1.
oh!.. sonunda ışıklar bir bir sönüyor. etrafı kaplayan suni aydınlık azaldıkça ruhumda bir ışık beliriyor yavaş yavaş. yoksa siz? yoksa siz mankenlerin bir ruhu olduğunu bilmiyor musunuz? gerçi doğru nereden bileceksiniz ki...
etraftaki ayak sesleri de iyice azaldı. son tıkırtı... evet, şimdi kepenk de indi. biz bizeyiz. yeniden. özgür. ahhh, kollarım! bütün gün biri aşağıya biri de yukarıya doğru bakıyor, sanki bir davet hareketi gibi. sanki 'gel. ', 'gel, içeriye doğru gel.' mesajı taşır gibi. gerçekten bunun etkili olabileceğini düşünen var mı? ya da her sabah tozlarımızı alıp haftada bir üzerimize yeni kombinleri geçiren kadının, bizi değil de bütünleşmiş olan kıyafetlerden başka bir şeyi, önemsememesinin sebebi mi? emin olamıyorum.
neyse neyse bütün gün çok yoruldum. şimdi bunları düşünmenin sırası değil. kulaklarım da yorgun. sabahtan akşama dek popüler olduğu için tıngır mıngır ritimler ile anlamsız kafiyeli sözlerin tekrarlandığı hiçbir şey anlatmayan müzikler içimi darlıyor. biraz daha isyankar bir şeyin sırası. görülmeyenleri gören insanların müziğini seviyorum ben. ne diyorlardı? meselesi olan şeyler. belki "sanane" ya da "ünzile". ama yok bu akşam içimden çocuk kadınlara kederlenmek gelmiyor. bu akşam ruhum onu kaldıramaz. o zaman... o zaman "sanane" olsun.
nereden mi biliyorum bu şarkıyı? siz bilmezsiniz tabii, eskiden daha böyle çıtır bir mankenken o kliptekilerden biri, bendim. ne mi yapıyorum klipte? her zamanki işim işte dikiliyorum üzerimdeki kırmızı elbisemle, bence çok da zarif duruyorum. hatta şarkının öyküsünü bile biliyorum. karsu'dan duydum, evet ilk ağızdan. o şimdi türkiye'de büyümemiş ya buradaki örf ve adetlerin bir kısmını, biraz da yaşarken deneyimlediği bazı kısıtlamalara isyan etmek için yazmış. ney? neden bilmeyecek mişim ki? insanların arasında dolaşmıyor oluşum, onları anlamama engel mi? ohooo.... siz bütün gün görmez gözlerle etrafa bakarken ben de sizleri izliyorum.
mesela geçen gün bir çift geldi. böyle beyaz tenli, kısacık kıvırcık saçlı, ışıltılı gözlerle bakan bir genç kadın yanında da yakışıklı bir genç adam. bana doğru yaklaştılar. ben de içimden diyorum ki "ya ne güzel bir çift." imrenmedim desem, yalan. ama burada böyle bir şans yok, sadece kadın kıyafetleri satan bir mağaza. dolayısıyla erkek manken de yok. offf! neyse konuyu dağıtmak üzereyim. ne diyordum? hah, tamam. bana doğru yaklaştılar. biraz daha yaklaştılar, bu kez konuşmalarını duyuyordum.
- şu kırmızı mini etek, sanırım bu aradığım. çok güzel değil mi aşkım?
- kızım saçmalama sokakta bunu giyersen ya ben katil olurum ya da sen... tövbe, tövbe...
kadının elinden çekeleyip biraz ilerideki bir kıyafete doğru yöneldi. artık duymuyordum. iyi ki de duymuyordum. bazen bazı insanları omuzlarından tutup sarsasım geliyor. kendine gel diyerek uzun uzun sarsmak. belki sarsıntıyla beraber baskıcı, aşağılayıcı, incitici düşüncelerini ya da söylemlerini kafalarından atabilirim gibi geliyor. sahi yapabilir miyim? kökleri ne kadar derine iniyor acaba. yani insanlar hep mi böyleydi?
