1.
latince kökenli bir sözcük olup çocuk yapan anlamına gelmektedir.
bir nevi damızlık
bir nevi damızlık
devamını gör...
2.
günün sonunda sadece karnını doyuracak kadar para kazanabilen ve emekçilerden oluşan toplumsal sınıfı tanımlamakta kullanılır. karl marx 'ın ekonomi kuramlarında sık kullandığı kelimedir. proleter, çocuklarına miras bırakamayacak kadar fakir olan sınıftır. latince, proles (çocuk) kökünden gelir.
devamını gör...
3.
şanışer'in ve sokrat st'ın söylediği harika şarkıdır. bazı sözleri de;
''özgür olmak istedikçe kırılmış kanadın,
huzursuz tarafım kırar güven merceğini,
burda mutlu olmak değiştirmez düzen gerçeğini,
insanlardan önce güven terk edilir,
çünkü yüzüne gülenler arkanı dönünce bükerler belini.''
''özgür olmak istedikçe kırılmış kanadın,
huzursuz tarafım kırar güven merceğini,
burda mutlu olmak değiştirmez düzen gerçeğini,
insanlardan önce güven terk edilir,
çünkü yüzüne gülenler arkanı dönünce bükerler belini.''
devamını gör...
4.
komünist manifesto tanımından önce, sahip oldukları tek şey çocukları olan insanları tanımlamak için kullanılmıştır. engels ve marx daha güzel ve sevimli bir tanım getirmiş ama gerçek hayatta pek tutmamış gibi. hala dünyanın birçok yerinde işçiler hak mücadelesi vermektedirler. ve mücadele verilen çoğu yerde de sonuç hüsran.
ben komünist manifestoyu okuduğumda uygulanabilir olduğunu düşünmek için geç kalmış bir yaştaydım. çok güzel şeyler yazmışlar. her şey çok hoş ama “her hareket bir hayalden başlar” düşüncesinden de çok uzakta. o kadar ütopya ki çocuk doğmadan ölmüş resmen. proletaryanın en içler acısı yaşadığı ülkelere bakın demek istediğimi anlayacaksınız.
proletaryanın en güzel tanımına bakmama gerek yok. işçilerin en güzel yaşadığı ülke ve model nerede ise o ülkenin sistemini ve tanımını benimsemekten kendimi alamıyorum.
ben komünist manifestoyu okuduğumda uygulanabilir olduğunu düşünmek için geç kalmış bir yaştaydım. çok güzel şeyler yazmışlar. her şey çok hoş ama “her hareket bir hayalden başlar” düşüncesinden de çok uzakta. o kadar ütopya ki çocuk doğmadan ölmüş resmen. proletaryanın en içler acısı yaşadığı ülkelere bakın demek istediğimi anlayacaksınız.
proletaryanın en güzel tanımına bakmama gerek yok. işçilerin en güzel yaşadığı ülke ve model nerede ise o ülkenin sistemini ve tanımını benimsemekten kendimi alamıyorum.
devamını gör...
5.
(bkz: 1984) adlı kitapta oldukça karşılaştığım kavramdır.
devamını gör...
6.
''günümüz toplumunun en alt katmanı olan proletarya, resmi toplumun en üst katmanları havaya savrulmadan silkinip, ayağa kalkamaz.''
karl marx'ın komünist manifesto eserinden alıntıdır.
t: işçi sınıfını temsil eden kelime.
bu tabakanın elindeki güç kendileri tarafından hissedilseydi, bütün toplumlar baştan dizayn edilmek zorunda kalırdı.
karl marx'ın komünist manifesto eserinden alıntıdır.
t: işçi sınıfını temsil eden kelime.
bu tabakanın elindeki güç kendileri tarafından hissedilseydi, bütün toplumlar baştan dizayn edilmek zorunda kalırdı.
devamını gör...
