1965 yılı sovyetler birliği yapımı savaş belgeseli. gerçek görüntülerin bulunduğu bu etkileyici belgeselde, hitler'in faşizminin doğuşu ,yükselişi ve bitişi anlatılmaktadır.
filmin ingilizce ismi: ordinary fascism
orijinal ismi: obyknovennyy fashizm
filmin ingilizce ismi: ordinary fascism
orijinal ismi: obyknovennyy fashizm
yönetmeni: mihail romm
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "beklenengodot" tarafından 04.03.2021 16:10 tarihinde açılmıştır.
1.
faşizmin kitle üzerinde nasıl sıradanlaştırıldığına dair belgesel film.
1965 sovyet yapımı olan film sıradan faşizm , temel olarak nazi arşiv malzemelerinden oluşmaktadır.
yıllar süren özenli çalışmalar sonucunda goebbels'in kişisel arşivi, rus, polonya, doğu almanya fotoğraf arşivleri ve nazi dönemi filmleri ncelenerek kurgulandı.
138 dakikalık belgeselin yönetmenliğini mikhail romm yapmıştır. buradan
filmi 80'li yılların ortalarında ankara film festivali"nde izlemiştim. film tamamen siyah beyaz ve arşiv görüntülerinden oluşmakta. kurşunlanan, yakılan, gazlanan insanlar ve katillerinin onların başında gülerek fotoğraf çekilmeleri. ve bu görüntülerin gerçek olduğunu bilmek. sinema salondan çıktıktan sonra hiç birşey eskisi gibi görünmedi gözüme.
kitle ruhu o kadar manipülasyona açık ki filmi izleyeli 10 yıl bile olmadan benzeri 1993'de sivas katliamında yaşandı.
1965 sovyet yapımı olan film sıradan faşizm , temel olarak nazi arşiv malzemelerinden oluşmaktadır.
yıllar süren özenli çalışmalar sonucunda goebbels'in kişisel arşivi, rus, polonya, doğu almanya fotoğraf arşivleri ve nazi dönemi filmleri ncelenerek kurgulandı.
138 dakikalık belgeselin yönetmenliğini mikhail romm yapmıştır. buradan
filmi 80'li yılların ortalarında ankara film festivali"nde izlemiştim. film tamamen siyah beyaz ve arşiv görüntülerinden oluşmakta. kurşunlanan, yakılan, gazlanan insanlar ve katillerinin onların başında gülerek fotoğraf çekilmeleri. ve bu görüntülerin gerçek olduğunu bilmek. sinema salondan çıktıktan sonra hiç birşey eskisi gibi görünmedi gözüme.
kitle ruhu o kadar manipülasyona açık ki filmi izleyeli 10 yıl bile olmadan benzeri 1993'de sivas katliamında yaşandı.
devamını gör...
2.
sıradan faşizm
1965 yılında, sovyet yönetmeni mikhail romm tarafından yapılmış, alman faşizminin yükselişini ve çöküşünü anlatan belgesel film. bir insanın kendi halinde bir aile babasıyken birden nasıl faşist bir canavara dönüştüğünü anlatan muhteşem bir film. ortalığı boz it eniklerinin sardığı günümüz türkiye’sine de güzel bir ışık tutabilir.
filmde, nazi almanyası propaganda bakanlığı'nın (üçüncü reich) film arşivlerinden ve hitler'in kişisel fotoğraf arşivinden ele geçirilen zafer ganimeti fotoğrafların yanı sıra ss görevlileri tarafından keşfedilen çok sayıda amatör fotoğraf kullanılıyor. eisenstein, vertov, pudovkin'in doğrudan takipçisi olan romm, bu filmde nazi rejimini karakterize etmek için etkileyici kurgu araçlarını, müzik tasarımını ve gazetecilik konuşmasını ustaca kullanıyor. filmin izleyici üzerinde bu kadar güçlü bir duygusal etkiye sahip olmasının nedeni, kroniklerin, seslendirmenin ve müziğin çok mükemmel uyumudur.
