1.
tapınılan tanrılara, kurban vermek için hazırlanan yerlere denir. altar şeklinde de bilinir ve kullanılır.
devamını gör...
2.
antik mezarların yakınlarında bulunan, içerisinde kan yada tütsü yakılan, yuvarlak çanak şeklinde, kayaya oyuntulara denir.
devamını gör...
3.
eski yunanda, altar olarakta isimlendirilen, üzerinde kurban kesilen ve tanrıya sunu yapılan, masaya benzer, yüksekçe, genellikle taştan, yuvarlak veya dörtgen şeklinde yapılan ve kurban kanlarının akması için bir deliği bulunan mimari öge. genelde tapınaklarda veya yakınında bulunur. tapınak dışında, tiyatroların orkestrası için eve, agoralara yerleştirilmiştir. bazen pergamon altarı gibi süslü ve anıtsal bir yapı biçiminde yapılmıştır.
pargemon altarı
pargemon altarı
devamını gör...
4.
kadının sunağı, kocasına hizmet ettiği yatak ya da sofradır.
maurice dumas
maurice dumas
devamını gör...
5.
ey gonůller sultanı,
ben gønlůmů sunak eyledim, verdim son kurbanı...
terkeyledïm, terkeylemenįn de terkįndeyįm.
sinan oldum minarelere setrettim mihrimahı 19 ile,
beethoven oldum, ruhumla resmettim notaları, parmaklarımda rakseyleydi tuşlar istivaya meylettim cihanı!
ümmi idim bir vakit, okur yazar eyledin.
sanrıların sancılarını taç ettim, yeni bir alfabe türettim...
şakkı semavat gönlüm idi,
gözlerim uykulu iken, melodiyle inen vahyin idi...
şah ile aslolanın arasında ki köprüyü yıkıp, boğazı bir edenin zülfikarıyim...
değmelere verilmeyecek aşkın eceli, ecelinden kaçıp arayanın da evveliyim...
ben gønlůmů sunak eyledim, verdim son kurbanı...
terkeyledïm, terkeylemenįn de terkįndeyįm.
sinan oldum minarelere setrettim mihrimahı 19 ile,
beethoven oldum, ruhumla resmettim notaları, parmaklarımda rakseyleydi tuşlar istivaya meylettim cihanı!
ümmi idim bir vakit, okur yazar eyledin.
sanrıların sancılarını taç ettim, yeni bir alfabe türettim...
şakkı semavat gönlüm idi,
gözlerim uykulu iken, melodiyle inen vahyin idi...
şah ile aslolanın arasında ki köprüyü yıkıp, boğazı bir edenin zülfikarıyim...
değmelere verilmeyecek aşkın eceli, ecelinden kaçıp arayanın da evveliyim...
devamını gör...
6.
muhteşem bir turgut uyar şiirinin adıdır
sunak
ilkin bir kadını kestiler soyup giysilerini
sonra kitapları yaktılar, suları kestiler
su bir ulusun özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar
bir silâh olarak alınır satılır
ve ıslatır esirgemeden bir rençberin boğazını
oysa ay bir ateş gibi yağıyor
usul usul terliyor bir batık gemi
kan sızıyor bir halkın dinmeyen uğultusundan
ve eskiden bir şehire girdiğimi hatırlıyorum
bir şehire yerleştiğimi hatırlıyorum
rüzgârın eskittiği bir şemsiyeyle
suyun paslandırdığı bir silâhla
herkes gibi bir avuç bedenimle
yarım dirimler yarım ölümler taşıyarak
bir denizin altından
oldukça ağır bir denizin altından
ağzı tıkalı bir sürahi gibi
suyun yüzüne çıktığımı
şimdi artık neyi hatırlasam bir anı oluyor
örneğin bir adamın içkiye düşkünlüğünü
bir kadının sunuluşunu soyularak
kanım mı hatırlatıyor ben mi üflüyorum
gidip toparlıyorum bir yerlerden başkaldıran gölgemi
diyorum ki ey batık gemi
artık kar yağıyor güvercinlere
sokak alışılmış düzenini sürdürüyor
harcayan kıllı elleriyle
sunak kan içinde, kan içinde sunak
alıp boyuyor gövdemizi
sokaktayım ve herkes alışkın
hatta bekliyor onu durmadan
bir soylunun serinleme alışkanlığıyla
bir ağustos akşamında
durmadan kurban, durmadan sunu
tükenmeyen açlığına düzenin
döğüşmeyi ve kanı hazırlıyor
aşkın son kertesini
onu, durmadan
şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki
her yerde seni hatırlıyorum durmadan
saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin
açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve doğarken
bir parmaklığa dayayıp ellerimi
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve doğarken
bir parmaklığa dayayıp ellerimi
durmak istediğimi
sunak inceltir coğrafyasını
akşam bir dinginliğe benzer kendiliğinden
ıı
dünyayı en çok sevdiğim zaman
her şeyi en çok unuttuğum zaman sanılır
çünkü kuşların güzle güneye gittiğine inanılır
oysa taş kırmanın ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur
cepte tabanca da cigara paketi arar gibi aranır
adamoğlu hırçın bir kış gibidir
doğrusu hırçın bir kış niteliğindedir
birden akidesi parlayınca fosforun
dünyanın elbette sonu vardır
yani sunak temizlenir kandan
sunmanın önü alınır
en denize yatkın küreklerle
ustaca biçilmiş keresteler
ve usturlâpın en alâsı iskenderiye'den
ve haritanın en makbulu kanla yoklanan
sonu vardır
imdi
bu böyle nasıl bir bahardır
bütün sürgünlerin lâhana olarak hesaplandığı
bütün harfler anlamını yitirmiş
bütün sokaklar geliş geçişe dardır
ve acılar bütün etkisini yitirmiş
gemiler bütün limanların uğraşı
ııı
dünya bir sunaktır
sonunda kalemlerin bile sunulduğu
işte benim kanım ortada
akmıyor artık
ıv
sakinim bütün gece boyunca
başımı değişmeyen düşüme koyunca
lâleler kızıllaşır menekşeler morlaşır
sütçü gelmez kapıya vurmaz
gazeteci de öyle
bilirim
dünyanın sonu vardır
turgut uyar
eklemedir koca kavak: duyarsız bir çomar arenasına dönüşen sözlükte varsa ya da kaldıysa, şiirin bir yorumu da burada:
sunak
ilkin bir kadını kestiler soyup giysilerini
sonra kitapları yaktılar, suları kestiler
su bir ulusun özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar
bir silâh olarak alınır satılır
ve ıslatır esirgemeden bir rençberin boğazını
oysa ay bir ateş gibi yağıyor
usul usul terliyor bir batık gemi
kan sızıyor bir halkın dinmeyen uğultusundan
ve eskiden bir şehire girdiğimi hatırlıyorum
bir şehire yerleştiğimi hatırlıyorum
rüzgârın eskittiği bir şemsiyeyle
suyun paslandırdığı bir silâhla
herkes gibi bir avuç bedenimle
yarım dirimler yarım ölümler taşıyarak
bir denizin altından
oldukça ağır bir denizin altından
ağzı tıkalı bir sürahi gibi
suyun yüzüne çıktığımı
şimdi artık neyi hatırlasam bir anı oluyor
örneğin bir adamın içkiye düşkünlüğünü
bir kadının sunuluşunu soyularak
kanım mı hatırlatıyor ben mi üflüyorum
gidip toparlıyorum bir yerlerden başkaldıran gölgemi
diyorum ki ey batık gemi
artık kar yağıyor güvercinlere
sokak alışılmış düzenini sürdürüyor
harcayan kıllı elleriyle
sunak kan içinde, kan içinde sunak
alıp boyuyor gövdemizi
sokaktayım ve herkes alışkın
hatta bekliyor onu durmadan
bir soylunun serinleme alışkanlığıyla
bir ağustos akşamında
durmadan kurban, durmadan sunu
tükenmeyen açlığına düzenin
döğüşmeyi ve kanı hazırlıyor
aşkın son kertesini
onu, durmadan
şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki
her yerde seni hatırlıyorum durmadan
saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin
açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve doğarken
bir parmaklığa dayayıp ellerimi
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve doğarken
bir parmaklığa dayayıp ellerimi
durmak istediğimi
sunak inceltir coğrafyasını
akşam bir dinginliğe benzer kendiliğinden
ıı
dünyayı en çok sevdiğim zaman
her şeyi en çok unuttuğum zaman sanılır
çünkü kuşların güzle güneye gittiğine inanılır
oysa taş kırmanın ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur
cepte tabanca da cigara paketi arar gibi aranır
adamoğlu hırçın bir kış gibidir
doğrusu hırçın bir kış niteliğindedir
birden akidesi parlayınca fosforun
dünyanın elbette sonu vardır
yani sunak temizlenir kandan
sunmanın önü alınır
en denize yatkın küreklerle
ustaca biçilmiş keresteler
ve usturlâpın en alâsı iskenderiye'den
ve haritanın en makbulu kanla yoklanan
sonu vardır
imdi
bu böyle nasıl bir bahardır
bütün sürgünlerin lâhana olarak hesaplandığı
bütün harfler anlamını yitirmiş
bütün sokaklar geliş geçişe dardır
ve acılar bütün etkisini yitirmiş
gemiler bütün limanların uğraşı
ııı
dünya bir sunaktır
sonunda kalemlerin bile sunulduğu
işte benim kanım ortada
akmıyor artık
ıv
sakinim bütün gece boyunca
başımı değişmeyen düşüme koyunca
lâleler kızıllaşır menekşeler morlaşır
sütçü gelmez kapıya vurmaz
gazeteci de öyle
bilirim
dünyanın sonu vardır
turgut uyar
eklemedir koca kavak: duyarsız bir çomar arenasına dönüşen sözlükte varsa ya da kaldıysa, şiirin bir yorumu da burada:
devamını gör...