yeşilli takımın taraftarları sevinçli sloganlar atıyor, birbirlerine sarılıyorlar. diğer takım hem üzgün hem öfkeli. arda birkaçı öfkeli bir şeklide bağırsa da suskunlar, atılan golün üzüntüsünü yaşıyorlar. dikkatimi rakip takımdan daha çok çekiyor, sanki her an bir şey kopacakmış gibi hissediyorum.
babam o keyifle bana bir oralet daha söylüyor. ben gelen oraletin sevinciyle bir süre çevremle ilgilenmiyorum. o sırada hakemin ikinci düdüğüyle ikinci yarı başlıyor. bu kez herkes daha heyecanlı. bir takım gol atıp durumu eşitlemeye çalışırken öteki takım ikinci golü atıp galibiyeti garantilemeye çalışıyor.
maçın son dakikalarına doğru bizim takım ikinci golünü atıyor. herkes bir anda ayağa kalkıp bağırmaya başlıyor. öncekinden daha coşkulu sesler yükseliyor. hem televizyonun içinde hem de kıraathanenin içinde seslerinin kısılıp boğazlarının ağrıyacağını umursamadan, yeşilli takımın taraftarları coşkun sloganlar atıyorlar. ben de ayağa kalkıp el çırpıyorum., kazandık demek bu artık. babam beni kucağına alıp iki yanağımdan öpüyor:
"şans getirdin, jade." diyor.
daha da mutlu oluyorum, sorgulamayıp inanıyorum. şans getirdim bizim takıma.
neden sonra göz ucuyla rakip takıma bakıyorum, yenilginin hüznü suratlarında kanlı canlı duruyor. bir anda içlerinden biri içtiği çayın bardağını kafesteki televizyona doğru atıyor. neyse ki televizyona denk gelmiyor. fakat bardak duvara çarpıp tuz buz oluyor. bardağın sesi kazanan takımın sesine karışıp patlıyor, herkes bir susuyor, kıraathane sahibi koştur koştur geliyor. adamı sakinleştirip babacan bir tavırla sırtına vuruyor;
"daha rövanşı var üzülme, onu da biz kazanacağız." diyor.
adam biraz sakinleşir gibi olup dışarı çıkıyor. hemen ardından kıraathane yavaş yavaş boşalıyor.
sevinçli uğultu sokağa çıkıp oradan taşıyor caddelere... korna sesleri kalabalığa eşlik ediyor. bu kez inanılmaz bir ahenk var, sesler birbirleriyle uyum içinde.
bu galibiyetin sesi, bu galibiyetin ezgisi…
sonra ben de onlara uyum sağlayıp kalabalığa doğru bağırıp sesimin onlara karışmasına izin veriyorum:
"biz kazandık!"
devamını gör...
17.
zaten maç öyle seyredilir ki...bunun nesli mesli yookkk ki...bak önümüzde avrupa şampiyonası var, bütün tv'ler bedava yayınlayacak, ama çok maçı biz birahanelerde seyredicez almanya'da...evde asosyaller gibi maç seyredilmez...racona ters. ya da her maç birinin evinde toplanılır, 4 5 kasa bira, alabildiğine kahve, şarap, cips ,fıstık...
efsane nesil diyo sanki "bitmiş" gibi...yok öyle bişey. birahaneler, 1 lt bira alana kocaman bi tabak patates kızartması falan şeklinde aksiyonlar, yapmaya başladılar zaten. o işin zevki öyle çıkar. ne kadınlarla ne adamlarla tanışılır o ortamda, ne espriler döner.
hepsini olmasa bile çoğunu öyle seyredicem ben mesela, bi hafta sonra...
efsane nesil diyo sanki "bitmiş" gibi...yok öyle bişey. birahaneler, 1 lt bira alana kocaman bi tabak patates kızartması falan şeklinde aksiyonlar, yapmaya başladılar zaten. o işin zevki öyle çıkar. ne kadınlarla ne adamlarla tanışılır o ortamda, ne espriler döner.
hepsini olmasa bile çoğunu öyle seyredicem ben mesela, bi hafta sonra...
devamını gör...
18.
inönü'yü zamanında mesken bellemiş biri olarak yazayım ,eğer semt kahvesi ise izlemek gerçekten stattan daha zevkli oluyordu.
tanıdık birahanelerde de aynı idi. ,
şunu ekleyeyim paralı dönem başladı bu zevk de son bulmuştu, yabancılar geliyordu patavatsızlar ,fanatikler boş geç ,biraz tartışma alevlense hemen şiddet .
,
tanıdık birahanelerde de aynı idi. ,
şunu ekleyeyim paralı dönem başladı bu zevk de son bulmuştu, yabancılar geliyordu patavatsızlar ,fanatikler boş geç ,biraz tartışma alevlense hemen şiddet .
,
devamını gör...
19.
demirtaş kahvesi, apartman mustafa, sebahattin abi, arda abi.. piee 2003 100.yıl şampiyonluğu böyle geçmişti. sonra alkole düştük kahve bitti.
devamını gör...