reza jamali'nin yazıp yönettiği, 2019 yılında gösterilen iran filmi.
45 yıldır kimsenin ölmediği ve sadece yaşlıların kaldığı bir köyde 100 yaşındaki aslan ve arkadaşları intiharın çare olduğunu düşünmeye başlar.
45 yıldır kimsenin ölmediği ve sadece yaşlıların kaldığı bir köyde 100 yaşındaki aslan ve arkadaşları intiharın çare olduğunu düşünmeye başlar.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "evernevergreen" tarafından 01.01.2021 16:58 tarihinde açılmıştır.
1.
hiç bir yerde orijinal halini bulmadığım, türkçe filme türkçe dublaj yapılmış haliyle izlemek zorunda kalmama rağmen izlerken çok eğlendiğim filmdir.
oyuncular amatör ama yönetmen çok güzel iş çıkarmış. bu yönetmenden güzel filmler beklemeye devam edebiliriz bence.
oyuncular amatör ama yönetmen çok güzel iş çıkarmış. bu yönetmenden güzel filmler beklemeye devam edebiliriz bence.
devamını gör...
2.
rıza cemali'nin yönetmenliğini yaptığı farklı bi film.. ölümsüzler köyü olarak türkçeye çevirmişler.
aslan adlı emekli cellat olan bi abimiz var, abimiz bir gün bi köye taşınır ve o köye peşinden ölümsüzlük lanetini de götürür. mevzuya gel.. olay öldürme-ölme-ölememe olunca dram bekliyo insan doğal olarak fakat bu ölememe durumu mizahi bi şekilde anlatılıyor.
aslında ciddi konuların mizahını yapmak artı bi kolaylık gibi. çünkü beklenilmeyen var işin içinde. neyse..
filmin sonlarını ve askerleri saymazsak sadece yaşlıların sahneleri vardı. özellikle hamam sahnesi en ilginç sahnelerden biriydi.. düşünsenize üç beş dayı hamamda birbirini boğmaya çalışıyolar ölemiyolar falan.. ölememek de kötü bi şeymiş dedirtiyolar insana resmen..
asker mevzusu da ilginçti. ne zaman dedeler ölmek için bi hamle yapsalar askerler onları kurtarıyodu. burda bişiler gizli olabilir ama onu ben çözemem..
bu mizahi anlatışa rağmen dram havası tabii kendini belli ediyo. babasını bile öldüren cellat aslan içten içe suçluluk duygusu besliyor..
nitekim sonunda da patates ediyo kendini.
filmin genelindeki görsellik kaliteliydi. tarkovsykivari manzara çekimleri var, şöyle uzaktan uzaktan elli beş bin saat süren..
sözlüğün asıl fularlısı evernevergreen'e tavsiyesi için enişten teşekkürlerimi sunuyor, hayatında başarılar diliyorum.*
aslan adlı emekli cellat olan bi abimiz var, abimiz bir gün bi köye taşınır ve o köye peşinden ölümsüzlük lanetini de götürür. mevzuya gel.. olay öldürme-ölme-ölememe olunca dram bekliyo insan doğal olarak fakat bu ölememe durumu mizahi bi şekilde anlatılıyor.
aslında ciddi konuların mizahını yapmak artı bi kolaylık gibi. çünkü beklenilmeyen var işin içinde. neyse..
filmin sonlarını ve askerleri saymazsak sadece yaşlıların sahneleri vardı. özellikle hamam sahnesi en ilginç sahnelerden biriydi.. düşünsenize üç beş dayı hamamda birbirini boğmaya çalışıyolar ölemiyolar falan.. ölememek de kötü bi şeymiş dedirtiyolar insana resmen..
asker mevzusu da ilginçti. ne zaman dedeler ölmek için bi hamle yapsalar askerler onları kurtarıyodu. burda bişiler gizli olabilir ama onu ben çözemem..
bu mizahi anlatışa rağmen dram havası tabii kendini belli ediyo. babasını bile öldüren cellat aslan içten içe suçluluk duygusu besliyor..
nitekim sonunda da patates ediyo kendini.
filmin genelindeki görsellik kaliteliydi. tarkovsykivari manzara çekimleri var, şöyle uzaktan uzaktan elli beş bin saat süren..
sözlüğün asıl fularlısı evernevergreen'e tavsiyesi için enişten teşekkürlerimi sunuyor, hayatında başarılar diliyorum.*
devamını gör...
3.
45 yıldır ölümün gelmediği iran'ın ücra bir köyünde köye tekrardan ölümü getirmek için intihar etmeye çalışan 100 yaşındaki bir adamın hikayesi. sıkıntılı bir konuda mizah yapan film, başarılı bir şekilde bu işin altından kalkabilmiş. güzel bir kara mizah örneği olmuş.
gençliğinde cellat olan, doğru veya yanlış hiç düşünmeden çok fazla insan öldüren aslan, 45 yıl önce köyünden ayrılarak şuan yaşadığı köye yerleşir ve bu 45 yılda köyde hiç bir ölüm gerçekleşmez. hic evlenmemiş, en genci 95 yaşında olan ve beraber yaşayan ekimiz ölmek için her yolu dener. fakat ölmelerinin önünde ki en büyük engellerden birisi ise köyün askerleridir. askerlerin neredeyse tüm vakti ihtiyarların intihar etmesini engellemekle geçiyor.
1,5 yıldır köyde askerliğini yapan ve yaşlıların intihar etmesini engelleyen ali'ye babasının çok hasta olduğu ve ölmek üzere olduğu bilgisi gelir. yaşlı ekibimizin de teşviki (köyde ölür de köye ölüm gelir umudu) ile ali babasını köye getirir. aslında ali köyde kimsenin ölmemesinin hurafe olduğunu düşünmektedir ama doktorların bile iyileşme umudunu kestiği babası için elinden başka bir şey gelmemektedir. çaresizlik insana inanmadığı şeyleri de yaptırıyor. ayrıca köye ölüm hiç beklenmedik bir yerden gelir.
95'lik delikanlımız cabbar amca "sare'nin kapısına gittim vermediler, yaşamak artık benim neyime" cümlesini kurmasından çok kısa bir süre sonra başkası ile evlenmeye karar vererek yüzümü gülümsetti.
infaz ettiği eşkıyanın öcünü almak için köye gelen eşkiyalar ile çıkan kavgada aslan'ın babasının bir eşkıyayı öldürdüğünü, aslan'ın idam cezası alan babasını infaz ettiğini ve haberi alan annesinin ise kalp krizi geçirdiğini öğreniyoruz. açıkçası filmde aslan'ın geçmişi ile köyde kimsenin ölmemesi arasında bir bağlantı kurulacağı beklentisindeydim. aslan'ın geçmişi ile yüzleşmesi sonrasında ölmesini bekliyordum ama film aslan'ın geçmişi ile yüzleşmesine fazla girmedi. film daha çok komedi unsuru ile ilerlemek istemiş ama daha fazla vicdan muhasebesi konularına gitmeliydi bence. film bitince bir şeyler eksik kalmış gibi hissettim.
aslan'ın ölümünün kendisini asarak gerçekleşeceğini tahmin ediyordum ama film muğlak bir son ile aslan'ın bu intihar girişiminin başarılı olup olmadığını göstermeyerek sonunu bize bırakıyor.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/12/10/cugtsburcd1zdiwy-t.jpg)
gençliğinde cellat olan, doğru veya yanlış hiç düşünmeden çok fazla insan öldüren aslan, 45 yıl önce köyünden ayrılarak şuan yaşadığı köye yerleşir ve bu 45 yılda köyde hiç bir ölüm gerçekleşmez. hic evlenmemiş, en genci 95 yaşında olan ve beraber yaşayan ekimiz ölmek için her yolu dener. fakat ölmelerinin önünde ki en büyük engellerden birisi ise köyün askerleridir. askerlerin neredeyse tüm vakti ihtiyarların intihar etmesini engellemekle geçiyor.
1,5 yıldır köyde askerliğini yapan ve yaşlıların intihar etmesini engelleyen ali'ye babasının çok hasta olduğu ve ölmek üzere olduğu bilgisi gelir. yaşlı ekibimizin de teşviki (köyde ölür de köye ölüm gelir umudu) ile ali babasını köye getirir. aslında ali köyde kimsenin ölmemesinin hurafe olduğunu düşünmektedir ama doktorların bile iyileşme umudunu kestiği babası için elinden başka bir şey gelmemektedir. çaresizlik insana inanmadığı şeyleri de yaptırıyor. ayrıca köye ölüm hiç beklenmedik bir yerden gelir.
95'lik delikanlımız cabbar amca "sare'nin kapısına gittim vermediler, yaşamak artık benim neyime" cümlesini kurmasından çok kısa bir süre sonra başkası ile evlenmeye karar vererek yüzümü gülümsetti.
infaz ettiği eşkıyanın öcünü almak için köye gelen eşkiyalar ile çıkan kavgada aslan'ın babasının bir eşkıyayı öldürdüğünü, aslan'ın idam cezası alan babasını infaz ettiğini ve haberi alan annesinin ise kalp krizi geçirdiğini öğreniyoruz. açıkçası filmde aslan'ın geçmişi ile köyde kimsenin ölmemesi arasında bir bağlantı kurulacağı beklentisindeydim. aslan'ın geçmişi ile yüzleşmesi sonrasında ölmesini bekliyordum ama film aslan'ın geçmişi ile yüzleşmesine fazla girmedi. film daha çok komedi unsuru ile ilerlemek istemiş ama daha fazla vicdan muhasebesi konularına gitmeliydi bence. film bitince bir şeyler eksik kalmış gibi hissettim.
aslan'ın ölümünün kendisini asarak gerçekleşeceğini tahmin ediyordum ama film muğlak bir son ile aslan'ın bu intihar girişiminin başarılı olup olmadığını göstermeyerek sonunu bize bırakıyor.
devamını gör...
4.
daha dün 78 yaşındaki babasını hastaneye yatırmış bir evlat olarak pek kara mizah ya da eğlencelik olarak izlemediğim film. elbette film kara mizah olarak çekilmiş ve elbette ben de başka bir zaman izleseydim mutlaka o gözle bakardım ama bu akşam değil sanırım.
film azeri köyünde geçiyor ve sürekli çay içiyorlar. bu yüzden çok bizden, tanıdık havası olan bir film ki, hiç dublaj ya da altyazı olmasa da anlayabileceğiniz kadar yakın bir türkçe ile konuşuyorlar.
film ölüm gibi karanlık bir konuya sahip olmasına rağmen bahar aylarında geçiyor ve yönetmenin kullandığı ışık ile aydınlık bir film haline donusuyor.
filmde ölümden korkan, öldürdüğü insanların ardından ahirette basına geleceklerden endişe duyan ve lanetli olduğuna inanan aslan isimli dede dışında diğer tüm karakterler aslında hayatına konusu her ne olursa olsun bir heyecan katmak amacıyla, sürü psikolojisi ile katılmış görünüyorlar.
sürekli varlığa ve gençliğe odaklanan sinema sektörüne yaşlılık ile ilgili bir film eklemesi ve mistizm ile duygusal sahneleri çok kullanmaması ile yönetmen gerçekten seyrine doyulmaz bir iş çıkarmış.
filmin başı ve sonu seyircinin yorumuna bırakılmış. öldü sanılan yaşlı dedenin tabuttan çıkması ile başlaması ve aslan'ın peşinden koşan askerin "dayan!! dayan!!!" diyerek koşması ile bitmesi seyirciye istediği gibi bir son oluşturma şansı veriyor ama hikayeyi de havada bırakmıyor.
filmin en güzel yanı görsel olarak bir şölen sunması.
zaman zaman çevremde bulunan her hangi bir kişiye bakarak düşünürüm; "ellerimle boğazını sıkmaya başlasam canının çıkması belki dakikalar alır oysa şimdi bir kuş gibi hafif ve gülüp oynuyor ama ittirip yere düşürsem kafasını bir yere çarpsa beyin kanamasindan ölmesi an meselesi. her iki durumda da insan canı çok ağır ve değerli. hepimize olecegimizi bildiğimiz halde yaşama azmi ile istesek de istemesek de çalışan bir solunum sistemi verilmiş."
işte bu filmde ölümün bir gereklilik olduğunu, herkesin genc ölümsüzlük istediğini ama kimsenin yaşlı bir ölümsüz olmayı kabul etmeyeceğini anlatmaya çalışıyor.
yaşlılığın, yaşama azminin yıllar geçtikçe azalmasıni, vücudunun eskimesi ile birlikte düşünce yapının da eskidigini yırtık çoraplar, camı çatlamış gözlükler, dökülmüş dişler, bükülmüş dizler ile anlatan film.
ımdb puanı 7.3 olarak verilmiş ancak ben olsam 8.5 puan verirdim.
film azeri köyünde geçiyor ve sürekli çay içiyorlar. bu yüzden çok bizden, tanıdık havası olan bir film ki, hiç dublaj ya da altyazı olmasa da anlayabileceğiniz kadar yakın bir türkçe ile konuşuyorlar.
film ölüm gibi karanlık bir konuya sahip olmasına rağmen bahar aylarında geçiyor ve yönetmenin kullandığı ışık ile aydınlık bir film haline donusuyor.
filmde ölümden korkan, öldürdüğü insanların ardından ahirette basına geleceklerden endişe duyan ve lanetli olduğuna inanan aslan isimli dede dışında diğer tüm karakterler aslında hayatına konusu her ne olursa olsun bir heyecan katmak amacıyla, sürü psikolojisi ile katılmış görünüyorlar.
sürekli varlığa ve gençliğe odaklanan sinema sektörüne yaşlılık ile ilgili bir film eklemesi ve mistizm ile duygusal sahneleri çok kullanmaması ile yönetmen gerçekten seyrine doyulmaz bir iş çıkarmış.
filmin başı ve sonu seyircinin yorumuna bırakılmış. öldü sanılan yaşlı dedenin tabuttan çıkması ile başlaması ve aslan'ın peşinden koşan askerin "dayan!! dayan!!!" diyerek koşması ile bitmesi seyirciye istediği gibi bir son oluşturma şansı veriyor ama hikayeyi de havada bırakmıyor.
filmin en güzel yanı görsel olarak bir şölen sunması.
zaman zaman çevremde bulunan her hangi bir kişiye bakarak düşünürüm; "ellerimle boğazını sıkmaya başlasam canının çıkması belki dakikalar alır oysa şimdi bir kuş gibi hafif ve gülüp oynuyor ama ittirip yere düşürsem kafasını bir yere çarpsa beyin kanamasindan ölmesi an meselesi. her iki durumda da insan canı çok ağır ve değerli. hepimize olecegimizi bildiğimiz halde yaşama azmi ile istesek de istemesek de çalışan bir solunum sistemi verilmiş."
işte bu filmde ölümün bir gereklilik olduğunu, herkesin genc ölümsüzlük istediğini ama kimsenin yaşlı bir ölümsüz olmayı kabul etmeyeceğini anlatmaya çalışıyor.
yaşlılığın, yaşama azminin yıllar geçtikçe azalmasıni, vücudunun eskimesi ile birlikte düşünce yapının da eskidigini yırtık çoraplar, camı çatlamış gözlükler, dökülmüş dişler, bükülmüş dizler ile anlatan film.
ımdb puanı 7.3 olarak verilmiş ancak ben olsam 8.5 puan verirdim.
devamını gör...
5.
bir dostun önerisiyle izlediğim 2019 yapımı reza jamali'nin özellikle görüntü yönetmenliği açısından kalburüstü filmdir. film; izleyiciye verdiği ters açıyla onlarca insanı öldürmenin kolaylığını ve tek bir can almanın zorluğunu bir arada işliyor. hayatın da bir yaşlılık veya ömür çizgisinde değil, bir yaşanmışlıklar ya da yaşanmamışlıklar üzerinden ilerleyebildiğini gösteriyor. ölmeyi en çok arzulayan cellat aslan'ın ölüm motivasyonu - pek öyle yansıtmasa da- vicdanının yükü müdür bilinmez ama filmin asıl trajikomik bulduğum açılarından biri de yaşamını ölmeye amade bir göreve adamış her asker gibi, filmde de genç bir askerin tüm zamanını, bu yaşlıları korumaya adamış olmasıydı. bu da hayatları, değerli ya da değersiz kılanın ne olduğuyla ilgili başka sorular sorduruyor izleyiciye. kültürel algıyla çatışmalı reel yaşam dinamikleri ise kendiliğinden filmin içinde beliriyor.
görüntülerle müsemma müzikleri ve anadolu halklarının yaşam biçimleriyle benzer ortak kültürel bileşenlere de çokça rastladığımız filmin orijinal dilinde yer yer beliren ve kulağa da oldukça hoş gelen azeri türkçesiyle söylenen bir mahnıda (benim anladığım kadarıyla) "ağlama sil gözlerini, gelmişem otağına de sözlerini" kısmıysa oldukça etkileyiciydi.
görüntülerle müsemma müzikleri ve anadolu halklarının yaşam biçimleriyle benzer ortak kültürel bileşenlere de çokça rastladığımız filmin orijinal dilinde yer yer beliren ve kulağa da oldukça hoş gelen azeri türkçesiyle söylenen bir mahnıda (benim anladığım kadarıyla) "ağlama sil gözlerini, gelmişem otağına de sözlerini" kısmıysa oldukça etkileyiciydi.
devamını gör...