özgün adı: maus: a survivor's tale
yazar: art spiegelman
yıl: 1980
amerikalı karikatürist art spiegelman, yahudi babasının nazi kamplarında yaşadığı günleri kedi ve fare(maus) kovalamacasına benzeterek babasının o korku dolu anılarını çizimlerle okuyucuya aktarıyor.
eser 1992 yılında pulitzer ödülü'ne layık görülmüştür.
yazar: art spiegelman
yıl: 1980
amerikalı karikatürist art spiegelman, yahudi babasının nazi kamplarında yaşadığı günleri kedi ve fare(maus) kovalamacasına benzeterek babasının o korku dolu anılarını çizimlerle okuyucuya aktarıyor.
eser 1992 yılında pulitzer ödülü'ne layık görülmüştür.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kimsesizlerinkimiraikkonen" tarafından 30.11.2020 11:03 tarihinde açılmıştır.
1.
orijinal dilinde: maus: a survivor's tale. bir art spiegelman çizgi romanı aynı zamanda pulitzer ödülü almış ilk ve tek çizgi roman.
kitap, art spiegelman'ın, yahudi bir polonyalı olan babasının ghettolardan auschwitz'e, oradan da amerika'ya kadar uzanan hikayesini baştan sona dinlemek ve bu hikayeyi bir grafik roman haline getirmek için vlodek'i (babası) ziyareti ile başlıyor. buradan sonra paralel iki hikaye akıyor kitapta: vlodek'in anıları ve art-vlodek ilişkisi. kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölümde (my faher bleeds history-babam tarih kanıyor) vlodek'in yaşadıkları ve düşünceleri daha ağır basarken ikinci bölümde (and here my troubles began-ve dertlerim burada başladı) bu denge artie yönüne kayıyor.
ilk elinize aldığınızda konusunun, artık defalarca işlenmesinden mütevellit, klişeleşmiş bir ''yahudiler melek, almanlar kaka'' sloganı etrafında şekillendiğini zannedebilirsiniz (ben de böyle bir beklentiyle açmıştım ilk sayfayı). fakat okudukça zihninizde şekillenen şey de öyle olmuyor.
peki kitap holocaust üzerinden duygu yüklemesi yapmıyorsa ne yapmayı amaçlamış olabilir ki? işte bu sorunun cevabını bence yazar vlodek'in ağzından şöyle veriyor:
--! spoiler !--
vlodek: evet, hayat hep hayatın tarafını tutar, kurbanlar da bir şekilde suçlanır. ama ne hayatta kalanlar en iyileriydi, ne de en iyiler öldü, tamamen tesadüf. aah ah. şimdi senin kitabından söz etmiyorum ama soykırım hakkında ne kadar kitap yayınlandı, bir bak. ne işe yaradı? insanlar değişmedi ki... belki de yeni ve daha büyük bir soykırım istiyorlar.her neyse, ölenler hikayenin kendilerine ait yüzünü hiç anlatamayacak, onun için artık hiç hikaye olmaması belki de daha iyi. evet, samuel beckett bir keresinde ''her kelime yalnızlık ve hiçlik üzerinde gereksiz bir leke gibidir'' demiş.
art: tezat bu ya, bunu da söylemiş işte.
--! spoiler !--
yazar kitapta 4. duvarı kendisi için defalarca yıkıyor, hatta bir bölümünde doğrudan kendisini (bir fare maskesiyle) bu kitabı çizerken gösteriyor ve birkaç monolog yazıyor:
vladek 1944 ilkbaharında, auscwitz'de tenekeci olarak çalışmaya başladı... ben de bu sayfaya 1987 şubat'ının sonunda başladım...
...
