orijinal adı: pure
yazar: andrew miller
yayım yılı: 2011
genç bir mühendis, duvarlarına kral karşıtı sloganlar yazılı les innocents mezarlığını ortadan kaldırmak için görevlendirilir. fakat bu o kadar da kolay olmayacaktır.
yazar: andrew miller
yayım yılı: 2011
genç bir mühendis, duvarlarına kral karşıtı sloganlar yazılı les innocents mezarlığını ortadan kaldırmak için görevlendirilir. fakat bu o kadar da kolay olmayacaktır.
- adaylıklar: walter scott ödülü ve south bank.
- kazandığı ödül: 2011 costa kitap ödülü.
- kazandığı ödül: 2011 costa kitap ödülü.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "hazall" tarafından 04.04.2022 10:04 tarihinde açılmıştır.
1.
andrew miller kitabıdır.
deniz gören bir evde yaşamak çok güzel olabilir çocukluğunuzda. ben bilmiyorum nasıl bir duygu olduğunu. yemyeşil ağaçlarla dolu, kuş sesleri ile kıpır kıpır bir ormana bakan; hatta kendi bahçesi olan bir evde büyümek de çok güzel olabilir. maalesef ben bunu da bilmiyorum. belki kalabalık, capcanlı bir sokağa ya da caddeye bakan neşeli bir gürültü ile dolan bir evde büyümek de güzeldir. bunu da bilmiyorum ben. aklıma gelmeyen onlarca güzel manzaraya komşu bir evde büyümek ne güzeldir kim bilir! onları hiçbirini de bilemem ben.
ben 4 yaşından 14 yaşına kadar karadeniz’in ıpıslak bir şehrinde yaşadım ve yaşadığım evin manzarası çok da bakılacak gibi değildi. ama ben izlerdim ara sıra. aslında çokça izlerdim. evimiz büyük bir mezarlığa bakardı. mezartaşı olarak yeşilli mavili tahtaların olduğu, kime ait olduğu belli olmayan büyüklü küçüklü mezarlar vardı bu mezarlıkta.
eve en yakın iki mezarlık bir metre bile değildi. o zamanlar ben de bir metre bile değildim. bu iki mezarlık hep kafamı kurcalardı. neden bu kadar küçük olduklarını anlamakta zorluk çekerdim. sonra, yani yaşım ilerledikçe anladım bunu ama bu aydınlanma beni hiç mutlu etmedi.
okula başladığım zaman her sabah ilk olarak bir mezarlık görmek, eve girmeden önce son gördüğün şeyin mezarlık olması çok ağır bir gerçeklikle yüz göz ediyor insanı. hele pencereden her baktığında ili küçük mezar görmek gerçekten çok zordu.
sonra başka bir karadeniz şehrine taşındık. apaydın bir şehre. ve ben 14 yaşından 16 yaşına kadar bu evde yaşadım. eve yerleşene kadar bir sorun yoktu. ya da ben fark etmedim. ama mutfak camından baktığımda kocaman, heybetli, mermer bir mezarın bana baktığını görünce kadere inanır gibi oldum. mezarlıklar beni takip ediyordu. ama buna alıştığımı da fark ettim hüzünle ve mutlulukla.
mezarlara yakın olmak alışılacak bir şeydi yakın olanlar için. onlar ölüme de alışırlar hızla. ölümün derinden gelen kokusuna da alışırlar. dışarıdan gelenler, dışarıdan bakanlar için tuhaftır durum. zordur. alışılmadıktır.
keşke o zamanlar becche bir çukur kazsaydın bizim için de.
deniz gören bir evde yaşamak çok güzel olabilir çocukluğunuzda. ben bilmiyorum nasıl bir duygu olduğunu. yemyeşil ağaçlarla dolu, kuş sesleri ile kıpır kıpır bir ormana bakan; hatta kendi bahçesi olan bir evde büyümek de çok güzel olabilir. maalesef ben bunu da bilmiyorum. belki kalabalık, capcanlı bir sokağa ya da caddeye bakan neşeli bir gürültü ile dolan bir evde büyümek de güzeldir. bunu da bilmiyorum ben. aklıma gelmeyen onlarca güzel manzaraya komşu bir evde büyümek ne güzeldir kim bilir! onları hiçbirini de bilemem ben.
ben 4 yaşından 14 yaşına kadar karadeniz’in ıpıslak bir şehrinde yaşadım ve yaşadığım evin manzarası çok da bakılacak gibi değildi. ama ben izlerdim ara sıra. aslında çokça izlerdim. evimiz büyük bir mezarlığa bakardı. mezartaşı olarak yeşilli mavili tahtaların olduğu, kime ait olduğu belli olmayan büyüklü küçüklü mezarlar vardı bu mezarlıkta.
eve en yakın iki mezarlık bir metre bile değildi. o zamanlar ben de bir metre bile değildim. bu iki mezarlık hep kafamı kurcalardı. neden bu kadar küçük olduklarını anlamakta zorluk çekerdim. sonra, yani yaşım ilerledikçe anladım bunu ama bu aydınlanma beni hiç mutlu etmedi.
okula başladığım zaman her sabah ilk olarak bir mezarlık görmek, eve girmeden önce son gördüğün şeyin mezarlık olması çok ağır bir gerçeklikle yüz göz ediyor insanı. hele pencereden her baktığında ili küçük mezar görmek gerçekten çok zordu.
sonra başka bir karadeniz şehrine taşındık. apaydın bir şehre. ve ben 14 yaşından 16 yaşına kadar bu evde yaşadım. eve yerleşene kadar bir sorun yoktu. ya da ben fark etmedim. ama mutfak camından baktığımda kocaman, heybetli, mermer bir mezarın bana baktığını görünce kadere inanır gibi oldum. mezarlıklar beni takip ediyordu. ama buna alıştığımı da fark ettim hüzünle ve mutlulukla.
mezarlara yakın olmak alışılacak bir şeydi yakın olanlar için. onlar ölüme de alışırlar hızla. ölümün derinden gelen kokusuna da alışırlar. dışarıdan gelenler, dışarıdan bakanlar için tuhaftır durum. zordur. alışılmadıktır.
keşke o zamanlar becche bir çukur kazsaydın bizim için de.
devamını gör...
"saf (kitap)" ile benzer başlıklar
saf
13