imdb yorumu
2. dünya savaşı’nın bitmesinin ve almanya’da faşizmin yıkılmasından 20 yıl sonra, batı berlin belediye başkanı willy brandt, insanların faşizm hakkında konuşmayı bırakması gerektiğini söylüyordu. “aradan 20 yıl geçti, geçmişte yaşamayı bırakma vakti. nazizm bir daha asla olmayacak!” diyordu. belki haklıdır...
bu konuşmanın hemen ardından, filmin nazi dönemini anlatan her kısmında gördüğümüz bir görüntüyü görüyoruz, bir askeri yürüyüş. “tümörün ortadan kaldırıldığına inanıyorum. ancak kanser hücreleri hazırda bekliyorlar. sadece batı almanya’da da değil” diyor yönetmen. ardından ingiltere’ye gidiyoruz ve yahudi mezarlarının üzerine yapılan svastikaları, ırkçı yazıları ve hitler sevgisini görüyoruz. ardından isveç, abd, şili, portekiz, arjantin, fransa damalı birçok haç görüyoruz. şekilleri değişmiş nazilerin svastikasından biçim olarak farklılar ama sundukları fikir ve hayalleri hala aynı. belki dünyayı tekrar değiştiririz diye düşünüyorlar. bir başka münih, doğuya bir başka yürüyüş hala mümkün mü diye. modern faşizm gamalı haç takmıyor ve trompete elini sürmüyor. temiz giyimli, kendini beğenmiş, parlak aristokratlarda ve onların kameralara verdikleri pozlarda kendilerini buluyor. şüphesiz bunlar daha tehlikeli. faşizm almanya’ya geldiğinde hitler’in kurmaylarının selamlamayı en sevdiği insanlar, iş adamlarıydı. bütün gösterilerde halkla iç içe poz vermeye çalışırken gösteri sonraları birlikte yemek yiyip birlikte nasıl bir almanya’yı inşa edeceklerini planlıyorlardı. bu iş adamları bazen mitinglerde çıkıp führerleri ile konuşma yapıyorlar ve hatta halkı nazi selamı kullanarak selamlıyorlardı. özel etkinliklerde bakanlar, nazi propaganda film yıldızları, endüstri patronları ve iş insanları vardı. her şey onların hizmetinde ve onlar içindi. savaş sonrasında da endüstri patronları ve iş insanları bu özel etkinliklerde olmaya devam ettiler. bugün 30 milyar euroya yaklaşan değeriyle thyssenkrup şirketi savaş yıllarında da birlikte olmasalar da milyonlar kazanmaya devam ediyorlardı. savaşta ölü başına 100 mark alıyorlardı. milliyetlerine dikkat etmeden; rus, fransız, amerikan ve almanlar için bile… hitler’in başa geçmesinde önemli pay sahibi olan bu endüstri devleri dönemin şansölyesi hindenburg’a bir mektup yazarak hitler’i başbakan yapmışlardı. peki ya onlar bugün başka bir hindenburg’a yeni bir mektup yazmaya karar verirlerse ne olacak? o zaman mektupta bahsi geçen para miktarı 2 milyardı, bugün 2 milyar euro değil de 2 katrilyon yazıldığında nasıl bir tepkiyle karşılaşılacak?
