bu etkileyici dram/fantastik türündeki film iki küçük kız hakkında. 2021 yapımı ve başrollerinde joséphine sanz ve gabrielle sanz kardeşleri izlediğimiz film büyükannesini kaybeden nelly'nin annesinin çocukken oynadığı ağaç ev ve orada marion ile karşılaşmasını konu alıyor.
yönetmen: céline sciamma
oyuncular:
joséphine sanz
gabrielle sanz
nina meurisse
stéphane varupenne
margot abascal
oyuncular:
joséphine sanz
gabrielle sanz
nina meurisse
stéphane varupenne
margot abascal
los angeles film eleştirmenleri topluluğu ödülleri 2021 - en iyi yabancı dilde film
stockholm film festivali 2021 - fipresci ödülü
stockholm film festivali 2021 - fipresci ödülü
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "yaz kızım" tarafından 02.01.2022 14:03 tarihinde açılmıştır.
1.
(bkz: portrait of a lady on fire) adlı yapımdan sonra beni sinemasının iddialı bir tutkunu haline getiren (bkz: céline sciamma)'mızın 2021 yapımı, büyükannesini kaybeden 8 yaşındaki küçük bir kızın bu kayıpla baş etmeyi öğrenmesi üzerine kurulu filmi.
ölümle ilk teması olmasından mütevellit biraz garip bir durumun içine düşen nelly hem kendi hem de annesini için çıkacak bir kapı arıyor. bu arayış yüzünden kendini büyülü bir gerçekliğin içinde bulan nelly, filmin sonuna kadar sorularına cevaplar arıyor.
bakımevinde kalan büyük annesinin eşyalarını toplamaya, annesinin de küçüklüğünün geçtiği eve yaptıkları bir yolculukta birkaç gün orada konaklamaları gerekiyor. ailesi her tarafına anı serpiştirilmiş bu evi toparlarken nelly de evin çevresini saran büyük ormana oyun oynamaya ve annesinin ona küçükken yaptığını söylediği ağaç evi aramaya çıkıyor ama onun yerine tıpkı annesinin hikayesindeki gibi bir ağaç eve, tıpkı kendisine benzeyen bir çocuğun odun taşıdığını görüyor ve olaylar buradan itibaren gelişiyor.
içerikle ilgili daha fazla bilgi vermeyeyim. pek spoiler yenilecek bir film değil, sciamma burada da hikayesini yalın bir şekilde anlatıyor olayları aslında ama yine de izleyeceklere saygımız sonsuz.
fantastik bir temele dayanmadan yaratılan büyülü bir dünya var filmin içinde, gelecekten değil, tam arka yoldan gelen bir kız çocuğu gibi. filmde turuncu ve kahverengi tonları hüküm sürse bile o yumuşak havayı bir şekilde oluşturuyor, sebebi büyük ihtimalle ve tabiri caize bacak kadar boyları ile bu işin altından kalkmış ufaklıklardı. velhasıl bu çok katmanlı eser en sevdiğim filmler listeme üst sıralardan giriş yapmayı başarıyor.
not: başrolü üstlenen iki genç kadın birbirine çok benziyordu -(bkz: joséphine sanz) ve (bkz: gabrielle sanz)- filmin sonunda okuduğum birkaç yazıda ikiz olduklarını öğrenmem ile aklımın yattığı bir mevzu oldu. sizin de yatsın.
ölümle ilk teması olmasından mütevellit biraz garip bir durumun içine düşen nelly hem kendi hem de annesini için çıkacak bir kapı arıyor. bu arayış yüzünden kendini büyülü bir gerçekliğin içinde bulan nelly, filmin sonuna kadar sorularına cevaplar arıyor.
bakımevinde kalan büyük annesinin eşyalarını toplamaya, annesinin de küçüklüğünün geçtiği eve yaptıkları bir yolculukta birkaç gün orada konaklamaları gerekiyor. ailesi her tarafına anı serpiştirilmiş bu evi toparlarken nelly de evin çevresini saran büyük ormana oyun oynamaya ve annesinin ona küçükken yaptığını söylediği ağaç evi aramaya çıkıyor ama onun yerine tıpkı annesinin hikayesindeki gibi bir ağaç eve, tıpkı kendisine benzeyen bir çocuğun odun taşıdığını görüyor ve olaylar buradan itibaren gelişiyor.
içerikle ilgili daha fazla bilgi vermeyeyim. pek spoiler yenilecek bir film değil, sciamma burada da hikayesini yalın bir şekilde anlatıyor olayları aslında ama yine de izleyeceklere saygımız sonsuz.
fantastik bir temele dayanmadan yaratılan büyülü bir dünya var filmin içinde, gelecekten değil, tam arka yoldan gelen bir kız çocuğu gibi. filmde turuncu ve kahverengi tonları hüküm sürse bile o yumuşak havayı bir şekilde oluşturuyor, sebebi büyük ihtimalle ve tabiri caize bacak kadar boyları ile bu işin altından kalkmış ufaklıklardı. velhasıl bu çok katmanlı eser en sevdiğim filmler listeme üst sıralardan giriş yapmayı başarıyor.
not: başrolü üstlenen iki genç kadın birbirine çok benziyordu -(bkz: joséphine sanz) ve (bkz: gabrielle sanz)- filmin sonunda okuduğum birkaç yazıda ikiz olduklarını öğrenmem ile aklımın yattığı bir mevzu oldu. sizin de yatsın.
devamını gör...