hayır, tabii ki bu kadarını görmedim sadece. her gün yaklaşık 12 saat gözlem yapabiliyorum. sabahın erken saatlerinde içeriye doluşan bir sürü insan. gün içinde azalıp çoğaldığı da oluyor ama sanırım herkesin hep, hep yeni bir giysiye ihtiyacı var. neyse geçen gün minik bir kız çocuğu geldi yanıma. bakın öyle tatlıydı ki... bıcır bıcır, şarkılar söyledi bana; dans etti elimden tutup. annesinin alışverişi uzayınca da anlatmaya başladı. sanırım çocuklar ruhumu görebiliyor. hissediyorum.
dedi ki:
- çok sıkıldım. kaç saattir buradayız. annem de bir bitiremedi alışverişi. zaten işi gücü alışverişmiş, babam öyle diyor. babam, eve gidince yine surat asacak. böyle günleri sevmiyorum. onlar bağırıştıkça ellerimle kulaklarımı tıkıyorum, şarkı söylüyorum. yine de duyuyorum. babam işten eve yorgun argın geliyormuş, doğru düzgün bir yemek koyanı bile yokmuş. oysa annem de işten eve yorgun argın geliyor!
ben biraz daha büyüyeyim o zaman yemekleri yaparım, kimse de kavga etmez. hem mutlu olduklarında çok seviniyorum biliyor musun? hep beraber geziyoruz, benimle oyunlar da oynuyorlar. işte ben yemekleri yapınca da her gün birlikte mutlu oluruz.
o an, konuşabilmeyi çok istedim. üzülme çocuk bunlar senin suçun değil, mesele yemek de değil. mesele birinin birini beslemesi bile değil, demek istedim. yapamadım. umarım biri anlatır. konuşabilen biri...
ahhh. yine aklımda meseleler. evet mankenlerin bile meseleleri var. yani farkındayız her şeyin. birilerinin kadınlara dayattıklarının... tek farkımız susuyoruz. konuşamıyoruz.
ne? nasıl? insanlar da mı konuşmuyor bu konuyu? nasıl yani kadınlara baskı yapılırken, şiddet uygulanırken başka kadınlar ve erkekler susuyor mu?
!..
etraftaki ayak sesleri de iyice azaldı. son tıkırtı... evet, şimdi kepenk de indi. biz bizeyiz. yeniden. özgür. ahhh, kollarım! bütün gün biri aşağıya biri de yukarıya doğru bakıyor, sanki bir davet hareketi gibi. sanki 'gel. ', 'gel, içeriye doğru gel.' mesajı taşır gibi. gerçekten bunun etkili olabileceğini düşünen var mı? ya da her sabah tozlarımızı alıp haftada bir üzerimize yeni kombinleri geçiren kadının, bizi değil de bütünleşmiş olan kıyafetlerden başka bir şeyi, önemsememesinin sebebi mi? emin olamıyorum.
neyse neyse bütün gün çok yoruldum. şimdi bunları düşünmenin sırası değil. kulaklarım da yorgun. sabahtan akşama dek popüler olduğu için tıngır mıngır ritimler ile anlamsız kafiyeli sözlerin tekrarlandığı hiçbir şey anlatmayan müzikler içimi darlıyor. biraz daha isyankar bir şeyin sırası. görülmeyenleri gören insanların müziğini seviyorum ben. ne diyorlardı? meselesi olan şeyler. belki "sanane" ya da "ünzile". ama yok bu akşam içimden çocuk kadınlara kederlenmek gelmiyor. bu akşam ruhum onu kaldıramaz. o zaman... o zaman "sanane" olsun.
nereden mi biliyorum bu şarkıyı? siz bilmezsiniz tabii, eskiden daha böyle çıtır bir mankenken o kliptekilerden biri, bendim. ne mi yapıyorum klipte? her zamanki işim işte dikiliyorum üzerimdeki kırmızı elbisemle, bence çok da zarif duruyorum. hatta şarkının öyküsünü bile biliyorum. karsu'dan duydum, evet ilk ağızdan. o şimdi türkiye'de büyümemiş ya buradaki örf ve adetlerin bir kısmını, biraz da yaşarken deneyimlediği bazı kısıtlamalara isyan etmek için yazmış. ney? neden bilmeyecek mişim ki? insanların arasında dolaşmıyor oluşum, onları anlamama engel mi? ohooo.... siz bütün gün görmez gözlerle etrafa bakarken ben de sizleri izliyorum.
