şahit yazılmamak için olay yerini terk etmek
başlık "morticia" tarafından 14.12.2022 14:32 tarihinde açılmıştır.
1.
efenim bu hep oluyor değil mi? birisiyle bir olay yaşanıyor, çevrede bulunan pek çok kişi buna gözüyle, kulağıyla, bir yerleriyle şahit oluyor ve fakat iş ciddiye binip "dava edeceğim!"lere döndüğünde filan, ortalıkta şahit bulamıyorsunuz. bu konunun sinir gıdıklayan ayağı da var elbette ancak ben satılık şahitler yahut şahitlik yapmaması için korkutulanlar gibi derin mevzulara dalmayacağım; çünkü oralara girersek çıkamayız ve durduk yere kendimizi heba ettiğimiz hikayemden mahrum kalırız.
t: bazen mecbur kaldığınız eylemdir.
bu yaz, benim için oldukça sıkı geçti efenim; zannederdim ki kendi işim olunca rahat olacağım, karışanım edenim olmayacak, kafama göre takılacağım ancak öyle olmuyormuş, bizzat siz takip etmek, normal bir çalışma temposunun da üzerinde emek vermek ve dahi tatil bile yapamamak demekmiş kendi işinizin başında olmak. çünkü kendi işinizi, sizden başka kimse sizin kadar özenle takip etmiyor efenim. anlayacağınız çalış, çalış, çalış bunalmıştım o sıra ve arkadaşlarım da artık her buluşma tekliflerine "gelemeyeceğim, çalışıyorum, inş başka zaman, siz gelin uğrayın madem" dememe bozulur olmuşlardı. nihayetinde "kızım bir limonata, kahve neyim içmeye de mi vaktin yok bizimle?!" diyerek isyana gelmişlerdi. haklıydılar efenim, isteyen bir vakit yaratırdı değil mi?
o günün akşamına, sahil kenarında bir şeyler içmeye karar verdik 5-6 arkadaş; böylelikle ben de haftalar sonra ilk kez bir günü tamamen tatil olarak geçirecektim. sabahtan biraz evde takıldım aylak aylak, akşam üzeri de çıktık işte buluşuldu gezildi biraz vs. sonra da birer içecek aldık ve sahilde gece oturmasına gittik.
herkes içeceğini almıştı; ben de ice lattemi getirmiş, elit elit takılıyordum. sohbet muhabbet derken çaat diye bir ses geldi hemen ilerideki şezlongdan. baktık ki bir genç kardeşimiz etine dolgun bedenini güneş altında gevremiş plastik şezlonga, dünyaya çarpmakta olan bir meteor parçası gibi salarak garibim şezlongu, karatecilerin kırdığı kiremit gibi ortadan ikiye ayırmış ama ne ayırma; dersiniz ki "o şezlongun zaten miadı dolmuş, bırakın da son günlerini bir köşede, kimse üzerine oturup yatmadan huzurla geçirsin"... acırsınız şezlonga.
hemen şezlong bekçisi bir abimiz koşturarak geldi "gırdın ödeyecen" diyerek. biz 6 arkadaş oturduğumuz yerden sinema izler gibi önümüzde gelişmekte olan tartışmayı izliyor, bir yandan içeceklerimizi hüpürdeterek şezlongun o kilo ve atlayışla kırılabilme ihtimalini hesaplıyorduk. belli yani, şezlong oldukça eski ve garibim genç oturunca kırılacağı gelmiş.*
genç ve flörtü "ağbi bir şey yapmadık ki, oturunca öyle kırılıverdi" diyorlar ama şezlong bekçisi abi haticeye değil, neticeye bakıyor ve netice ise şezlongun hakkın rahmetine kavuşmuş olması. bir süre "ödemeniz lazım" "öderiz ne kadar" "700 tl" "ne diyorsun?!" "evet bunlar o kadar, az bile söylüyorum" "yok abi ben ödemem" "ödersin" "ödemem!" "ödemeden gidemezsin" "zorla tutamazsın, polis çağırıyorum" "çağır!" şeklinde harareti git gide arttı tartışmanın ve biz hala daha sinema izler gibi izliyoruz ancak 700 lira da az para değil, gencecik çocuk zaten canı çıkmak üzere olan bir şezlonga oturup, şezlong kırılıverdi diye niye ödesin şimdi, kolay mı kazanılıyor? bi orta yolu neyim olmalıydı. bu şezlonglar otelin, onlar toptan alıyor onlara koymaz ki?! taneyle mi alıyor sanki?!" filan diye istişare ediyoruz aramızda. anlayacağınız genci kurtarasımız var 700 lira ödemek zorunda kalmaktan.
