1.
okumuşluk ve
okumuşlar üzerine
bunca farklı eğitim öğrenim kurumunu, büyük talebe ve öğretmen kalabalığını görünce insan soyunun anlayışa ve doğruluğa yaradılıştan yatkın olduğunu düşünebiliriz; ama her yerde olduğu gibi burada da görünüş aldatıcıdır. öğretmenler para kazanmak için ve bilgeliği değil fakat onun görünüşünü ve saygınlığını yüksek gaye edindikleri için öğretirler; talebeler bilgi ve derin anlayış edinmek için değil, fakat konuşma melekesi edinip gevezelik edebilmek ve caka satmak için öğrenirler. her otuz yılda bir dünyaya hiçbir
konuda hiçbir şey bilmeyen yeni bir nesil, genç bir kuşak gelir. şimdi bunlar binlerce yıldır biriktirilmiş her türlü beşeri bilginin neticelerine büyük bir aceleyle saldırırlar ve her şeyi yalayıp yutmak, kısa yoldan gelip geçmiş bütün kuşaklardan daha zeki ve becerikli olmak isterler. bu amaçla üniversitelere giderler, dönemlerine ve yaşlarına uygun yoldaşlar olarak kitaplar, hatta en yenilerini ve en son çıkmış olanları seçerler. seçtiklerinde tek şey ararlar: her şey kısa ve yeni olsun, kendileri gibi ardından ellerinden geldiğince hevesli ve hararetli bir şekilde değerlendirmeye ve eleştirmeye başlarlar. burada sırf maişeti tedarik etmek amacıyla yapılmış araştırmaları nazarı itibara almıyorum.
her türden ve her çağdan araştırmacı ve bilgin kural olarak derin kavrayışı değil sadece malumatı gaye edinir.
akla gelebilecek her şey hakkında; taşlar, bitkiler, savaşlar, tecrübeler ve mevcut bütün kitaplar hakkında tek tek ve toplu olarak malumat sahibi olmayı bir şeref ve itibar meselesi haline getirirler. malumat denilen şeyin derin kavrayış için bir araçtan ibaret olduğu, kendi başına çok az veya
hiçbir kıymet ifade etmediği asla akıllarına gelmez. buna karşılık bir kimseyi filozof yapan şey onun düşünme tarzıdır, şu büyük üstatların etkileyici allamelikleri karşısında kendi kendime şöyle seslenirim: "ah, bu kadar çok okuyabilmek
için ne kadar az düşünmek zorunda kalmış olmalılar!" yaşlı plinius'un masa başında, seyahat ederken ve hamama gittiğinde her zaman okuduğu veya kendisine okunduğu bildirildiğinde bile, şu soru zihnimi kurcalar durur: bu adam bu
kadar düşünce yoksulu muydu ki, günden güne eriyip tükenen ve hayatta kalmak için kendisine sabah akşam verilen yabancı düşünceleri sürekli olarak zihnine boca ediyordu?
(bkz: arthur schopenhauer)
okumuşlar üzerine
bunca farklı eğitim öğrenim kurumunu, büyük talebe ve öğretmen kalabalığını görünce insan soyunun anlayışa ve doğruluğa yaradılıştan yatkın olduğunu düşünebiliriz; ama her yerde olduğu gibi burada da görünüş aldatıcıdır. öğretmenler para kazanmak için ve bilgeliği değil fakat onun görünüşünü ve saygınlığını yüksek gaye edindikleri için öğretirler; talebeler bilgi ve derin anlayış edinmek için değil, fakat konuşma melekesi edinip gevezelik edebilmek ve caka satmak için öğrenirler. her otuz yılda bir dünyaya hiçbir
konuda hiçbir şey bilmeyen yeni bir nesil, genç bir kuşak gelir. şimdi bunlar binlerce yıldır biriktirilmiş her türlü beşeri bilginin neticelerine büyük bir aceleyle saldırırlar ve her şeyi yalayıp yutmak, kısa yoldan gelip geçmiş bütün kuşaklardan daha zeki ve becerikli olmak isterler. bu amaçla üniversitelere giderler, dönemlerine ve yaşlarına uygun yoldaşlar olarak kitaplar, hatta en yenilerini ve en son çıkmış olanları seçerler. seçtiklerinde tek şey ararlar: her şey kısa ve yeni olsun, kendileri gibi ardından ellerinden geldiğince hevesli ve hararetli bir şekilde değerlendirmeye ve eleştirmeye başlarlar. burada sırf maişeti tedarik etmek amacıyla yapılmış araştırmaları nazarı itibara almıyorum.
her türden ve her çağdan araştırmacı ve bilgin kural olarak derin kavrayışı değil sadece malumatı gaye edinir.
akla gelebilecek her şey hakkında; taşlar, bitkiler, savaşlar, tecrübeler ve mevcut bütün kitaplar hakkında tek tek ve toplu olarak malumat sahibi olmayı bir şeref ve itibar meselesi haline getirirler. malumat denilen şeyin derin kavrayış için bir araçtan ibaret olduğu, kendi başına çok az veya
hiçbir kıymet ifade etmediği asla akıllarına gelmez. buna karşılık bir kimseyi filozof yapan şey onun düşünme tarzıdır, şu büyük üstatların etkileyici allamelikleri karşısında kendi kendime şöyle seslenirim: "ah, bu kadar çok okuyabilmek
için ne kadar az düşünmek zorunda kalmış olmalılar!" yaşlı plinius'un masa başında, seyahat ederken ve hamama gittiğinde her zaman okuduğu veya kendisine okunduğu bildirildiğinde bile, şu soru zihnimi kurcalar durur: bu adam bu
kadar düşünce yoksulu muydu ki, günden güne eriyip tükenen ve hayatta kalmak için kendisine sabah akşam verilen yabancı düşünceleri sürekli olarak zihnine boca ediyordu?
(bkz: arthur schopenhauer)
devamını gör...
"okuma üzerine" ile benzer başlıklar
okuma kulübü
11