60lı yıllarda başlayan göç uzun bir süre köyü unutamayan aynı zamanda şehir hayatına alışamayan bir toplum oluşturmuş, gecekondulaşma, güvenlik, kültür çatışması gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

ek:

köyden kente göç yakın zamanlara kadar devem etmiş bunun neticesinde * bir zamanlar tarım ülkesi olarak anılan ülkemizde tarım ürünleri ya gerektiğinden pahalı ya da dış alıma muhtaç.
devamını gör...
ülkenin milli olarak tek üreticisi olan köylüyü, bulunduğu üretim alanından uzaklaştırarak taşeron şirketlere köle etme çabası.
devamını gör...
köyden kente göç, 60'lı yıllarda başlayıp günümüzde biten sosyolojik bir olgu olup uzun bir süre köyü unutamayan aynı zamanda şehre de alışamayan tuhaf bir kitleyi oluşturmuş ve kentli-köylü çatışmasının temelini atmıştır. köyden kente göçün sonucunda gecekondulaşma, güvenlik, kültür çatışması gibi büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. arabesk müzik, bu dönemin eseridir. aslında köyden kente göçe izin verilmemeliydi. "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" denilerek köylerin içi boşaltıldı ve günümüzdeki kronik sorunların temeli taaa o zamanlardan atıldı. kırsaldaki imkansızlıklardan dolayı metropole göç eden köylü; aslında eğitim, sağlık gibi hizmetlerden mahrum kaldı ve bu durum, köyden kente göçü başlattı. 12 eylül 1980 darbesi'nden sonra yavaş yavaş yükselen siyasal islam; binbir türlü manipülasyonla büyükşehirlerdeki gecekondularda oturan cahil, varoş taşra kökenlilerin oyunu alarak bu karanlık günlere gelinmiştir..
devamını gör...
tam tersini istiyorum. dağlık alanda yeşilin bol olduğu zeytin limon ağaçları, bir kaç tavuk ve ördek, 2 kedi 1 köpek, fındık fıstık ve odun sobası(kuzineli)..
devamını gör...
1994-5 yıllarında interstar televizyon kanalında cemal süreyya söyleşisi sonrası marksist devrimin yalnızca işçi sınıfının önderliği ile yapılacağına kani oldum.
tabi ki marksizm-leninizm düşüncesinin temeli budur fakat çin ve küba devrimleri arkasından vietnam devrimi ,bana sovyet devriminin önemini bir kez daha gösterdi.
m-l ve stalin uygulamaları ışığında devrimci mücadele yapılmazsa sonuç iyi olmuyor.
bu konuda kore devrimi de bize doğruyu juche ile gösterdi.
çin devrimi tepetaklak oldu,küba devrimi zaten burjuva devrimi idi sosyalist devrimi evrildi ,devrim sonrası .
vietnam devrimi ise maalesef m-l düşüncesini terk etti köylülüğe ve burjuvaya teslim oldu .
basit anlamda köyden kente göç marksistlere örnek olmalı ,işçi sınıfı önderliği terk edilmemeli.

yanılanlar kaypakkaya ve doğu perinçek'tir ülke solunda..
,köylülüğe dayanan ardından milliyetçiliğe ve emperyalizme teslim olan kürt hareketidir.
maalesef çayan düşüncesi de sapma gösterdi.

köyden kente göçü ancak işçi sınıfı önderliğinde yapar , ilk olarak kentte sonra kırsalda köylülük tasfiye edilir ,sovyetler batı rusya'da bunu başardı ama doğuda onlarda feodalizmi ve dini tasfiye edemedi.
kapitalizmin tapınağı abd bile 1930'larda markssizmden esinlenerek köylülüğü ve feodalizmi tama yakın tasfiye etti. avrupa zaten sanayi devrimleri ile bunu başardı . .. bir topluma yapıulacak en kötü şeydir.
devamını gör...

birbirimizi boğarak yaşıyoruz

bugün anadolu’nun muhafazakâr diye bilinen şehirlerinde şöyle bir dolaştığınızda gördüğünüz bazı simaları yadırgayabilirsiniz. en çok da daracık kıyafetler giyen uzun saçlı, dövmeli genç erkekleri gördüğünüzde… “yadırgarsınız” demem onları uygunsuz bulmamdan değil, bir on beş yirmi sene öncesiyle karşılaştırdığımda, dövmeli bir genç kızın, saçlarını tepede topuz yapmış küpeli bir erkeğin o sokaklarda neredeyse hiç görülmemiş olmasından; buna cesaret eden tek tük gencin de çoğu zaman bir araba laf, arada bir de dayak yemesinden.

boğucu kasaba kültüründe bu böyledir. farklı olamazsınız. azıcık farklılık gösterirseniz müdahale gelir. kasabada herkes savcı herkes hâkimdir. herkes hüküm verir, herkes yargı dağıtır. böyle bir ortamda saç uzatmak falan? yaşı yeten hatırlar, bir delikanlının uzun saçları, hele de muhafazakâr ailenin ferdiyse, on beş yirmi yıl evvel bir numaralı eleştiri, kınama ve dedikodu konusuydu. belli ki artık değil.

uzun saçlı bir genci köşede kıstırıp dövenlerin bugünkü benzerlerinin saçı sakalı, bedeni ve kıyafetleri, o uzun saçlının hayallerinin ve cesaretinin ötesinde artık. “hani marjinal bizdik” sorusundaki gibi.

bu nasıl oldu? bin tane cevabı var. kasabalara üniversiteler geldi, farklı görünen yabancı futbolcular geldi, internet geldi, sosyal medya geldi, ınstagram, youtube, tiktok geldi, bazı barajlar yıkıldı. görüntü değişti.