yanlış tarih okuyucularını çarpacak bir film
sanki faşizm bir tesadüfmüş, ırkçılık hitler sayesinde artmış gibi davranan yanlış tarih okuyucularını çarpacak bir film bu. adı “sıradan faşizm” çünkü faşizmin ne kadar sıradan ve olağan bir şekilde yükseldiğini gösteriyor. bugün birçok tarih anlatıcısına göre şeytan olan hitler’in özel çabasıyla yükselmiş gibi gösterilen faşizm oysa ki gelişini 1918’den göstermişti. başarısız devrimin ardından bölünen işçi sınıfının ve mücadelesinin bir sonucu olarak örgütlenen ve güçlenen sermaye kendisine bir de sözcü bulduğunda bu fırsatı değerlendirmek dışında bir çözüm görememişti. önce bir darbeyle hükümeti ele almaya çalışan faşizm, yeterince örgütlenmemiş ve güçlenmemiş olduğundan bu başarısızlıkla sonuçlandı. ancak “1929 ekonomik krizi”nin geliştirdiği çelişkiler ve o günün spd’sinin meclis siyaseti inancı nazilerin elini güçlendirmekle kalmadı, onlara ülkeyi altın tepside sundu. buradan sonra dünya siyasetinin nasıl değiştiğini hepimiz az çok biliyoruz. şeytan gibi gösterilen hitler’in karşısına kendini koymaya çalışan abd’de ırkçılık ve faşizm o dönem hiç olmadığı kadar artmıştı. abd’de yaşayan yerli halklar hariç herkes gibi dışarıdan gelmiş olan japon insanlara inanılmaz bir ırkçı politika sergileyen hükümet, almanya’da bulunan toplama kamplarını kendi ülkesinde de kopyalama girişiminde bulundu. belki gaz odaları kurulmadı ancak o günün açlıktan, işkenceden ya da zevkten öldürülen insanları hakkında hala birçok araştırma yapılıyor ve dizi filmlere konu oluyor. dünya’daki bütün ülkeler tarafından iyi kötü kavgasına dönüştürülmeye çalışılan bu kavga, aslında faşizmin varlığından daha fazla yer tutuyor. ekonomik kriz, savaşlar yüzünden ülkeye gelen mülteciler, işçi sınıfının sermaye karşısında çelişkisinin büyümesi ve derinleşmesi, ırkçılığın artması gibi alt sebeplerde o dönem ortaya çıkmış faşizm şimdi yeniden kendini ve yolunu bulmaya çalışıyor. söylemleri şekil değiştiriyor, farklı kıyafetler giyiyor ve farklı şekillerde konuşuyorlar ancak düşünceleri ve amaçları hep aynı. “sıradan faşizm” bir yandan almanya ve ufak da olsa italya faşizmini göstermeye çalışırken bunu da anlatmaya çalışıyor. hitler gençliği artık almanya’da silahlı eğitim yapmıyor. buna karşılık nato askerleri dünyanın her yerinde savaşlar için eğitim yapıyor ve savaşlara katılıyor. önce afganistan’da sosyalist cumhuriyete karşı taliban’ı silahlandırıyor ve eğitiyor, sonrasında taliban’a savaş ilan ediyor ve müdahale ediyor, sonrasında da taliban’ı ülkesinde tek güç haline getirip savaş istemiyoruz diyerek ülkeden çekiliyor.
faşizm karşısında zafere ulaşabilmenin tek yolu
bugün bir kez daha, ırkçılığın bütün dünya’da popülerleştiğini hatta sosyal medyada hitler fotoğraflarının paylaşılmasında bir sorun görülmediğini gözlemliyoruz. dünya’daki mülteci düşmanlığı artarken hükümetlerin neden mültecilerin olduğu sorusundan kaçınmaya çalışmaları bu ırkçılığın artmasında bir etken. aynı şekilde kapitalist çelişkiler büyümeye ve birbiri ardına kriz yaratmaya devam ediyor. proletarya ve burjuvazinin arasındaki çelişkinin en şiddetli zamanlarından birisine yaklaşıyoruz belki de. faşizmin karşısında durabilmenin, faşizm karşısında zafere ulaşabilmenin tek yolunu hem filmde hem de dünya tarihinde görebiliyoruz. almanya’da faşizmin zafere ulaşmasının yolu işçi sınıfının dağıtılması ve mücadelesinin meclis siyasetine sıkışmasıydı. “sıradan faşizm” de tarihteki birçok örnek de faşizme karşı bütün zaferlerin örgütlü bir işçi sınıfı mücadelesiyle kazanılabileceğini gösteriyor. bu yazıyı yazarken 1 mayıs’a ve belki de bir kez daha buna benzer bir yol ayrımına doğru ilerliyoruz. belki aynısı değil ama geçmişten çıkartılacak derslerin çok önemli olduğu bir yol ayrımı. geçmişten günümüze bu dersleri tek bir cümlede toparlamak gerekiyorsa o cümle kuşkusuz şu olur: faşizme ölüm halka hürriyet!