7.
işçi sınıfını kontrol altında tutup istedikleri.gibi kullanmak için, kapitalizmin icat ettiği akımdır.
roma'da "hayvan gibi çoğalan" anlamında kulkanılan, toplumun en alt sınıfının ünvanı.
bir insan böyle bir aşağılanmayı manifestoyla şartlandırıp kabul edebiliyor..
roma'da "hayvan gibi çoğalan" anlamında kulkanılan, toplumun en alt sınıfının ünvanı.
bir insan böyle bir aşağılanmayı manifestoyla şartlandırıp kabul edebiliyor..
devamını gör...
8.
adını doğurgan anlamına gelen latincedeki prolific kelimesinden almıştır. üretim araçlarına sahip olmayan, kendisi üretim aracı olarak kullanılan ve emeğiyle ancak günübirlik yaşamını sürdürebilen çalışan nüfusun oluşturduğu geniş toplum kesimini ifade eder.*
ülke savunmasına kimin ne ölçüde katkıda bulunacağının belirlenmesi amacıyla toplum, dönemin roma kralı servius tullius tarafından beş sınıfa ayrıldı. bu sınıflandırma varlık durumuna göre yapıldı ve çok varlıklı olanların devlete en çok katkıda bulunanlar olması istendi. işte burada altıncı bir sınıf ortaya çıktı; proletarya. bu sınıfın verebilecek ne malvarlığı vardı ne de parası. ortaya koyabilecekleri tek şey canlarıydı. dolayısıyla doğurganlar savunmaya katkılarını, çocuklarını orduya vererek yapıyordu.
ülke savunmasına kimin ne ölçüde katkıda bulunacağının belirlenmesi amacıyla toplum, dönemin roma kralı servius tullius tarafından beş sınıfa ayrıldı. bu sınıflandırma varlık durumuna göre yapıldı ve çok varlıklı olanların devlete en çok katkıda bulunanlar olması istendi. işte burada altıncı bir sınıf ortaya çıktı; proletarya. bu sınıfın verebilecek ne malvarlığı vardı ne de parası. ortaya koyabilecekleri tek şey canlarıydı. dolayısıyla doğurganlar savunmaya katkılarını, çocuklarını orduya vererek yapıyordu.
devamını gör...
9.
işçi sınıfı
devamını gör...
10.
eski roma da şehirlerde yaşayan yersiz, yurtsuz ve çoğu zaman işsiz insan kitlelerinden oluşan sınıfa denir.
proletaria
proletaria
devamını gör...
11.
kapital sistemin 2 temel sınıfından biridir. marksizimde siyasi ilişkiyi belirleyen faktör üretim ilişkisidir.marksist temelde bu ilişki,üreten sınıf proleterya ile bu üretimde emeğin artı değeri üzerinden zenginliği elinde bulunduran egemen sınıfın çatışmasıdır. kısacası proleterya değeri yaratan. değer yaratma sürecindeki 'artısını' verdiği egemen tarafından sömürülen sınıftır. veeeee herşey sınıfsaldır !
devamını gör...
12.
bana göre sanayi işçisidir. lan hayatımızı bu kavramları tanımlamakla geçti *
devamını gör...
13.
"yakarsa dünyayı garipler yakar " daki garipler.
devamını gör...
14.
engels'e göre tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan ve mülksüz bireydir. lenin'e göre ise tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan, bir mülke sahip olsa bile üretim araçları üzerinde söz sahibi olmayan sınıfa verilen bilimsel isimdir.
bugün bir çoğumuz birer prolateriz. bir çoğumuzun emeğinden başka satacak hiç bir şeyi yok ve ya yoksulluk sınırında, ya da altında yaşamını sürdüren insanlardan oluşmaktayız. fakat borçlanarak da olsa yaptığımız yaşamlarımız bu gerçekliğin kat be kat üzerindedir. bu kendimize ait olmayan bir yaşama özenmenin çürümesini bireysel olarak yaşamımızın içine almamız demektir.
siyasi tercihlerimiz, prolatarya'nın çıkarlarını savunan partilere yönelik değil, tamamen burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden partilere oy vermek ve savunmak üzerine. burjuvazinin çıkarı her zaman savaş ve yoksulların ölümü üzerinedir. halkı her geçen gün daha fazla sömürmek üzerinedir. bu da toplumsal çöküş ve çürümemizin önemli sebelerinden biridir.
