sabah aniden gelen temizlik yapma isteği
başlık "luminescence0" tarafından 23.11.2020 02:13 tarihinde açılmıştır.
1.
istek mi ihtiyaç mı tam olarak ayırt edemesem de haftalar sonra bugün yapmaya karar verdim,o şanlı pazartesi,beklenen gün,domestos aşkı geldi.
devamını gör...
2.
şu ana kadar bana hiç uğramamış olan istektir.
devamını gör...
3.
sokağa çıkma yasağı günlerinde erkenden kalkıp tüm evi yalayıp yutmam. böylece akşam oluyordu.
devamını gör...
4.
"sabah+aniden+temizlik" kelimelerinin aynı cümlede kullanmak benim için mükemmel bir oksimoron örneği olduğundan tarafımın ilgisini çekmiş başlık.
devamını gör...
5.
bir kahve yapılıp unutulacak istektir.
devamını gör...
6.
bilinçaltında "evin temizlenmesi gerektiği" olan kimselere has bir davranıştır. sabah bu his geliyorsa o evin gerçekten temizlenmeye ihtiyaç duyuyordur. istek gitmeden işe koyulmak gerekir.
devamını gör...
7.
bana gelmeyen istektir. sabah kalkınca hayatı sorgulayan insanlarız, ne temizliği yahu? ben ters insanım, gece geliyor bana böyle istekler.
devamını gör...
8.
bir de şey var, gecenin saat üçü falan kalkıp yeni tarifler deneme, ders çalışma, kişisel gelişim videoları izleme, spor yapma, bütün evi temizleme, kıyafet alışverişi yapma, kitap okuma isteği falan gelmesi.
devamını gör...
9.
geçer geçer. rahat olmak lazım.
devamını gör...
10.
zorlanmadan her yeri temizlemeyi sağlayan istektir. bir kere geçerse o temizliği yapabilmek için kafayı bir şeye takmak gerekir.
devamını gör...
11.
aniden gelen sevişme isteğini karşılayamayınca oluşan istektir.
devamını gör...
12.
istek mi? bu istek miydi? herkes böyle yapmıyor mu zaten?
devamını gör...
13.
sabah uyandığında " lan ben gece ne yapmışım? " sorusu ve akabinde sıralanan küfürlerle başlayan temizliktir.
kamu spotu: gece yatmadan önce her yeri toplayıp öyle yatın.
kamu spotu: gece yatmadan önce her yeri toplayıp öyle yatın.
devamını gör...
14.
o istek ben de geceleri olur.
gündüzleri ise annem çocukken hep baskı yapardı. sonra güzel(!) sürprizlerle karşılaşır şok geçirirdi;
prizle duvar arasındaki boşluğu tam temizleyemediğim için prizi sökmeye çalışırken duvarın alçısında biraz(!) hasar bırakmıştım.
dolabın arkası için ittirmeye çalışırken meğersem bir köşesine kağıt koymuslar ve ittirince dolap yamuldu.
menteşeli tahta pencere kullanıyoruz. menteşe yerini silmek için pencereyi çıkarmak isterken pencerenin bir menteşesi takıldı kaldı. takılı kalan alt kısmıyla yamuk duran pencerenin altına güç uygularken benim sandalyem sola gitti. o sola kayınca ağırlığım sağa yani pencereye kaydı. 50-60 cm uzağında bana bakan dolaba doğru eğim artıp kopma derecesine geldi. sonra yarısı kopar gibi oldu ama dolap tuttuğu için bana bir şey olmadı.
ampullerin tozunu almak için sökerken birkaç tane ampul de düşürmüştüm. boyum yetmiyordu diye anca ucuna yetişebiliyordum en fazla ve ben girdiğini sanarken hadsiz(!) ampul girmemiş oluyordu(!). bazen de yamuk takıldığı için yandıktan bir süre sonra yanıyor ya da patlıyorlardı.
***
annemler bu tarz şoklara girmemek için ortaokuldan beri biraz baskıda esneklik göstermişti. zorlama ve eşitsizlik (abilerim yan gelip yatsındı yani) oldu mu sinirden doğru düzgün iş çıkaramıyorum. baskıyı baskıyla devam ettirdiğim için sineklikte haşat etmiştim baya. çok kızdılar ve harçlıklarımdan da olmuştum. umrumda mıydı evet ama hayır. çünkü sen beni zorlayamazsın ben istersem veya gerekli bulursam yaparım. üstüne sen bana kendi sorumluluğum altında başka insanların sorumluluğunu yükleyemezsin. kendileri yapamayacak hâlde olsa eyvallah'ti ama yapabilirlerdi. yaptırmamayı düşünüyorsa kendisi yapısındı ben yapmak zorunda değilim. kendi doğurup sorumluluğu bana yıkıyor. beni de kendi doğurdu ama sorumluluğu almıyor?
vasat bir yetiştirme şekliydi. ben büyüyünce elimde annemleri de büyüttüm resmen. cinsiyetçi rollerden sıyrıldılar çoğu şeyde. baskı şiddeti de doğurur. şiddette itaat sağlatmaya çalışır.