"ne malum kız 700 lira olduğu o şezlongun? boktan bi plastik parçası" diyerek internette arattım efenim aynı modeli ve en düşük fiyatı 700 liraymış. 900 teeleeye satıyorlar kıçı kırık bir şezlongu efenim, hayretler içerisinde kaldık bakarken ve dayanamayarak "aranızda anlaşın, abi şöyle bi 300 filan ödesin, genç çocuk zaten" diyerek mevzuya ortasından daldık. şööyle bi baktılar "size nooluyo?" dercesine ama hemen açıkladım efenim "istemeden kulak misafiri olduk, hararetle tartışıyordunuz eh duyduk. bir orta yol bulun, böyle uzamasın gecenin şu saati iki tarafın da vaktine yazık. basit bir şezlong." çocuk ödemem de ödemem diyor, adam da ödersin de ödersin.
arkadaş bir yandan beni dürtüyor kulaklara fısıldanıyor "bekçinin parayı cebe atmayacağı ne malum?" diyor. bilemezsiniz efenim, insanoğlu çiğ süt emmiş, belki de şezlonglar zaten sigortalı yedekli (kesin yedekli de işte), ama böyle kıranı yakaladıklarında ufak tefek harçlık alıp yollarına bakıyorlar. bilgimiz de yok ki anam, her şey geliyor işte aklımıza. genç de hususi kırsa ya, kazara işte... dediğim gibi etine dolgundan bir çocuk. iştahı açıksa onun suçu mu efenim? yazıktır. hem ne obez turistler gördük biz buralarda, her oturmada öyle bir şezlong kırsalardı ohhoo, ilin yarısını şezlong mezarlığı olarak ayırmaları gerekirdi.
gencin yanındaki kızı çaktırmadan yanımıza çağırdık "belli ki bu adam sizden para almadan salmayacak, siz de iki gençsiniz herhalde üç beş kuruşu ancak denkleştirip tatile çıktınız. -abi yanımızda bu kadar var- diyerek verin yarısını konuyu kapatın. az önce netten baktık ortalama 900 bandında bu şezlonglar, abi yine ucuz dedi" dedik. "evet yani şuraya biraz kafa dinleyelim diye geldik, düştüğümüz hale bak. polis molis uğraşamayız da londra'ya döneceğiz" demez mi? ula sen londra'da mı yaşıyorsunzzz??!!1 niye lafını ediyorsun o zaman 700 liranın? az pazarlık et, sündürme, öde 400-500 tl bir para mı size?!!11 kırmışsınız işte iri bedenlerinizle cağnım şezlongu?!!1
bekçi abi ile genç arasında minik minik "lan lun" sürtüşmesi başlayacak gibi oldu, bir başka otel bekçisi daha geldi efenim. biz de artık olayın içine iyice dahil olmaya başladık gözlemlerimiz ve fikirlerimizle. "bakın bunlar bizim üzerimize zimmetli, otel yönetimi sorar, maaşımızdan kesilir" diyor bir bekçi abi (olabilir bu da eved), çocuk diyor "abicim ben bunu alıp da cebinize atmayacağınızı nereden bileceğim, o zaman bana fatura keseceksiniz, bir evrak vereceksiniz" diyor (e genç de haklı), bekçi diyor "şu an öyle bir imkanım yok dilerseniz x bey ile konuşturayım sizi satın almadan" bir şeyler diyor (gece vakti öyle bir şezlong için aramak biraz şüpheli ama sık yaşanıyorsa, bilinmez), bizim ağzına sıçradığım arkadaş atlıyor "ne maalum sizin bir arkadaşınızı arayarak otel sorumlusu gibi konuşturup, parayı kırışmak için önceden böylesi durumlar için bir tezgah hazırlamadığınız?" diyor. ağzını kapa lan gamze, kapağ!!1 çıkamıyoruz olaydan, kapa ağzını artıkkk!!11 "haaahh olabilir" diyor genç, "ne maaaluuumm?" diyor, gencin yanındaki kız arkadaşı "biz gurbetçiyiz diye kazıklamaya çalışıyorsunuz" diyor, bekçi abi gurur yapıyor "polis çağırıyorum, siz bana hırsız diyemezsiniz!" diyor, işler iyice boka sarıyor efenim. kavgayı harlamış oluyoruz istemeden.
"sen bana önce şişko dedin" filan diyerek zaten olayı iyice şahsileştirdiler. "bağa böyle yaptın şöyle yaptın"lara döndü olay. genç de "işte bu arkadaşlar da şahit" diyor. "polis gelsin onlar da söyler" diyor. yav.. şimdi arkadaşım şahit mahit niye karıştırıyorsun sen? üstelik abartıyorsun da, hayır bekçi abi sana öyle söylemedi, londra'da kala kala türkçe'yi mi unuttun?
lanet olsun, haftalarca tatil yapmamışım, tatlı tatlı uzaktan izlediğimiz sinema, tekme tokat kavgaya doğru gidiyordu. işin yoksa bir de kavga ayır elit halinle. efenim "bi sakin olun" dedim, boğazımı temizleyerek iki tarafa da duygusal bir konuşma yapmaya başladım:
lanet olsun dar gelirliyi dar gelirliye kırdıran sisteme; bakın, siz burada bir plastik parçası için karşılıklı birbirinize tehditler ve türlü küfürler yağdırırken, otel sahibi, kuş tüyü yatağında mışıl mışıl uyuyor ya da bir yerlerde çılgınca partiliyor. değer mi? şezlong belli ki güneşten gevremiş abiciğim, bakın aramızda etine dolgun bir başka arkadaşımız var, anlat fulya.
fulya anlatıyor ve 30 yıllık kilolu hayatı boyunca bir sefer bile şezlong, plastik sandalye kırmadığına dair yemin ediyor.
konuşmayı yeniden ben devralıyorum:
abiciğim, anlayacağın zaten bir yerinde ayıbı olmayan şezlong, öyle tek oturuşta kırılabilemez. vardır onun bir çatlağı, ha son oturuşu da bu genç yapınca, onun kıçının altında son nefesini verdi, hususi yapmadı gördük. bu ne sizin suçunuz, ne bu gencimizin. şimdi ne siz mağdur olun, ne bu gençler mağdur olsun; sen indirebildiğin kadar indir bak vardır abiciğim onun yedeği otelde, koymaz otel sahibine. farz edin kendi müşteriniz kırdı, ondan da mı alınacaktı ücret? en son kaç olur, hadi söyleyin siz, gönüller kırılmasın, kahrolsun kapitalizm!
adamı 200 liraya ikna ettik. barıştırdık, helalleştirdik. kaçtık efenim.
bu olaydan çıkaracağınız ders; ortalıkta bulduğunuz her şezlonga oturmamanız gerektiğidir. dikkatli olunuz.
t: bazen mecbur kaldığınız eylemdir.
bu yaz, benim için oldukça sıkı geçti efenim; zannederdim ki kendi işim olunca rahat olacağım, karışanım edenim olmayacak, kafama göre takılacağım ancak öyle olmuyormuş, bizzat siz takip etmek, normal bir çalışma temposunun da üzerinde emek vermek ve dahi tatil bile yapamamak demekmiş kendi işinizin başında olmak. çünkü kendi işinizi, sizden başka kimse sizin kadar özenle takip etmiyor efenim. anlayacağınız çalış, çalış, çalış bunalmıştım o sıra ve arkadaşlarım da artık her buluşma tekliflerine "gelemeyeceğim, çalışıyorum, inş başka zaman, siz gelin uğrayın madem" dememe bozulur olmuşlardı. nihayetinde "kızım bir limonata, kahve neyim içmeye de mi vaktin yok bizimle?!" diyerek isyana gelmişlerdi. haklıydılar efenim, isteyen bir vakit yaratırdı değil mi?
o günün akşamına, sahil kenarında bir şeyler içmeye karar verdik 5-6 arkadaş; böylelikle ben de haftalar sonra ilk kez bir günü tamamen tatil olarak geçirecektim. sabahtan biraz evde takıldım aylak aylak, akşam üzeri de çıktık işte buluşuldu gezildi biraz vs. sonra da birer içecek aldık ve sahilde gece oturmasına gittik.
herkes içeceğini almıştı; ben de ice lattemi getirmiş, elit elit takılıyordum. sohbet muhabbet derken çaat diye bir ses geldi hemen ilerideki şezlongdan. baktık ki bir genç kardeşimiz etine dolgun bedenini güneş altında gevremiş plastik şezlonga, dünyaya çarpmakta olan bir meteor parçası gibi salarak garibim şezlongu, karatecilerin kırdığı kiremit gibi ortadan ikiye ayırmış ama ne ayırma; dersiniz ki "o şezlongun zaten miadı dolmuş, bırakın da son günlerini bir köşede, kimse üzerine oturup yatmadan huzurla geçirsin"... acırsınız şezlonga.