bugün bir çoğumuz birer prolateriz. bir çoğumuzun emeğinden başka satacak hiç bir şeyi yok ve ya yoksulluk sınırında, ya da altında yaşamını sürdüren insanlardan oluşmaktayız. fakat borçlanarak da olsa yaptığımız yaşamlarımız bu gerçekliğin kat be kat üzerindedir. bu kendimize ait olmayan bir yaşama özenmenin çürümesini bireysel olarak yaşamımızın içine almamız demektir.
siyasi tercihlerimiz, prolatarya'nın çıkarlarını savunan partilere yönelik değil, tamamen burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden partilere oy vermek ve savunmak üzerine. burjuvazinin çıkarı her zaman savaş ve yoksulların ölümü üzerinedir. halkı her geçen gün daha fazla sömürmek üzerinedir. bu da toplumsal çöküş ve çürümemizin önemli sebelerinden biridir.
devamını gör...
15.
bu kelimenin ilk ortaya çıkışında çocuğundan başka bir şeyi olmayan insanlara hakaret olarak kullanılırken daha sonrasında evrilip alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır.
devamını gör...
16.
ülkemizde hala niye ayaklanmadığını merak ettiğim sınıftır.
devamını gör...
17.
zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan sınıf.
devamını gör...
18.
orta sınıf için kullanılan bir tabir diye biliyordum.
devamını gör...
19.
kelimenin anlam kazanma sürecini en sağlıklı* aşağıdaki şekilde ifade edebileceğim kelimedir;
1. adım: latincedeki proles kelimesi çocuk anlamına gelir.
2. adım: dönemin şartlarında tek mal varlığı * çocukları* olan kişilere sonradan emekçi anlamına da gelen proleter denmiş.
3. adım: son olarak proletarya kelimesi türk dil kurumuna göre dilimize fransızcadan emekçi sınıfı olarak çevrilmiş.
buradan hareketle ilk başlarda çocuğundan -hatta oğullarından- başka sermayesi olmayan insan topluluğu olarak kullanılan bu kelime günümüzde genellikle emekçi sınıfı olarak kullanılmaktadır. hayattaki tek başarısı çocuk yapan insanları temsilen de kullanılan bu kelime dilimizde proleterya olarak da kullanılmakta.
başlıktan bağımsız yazar iç dökmesi: keşke detaylı şekilde kelime kökenlerini, neyin nereden geldiğini anlatan yazılı ya da dijital kaynaklarımız olsa da bi kelime için 49685 tane sayfa gezmesek. kaynak vermek için pek çok yeri aradığım ama içime sinen bi kaynak bulamadığım bu kelime nezdinde bi hayal olarak dursun burada bu istek de.
1. adım: latincedeki proles kelimesi çocuk anlamına gelir.
2. adım: dönemin şartlarında tek mal varlığı * çocukları* olan kişilere sonradan emekçi anlamına da gelen proleter denmiş.
3. adım: son olarak proletarya kelimesi türk dil kurumuna göre dilimize fransızcadan emekçi sınıfı olarak çevrilmiş.
buradan hareketle ilk başlarda çocuğundan -hatta oğullarından- başka sermayesi olmayan insan topluluğu olarak kullanılan bu kelime günümüzde genellikle emekçi sınıfı olarak kullanılmaktadır. hayattaki tek başarısı çocuk yapan insanları temsilen de kullanılan bu kelime dilimizde proleterya olarak da kullanılmakta.
başlıktan bağımsız yazar iç dökmesi: keşke detaylı şekilde kelime kökenlerini, neyin nereden geldiğini anlatan yazılı ya da dijital kaynaklarımız olsa da bi kelime için 49685 tane sayfa gezmesek. kaynak vermek için pek çok yeri aradığım ama içime sinen bi kaynak bulamadığım bu kelime nezdinde bi hayal olarak dursun burada bu istek de.
devamını gör...