imran sinan yeşilköy
naziler tarafından toplama kampında öldürülmüş insanlardan bazılarının dosdoğru kameraya baktıkları fotoğraflar art arda sıralanıyor önce, seyirci bir süre bu trajediyle baş başa bırakılıyor. ardından ağlayan insanlar görünüyor. “hayır, gaz odaları için ağlamıyorlar” diyor anlatıcı, her şey hitler’e dokunabilmek için. sovyet belgeseli sıradan faşizm (1965) ne yazık ki eskimeyen bir hikâye anlatıyor. nazi iktidarının başlangıcı ve işleyişini, sebeplerini ve sonuçlarını ortaya koymaya çalışan film, faşizm, ırkçılık, militarizm ve tekellerin iktidarı arasında hâlâ devam eden ilişkiye dikkat çekerek güncelliğinin altını çiziyor. yönetmen mikhail romm’un uzun yıllara dayanan nazi arşivi çalışmalarının sonunda ortaya çıkan film kuru bir tarihî anlatımı değil; arşivlerden çıkan birçok detaya dikkat çekmekten, zaman zaman alaycı bir dil tutturmaktan, öfkesini de endişesini de belli etmekten kaçınmıyor. sokakta yürüyen insanların jestlerinden askerî gösterilere, dans pistlerinden on binlerce yıl önceki mağara resimlerine gidip geliyor. her zaman geçerliliğini koruyan, faşizme dair olduğu kadar insana dair de bir film sıradan faşizm.
çağdaş günerbüyük.
yanlış bilmiyorsam ast, ankara sanat tiyatrosu oyunlaştırmış bunu.
1965 yılında, sovyet yönetmeni mikhail romm tarafından yapılmış, alman faşizminin yükselişini ve çöküşünü anlatan belgesel film. bir insanın kendi halinde bir aile babasıyken birden nasıl faşist bir canavara dönüştüğünü anlatan muhteşem bir film. ortalığı boz it eniklerinin sardığı günümüz türkiye’sine de güzel bir ışık tutabilir.
filmde, nazi almanyası propaganda bakanlığı'nın (üçüncü reich) film arşivlerinden ve hitler'in kişisel fotoğraf arşivinden ele geçirilen zafer ganimeti fotoğrafların yanı sıra ss görevlileri tarafından keşfedilen çok sayıda amatör fotoğraf kullanılıyor. eisenstein, vertov, pudovkin'in doğrudan takipçisi olan romm, bu filmde nazi rejimini karakterize etmek için etkileyici kurgu araçlarını, müzik tasarımını ve gazetecilik konuşmasını ustaca kullanıyor. filmin izleyici üzerinde bu kadar güçlü bir duygusal etkiye sahip olmasının nedeni, kroniklerin, seslendirmenin ve müziğin çok mükemmel uyumudur.
imdb yorumu
2. dünya savaşı’nın bitmesinin ve almanya’da faşizmin yıkılmasından 20 yıl sonra, batı berlin belediye başkanı willy brandt, insanların faşizm hakkında konuşmayı bırakması gerektiğini söylüyordu. “aradan 20 yıl geçti, geçmişte yaşamayı bırakma vakti. nazizm bir daha asla olmayacak!” diyordu. belki haklıdır...