hemen şezlong bekçisi bir abimiz koşturarak geldi "gırdın ödeyecen" diyerek. biz 6 arkadaş oturduğumuz yerden sinema izler gibi önümüzde gelişmekte olan tartışmayı izliyor, bir yandan içeceklerimizi hüpürdeterek şezlongun o kilo ve atlayışla kırılabilme ihtimalini hesaplıyorduk. belli yani, şezlong oldukça eski ve garibim genç oturunca kırılacağı gelmiş.*
genç ve flörtü "ağbi bir şey yapmadık ki, oturunca öyle kırılıverdi" diyorlar ama şezlong bekçisi abi haticeye değil, neticeye bakıyor ve netice ise şezlongun hakkın rahmetine kavuşmuş olması. bir süre "ödemeniz lazım" "öderiz ne kadar" "700 tl" "ne diyorsun?!" "evet bunlar o kadar, az bile söylüyorum" "yok abi ben ödemem" "ödersin" "ödemem!" "ödemeden gidemezsin" "zorla tutamazsın, polis çağırıyorum" "çağır!" şeklinde harareti git gide arttı tartışmanın ve biz hala daha sinema izler gibi izliyoruz ancak 700 lira da az para değil, gencecik çocuk zaten canı çıkmak üzere olan bir şezlonga oturup, şezlong kırılıverdi diye niye ödesin şimdi, kolay mı kazanılıyor? bi orta yolu neyim olmalıydı. bu şezlonglar otelin, onlar toptan alıyor onlara koymaz ki?! taneyle mi alıyor sanki?!" filan diye istişare ediyoruz aramızda. anlayacağınız genci kurtarasımız var 700 lira ödemek zorunda kalmaktan.
"ne malum kız 700 lira olduğu o şezlongun? boktan bi plastik parçası" diyerek internette arattım efenim aynı modeli ve en düşük fiyatı 700 liraymış. 900 teeleeye satıyorlar kıçı kırık bir şezlongu efenim, hayretler içerisinde kaldık bakarken ve dayanamayarak "aranızda anlaşın, abi şöyle bi 300 filan ödesin, genç çocuk zaten" diyerek mevzuya ortasından daldık. şööyle bi baktılar "size nooluyo?" dercesine ama hemen açıkladım efenim "istemeden kulak misafiri olduk, hararetle tartışıyordunuz eh duyduk. bir orta yol bulun, böyle uzamasın gecenin şu saati iki tarafın da vaktine yazık. basit bir şezlong." çocuk ödemem de ödemem diyor, adam da ödersin de ödersin.
arkadaş bir yandan beni dürtüyor kulaklara fısıldanıyor "bekçinin parayı cebe atmayacağı ne malum?" diyor. bilemezsiniz efenim, insanoğlu çiğ süt emmiş, belki de şezlonglar zaten sigortalı yedekli (kesin yedekli de işte), ama böyle kıranı yakaladıklarında ufak tefek harçlık alıp yollarına bakıyorlar. bilgimiz de yok ki anam, her şey geliyor işte aklımıza. genç de hususi kırsa ya, kazara işte... dediğim gibi etine dolgundan bir çocuk. iştahı açıksa onun suçu mu efenim? yazıktır. hem ne obez turistler gördük biz buralarda, her oturmada öyle bir şezlong kırsalardı ohhoo, ilin yarısını şezlong mezarlığı olarak ayırmaları gerekirdi.
gencin yanındaki kızı çaktırmadan yanımıza çağırdık "belli ki bu adam sizden para almadan salmayacak, siz de iki gençsiniz herhalde üç beş kuruşu ancak denkleştirip tatile çıktınız. -abi yanımızda bu kadar var- diyerek verin yarısını konuyu kapatın. az önce netten baktık ortalama 900 bandında bu şezlonglar, abi yine ucuz dedi" dedik. "evet yani şuraya biraz kafa dinleyelim diye geldik, düştüğümüz hale bak. polis molis uğraşamayız da londra'ya döneceğiz" demez mi? ula sen londra'da mı yaşıyorsunzzz??!!1 niye lafını ediyorsun o zaman 700 liranın? az pazarlık et, sündürme, öde 400-500 tl bir para mı size?!!11 kırmışsınız işte iri bedenlerinizle cağnım şezlongu?!!1
bekçi abi ile genç arasında minik minik "lan lun" sürtüşmesi başlayacak gibi oldu, bir başka otel bekçisi daha geldi efenim. biz de artık olayın içine iyice dahil olmaya başladık gözlemlerimiz ve fikirlerimizle. "bakın bunlar bizim üzerimize zimmetli, otel yönetimi sorar, maaşımızdan kesilir" diyor bir bekçi abi (olabilir bu da eved), çocuk diyor "abicim ben bunu alıp da cebinize atmayacağınızı nereden bileceğim, o zaman bana fatura keseceksiniz, bir evrak vereceksiniz" diyor (e genç de haklı), bekçi diyor "şu an öyle bir imkanım yok dilerseniz x bey ile konuşturayım sizi satın almadan" bir şeyler diyor (gece vakti öyle bir şezlong için aramak biraz şüpheli ama sık yaşanıyorsa, bilinmez), bizim ağzına sıçradığım arkadaş atlıyor "ne maalum sizin bir arkadaşınızı arayarak otel sorumlusu gibi konuşturup, parayı kırışmak için önceden böylesi durumlar için bir tezgah hazırlamadığınız?" diyor. ağzını kapa lan gamze, kapağ!!1 çıkamıyoruz olaydan, kapa ağzını artıkkk!!11 "haaahh olabilir" diyor genç, "ne maaaluuumm?" diyor, gencin yanındaki kız arkadaşı "biz gurbetçiyiz diye kazıklamaya çalışıyorsunuz" diyor, bekçi abi gurur yapıyor "polis çağırıyorum, siz bana hırsız diyemezsiniz!" diyor, işler iyice boka sarıyor efenim. kavgayı harlamış oluyoruz istemeden.
"sen bana önce şişko dedin" filan diyerek zaten olayı iyice şahsileştirdiler. "bağa böyle yaptın şöyle yaptın"lara döndü olay. genç de "işte bu arkadaşlar da şahit" diyor. "polis gelsin onlar da söyler" diyor. yav.. şimdi arkadaşım şahit mahit niye karıştırıyorsun sen? üstelik abartıyorsun da, hayır bekçi abi sana öyle söylemedi, londra'da kala kala türkçe'yi mi unuttun?
lanet olsun, haftalarca tatil yapmamışım, tatlı tatlı uzaktan izlediğimiz sinema, tekme tokat kavgaya doğru gidiyordu. işin yoksa bir de kavga ayır elit halinle. efenim "bi sakin olun" dedim, boğazımı temizleyerek iki tarafa da duygusal bir konuşma yapmaya başladım:
lanet olsun dar gelirliyi dar gelirliye kırdıran sisteme; bakın, siz burada bir plastik parçası için karşılıklı birbirinize tehditler ve türlü küfürler yağdırırken, otel sahibi, kuş tüyü yatağında mışıl mışıl uyuyor ya da bir yerlerde çılgınca partiliyor. değer mi? şezlong belli ki güneşten gevremiş abiciğim, bakın aramızda etine dolgun bir başka arkadaşımız var, anlat fulya.
fulya anlatıyor ve 30 yıllık kilolu hayatı boyunca bir sefer bile şezlong, plastik sandalye kırmadığına dair yemin ediyor.
konuşmayı yeniden ben devralıyorum:
abiciğim, anlayacağın zaten bir yerinde ayıbı olmayan şezlong, öyle tek oturuşta kırılabilemez. vardır onun bir çatlağı, ha son oturuşu da bu genç yapınca, onun kıçının altında son nefesini verdi, hususi yapmadı gördük. bu ne sizin suçunuz, ne bu gencimizin. şimdi ne siz mağdur olun, ne bu gençler mağdur olsun; sen indirebildiğin kadar indir bak vardır abiciğim onun yedeği otelde, koymaz otel sahibine. farz edin kendi müşteriniz kırdı, ondan da mı alınacaktı ücret? en son kaç olur, hadi söyleyin siz, gönüller kırılmasın, kahrolsun kapitalizm!
adamı 200 liraya ikna ettik. barıştırdık, helalleştirdik. kaçtık efenim.
bu olaydan çıkaracağınız ders; ortalıkta bulduğunuz her şezlonga oturmamanız gerektiğidir. dikkatli olunuz.
devamını gör...