mahsun kırmızıgül sinematik evreni
başlık "insan olun biraz" tarafından 08.03.2022 14:43 tarihinde açılmıştır.
1.
dünyadaki sinematik evrenler arasında özcan deniz sinematik evreni ile boy ölçüşecek düzeydeki tek evren olan, türkiye’deki bütün sorunlara hunharca parmak basan; klişeleri baş tacı, anlatılan hikayeleri kelin ilacı yapan, gözlerden kan getirmek için ilmek ilmek içimize işleyen nadide evrendir.
her an ağladı ağlayacak gibi duran kaşlarıyla insanları acının hazzında doruklara taşıyan mahsun kırmızıgül şarkıları ile kulaklarda tiz bir seda bırakmaktan daha fazlasını yapması gerektiğini hissedince elbette ki oyunculuk yolunda sarsak adımlarla ilerlemeye karar verir.
çektiği dizilerle özcan deniz’in yakaladığı başarının yanına bile yaklaşamayan mahsun kırmızıgül filmler konusunda daha geniş bir kitleye ulaşmış ve daha çok insanın görsel acılara gark olmasına neden olarak sinematik evrenini karanlık tarafa taşımayı başarmıştır.
çıkardığı albümlerin ya da bu albümlerin hit şarkılarının isimlerini taşıyan bu sevda bitmez ve yıkılmadım dizileri ile ilgi görmeyen sanatçı hemşerim ile de aynı ilgi yoksunluğundan acı çeker uzun süre. acıyı bal eğler, bizim ağzımıza da çalmak ister bir parmak.
2007 yılında o kendine has ya da herhangi bir şeye has konuşması ile oyunculukta müthiş bir yol kat edeceğini kanıtlayan mahsun kırmızıgül parayı basar ve herkesi oynatarak beyaz melek isimli bir film yapar. filmin amacı ağlatmaktır. gişe de gözyaşı üzerinden hesaplanır. kaderine terk edilmiş yaşlıları anlattığı bu epik eserle ilk yaramıza parmak basar.
sonra güneşi gördüm gelir. bu filmde göçmenlik sorunundan savaşa, cinsel kimlik çatışmalarından yabancı düşmanlığına kadar her konuda bizi ağlatan mahsun kırmızıgül bir daha güneş görmek istemeyecek bir yılgınlığa düşürür bizi.
new york’ta beş minare ise snatch ayarında bir filmdir. uluslarası bir casusluk hikayesine dönen ama sonra köye de uğramadan edemeyen yine her konuya değinen bu filmin klişe kotası alabildiğine yüksektir. ve ben bu filmi sinemada izlemek gibi bir hata yaptım.
mucize ise hiç tanımadığı bir kültüre gelen öğretmenin burada yaptığı muhteşem değişimleri anlatır ve benim beklediğim kadar kötü bir film değildir, hatta dilim varmıyor söylemeye ama iyi bir filmdir.
sonra ise vezir parmağı derdi düşer mahsun kırmızıgül’ün içine. bir osmanlı hikayesi olan ve oldukça berbat bir film olan vezir parmağı büyük tepkiler çeker. osmanlı’ya hakaret ettiği için top ateşine tutulan torpilli mahsun kırmızıgül elinde patlayan bu bomba ile bir süre dolaşır ortalıkta.
son olarak mucize 2: aşk filmi ile come back tadında bir filme imza atan yerli emir kusturica istediği başarıyı yakalayamaz ama ben bu durumun onu durduramayacağına neredeyse eminim.
mahsun kırmızıgül sineması prestij müzikten bir zamanlar yakın arkadaşı olan özcan deniz’e göre daha tahammül edilebilir bir evrendir, elbette ağlayacak gözyaşınız kaldıysa.
her an ağladı ağlayacak gibi duran kaşlarıyla insanları acının hazzında doruklara taşıyan mahsun kırmızıgül şarkıları ile kulaklarda tiz bir seda bırakmaktan daha fazlasını yapması gerektiğini hissedince elbette ki oyunculuk yolunda sarsak adımlarla ilerlemeye karar verir.
çektiği dizilerle özcan deniz’in yakaladığı başarının yanına bile yaklaşamayan mahsun kırmızıgül filmler konusunda daha geniş bir kitleye ulaşmış ve daha çok insanın görsel acılara gark olmasına neden olarak sinematik evrenini karanlık tarafa taşımayı başarmıştır.
çıkardığı albümlerin ya da bu albümlerin hit şarkılarının isimlerini taşıyan bu sevda bitmez ve yıkılmadım dizileri ile ilgi görmeyen sanatçı hemşerim ile de aynı ilgi yoksunluğundan acı çeker uzun süre. acıyı bal eğler, bizim ağzımıza da çalmak ister bir parmak.
2007 yılında o kendine has ya da herhangi bir şeye has konuşması ile oyunculukta müthiş bir yol kat edeceğini kanıtlayan mahsun kırmızıgül parayı basar ve herkesi oynatarak beyaz melek isimli bir film yapar. filmin amacı ağlatmaktır. gişe de gözyaşı üzerinden hesaplanır. kaderine terk edilmiş yaşlıları anlattığı bu epik eserle ilk yaramıza parmak basar.
sonra güneşi gördüm gelir. bu filmde göçmenlik sorunundan savaşa, cinsel kimlik çatışmalarından yabancı düşmanlığına kadar her konuda bizi ağlatan mahsun kırmızıgül bir daha güneş görmek istemeyecek bir yılgınlığa düşürür bizi.
new york’ta beş minare ise snatch ayarında bir filmdir. uluslarası bir casusluk hikayesine dönen ama sonra köye de uğramadan edemeyen yine her konuya değinen bu filmin klişe kotası alabildiğine yüksektir. ve ben bu filmi sinemada izlemek gibi bir hata yaptım.
mucize ise hiç tanımadığı bir kültüre gelen öğretmenin burada yaptığı muhteşem değişimleri anlatır ve benim beklediğim kadar kötü bir film değildir, hatta dilim varmıyor söylemeye ama iyi bir filmdir.
sonra ise vezir parmağı derdi düşer mahsun kırmızıgül’ün içine. bir osmanlı hikayesi olan ve oldukça berbat bir film olan vezir parmağı büyük tepkiler çeker. osmanlı’ya hakaret ettiği için top ateşine tutulan torpilli mahsun kırmızıgül elinde patlayan bu bomba ile bir süre dolaşır ortalıkta.
son olarak mucize 2: aşk filmi ile come back tadında bir filme imza atan yerli emir kusturica istediği başarıyı yakalayamaz ama ben bu durumun onu durduramayacağına neredeyse eminim.
mahsun kırmızıgül sineması prestij müzikten bir zamanlar yakın arkadaşı olan özcan deniz’e göre daha tahammül edilebilir bir evrendir, elbette ağlayacak gözyaşınız kaldıysa.
devamını gör...