20.
marx'ın tanımladığı proleter ile bugün inşaatta sucuklu yumurta yapan erhan abi'nin karşıladığı kavramın başkalaşmasından kaynaklı içi boşaltılmış bir felsefi/sosyolojik tanımlamadır kendisi.
proleter ve üst sınıf arasındaki sınıfsal gerilim, toplumların adaleti ve refahı için yapıcı bir işlev görevi görmektedir. elbette bu gerilim görmezden gelindiğinde ve proleteryanın özlük hakları hiçe sayıldığında ortada öfkeli gergin ve patlamaya hazır bir toplum olacaktır. ancak bu sınıfsal gerilim hesaba katılarak ve hakkaniyet içerisinde dizayn edilmiş iktisadi ve sosyokültürel dağılım toplumun tümünü uluslararası ölçekte yüceltecektir. teori kendi içerisinde buraya kadar doğru. bunun mümkün olması için de tüm proleteryanın bu amaç doğrultusunda birleşip sendikalaşması, birbirinin iyiliğini gözetmesi ve apaçık bir şekilde basiretli ve dürüst olması gerekir.
bugünkü işçi sınıfına baktığımızda bahsedilen sistemin işlerliği için en temel gereksinim olan iyi niyetin zerresi bulunmamakta. herkes bir rütbe daha yükselip mamadan bir çay kaşığı daha fazla almak için birbirinin cesedini çiğnemeye hazır. ortada bir örgütlenme değil, kaosun tanımladığı yeni bir düzen var. işverenlerin uyguladığı ''kontrollü bir açlık'' var. 21. yüzyılda özgürlük ekonomik büyüklük ile eşdeğer vaziyette. ekonomi bir dil gibi, ''currency'' yani akıntı/para birimi/geçerlilik içerisinde her bir birim'in bir cümleye, bir ''ifadeye'' tekabül ediyor. sana verilen ''maaş'' aslında ''ne kadar konuşacağının, ne kadar söz hakkının olduğunun'' emaresi. bu noktada demokrasi, tüm bu acı gerçeklik içerisinde ''ağrı kesici'' görevi üstlenen bir farmakolojik ajan gibi. tıpkı din gibi bir uyuşturucu.
edit: imla
proleter ve üst sınıf arasındaki sınıfsal gerilim, toplumların adaleti ve refahı için yapıcı bir işlev görevi görmektedir. elbette bu gerilim görmezden gelindiğinde ve proleteryanın özlük hakları hiçe sayıldığında ortada öfkeli gergin ve patlamaya hazır bir toplum olacaktır. ancak bu sınıfsal gerilim hesaba katılarak ve hakkaniyet içerisinde dizayn edilmiş iktisadi ve sosyokültürel dağılım toplumun tümünü uluslararası ölçekte yüceltecektir. teori kendi içerisinde buraya kadar doğru. bunun mümkün olması için de tüm proleteryanın bu amaç doğrultusunda birleşip sendikalaşması, birbirinin iyiliğini gözetmesi ve apaçık bir şekilde basiretli ve dürüst olması gerekir.
bugünkü işçi sınıfına baktığımızda bahsedilen sistemin işlerliği için en temel gereksinim olan iyi niyetin zerresi bulunmamakta. herkes bir rütbe daha yükselip mamadan bir çay kaşığı daha fazla almak için birbirinin cesedini çiğnemeye hazır. ortada bir örgütlenme değil, kaosun tanımladığı yeni bir düzen var. işverenlerin uyguladığı ''kontrollü bir açlık'' var. 21. yüzyılda özgürlük ekonomik büyüklük ile eşdeğer vaziyette. ekonomi bir dil gibi, ''currency'' yani akıntı/para birimi/geçerlilik içerisinde her bir birim'in bir cümleye, bir ''ifadeye'' tekabül ediyor. sana verilen ''maaş'' aslında ''ne kadar konuşacağının, ne kadar söz hakkının olduğunun'' emaresi. bu noktada demokrasi, tüm bu acı gerçeklik içerisinde ''ağrı kesici'' görevi üstlenen bir farmakolojik ajan gibi. tıpkı din gibi bir uyuşturucu.
edit: imla
devamını gör...