8 yıllık bir çalışmadan sonra, maus'un birinci bölümü eylül 1988'de yayımlandı. hem eleştiri, hem de ticaret alanında başarıyla...
kitapla ilgili şöyle bir detay daha var, hiçbir karakter insan olarak çizilmemiş: yahudiler fare, almanlar kedi, amerikanlılar köpek, polonyalılar domuz, fransızlar kurbağa, isveçliler geyik, çingeneler güve olarak tasvir edilmiş. bu seçimler elbette rastgele seçimler değiller. peki neden hayvanlar? bu sorunun cevabını kitabın ilk kısmının başlangıcında yazar bize hitler'in şu sözüyle veriyor: yahudiler bir ırk kuşkusuz,ama insan değiller. peki neden fare? bu seçimin de rastgele olmadığını kitabın ilk kısımlarında bir gazete kupüründe yazan şu yazıyla veriyor bize spiegelman: mikki fare şimdiye kadar yaratılmış en sefil kahraman… her bağımsız delikanlı ve her saygın gencin sahip olduğu sağlıklı duygular, hayvanlar dünyasının bu en büyük mikrop taşıyıcısının, bu pisliğe ve iğrençliğe bulanmış haşaratın en ideal hayvan tipi olamayacağını anlatır… yahudilerin insanlara kaba saldırısına son ! kahrolsun mikki fare! gamalı haç takın!
kitabın anlattığı/anlatmak istediği konusuna geri dönecek olursak burada söylenecek birkaç şey daha var diye düşünüyorum. kitabın üzerinde durduğu temel şey yahudi soykırımı perspektifinden yola çıkarak genel olarak ırkçılık. bunun ipuçları hem kitabın gidişatında hem de diyaloglarında çokça veriliyor. birkaç örnek:
--! spoiler !--
kitabın bir noktasında artie, karısı ve vlodek arabada gitmektedirler, arabayı süren françoise (artie'nin karısı) yoldan siyahi bir otostopçu almak ister. vlodek buna çok kızar, siyahi birinin hırsız olacağından asla arabaya almaması gerektiğinden bahseder. otostopçuyu alıp gitmek istediği yere bıraktıktan sonra şu diyalog yaşanır:
vlodek: şvartzer (bir tür aşağılama) arka koltuktaki yiyecekleri çalmasın diye gözümü ayıramadım.
françoise: ne! bu çok çirkin özellikle de sen, nasıl böyle ırkçı olabilirsin! siyahlardan tıpkı nazilerin yahudilerden söz ettikleri gibi bahsediyorsun!
vlodek: pöh! gerçekten bundan daha akıllı olduğunu sanırdım, françoise... yahudilerle şvartzerleri mukayese bile etmem!
françoise: genelleme yapıp siyahlar hırsızdır demeye nasıl cüret edersin? bu...
vlodek: kes artık, tamam mı? onları hiç tanımıyorsun... new york'a ilk geldiğimde bir çamaşır merkezinde çalışıyordum. daha önce bu zencileri hiç görmemiştim... ama her yerde şvartzer vardı, mallarımı bir saniyeliğine bile yere bıraksam, her şeyi yürütüyorlardı!
françoise: ama sen...
art: unut gitsin sevgilim... bu adam umutsuz vaka.
--! spoiler !--
kitapta benim için etkileyici olan bir başka nokta da anlatılmak/hissettirilmek istenen şeyin görsel bir anlatı yoluyla da okuyucuya ulaştırılmak istenmesi oldu. bu açıdan, okumak isteyenlere tavsiyem: görselleri mutlaka inceleyin, hepsinde olmasa da çoğunda hikayeye dair aydınlatıcı detaylar gizli.
daha fazlasını ve güzelini yazmak isterdim kitapla ilgili fakat burada yazılmışı var:)
(link: kahramanbaykus.com/nostalji...)
son olarak kitaptan birkaç alıntı:
--! spoiler !--
+hepimiz için buradan tek çıkış var... o da şu bacalardan geçiyor.
(abraham'ı bir daha hiç görmedim... sanırım bacadan çıkıp, gitti...)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
+tanrım yalvarırım, tanrım lütfen bir iple, ayağıma uyan bir ayakkabı bulmama yardım et!
(ama tanrı buraya girmiyordu. kendi başımıza bırakılmıştık.)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
vlodek: neden ağlıyorsun artie?
artie: b-ben düştüm arkadaşlarım da beni beklemeden g-gitti.
vlodek: arkadaş? arkadaşların mı? onları bir hafta boyunca aç, susuz bir odaya kapa da... işte o zaman bak bakalım... arkadaş neymiş?..