bu konuşmanın hemen ardından, filmin nazi dönemini anlatan her kısmında gördüğümüz bir görüntüyü görüyoruz, bir askeri yürüyüş. “tümörün ortadan kaldırıldığına inanıyorum. ancak kanser hücreleri hazırda bekliyorlar. sadece batı almanya’da da değil” diyor yönetmen. ardından ingiltere’ye gidiyoruz ve yahudi mezarlarının üzerine yapılan svastikaları, ırkçı yazıları ve hitler sevgisini görüyoruz. ardından isveç, abd, şili, portekiz, arjantin, fransa damalı birçok haç görüyoruz. şekilleri değişmiş nazilerin svastikasından biçim olarak farklılar ama sundukları fikir ve hayalleri hala aynı. belki dünyayı tekrar değiştiririz diye düşünüyorlar. bir başka münih, doğuya bir başka yürüyüş hala mümkün mü diye. modern faşizm gamalı haç takmıyor ve trompete elini sürmüyor. temiz giyimli, kendini beğenmiş, parlak aristokratlarda ve onların kameralara verdikleri pozlarda kendilerini buluyor. şüphesiz bunlar daha tehlikeli. faşizm almanya’ya geldiğinde hitler’in kurmaylarının selamlamayı en sevdiği insanlar, iş adamlarıydı. bütün gösterilerde halkla iç içe poz vermeye çalışırken gösteri sonraları birlikte yemek yiyip birlikte nasıl bir almanya’yı inşa edeceklerini planlıyorlardı. bu iş adamları bazen mitinglerde çıkıp führerleri ile konuşma yapıyorlar ve hatta halkı nazi selamı kullanarak selamlıyorlardı. özel etkinliklerde bakanlar, nazi propaganda film yıldızları, endüstri patronları ve iş insanları vardı. her şey onların hizmetinde ve onlar içindi. savaş sonrasında da endüstri patronları ve iş insanları bu özel etkinliklerde olmaya devam ettiler. bugün 30 milyar euroya yaklaşan değeriyle thyssenkrup şirketi savaş yıllarında da birlikte olmasalar da milyonlar kazanmaya devam ediyorlardı. savaşta ölü başına 100 mark alıyorlardı. milliyetlerine dikkat etmeden; rus, fransız, amerikan ve almanlar için bile… hitler’in başa geçmesinde önemli pay sahibi olan bu endüstri devleri dönemin şansölyesi hindenburg’a bir mektup yazarak hitler’i başbakan yapmışlardı. peki ya onlar bugün başka bir hindenburg’a yeni bir mektup yazmaya karar verirlerse ne olacak? o zaman mektupta bahsi geçen para miktarı 2 milyardı, bugün 2 milyar euro değil de 2 katrilyon yazıldığında nasıl bir tepkiyle karşılaşılacak?
yanlış tarih okuyucularını çarpacak bir film
sanki faşizm bir tesadüfmüş, ırkçılık hitler sayesinde artmış gibi davranan yanlış tarih okuyucularını çarpacak bir film bu. adı “sıradan faşizm” çünkü faşizmin ne kadar sıradan ve olağan bir şekilde yükseldiğini gösteriyor. bugün birçok tarih anlatıcısına göre şeytan olan hitler’in özel çabasıyla yükselmiş gibi gösterilen faşizm oysa ki gelişini 1918’den göstermişti. başarısız devrimin ardından bölünen işçi sınıfının ve mücadelesinin bir sonucu olarak örgütlenen ve güçlenen sermaye kendisine bir de sözcü bulduğunda bu fırsatı değerlendirmek dışında bir çözüm görememişti. önce bir darbeyle hükümeti ele almaya çalışan faşizm, yeterince örgütlenmemiş ve güçlenmemiş olduğundan bu başarısızlıkla sonuçlandı. ancak “1929 ekonomik krizi”nin geliştirdiği çelişkiler ve o günün spd’sinin meclis siyaseti inancı nazilerin elini güçlendirmekle kalmadı, onlara ülkeyi altın tepside sundu. buradan sonra dünya siyasetinin nasıl değiştiğini hepimiz az çok biliyoruz. şeytan gibi gösterilen hitler’in karşısına kendini koymaya çalışan abd’de ırkçılık ve faşizm o dönem hiç olmadığı kadar artmıştı. abd’de yaşayan yerli halklar hariç herkes gibi dışarıdan gelmiş olan japon insanlara inanılmaz bir ırkçı politika sergileyen hükümet, almanya’da bulunan toplama kamplarını kendi ülkesinde de kopyalama girişiminde bulundu. belki gaz odaları kurulmadı ancak o günün açlıktan, işkenceden ya da zevkten öldürülen insanları hakkında hala birçok araştırma yapılıyor ve dizi filmlere konu oluyor. dünya’daki bütün ülkeler tarafından iyi kötü kavgasına dönüştürülmeye çalışılan bu kavga, aslında faşizmin varlığından daha fazla yer tutuyor. ekonomik kriz, savaşlar yüzünden ülkeye gelen mülteciler, işçi sınıfının sermaye karşısında çelişkisinin büyümesi ve derinleşmesi, ırkçılığın artması gibi alt sebeplerde o dönem ortaya çıkmış faşizm şimdi yeniden kendini ve yolunu bulmaya çalışıyor. söylemleri şekil değiştiriyor, farklı kıyafetler giyiyor ve farklı şekillerde konuşuyorlar ancak düşünceleri ve amaçları hep aynı. “sıradan faşizm” bir yandan almanya ve ufak da olsa italya faşizmini göstermeye çalışırken bunu da anlatmaya çalışıyor. hitler gençliği artık almanya’da silahlı eğitim yapmıyor. buna karşılık nato askerleri dünyanın her yerinde savaşlar için eğitim yapıyor ve savaşlara katılıyor. önce afganistan’da sosyalist cumhuriyete karşı taliban’ı silahlandırıyor ve eğitiyor, sonrasında taliban’a savaş ilan ediyor ve müdahale ediyor, sonrasında da taliban’ı ülkesinde tek güç haline getirip savaş istemiyoruz diyerek ülkeden çekiliyor.