mesela geçen gün bir çift geldi. böyle beyaz tenli, kısacık kıvırcık saçlı, ışıltılı gözlerle bakan bir genç kadın yanında da yakışıklı bir genç adam. bana doğru yaklaştılar. ben de içimden diyorum ki "ya ne güzel bir çift." imrenmedim desem, yalan. ama burada böyle bir şans yok, sadece kadın kıyafetleri satan bir mağaza. dolayısıyla erkek manken de yok. offf! neyse konuyu dağıtmak üzereyim. ne diyordum? hah, tamam. bana doğru yaklaştılar. biraz daha yaklaştılar, bu kez konuşmalarını duyuyordum.
- şu kırmızı mini etek, sanırım bu aradığım. çok güzel değil mi aşkım?
- kızım saçmalama sokakta bunu giyersen ya ben katil olurum ya da sen... tövbe, tövbe...
kadının elinden çekeleyip biraz ilerideki bir kıyafete doğru yöneldi. artık duymuyordum. iyi ki de duymuyordum. bazen bazı insanları omuzlarından tutup sarsasım geliyor. kendine gel diyerek uzun uzun sarsmak. belki sarsıntıyla beraber baskıcı, aşağılayıcı, incitici düşüncelerini ya da söylemlerini kafalarından atabilirim gibi geliyor. sahi yapabilir miyim? kökleri ne kadar derine iniyor acaba. yani insanlar hep mi böyleydi?
hayır, tabii ki bu kadarını görmedim sadece. her gün yaklaşık 12 saat gözlem yapabiliyorum. sabahın erken saatlerinde içeriye doluşan bir sürü insan. gün içinde azalıp çoğaldığı da oluyor ama sanırım herkesin hep, hep yeni bir giysiye ihtiyacı var. neyse geçen gün minik bir kız çocuğu geldi yanıma. bakın öyle tatlıydı ki... bıcır bıcır, şarkılar söyledi bana; dans etti elimden tutup. annesinin alışverişi uzayınca da anlatmaya başladı. sanırım çocuklar ruhumu görebiliyor. hissediyorum.
dedi ki:
- çok sıkıldım. kaç saattir buradayız. annem de bir bitiremedi alışverişi. zaten işi gücü alışverişmiş, babam öyle diyor. babam, eve gidince yine surat asacak. böyle günleri sevmiyorum. onlar bağırıştıkça ellerimle kulaklarımı tıkıyorum, şarkı söylüyorum. yine de duyuyorum. babam işten eve yorgun argın geliyormuş, doğru düzgün bir yemek koyanı bile yokmuş. oysa annem de işten eve yorgun argın geliyor!
ben biraz daha büyüyeyim o zaman yemekleri yaparım, kimse de kavga etmez. hem mutlu olduklarında çok seviniyorum biliyor musun? hep beraber geziyoruz, benimle oyunlar da oynuyorlar. işte ben yemekleri yapınca da her gün birlikte mutlu oluruz.
o an, konuşabilmeyi çok istedim. üzülme çocuk bunlar senin suçun değil, mesele yemek de değil. mesele birinin birini beslemesi bile değil, demek istedim. yapamadım. umarım biri anlatır. konuşabilen biri...
ahhh. yine aklımda meseleler. evet mankenlerin bile meseleleri var. yani farkındayız her şeyin. birilerinin kadınlara dayattıklarının... tek farkımız susuyoruz. konuşamıyoruz.
ne? nasıl? insanlar da mı konuşmuyor bu konuyu? nasıl yani kadınlara baskı yapılırken, şiddet uygulanırken başka kadınlar ve erkekler susuyor mu?
!..
devamını gör...
2.
çok seçici olmasam da #374173 çoğunluğunu güzel bulmuyorum, hiç doğal gelmiyorlar bana.
devamını gör...
3.
sevgili yazar @robnaja'nın özgün bulduğum ve devamını gelmesini umduğum hikayesi.*
yazının özgün fikrini gerçekten sevdim. bütün gün hareketsiz, gelen müşterileri izleyen manken ve etrafındaki olayları anlatması. ki bu olayların toplumsal mesajlar vermesi ayrı güzel. bana aslında (bkz: müzede bir gece) serisini de hatırlatmadı değil. hatta hikayeyi okurken bir kaç yeni manken katılsa ve avm nöbetçisine konuşurken yakalansalar diye içimden geçirmedim değil. kesinlikle çok daha hacimli hale gelebilir. ki bu konuda kararsızım, çünkü kısa hikayeler hacimli hale geldiklerinde o kısa hikayedeki etkiyi bırakamayabiliyorlar. geniş bir yazıma kavuşacaksa da toplumsal olaylar ve öğretici bir yazın şeklinde çocuklara yönelik olabilir diye düşündüm. güzel bir deneme beğendim, eline, gönlüne sağlık.
yazının özgün fikrini gerçekten sevdim. bütün gün hareketsiz, gelen müşterileri izleyen manken ve etrafındaki olayları anlatması. ki bu olayların toplumsal mesajlar vermesi ayrı güzel. bana aslında (bkz: müzede bir gece) serisini de hatırlatmadı değil. hatta hikayeyi okurken bir kaç yeni manken katılsa ve avm nöbetçisine konuşurken yakalansalar diye içimden geçirmedim değil. kesinlikle çok daha hacimli hale gelebilir. ki bu konuda kararsızım, çünkü kısa hikayeler hacimli hale geldiklerinde o kısa hikayedeki etkiyi bırakamayabiliyorlar. geniş bir yazıma kavuşacaksa da toplumsal olaylar ve öğretici bir yazın şeklinde çocuklara yönelik olabilir diye düşündüm. güzel bir deneme beğendim, eline, gönlüne sağlık.
devamını gör...
4.
düşünsenize uzun süredir beraber olduğunuz kız yıllar sonra manken oluyor (o erkek ben değilim)
devamını gör...
5.
hayatta sahip olmayacağı veya satın alamayacağı marka kıyafeti ilk giyen ve deneyen kişidir manken. sürekliliği olan bir iş kolu değil, bir çekim veya set olduğu zaman çalışabiliyor. bu daha çok geçiş mesleği olarak da kullanılıyor, mankenlikten oyunculuğa geçiş. kadın veya erkek, erkek olanları da daha çok oyunculuğa geçiş yapıyor. erkek mankenler, yabancı erkek mankenlerle yarış içerisindeler, şirketler yabancı erkek manken kullanarak onlara yerli mankenden daha fazla ücret ödüyor. yabancı erkek manken tercih etmeleri de daha havalı, daha karizmatik, daha evrensel olmalarından kaynaklı. büyük kampanya çekimlerinde yabancı mankenler kullanılıyor. özellikle sarı saçlı, mavi gözlü iskandinav model tercihi fazla. hatta bazı çekimlerde kadın mankenin yanında aynı sarı saçlı, mavi gözlü çocuk ve aynı imajda bir adam ile aile pozu verdirilerek bir güzellik algısı oluşturuluyor. türkiye'de mankenlik icra eden pek çok kadın birey var. bu kadın bireyler mankenlik dışında başka meslekler de yürütüyorlar, mesela mimarlık, muhasebecilik, gazetecilik gibi. misal hem kadın, hem manken, hem de mimar olunca zorluk yaşanıyor, yani mankenlik mimarlığın önüne geçiyor. tabi moda sektörü alanı geniş bir alanı kapsıyor. mankenlik de güzellik tek başına yeterli değil, her güzel kadın da bu işi başaramıyor. zaten bu iş güvencesi olmayan, devamlılığı olmayan, başka bir kariyeri olmayan kadının sırtını yaslayamayacağı, belli bir yaşa ulaşınca da kadını terk eden bir iş.
devamını gör...
6.
güzel bir kadını betimlemek için kullanılırdı..
manken gibi kadın derdik.
o manken gibi kadınlar güzel atlara binip gittiler....
manken gibi kadın derdik.
o manken gibi kadınlar güzel atlara binip gittiler....
devamını gör...