--! spoiler !--
kitap, art spiegelman'ın, yahudi bir polonyalı olan babasının ghettolardan auschwitz'e, oradan da amerika'ya kadar uzanan hikayesini baştan sona dinlemek ve bu hikayeyi bir grafik roman haline getirmek için vlodek'i (babası) ziyareti ile başlıyor. buradan sonra paralel iki hikaye akıyor kitapta: vlodek'in anıları ve art-vlodek ilişkisi. kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölümde (my faher bleeds history-babam tarih kanıyor) vlodek'in yaşadıkları ve düşünceleri daha ağır basarken ikinci bölümde (and here my troubles began-ve dertlerim burada başladı) bu denge artie yönüne kayıyor.
ilk elinize aldığınızda konusunun, artık defalarca işlenmesinden mütevellit, klişeleşmiş bir ''yahudiler melek, almanlar kaka'' sloganı etrafında şekillendiğini zannedebilirsiniz (ben de böyle bir beklentiyle açmıştım ilk sayfayı). fakat okudukça zihninizde şekillenen şey de öyle olmuyor.
peki kitap holocaust üzerinden duygu yüklemesi yapmıyorsa ne yapmayı amaçlamış olabilir ki? işte bu sorunun cevabını bence yazar vlodek'in ağzından şöyle veriyor:
--! spoiler !--
vlodek: evet, hayat hep hayatın tarafını tutar, kurbanlar da bir şekilde suçlanır. ama ne hayatta kalanlar en iyileriydi, ne de en iyiler öldü, tamamen tesadüf. aah ah. şimdi senin kitabından söz etmiyorum ama soykırım hakkında ne kadar kitap yayınlandı, bir bak. ne işe yaradı? insanlar değişmedi ki... belki de yeni ve daha büyük bir soykırım istiyorlar.her neyse, ölenler hikayenin kendilerine ait yüzünü hiç anlatamayacak, onun için artık hiç hikaye olmaması belki de daha iyi. evet, samuel beckett bir keresinde ''her kelime yalnızlık ve hiçlik üzerinde gereksiz bir leke gibidir'' demiş.
art: tezat bu ya, bunu da söylemiş işte.
--! spoiler !--
yazar kitapta 4. duvarı kendisi için defalarca yıkıyor, hatta bir bölümünde doğrudan kendisini (bir fare maskesiyle) bu kitabı çizerken gösteriyor ve birkaç monolog yazıyor:
vladek 1944 ilkbaharında, auscwitz'de tenekeci olarak çalışmaya başladı... ben de bu sayfaya 1987 şubat'ının sonunda başladım...
...
8 yıllık bir çalışmadan sonra, maus'un birinci bölümü eylül 1988'de yayımlandı. hem eleştiri, hem de ticaret alanında başarıyla...
kitapla ilgili şöyle bir detay daha var, hiçbir karakter insan olarak çizilmemiş: yahudiler fare, almanlar kedi, amerikanlılar köpek, polonyalılar domuz, fransızlar kurbağa, isveçliler geyik, çingeneler güve olarak tasvir edilmiş. bu seçimler elbette rastgele seçimler değiller. peki neden hayvanlar? bu sorunun cevabını kitabın ilk kısmının başlangıcında yazar bize hitler'in şu sözüyle veriyor: yahudiler bir ırk kuşkusuz,ama insan değiller. peki neden fare? bu seçimin de rastgele olmadığını kitabın ilk kısımlarında bir gazete kupüründe yazan şu yazıyla veriyor bize spiegelman: mikki fare şimdiye kadar yaratılmış en sefil kahraman… her bağımsız delikanlı ve her saygın gencin sahip olduğu sağlıklı duygular, hayvanlar dünyasının bu en büyük mikrop taşıyıcısının, bu pisliğe ve iğrençliğe bulanmış haşaratın en ideal hayvan tipi olamayacağını anlatır… yahudilerin insanlara kaba saldırısına son ! kahrolsun mikki fare! gamalı haç takın!
kitabın anlattığı/anlatmak istediği konusuna geri dönecek olursak burada söylenecek birkaç şey daha var diye düşünüyorum. kitabın üzerinde durduğu temel şey yahudi soykırımı perspektifinden yola çıkarak genel olarak ırkçılık. bunun ipuçları hem kitabın gidişatında hem de diyaloglarında çokça veriliyor. birkaç örnek:
--! spoiler !--
kitabın bir noktasında artie, karısı ve vlodek arabada gitmektedirler, arabayı süren françoise (artie'nin karısı) yoldan siyahi bir otostopçu almak ister. vlodek buna çok kızar, siyahi birinin hırsız olacağından asla arabaya almaması gerektiğinden bahseder. otostopçuyu alıp gitmek istediği yere bıraktıktan sonra şu diyalog yaşanır:
vlodek: şvartzer (bir tür aşağılama) arka koltuktaki yiyecekleri çalmasın diye gözümü ayıramadım.
françoise: ne! bu çok çirkin özellikle de sen, nasıl böyle ırkçı olabilirsin! siyahlardan tıpkı nazilerin yahudilerden söz ettikleri gibi bahsediyorsun!
vlodek: pöh! gerçekten bundan daha akıllı olduğunu sanırdım, françoise... yahudilerle şvartzerleri mukayese bile etmem!
françoise: genelleme yapıp siyahlar hırsızdır demeye nasıl cüret edersin? bu...
vlodek: kes artık, tamam mı? onları hiç tanımıyorsun... new york'a ilk geldiğimde bir çamaşır merkezinde çalışıyordum. daha önce bu zencileri hiç görmemiştim... ama her yerde şvartzer vardı, mallarımı bir saniyeliğine bile yere bıraksam, her şeyi yürütüyorlardı!
françoise: ama sen...
art: unut gitsin sevgilim... bu adam umutsuz vaka.
--! spoiler !--
kitapta benim için etkileyici olan bir başka nokta da anlatılmak/hissettirilmek istenen şeyin görsel bir anlatı yoluyla da okuyucuya ulaştırılmak istenmesi oldu. bu açıdan, okumak isteyenlere tavsiyem: görselleri mutlaka inceleyin, hepsinde olmasa da çoğunda hikayeye dair aydınlatıcı detaylar gizli.
daha fazlasını ve güzelini yazmak isterdim kitapla ilgili fakat burada yazılmışı var:)
(link: kahramanbaykus.com/nostalji...)
son olarak kitaptan birkaç alıntı:
--! spoiler !--
+hepimiz için buradan tek çıkış var... o da şu bacalardan geçiyor.
(abraham'ı bir daha hiç görmedim... sanırım bacadan çıkıp, gitti...)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
+tanrım yalvarırım, tanrım lütfen bir iple, ayağıma uyan bir ayakkabı bulmama yardım et!
(ama tanrı buraya girmiyordu. kendi başımıza bırakılmıştık.)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
vlodek: neden ağlıyorsun artie?
artie: b-ben düştüm arkadaşlarım da beni beklemeden g-gitti.
vlodek: arkadaş? arkadaşların mı? onları bir hafta boyunca aç, susuz bir odaya kapa da... işte o zaman bak bakalım... arkadaş neymiş?..
--! spoiler !--
devamını gör...
2.
art spiegelman tarafından çizilmiş çizgi roman.
okuyucuyu her şeyiyle içine alan çok farklı bir hikaye, herhangi bir tanıma sığdırmak istemiyorum.
gerçekten de soykırım hakkında şimdiye kadar yapılmış en etkileyici ve başarılı anlatım.
hikayenin gerçek olması içimde çok farklı duygulara yol açtı, hüzünlüyüm...
okuyucuyu her şeyiyle içine alan çok farklı bir hikaye, herhangi bir tanıma sığdırmak istemiyorum.
gerçekten de soykırım hakkında şimdiye kadar yapılmış en etkileyici ve başarılı anlatım.
hikayenin gerçek olması içimde çok farklı duygulara yol açtı, hüzünlüyüm...
devamını gör...