faşizm karşısında zafere ulaşabilmenin tek yolu
bugün bir kez daha, ırkçılığın bütün dünya’da popülerleştiğini hatta sosyal medyada hitler fotoğraflarının paylaşılmasında bir sorun görülmediğini gözlemliyoruz. dünya’daki mülteci düşmanlığı artarken hükümetlerin neden mültecilerin olduğu sorusundan kaçınmaya çalışmaları bu ırkçılığın artmasında bir etken. aynı şekilde kapitalist çelişkiler büyümeye ve birbiri ardına kriz yaratmaya devam ediyor. proletarya ve burjuvazinin arasındaki çelişkinin en şiddetli zamanlarından birisine yaklaşıyoruz belki de. faşizmin karşısında durabilmenin, faşizm karşısında zafere ulaşabilmenin tek yolunu hem filmde hem de dünya tarihinde görebiliyoruz. almanya’da faşizmin zafere ulaşmasının yolu işçi sınıfının dağıtılması ve mücadelesinin meclis siyasetine sıkışmasıydı. “sıradan faşizm” de tarihteki birçok örnek de faşizme karşı bütün zaferlerin örgütlü bir işçi sınıfı mücadelesiyle kazanılabileceğini gösteriyor. bu yazıyı yazarken 1 mayıs’a ve belki de bir kez daha buna benzer bir yol ayrımına doğru ilerliyoruz. belki aynısı değil ama geçmişten çıkartılacak derslerin çok önemli olduğu bir yol ayrımı. geçmişten günümüze bu dersleri tek bir cümlede toparlamak gerekiyorsa o cümle kuşkusuz şu olur: faşizme ölüm halka hürriyet!
imran sinan yeşilköy
naziler tarafından toplama kampında öldürülmüş insanlardan bazılarının dosdoğru kameraya baktıkları fotoğraflar art arda sıralanıyor önce, seyirci bir süre bu trajediyle baş başa bırakılıyor. ardından ağlayan insanlar görünüyor. “hayır, gaz odaları için ağlamıyorlar” diyor anlatıcı, her şey hitler’e dokunabilmek için. sovyet belgeseli sıradan faşizm (1965) ne yazık ki eskimeyen bir hikâye anlatıyor. nazi iktidarının başlangıcı ve işleyişini, sebeplerini ve sonuçlarını ortaya koymaya çalışan film, faşizm, ırkçılık, militarizm ve tekellerin iktidarı arasında hâlâ devam eden ilişkiye dikkat çekerek güncelliğinin altını çiziyor. yönetmen mikhail romm’un uzun yıllara dayanan nazi arşivi çalışmalarının sonunda ortaya çıkan film kuru bir tarihî anlatımı değil; arşivlerden çıkan birçok detaya dikkat çekmekten, zaman zaman alaycı bir dil tutturmaktan, öfkesini de endişesini de belli etmekten kaçınmıyor. sokakta yürüyen insanların jestlerinden askerî gösterilere, dans pistlerinden on binlerce yıl önceki mağara resimlerine gidip geliyor. her zaman geçerliliğini koruyan, faşizme dair olduğu kadar insana dair de bir film sıradan faşizm.
çağdaş günerbüyük.
yanlış bilmiyorsam ast, ankara sanat tiyatrosu oyunlaştırmış bunu.
devamını gör...
"sıradan faşizm" ile benzer başlıklar
faşizm
53