sofðu unga ástin mín

beni etkileyen bir izlanda ninnisidir.

trajik bir ezgidir ama aynı zamanda çok güzel ve büyüleyicidir. 18. yüzyılda izlanda'nın zor zamanlarını/koşullarını resmeder. eserin isminin anlamı "uyu canım/sevgili ufaklık"tır ve burada uykudan ölüm kastedilmektedir yani "huzur içinde yat" gibi falan herhalde. avrupa ninnilerinde böyle açlık, fakirlik, hastalık hatta ölüm temalarına rastlanabilmektedir. eser jóhann sigurjónsson'a aittir. yani aslında bir izlanda halk şarkısıdır. şu bizdeki halk şarkılarında da "derleyen" notuyla verilir ya, bu da öyle bir şey herhalde. ama bunun sadece müziği anonim ve sözleri sigurjónsson'a ait diye anladım, yani epey eski bir halk şarkısıymış bu ve sigurjónsson'un 1911 tarihli fjalla-eyvindur (dağların eyvind'i) adlı, 1700'lerin izlanda'sındaki bir kanun kaçağının gerçek hikayesinin temel alındığı oyunundaki sözleriyle birlikte ilgili ninni haline gelmiş.

eserin adı için bjærg-eyvind og hans hustru / dağların eyvind'i ve karısı da deniyor bu arada ve bu danca orijinal adı sanırım. 1917'de de victor sjöström tarafından sinemaya uyarlanmış. neyse, sigurjónsson'un fjalla-eyvindur ve partneri halla'nın hikayesini ele aldığı trajik oyununda, bu aranan kaçak çiftin izlanda'nın dağlarında saklanmasını, burada inanılmaz zor koşullarda—oraların doğa/iklim koşulları malum, bunlar bir de hem tepelerde hem de kaçaklar—hayatta kalma çabalarını ve halla'nın çaresizlikten, o ve eşi tutsak düşme tehlikesine girdikleri bir anda, kaçabilmelerine engel teşkil edecek bir yük oluşturduğundan bebeğini şelaleden aşağıya atmasını anlatır ve bu ninninin konusu da budur.

"sofðu unga ástin mín," born of a moment of intense despair, lives on as the most cherished lullaby in ıceland, a lullaby that tells the story of a love that defied societal norms and braved the unforgiving highlands, a lullaby born of love and loss, echoing through centuries.

eyvindur bir zamanlar sıradan bir adammış fakat hırsızlıkla suçlanınca uçurumun kenarında gezmesi gereken bir kanun kaçağı gibi yaşamaya zorlanmış. tüm sosyal hakları elinden alınmış ve izlanda'nın merhametsiz vahşi topraklarına sürülmüş. mucizevi bir şekilde 40 sene boyunca böylesi koşullarda hayatta kalabilmiş kendisi. halla ise izlanda'nın alçak kısımlarında yaşayan bir çiftçi kızıymış ama bu ikisini kader bir araya getirmiş... eyvindur, çok sert bir kışta halla'nın babasının çiftliğine kendini/kimliğini gizleyerek sığınmış ve karların içindeki sessiz çiftlik hayatında derin ve dış dünyayı yok sayan bir aşk hikayesi filizlenmiş. lakin eyvindur'un gerçek kimliği hakkındaki fısıltılar yayılmaya başlanınca dağların adamı sürüldüğü yüksek tepelere kaçmak durumunda kalmış. halla ise ondan ayrılmamayı o kadar çok istemiş ki kimsenin aklına gelmeyeni yapıp sevdiceğini takip etmiş, konforlu yaşamını terk ederek. artık halla da merhametsiz kışların kocağında, izolasyonun çemberinde, her an yakalanabilme korkusuyla yaşayacağı bir hayata adımını atmış. bu yüksek yöre onların hayatlarına karşı sessiz ve kayıtsız kalmış, ve kayıplarına karşı da öyle... ikili, birlikte oldukları sürece bu koşulları kabullense de doğan çocuklarının çoğunu içinde bulundukları şartlar yüzündek kaybetmişler. hayatta kalabilmek için bazen aşağı bölgelere inip koyun çalmak zorunda kalmışlar. zaten aranan çift, bu tür aksiyonları sebebiyle daha da yoğun aranan kanun kaçakları haline gelmişler.