bu ayrımcılık içine doğunca 4-5 yaşlarında fark ediyorsunuz. fark ettiğim kısım; sofrada abim susuyor ve babam "asra kalk abine su getir." diyor. ben de " abimin de eli ayağı var suyunu alıp içebilir. sonuçta ben de sofradayım ve yemek yiyorum. kalkmak istemiyorum." dedikten sonra babam baya sinirleniyor annem kolumu cimcikleyip "hemen kalk, sorun çıkarma!" diye hiç (!) duyulmadan fısıldıyordu. "asıl sorunu sen susarak çıkartıyorsun, nefret ediyorum senden, hepinizden de nefret ediyorum! (o zaman yeni öğrendiğim) ağzımızın tadıyla bir yemek bile yedirmiyorsunuz!" lafı biraz fazla kaçmıştı ama demiştim artık. sonralarda sofraya "aile" olarak bir bütün halinde otursakta ağzıma tek lokma koymuyordum. "niye yemiyorsun yesene." dediklerinde "bu sofradaki amacım yemek değil hizmet etmek. ben bunu anladım sen niye anlamıyorsun. senin beynin yok mu? yemeyeceğim işte. aç kalıp öleceğim ben!" dediğimde kavga gürültü yerine sessizlik oluşmuştu.
gündüzleri ise annem çocukken hep baskı yapardı. sonra güzel(!) sürprizlerle karşılaşır şok geçirirdi;
prizle duvar arasındaki boşluğu tam temizleyemediğim için prizi sökmeye çalışırken duvarın alçısında biraz(!) hasar bırakmıştım.
dolabın arkası için ittirmeye çalışırken meğersem bir köşesine kağıt koymuslar ve ittirince dolap yamuldu.
menteşeli tahta pencere kullanıyoruz. menteşe yerini silmek için pencereyi çıkarmak isterken pencerenin bir menteşesi takıldı kaldı. takılı kalan alt kısmıyla yamuk duran pencerenin altına güç uygularken benim sandalyem sola gitti. o sola kayınca ağırlığım sağa yani pencereye kaydı. 50-60 cm uzağında bana bakan dolaba doğru eğim artıp kopma derecesine geldi. sonra yarısı kopar gibi oldu ama dolap tuttuğu için bana bir şey olmadı.
ampullerin tozunu almak için sökerken birkaç tane ampul de düşürmüştüm. boyum yetmiyordu diye anca ucuna yetişebiliyordum en fazla ve ben girdiğini sanarken hadsiz(!) ampul girmemiş oluyordu(!). bazen de yamuk takıldığı için yandıktan bir süre sonra yanıyor ya da patlıyorlardı.
***
annemler bu tarz şoklara girmemek için ortaokuldan beri biraz baskıda esneklik göstermişti. zorlama ve eşitsizlik (abilerim yan gelip yatsındı yani) oldu mu sinirden doğru düzgün iş çıkaramıyorum. baskıyı baskıyla devam ettirdiğim için sineklikte haşat etmiştim baya. çok kızdılar ve harçlıklarımdan da olmuştum. umrumda mıydı evet ama hayır. çünkü sen beni zorlayamazsın ben istersem veya gerekli bulursam yaparım. üstüne sen bana kendi sorumluluğum altında başka insanların sorumluluğunu yükleyemezsin. kendileri yapamayacak hâlde olsa eyvallah'ti ama yapabilirlerdi. yaptırmamayı düşünüyorsa kendisi yapısındı ben yapmak zorunda değilim. kendi doğurup sorumluluğu bana yıkıyor. beni de kendi doğurdu ama sorumluluğu almıyor?
vasat bir yetiştirme şekliydi. ben büyüyünce elimde annemleri de büyüttüm resmen. cinsiyetçi rollerden sıyrıldılar çoğu şeyde. baskı şiddeti de doğurur. şiddette itaat sağlatmaya çalışır.
bu ayrımcılık içine doğunca 4-5 yaşlarında fark ediyorsunuz. fark ettiğim kısım; sofrada abim susuyor ve babam "asra kalk abine su getir." diyor. ben de " abimin de eli ayağı var suyunu alıp içebilir. sonuçta ben de sofradayım ve yemek yiyorum. kalkmak istemiyorum." dedikten sonra babam baya sinirleniyor annem kolumu cimcikleyip "hemen kalk, sorun çıkarma!" diye hiç (!) duyulmadan fısıldıyordu. "asıl sorunu sen susarak çıkartıyorsun, nefret ediyorum senden, hepinizden de nefret ediyorum! (o zaman yeni öğrendiğim) ağzımızın tadıyla bir yemek bile yedirmiyorsunuz!" lafı biraz fazla kaçmıştı ama demiştim artık. sonralarda sofraya "aile" olarak bir bütün halinde otursakta ağzıma tek lokma koymuyordum. "niye yemiyorsun yesene." dediklerinde "bu sofradaki amacım yemek değil hizmet etmek. ben bunu anladım sen niye anlamıyorsun. senin beynin yok mu? yemeyeceğim işte. aç kalıp öleceğim ben!" dediğimde kavga gürültü yerine sessizlik oluşmuştu.
devamını gör...