2.
ilk tanımda filmin geneline dair söylenebilecek çoğu şey söylenmiş, bu noktada filmle ilgili oldukça kişisel düşüncelerimi söylemek istiyorum.
öncelikle filmin fantastik yönünü oldukça beğendim, hatta bayıldım. keşke böyle şeyler benim aklıma gelseydi diye düşünüyorum hep. aynı portrait of a lady on fire filminde olduğu gibi oldukça iyi bir senaryo, celine hanımı kutluyorum. ama nedense bu kadının yönetmenliğine hala alışamadım. filmlerini izledikten sonra hep aynı şeyi hissediyorum: mükemmel hikaye, zayıf film. belki zayıf diyerek abartıyor olabilirim ama ortalama diyeyim. bunu şu yüzden bir konu haline getiriyorum, belki başka bir yönetmen olsa o kadar da ciddiye almam. ama hikaye ve atmosfer bu kadar iyiyken filmin bütünü de ortalamanın üstüne çıkabilirmiş gibi hissediyorum. bunu hak ediyor, serzenişim bu yüzden.
film başlangıçta çok diyalogsuz ve ağır ilerliyor. benim için biraz zordu bu yüzden. ama sonra iki küçük arkadaşın birlikteliği ile daha tatlı bir hal alıyor. ayrıca filmin 73 dakika olduğu düşünülürse oldukça keyifli olduğu söylenebilir.
filmin en beğendiğim yönlerinden biri de, izlerken kendimi gerçekten ama gerçekten bir seyirci gibi hissetmemdi. şöyle bir düşününce, ana-kız sahneleri, uyku-yatak sahneleri, orman ve kulübe sahneleri, neredeyse hepsini ya tam arkalarından ya da tam karşılarından, mesafeli bir yerden seyrediyoruz. karakterlerden biriymiş gibi hissetmemiş olsam da tam olarak, net bir seyirci hissiyle analiz ve yorum yapabilmem çok kolay geldi bana. bu hoşuma gitti.
bir de görüntü yönetmenine de ayrı bir parantez açmak istiyorum burada. yine portrait of a lady on fire filminin de görüntü yönetmenliğini yapan claire mathon harika iş çıkarmış. ne eksik ne fazla. bu kadın beni hiç şaşırtmıyor ya gerçekten, sevgilerimi iletiyorum kendisine.
özetle, çok kolay, her an keyifle izlenebilecek bir film. tatlı, hüzünlü, komik ve hafif de ayrıca. ama uzun süre iz bırakacak bir film olduğunu da pek sanmıyorum.
öncelikle filmin fantastik yönünü oldukça beğendim, hatta bayıldım. keşke böyle şeyler benim aklıma gelseydi diye düşünüyorum hep. aynı portrait of a lady on fire filminde olduğu gibi oldukça iyi bir senaryo, celine hanımı kutluyorum. ama nedense bu kadının yönetmenliğine hala alışamadım. filmlerini izledikten sonra hep aynı şeyi hissediyorum: mükemmel hikaye, zayıf film. belki zayıf diyerek abartıyor olabilirim ama ortalama diyeyim. bunu şu yüzden bir konu haline getiriyorum, belki başka bir yönetmen olsa o kadar da ciddiye almam. ama hikaye ve atmosfer bu kadar iyiyken filmin bütünü de ortalamanın üstüne çıkabilirmiş gibi hissediyorum. bunu hak ediyor, serzenişim bu yüzden.
film başlangıçta çok diyalogsuz ve ağır ilerliyor. benim için biraz zordu bu yüzden. ama sonra iki küçük arkadaşın birlikteliği ile daha tatlı bir hal alıyor. ayrıca filmin 73 dakika olduğu düşünülürse oldukça keyifli olduğu söylenebilir.
filmin en beğendiğim yönlerinden biri de, izlerken kendimi gerçekten ama gerçekten bir seyirci gibi hissetmemdi. şöyle bir düşününce, ana-kız sahneleri, uyku-yatak sahneleri, orman ve kulübe sahneleri, neredeyse hepsini ya tam arkalarından ya da tam karşılarından, mesafeli bir yerden seyrediyoruz. karakterlerden biriymiş gibi hissetmemiş olsam da tam olarak, net bir seyirci hissiyle analiz ve yorum yapabilmem çok kolay geldi bana. bu hoşuma gitti.
bir de görüntü yönetmenine de ayrı bir parantez açmak istiyorum burada. yine portrait of a lady on fire filminin de görüntü yönetmenliğini yapan claire mathon harika iş çıkarmış. ne eksik ne fazla. bu kadın beni hiç şaşırtmıyor ya gerçekten, sevgilerimi iletiyorum kendisine.
özetle, çok kolay, her an keyifle izlenebilecek bir film. tatlı, hüzünlü, komik ve hafif de ayrıca. ama uzun süre iz bırakacak bir film olduğunu da pek sanmıyorum.
devamını gör...