üstelik eskilerde bu sıradışı görüntüye demediğini bırakmayacak ana baba, dede nine, eş dost, konu komşu, artık kimi sayarsanız, ses çıkarmaz oldu; hiç değilse yüksek perdeden konuşmaz oldu, konuşsa da umursanmaz oldu. iyi de oldu.

sıra dışı denilen normalleşti. demek ki zarf değişti. ya mazruf?

benim gözlemime ve kanaatime göre, hayır, pek değişmedi.

örneğin anadolu, artık öncesine, dövmesiz uzun saçsız dönemlere göre daha mı hoşgörülü? daha mı az ahlakçı? daha mı az bekçi? eril dil daha mı az baskın? patriyarka daha mı zayıf?

hayır, her şey yerli yerinde duruyor. yeni görüntüye ses çıkarmayanlarda da duruyor, yeniliği getirenlerde de duruyor. bu toprakların en büyük hünerlerinden biri, belki de biriciği adaptasyon. renk değişiyor ama huy değişmiyor. ahlakçılık tam gaz devam.

2.

ama ahlakçılık, muhafazakâr anadolu kasabalarına özgü değil. sosyal medyanın bir yardımı bunu son derece net bir şekilde gözler önüne sermesi oldu. şehirlisi, seküleri, moderni, solcusu da hiç durup dinlenmeden ahlak satıyor. twitter’daki herhangi bir tartışmaya bakın, görürsünüz. hemen herkes, “acaba benim görüşümde bir yanılgı payı olabilir mi” diye azıcık bir boşluk bırakmaksızın hüküm veriyor, yargı dağıtıyor, kalem kırıyor, lince girişiyor ve en yeni tabirle “iptal ediyor.”

herkes sinirli. herkes haklı. dahası, herkes her konuda haklı. yani öyle olduklarını düşünüyorlar. herkes kendi doğrusunu dayatıyor. bir kasaba hayatı…

kasaba hayatıyla şehir hayatını birbirinden ayıran, kasabanın o boğucu ortamının şehirde olmamasıdır. şehir, doğası gereği, farklı insanların bir araya geldiği, ister istemez kaynaştığı, kaynaşamayanların dahi farklılıkları sineye çektiği yerdir. şehirde herkes farklı olduğundan insanların birbirini çekiştirecek, belli bir yönde değiştirmeye zorlayacak, ahlakçılık yapacak zemini yoktur. kasabanın tek tipliğinde ise ahlakçılık hep kazanır. hep kazandı. görüntü değişse de kazandı, değişmese de kazandı.

kasaba hayatında, bir konu varsa herkes onu konuşur. onu didikler. ama örseleyerek konuşur, didikledikçe acıtır, kanatır. sosyal medyadaki, en çok da twitter’daki kasaba hayatı da farklı değil. televizyonlarda her konuda yorum yapan ve haklı olarak eleştirilen medya kişilikleri vardır, bilirsiniz. hepimiz o kişiliklere dönüşme yolundayız. önümüze bir yerlerden bir mesele fırlıyor ve ona hücum ediyoruz. hem o meselenin muhatabını hem birbirimizi didikliyoruz. bugünü bıraktık geçmişteki rastgele bir meseleyi de didikliyoruz.

hatta hiç yaşanmamış, olmamış bir meseleyi bile…

uçakta bir çocuğun, önündeki yolcuyu koltuğuna vurarak rahatsız ettiği, annesinin de çocuğa karışmadığı ve nihayet bir tartışmanın çıktığı kurgu bir video vardı. ben kurguyum diye bağıran bir videoydu. fark etmedi. o da, birçok benzeri gibi, kıyasıya tartışıldı. küfürlerle, hakaretlerle, döverek söverek tartışıldı.

dayaktan nasibini alan çok. birilerine azıcık farklı, eften püften gelen bir video çeken her gencin videosunun altı hakaret dolu. lgbt-i ile ilgili her tweetin altı nefret kaynıyor. yargı, hüküm, linç, iptal…

buna isteyen sosyal medya diyebilir. bence bu kasaba hayatı. biraz farklı görünenin, farklı söyleyenin köşelerde dövüldüğü, disipline edildiği, hizaya sokulduğu bir kasaba.

anadolu şehirlerindeki gibi, görüntü yenilense de içeriğin aynı kaldığı bir kasaba. bu defa içine bağnaz modernini, solcusunu, ilericisini de katmış, zengin görünümlü bir kasaba…

bu kasaba insanı boğuyor. hepimiz orada yaşıyoruz. birbirimizi boğarak yaşıyoruz.



link şeysi
devamını gör...
bir ülkenin hizmet sektörü ne kadar artarsa o kadar da gelişmiş olur bundan dolayı zamanında köyden kente göç olmuştur çünkü para ve iş buradadır ve bu uygulama zamanında cok ise yaramışsa da şimdi öyle değil hayvanclığın azalmasıyla birlikte et ve süt ürünlerinde artış gözlenmektedir ve tavuk üretimin kolay olmasından dolayı da insanlar sürekli olarak tavuk yemek zorundalardir. gerçi şu anın ekonomik şartlarında onu yemek bile çok zor . ülkemizinde bu duruma karşı bazı çözümleri ,uygulamalari elbette oldu ama bu uygulamaların istenen sonucu hala alamamış olucak ki durum ortada. bu yazdıklarımda eğer yanlış bir bilgi verdiysem kusuruma bakmayın hatalarımı düzeltmek isterseniz de lütfen kaba bir şekilde bunu göstermeyin teşekürler .
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"köyden kente göç" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim