1.
özellikle yağmurlu günlerde yürürken atılan adımlarla birlikte pantolon paçalarına bulaşan çamurdur. benim için ise çocukluk travmalarımdan sadece bir tanesidir.
henüz altı yaşındayken en yakın arkadaşım ve mahalle arkadaşım ahmet ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. çok farklıydık ama birbirimizi çok seviyorduk. bizim oturduğumuz bir + bir giriş katı evin önüne gelip adımı seslenince çok mutlu olurdum. ben ona gidip seslenemezdim çünkü kendilerine ait olan apartmanın beşinci katında otururlardı. arkadaşlığımızın kot farkıydı bu.
bir gün ahmet beni doğumgünü için evine çağırdı ve yaşadığımız şehirde yine yağmur yağıyordu. ben annemi ikna edip ahmet’e jules verne’in denizler altında yirmi bin fersah kitabını almıştım ve çok heyecanlıydım. koşa koşa gittim ahmetlerin evine.
ama keşke koşmasaymışım. ben koştukça çamurlar paçalarıma yapışmış. oysa ben epey küçük bir çocuktum o zamanlar. yapışmayabilirlerdi. ama işte doğa kanunu sanırım. çamur bile zayıf olanı eziyor.
eve geldiğim de iki ablası birden açtılar kapıyı. beni içeri aldılar. herkes gelmişti bile. evlerde sadece özel günlerde kapısı açılan misafir odasındaydı. 10 kadar çocuk vardı sanırım. ben oraya doğru yönelince ablası bana kapının önünü gösterdi. “ sen burda otur” dedi. yanmayan sobanın yanına oturttular beni. paçamdaki çamurlar yüzünden. ben de oturdum çünkü ben o zamanlar çok iyi bir insandım.
herkes bir şeylerle ilgilenmeye başlar başlamaz da koşa koşa çıktım evden. merdiven basamaklarından ikişer ikişer atladım. dışarı çıkınca da koşmaya devam ettim. bu sefer ben bulaştım çamura. belki ahmet’in ablası paçalarıma bakmasaydı. belki güzel olurdu. olmadı.
eve geldim ama ağlamadım. ağlamadım ama annem ağladığımı anladı. elimi yüzümü yıkadı. pantolonumu çıkarıp leğene attı. o esnada kapı çaldı. ahmet’in ablası kapıdaydı ve ıslanmıştı. annem sen neden ıslaksın, içeri girme demedi. bana yeni ve temiz bir pantolon giydirdi. ahmet’in ablası elimi tuttu, bu sefer koşmadan gittik eve. misafir odasına girdim. gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ahmet’le sarıldık. kitabı verdim. mutlu oldu. ama aramızda yirmi bin fersah mesafe oluşmuştu bile. pastadan yedim biraz. gururluydum ama pasta çilekli idi.
sonra, yani o günden sonra ne zaman yağmur yağsa yavaş yürürüm ben. çamur bulaşmasın artık paçama.
henüz altı yaşındayken en yakın arkadaşım ve mahalle arkadaşım ahmet ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. çok farklıydık ama birbirimizi çok seviyorduk. bizim oturduğumuz bir + bir giriş katı evin önüne gelip adımı seslenince çok mutlu olurdum. ben ona gidip seslenemezdim çünkü kendilerine ait olan apartmanın beşinci katında otururlardı. arkadaşlığımızın kot farkıydı bu.
bir gün ahmet beni doğumgünü için evine çağırdı ve yaşadığımız şehirde yine yağmur yağıyordu. ben annemi ikna edip ahmet’e jules verne’in denizler altında yirmi bin fersah kitabını almıştım ve çok heyecanlıydım. koşa koşa gittim ahmetlerin evine.
ama keşke koşmasaymışım. ben koştukça çamurlar paçalarıma yapışmış. oysa ben epey küçük bir çocuktum o zamanlar. yapışmayabilirlerdi. ama işte doğa kanunu sanırım. çamur bile zayıf olanı eziyor.
eve geldiğim de iki ablası birden açtılar kapıyı. beni içeri aldılar. herkes gelmişti bile. evlerde sadece özel günlerde kapısı açılan misafir odasındaydı. 10 kadar çocuk vardı sanırım. ben oraya doğru yönelince ablası bana kapının önünü gösterdi. “ sen burda otur” dedi. yanmayan sobanın yanına oturttular beni. paçamdaki çamurlar yüzünden. ben de oturdum çünkü ben o zamanlar çok iyi bir insandım.
herkes bir şeylerle ilgilenmeye başlar başlamaz da koşa koşa çıktım evden. merdiven basamaklarından ikişer ikişer atladım. dışarı çıkınca da koşmaya devam ettim. bu sefer ben bulaştım çamura. belki ahmet’in ablası paçalarıma bakmasaydı. belki güzel olurdu. olmadı.
eve geldim ama ağlamadım. ağlamadım ama annem ağladığımı anladı. elimi yüzümü yıkadı. pantolonumu çıkarıp leğene attı. o esnada kapı çaldı. ahmet’in ablası kapıdaydı ve ıslanmıştı. annem sen neden ıslaksın, içeri girme demedi. bana yeni ve temiz bir pantolon giydirdi. ahmet’in ablası elimi tuttu, bu sefer koşmadan gittik eve. misafir odasına girdim. gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ahmet’le sarıldık. kitabı verdim. mutlu oldu. ama aramızda yirmi bin fersah mesafe oluşmuştu bile. pastadan yedim biraz. gururluydum ama pasta çilekli idi.
sonra, yani o günden sonra ne zaman yağmur yağsa yavaş yürürüm ben. çamur bulaşmasın artık paçama.
devamını gör...
2.
üç şekilde temizlenebilen paça lekesi.
1-) kurutup elde, paçayı birbirine sürterek temizleyebilirsiniz.
2-) kurumadan elleri iyice ıslatıp bir kaç kerede temizleyebilirsiniz ve
3-) atın makineye yıkansın.
1-) kurutup elde, paçayı birbirine sürterek temizleyebilirsiniz.
2-) kurumadan elleri iyice ıslatıp bir kaç kerede temizleyebilirsiniz ve
3-) atın makineye yıkansın.
devamını gör...
"paçadaki çamur" ile benzer başlıklar
çamur
16