işte çiftin tüm bu mücadeleleri ve geride bırakmak, feda etmek zorunda kaldıkları şeyler başlığın konusu olan ninni ile ölümsüzleştirilmiş. izlanda'daki annelerin günümüzde bile söylediği bu ninni, halla'nın bebeğinden vaz geçmek zorunda kalmasının yürek burkan hikayesinin bir nevi halen yankılanmasını sembolize eder. annesinin sıcak kucağı değil ama izlanda'nın dağlık bölgelerindeki şelalenin buz gibi kucaklayışına maruz kana bu bebeğin hikayesi gerçekten de birçoklarını derinden etkilemiştir. bu arada ikilinin hikayesi trajik bir sonla bitmiş. yani bu ninninin konusu elbette bu gerçek yaşam öyküsünün çok sınırlı bir bölümünü ele alıyor ama gene de bu bilgiyi de ekleyeyim, zira gerisini anlatmışken sonunu da söylemeden olmaz. 20 yıl kadar—anladığım kadarıyla eyvindur 40 sene buralarda kaçak olarak yaşamış ve bu sürenin yarısı halla ile birlikte olmuş—çok zorlu koşullarda hayatta kalsalar da esaretten kaçınabilen aşıklar, 1700'lerin sonlarında sonunda yakalanmışlar ve idam edilmişler. böylesi eserlerle ise bir nevi hala yaşıyorlar da diyebiliriz elbette. içinde aşk varsa insanların ne kadar dirençli olabildiğine ve bunu koruyabilmek için neleri göze alabileceğine güzel bir örnektir eyvindur ve halla'nın yaşam öyküsü.

kaynak: www.sleipnirtours.is/glacie...

sözlerinin de ingilizce tercümesini okudum ninninin ve gerçekten etkileyici ve sarsıcı. çok zorlu bir hayat hikayesinin hazin bir kesiti anlatılıyor burada elbette. bir annenin bebeğini buz gibi şelaleye bırakması... yani öyle koşullarda yaşamaktalar ki o aralar, kadının bu yaptığına anlayış gösterebildim. harbiden de çok acıklı bir hikaye... bize hiç böyle ninniler söylenmedi elbette ama bu yine de başka bir kültürle empati kuramayacağım anlamına gelmiyor. acının dili farklı olabilse de evrenseldir de aynı zamanda. müzik de bunu yansıtmada çok iyi bir vasıtadır zira müziğin dili evrenseldir. sofðu unga ástin mín de tüm o kültürel bariyerlerimi taşkın bir duygu seliyle aştı ve içime aktı dersem yerinde olur.

parçanın aşağıdaki versiyonunu hakikaten çok dokunaklı buluyorum. enstrümantasyonu enfes, vokalleri de ruh okşayıcı bir mahiyette dramatik ve güzel bence. ruhuma tesir eden bir parça/yorum diyebilirim.



rhapsody of fire grubunun ana bestecisi ve gitaristi luca turilli'nin şahane solo albümü king of the nordic twilight'ın da kapanış şarkısıdır bu ama standart versiyonunun değil. demin aratırken önüme çıkmıştı. bir bonus şarkı sanırım farklı bir basımında zira bende bunun cd'si vardı taa çeyrek asır önce falan ve onlarca kere dinlemişimdir ama bendeki versiyonda bunun olmadığından eminim. biraz rhapsody'nin ağıtsal ballad'larını da andırmıyor değil zaten, mesela il canto del vento'yu... konsept olarak da "nordic" temasına uyuyor albümün zaten.

üstte koyduğum versiyonunu daha fazla beğensem de turilli'nin albümündeki versiyonu/cover'ı da güzel çünkü buradaki kadın şarkıcının sesi çok mistik. aynı albümdeki princess aurora parçasında mesela kendisi gerçekten de büyülü diyarlardan sesleniyor gibiydi. adını bilmediğim ve herhalde klasik eğitimli bir mezzo-soprano olan o kadın şarkıcının ingilizce aksanının "tuhaflığı" bile ayrı bir sihir katıyordu bence mevzuya. işte sofðu unga ástin mín'de de çok iyi gitmiş kendisinin vokali. bu zaten sadece bir vokal şarkısı olmuş, bir enstrümantasyondan bahsedemeyiz yani. gene de çok güzel bence.

devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sofdu unga astin min" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim