yazar: onur gezer
yayım yılı: 2020
hayaller sancağının kuru sarhoşları olarak adlandırılan esrarkeşlerin anadolu tarihindeki yerini ve kullanım alanlarını da detaylı bir şekilde aktaran eserdir.
yayım yılı: 2020
hayaller sancağının kuru sarhoşları olarak adlandırılan esrarkeşlerin anadolu tarihindeki yerini ve kullanım alanlarını da detaylı bir şekilde aktaran eserdir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "klara von" tarafından 21.12.2020 05:51 tarihinde açılmıştır.
1.
onur gezer tarafından kaleme alınmış, iletişim yayınlarından çıkmış kitap. osmanlı'nın esrar ve benzeri maddeler ile tanışmasını, kalenderi dervişleri, şeyhülislamların ''yorumları'', yasakları, toplumun bakış açısını ve kullanım alanlarını sade ve akıcı bir dille ele almış çok sevgili onur gezer.
kitap, toplumun her kesiminden kişiler arasına sokularak hekimler elinde ilaçken, sokaklarda akla düşman bir zehre, şairler ve edipler elinde vazgeçilmez edibi bir motife, fırsatçılar gözünde gelire nasıl dönüştüğünü ve idarenin bunu önlemeye yönelik sarf ettiği binbir türlü çabayı, tüm serüveniyle, detaylı, incelikli ve eğlenceli bir anlatımla okura sunuyor.
--- alıntı ---
bundan binlerce yıl önce mağarasının önünde ateşin başında oturan kişiye yaktığı bitkinin bir gün dünyanın dört bir yanında sayısız insanı baştan çıkarıp kiminin tanrısı, kiminin de şeytanı olacağı söylenilse tepkisi ne olurdu dersiniz?
soluduğu dumanın etkisiyle şaşırıp kalır veya gülüp eğlenir ya da korkuya kapılıp kaçar mıydı?
yoksa gölgelenmiş aklının gelgitlerine kapılarak kendince bir açıklama getirmeye mi çalışırdı bilinmez ama altı üstü bir bitkinin bu kadar övülmesi ya da yerilmesinin nedenini anlamak ilk bakışta bizler için de kolay sayılmaz. fakat söz konusu bitki “esrar”sa, hakkında en az bilgi sahibi olanımızın dahi mağara adamından çok tahmini olacağı açıktır. bugün adı anıldığında çoğunlukla ahlâki ve yasadışı çağrışımlar uyandıran esrar, son birkaç yüzyılın deney tüplerinde yaratılan tehlikeli yapay hazlarından efsanelerle örülü benzersiz geçmişiyle ayrılır. sınırlandırılması güç tarihi, elden ele değişen birbiriyle çelişkili sayısız rolle doludur. yarattığı bugün dahi merak konusu hallerle, kiminde korkakların cesaret, kederlilerin neşe, iktidarsızların şehvet, hayal gücü yoksunlarının ilham kaynağı, kiminde uyumsuzların direniş, avarelerin avuntu, manevi kasları zayıfların esrime aracı, kiminde ise düpedüz beladır. bilinç üzerinde oynadığı tarifi zor oyunların uyandırdığı safdilane merak gücünü olmadık yerlerde, olmadık anlam ve ilişkiler içinde gösterir. bağların henüz metafizik açıklamalar etrafında kurulduğu bu zamanlarda, arkadaşlık birlikleri, siyasi ve sanatsal duruşlar ile kimi kült ve dinî grupların harcı haline gelir. tarih boyunca çok az maddenin tattığı bu şöhreti, uyuşturucu ve bağımlılık olgularının gelişip gerçek yüzünün görülmeye başladığı yakın geçmişe kadar da sürdürür. eşsiz bir lütuftan uyuşturucu zehre seyreden ilginç serüveninin geçtiği pek çok yerden biri de anadolu’dur. buraya, bugüne ruhunu veren köklü kültürün karılmaya başladığı sekiz asır öncesinden gelir ve bir daha da ayrılmaz. bu coğrafyada uyuşturucu niyetiyle kullanıldığının görüldüğü ilk yerler ise günümüz hippilerini aratmayan sufi çevrelerdir. bu grupların elinde hint, ortadoğu ve kuzey afrikalı yoldaşları arasında olduğu gibi inançla harmanlanarak arzulanan tasavvufi mertebelere ulaşmanın zahmetsiz, tanrı ile buluşmanın dolaysız, dünyadan soyutlanmanın benzersiz yolu haline gelir. gerçekte birer yanılsamadan ibaret olan etkilerinin tarikat prensipleriyle uyumundan dolayı şer’i sınırları aşmakta sakınca görülmeyerek sufiyane bir geleneğe döner. böylece ilahi aşk sarhoşluğunu tatma umuduyla sergilenen müzik, sema ve zikrin değişmez bir parçası olarak bütünleyici rolüyle sahnedeki yerini alır. başlarda hint ve iran mistisizminin tesiri altındaki kalender meşrep dervişler arasında rastlanan kendinden geçme halinin (vecd) bu türüyle zamanla diğer tarikatlarda da karşılaşılır. osmanlı tarihi boyunca gerek kullanıcı, gerekse azmettirici sıfatıyla esrar sorununun odağında da nitekim bu gruplar vardır. elbette, sufilerin kuru sayıklamaları bunları ilahi aşktan sanan halkın arasında da yayılır. kavranması güç durumlar karşısında yönlendirilmeye açık oluşlarından faydalanan bu kimselerin teşvikiyle kuru sarhoşluğun tehlikeli dünyasına
beklenenden hızlı kapılırlar. gereğinden fazla merak, hoşgörü veya iyi niyetin yersizliğini fark edene kadar da çemberin soluk yüzleri arasında yerlerini alırlar. dervişlerin büyüleyici vaatlerinin aksine çoğunlukla beklentileri, yasaklı sulu sarhoşluğun yokluğunu gidermektir. başkalarının arınma, ilham ya da hakikate ulaşma isteğinin yanında güdüleyicilerinin haz olması onları, bugüne ulaşan dumanlı yeraltı kültürünün osmanlılardaki en dirençli taşıyıcıları haline getirir. gelgelelim mesele her ne olursa olsun tarihte büyük
ve çarpıcı hikâyeler arayanlar için asıl merak konusu sokaklardan çok şairler ve saraylılardır. kuytu köşelerden uzak yaşantılarına rağmen her iki taraf da şüphesiz payına düşeni alır. hekimler nezdinde tıbbi fayda gözeten saraylılar birkaç istisna dışında genelde tanık, sokakların yakın gözlemcileri şairler ise hem tanık hem sanık koltuğundalardır. parçası olduğu kenevirin sınai, iktisadi ve sağaltıcı faydalarından dolayı başlarda çekimser davranan sarayın giderek sertleşen tavrına karşı, şairler nispeten
hevesli taraftalardır. fakat ne günümüz popüler uyuşturucu edebiyatına ilhamını veren fransız ve ingiliz bohemleriyle aynı dünyayı paylaşır ne de onun tamamen dışındalardır. mükeyyifatı (keyif vericiler) yasaklayan islâmi kaidelerin hüküm sürdüğü kendilerine has dünyalarında bir tarafın esrarı düşkünlük sayarak kötülediği, diğer tarafın ise neşe kaynağı bilerek methettiği iki farklı safa ayrılırlar. osmanlı yazınını esrar bağımlılığı konusunda zenginleştiren de yalnızca şairler değil, toplumun tamamında görülen bu ayrılıktır. yasak elmanın cazibesine elbette bir tek şairler, dervişler ve saraylılar kapılmaz. en alt tabakadan en üste, serseri başıboşundan beyzâde ve paşazâdesine, çiftçisinden esnaf, zanaatkâr, tüccar ve işçisine, okuryazar olmayan cahilinden
medrese, mektep ve askerî okul öğrencisine, mahkûmundan kolluk mensubu ve idarecisine, daha niceleri oyuna gelir. zapt edilemeyen yeşil büyünün mağdur veya düşkünlerini tek tek belirlemek veya sınıflandırmak bu anlamda bugün için ne denli zorsa o gün için de öyledir. ne var ki hiçbir belirsizlik osmanlıların bu kadim alışkanlığını görmeye, idealleştirme, politik yönelim veya geçmişi şimdileştirme eğilimi kadar engel değildir. yoksa onca kaynakla boğuşularak üretilen böylesi muzır yayınlara kıyasla peşin hükümler vermenin ne denli zor olduğu herkesçe bilinir! ama torunun dişinin neden kamaştığını anlamak dedenin bağda ne yediğini bilmeyi gerektirir. elinizdeki mütevazı çalışmanın amacı, günümüz dünyası ve türkiyesi’nin en çok tercih edilen uyuşturucusu esrarın
osmanlı devleti’ndeki izlerini sürmektir. bu doğrultuda bununla ilk ne zaman tanışıldığı, kimler tarafından ne amaçla, nasıl, nerelerde ve ne şekillerde kullanılıp ne gibi sonuçlara ulaşıldığı, ilmi, dinî, hukuki ve edebi boyutları hakkında ne söylenilip ne yazıldığı ve nasıl mücadele edildiği sorularına özenle yanıt aranır. özne kenevir veya mükeyyifat topluluğunun tamamı olmadığından cevaplar her ikisinin de parçası olan esrarla alakalıdır. tanrı’nın işini tanrı’ya bırakarak yargının gölgesinde kaybolmasına müsaade edilmeyen bu cevapların, yaşayanlara yalnızca ölüler değil, kendileriyle ilgili bir şeyler söyleyeceğini ümit ediyorum.
--- alıntı ---
kitap, toplumun her kesiminden kişiler arasına sokularak hekimler elinde ilaçken, sokaklarda akla düşman bir zehre, şairler ve edipler elinde vazgeçilmez edibi bir motife, fırsatçılar gözünde gelire nasıl dönüştüğünü ve idarenin bunu önlemeye yönelik sarf ettiği binbir türlü çabayı, tüm serüveniyle, detaylı, incelikli ve eğlenceli bir anlatımla okura sunuyor.
--- alıntı ---
bundan binlerce yıl önce mağarasının önünde ateşin başında oturan kişiye yaktığı bitkinin bir gün dünyanın dört bir yanında sayısız insanı baştan çıkarıp kiminin tanrısı, kiminin de şeytanı olacağı söylenilse tepkisi ne olurdu dersiniz?
soluduğu dumanın etkisiyle şaşırıp kalır veya gülüp eğlenir ya da korkuya kapılıp kaçar mıydı?
yoksa gölgelenmiş aklının gelgitlerine kapılarak kendince bir açıklama getirmeye mi çalışırdı bilinmez ama altı üstü bir bitkinin bu kadar övülmesi ya da yerilmesinin nedenini anlamak ilk bakışta bizler için de kolay sayılmaz. fakat söz konusu bitki “esrar”sa, hakkında en az bilgi sahibi olanımızın dahi mağara adamından çok tahmini olacağı açıktır. bugün adı anıldığında çoğunlukla ahlâki ve yasadışı çağrışımlar uyandıran esrar, son birkaç yüzyılın deney tüplerinde yaratılan tehlikeli yapay hazlarından efsanelerle örülü benzersiz geçmişiyle ayrılır. sınırlandırılması güç tarihi, elden ele değişen birbiriyle çelişkili sayısız rolle doludur. yarattığı bugün dahi merak konusu hallerle, kiminde korkakların cesaret, kederlilerin neşe, iktidarsızların şehvet, hayal gücü yoksunlarının ilham kaynağı, kiminde uyumsuzların direniş, avarelerin avuntu, manevi kasları zayıfların esrime aracı, kiminde ise düpedüz beladır. bilinç üzerinde oynadığı tarifi zor oyunların uyandırdığı safdilane merak gücünü olmadık yerlerde, olmadık anlam ve ilişkiler içinde gösterir. bağların henüz metafizik açıklamalar etrafında kurulduğu bu zamanlarda, arkadaşlık birlikleri, siyasi ve sanatsal duruşlar ile kimi kült ve dinî grupların harcı haline gelir. tarih boyunca çok az maddenin tattığı bu şöhreti, uyuşturucu ve bağımlılık olgularının gelişip gerçek yüzünün görülmeye başladığı yakın geçmişe kadar da sürdürür. eşsiz bir lütuftan uyuşturucu zehre seyreden ilginç serüveninin geçtiği pek çok yerden biri de anadolu’dur. buraya, bugüne ruhunu veren köklü kültürün karılmaya başladığı sekiz asır öncesinden gelir ve bir daha da ayrılmaz. bu coğrafyada uyuşturucu niyetiyle kullanıldığının görüldüğü ilk yerler ise günümüz hippilerini aratmayan sufi çevrelerdir. bu grupların elinde hint, ortadoğu ve kuzey afrikalı yoldaşları arasında olduğu gibi inançla harmanlanarak arzulanan tasavvufi mertebelere ulaşmanın zahmetsiz, tanrı ile buluşmanın dolaysız, dünyadan soyutlanmanın benzersiz yolu haline gelir. gerçekte birer yanılsamadan ibaret olan etkilerinin tarikat prensipleriyle uyumundan dolayı şer’i sınırları aşmakta sakınca görülmeyerek sufiyane bir geleneğe döner. böylece ilahi aşk sarhoşluğunu tatma umuduyla sergilenen müzik, sema ve zikrin değişmez bir parçası olarak bütünleyici rolüyle sahnedeki yerini alır. başlarda hint ve iran mistisizminin tesiri altındaki kalender meşrep dervişler arasında rastlanan kendinden geçme halinin (vecd) bu türüyle zamanla diğer tarikatlarda da karşılaşılır. osmanlı tarihi boyunca gerek kullanıcı, gerekse azmettirici sıfatıyla esrar sorununun odağında da nitekim bu gruplar vardır. elbette, sufilerin kuru sayıklamaları bunları ilahi aşktan sanan halkın arasında da yayılır. kavranması güç durumlar karşısında yönlendirilmeye açık oluşlarından faydalanan bu kimselerin teşvikiyle kuru sarhoşluğun tehlikeli dünyasına
beklenenden hızlı kapılırlar. gereğinden fazla merak, hoşgörü veya iyi niyetin yersizliğini fark edene kadar da çemberin soluk yüzleri arasında yerlerini alırlar. dervişlerin büyüleyici vaatlerinin aksine çoğunlukla beklentileri, yasaklı sulu sarhoşluğun yokluğunu gidermektir. başkalarının arınma, ilham ya da hakikate ulaşma isteğinin yanında güdüleyicilerinin haz olması onları, bugüne ulaşan dumanlı yeraltı kültürünün osmanlılardaki en dirençli taşıyıcıları haline getirir. gelgelelim mesele her ne olursa olsun tarihte büyük
ve çarpıcı hikâyeler arayanlar için asıl merak konusu sokaklardan çok şairler ve saraylılardır. kuytu köşelerden uzak yaşantılarına rağmen her iki taraf da şüphesiz payına düşeni alır. hekimler nezdinde tıbbi fayda gözeten saraylılar birkaç istisna dışında genelde tanık, sokakların yakın gözlemcileri şairler ise hem tanık hem sanık koltuğundalardır. parçası olduğu kenevirin sınai, iktisadi ve sağaltıcı faydalarından dolayı başlarda çekimser davranan sarayın giderek sertleşen tavrına karşı, şairler nispeten
hevesli taraftalardır. fakat ne günümüz popüler uyuşturucu edebiyatına ilhamını veren fransız ve ingiliz bohemleriyle aynı dünyayı paylaşır ne de onun tamamen dışındalardır. mükeyyifatı (keyif vericiler) yasaklayan islâmi kaidelerin hüküm sürdüğü kendilerine has dünyalarında bir tarafın esrarı düşkünlük sayarak kötülediği, diğer tarafın ise neşe kaynağı bilerek methettiği iki farklı safa ayrılırlar. osmanlı yazınını esrar bağımlılığı konusunda zenginleştiren de yalnızca şairler değil, toplumun tamamında görülen bu ayrılıktır. yasak elmanın cazibesine elbette bir tek şairler, dervişler ve saraylılar kapılmaz. en alt tabakadan en üste, serseri başıboşundan beyzâde ve paşazâdesine, çiftçisinden esnaf, zanaatkâr, tüccar ve işçisine, okuryazar olmayan cahilinden
medrese, mektep ve askerî okul öğrencisine, mahkûmundan kolluk mensubu ve idarecisine, daha niceleri oyuna gelir. zapt edilemeyen yeşil büyünün mağdur veya düşkünlerini tek tek belirlemek veya sınıflandırmak bu anlamda bugün için ne denli zorsa o gün için de öyledir. ne var ki hiçbir belirsizlik osmanlıların bu kadim alışkanlığını görmeye, idealleştirme, politik yönelim veya geçmişi şimdileştirme eğilimi kadar engel değildir. yoksa onca kaynakla boğuşularak üretilen böylesi muzır yayınlara kıyasla peşin hükümler vermenin ne denli zor olduğu herkesçe bilinir! ama torunun dişinin neden kamaştığını anlamak dedenin bağda ne yediğini bilmeyi gerektirir. elinizdeki mütevazı çalışmanın amacı, günümüz dünyası ve türkiyesi’nin en çok tercih edilen uyuşturucusu esrarın
osmanlı devleti’ndeki izlerini sürmektir. bu doğrultuda bununla ilk ne zaman tanışıldığı, kimler tarafından ne amaçla, nasıl, nerelerde ve ne şekillerde kullanılıp ne gibi sonuçlara ulaşıldığı, ilmi, dinî, hukuki ve edebi boyutları hakkında ne söylenilip ne yazıldığı ve nasıl mücadele edildiği sorularına özenle yanıt aranır. özne kenevir veya mükeyyifat topluluğunun tamamı olmadığından cevaplar her ikisinin de parçası olan esrarla alakalıdır. tanrı’nın işini tanrı’ya bırakarak yargının gölgesinde kaybolmasına müsaade edilmeyen bu cevapların, yaşayanlara yalnızca ölüler değil, kendileriyle ilgili bir şeyler söyleyeceğini ümit ediyorum.
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
onur gezer'in tez çalışması. esrarın türk tarihinde ve doğal olarak osmanlıda nasıl ve ne amaçla kullanıldığını anlatıyo. ayrıca bu kullanımın sosyal hayata etkilerinden bahsediyor. edebiyatı bile etkilemiş.
devamını gör...