the dig

ingiltere'nin doğusundaki suffolk’ta yer alan woodbridge yakınlarındaki sutton hoo hazinelerinin keşfini ve keşfi yapan (bkz: basil brown)'un hikayesini anlatan netflix yapımı dönem filmi.

"hepimiz hergun bir seylerde cuvallarız" ve ""bir mağara duvarındaki ilk insan eli izinden bu yana sürekliliği olan bir şeyin parçasıyız. yani aslında ölmüyoruz." sözleri ile bir sureeir içimi kemiren sorulara bir nebze olsun cevap verebilmiş olmasına rağmen eşcinsellik ve aldatma temalarını serpistirmeyi ihmal etmemiş netflix filmidir. hem arkeoloji hem ingiltere hem ikinci dünya savaşı konularını sakin ve hüzünlü bir havada vermesi ve iyi oyunculukları ile yatırım tavsiyesidir.

film 2007 yılında yazılan aynı adlı kitaptan uyarlanmış ve 2021 yılında seyirciyle netflixte buluşmuş. kitabın yazarı john preston. muhtemelen zaten okumazdım çünkü hiç duymadım. izlemediğim için mutluyum.

film kırsalda geçiyor. görsel açıdan büyük keyif veriyor insana mekan. konusu ise arkeolojik bir kazı. eşi vefat eden bir kadın o hayattayken planladıkları bir kazı için bir kazıcı ile anlaşır. büyük bir titizlikle çalışır. bulacakları ise çok önemli şeylerdir. kazıcı bay brown ister ki bu çalışmada ismi yer alsın. çünkü bu dünyada herkes geçip gider ve önemli olan arkada bir iz bırakmaktır. tıpkı filmde söylendiği gibi mağaraya elini çizen adamdan itibaren biz yok olmuyoruz, hep varız ve var olmaya devam edeceğiz. belki bedenlerimiz çürüyecek ama bizden yıllar sonra toprağı kazanlar da bizi bulup varlığımızı kanıtlayacaklar. var olmaya devam edeceğiz.

filmi izlemek isteyenlere küçük bir öneri. eğer ağır ilerleyen filmlerden sıkılıyorsanız bulaşmayın. lakin ben tarih, arkeoloji ve dönem filmleri severim derseniz buyrun izleyin. ben bunlara ilgim olmamasına rağmen büyük keyifle izledim.

kitap nasıl bilmem ama yönetmen simon stone iyi iş çıkarmış. tebrikler.

2021 yapımı gerçek olaylardan alınan, kitap uyarlaması film.

zaten konusuna değinilmiş. ingiltere’de yapılan bir kazıda, tarihi değiştirecek bir bulgu bulurlar. başta vikinglere ait olduğu düşünülse de,6.yy’a dayanan ve anglosaklonlara ait olduğu belirlenen kalıtlarla tarih değişir.

filme gelirsem, kısa bir olayı anlatan ve aheste ilerleyen filmlerde etki uyandırmak çok zordur. gerçek bir olaydır evet ama , olaylar atraksiyonlu değildir ve bir hayat hikayesi gibi uzun bir zaman dilimini içermez. filmde de kısa bir zaman dilimi var; araya aşk da bu nedenle katıldı diye düşünüyorum. fikrime gelirsem, evet olay gerçekten etkileyicidir ama film yapılacak kadar değil. filmin sonunda belki kazıdan fotoğraflar olsaydı ya da filmde olan kişilerin resimleri olsaydı , o zaman daha etkileyici olabilirdi. gerçek olaydan alındığı söylenen filmlerde bu benim için önemli bir faktör. sanki o zaman bütün taşlar yerine oturuyormuş gibi oluyor benim için.

oyunculuklara gelirsem, ralph fiennes gerçekten çok başarılı. film olduğunu bilmesem, canlandırdığı kişinin ta kendisi sanabilirdim.

carey mulligan ise film çekilirken henüz 36 yaşında olmasına rağmen, o hasta ve sılgun kadını gerçekten iyi canlandırmış.

filmin geneline gelirsem, bayılmadım. filmi de izlenecek 70 filmin sıralamasında görüp, merak edip izledim. ama bana göre, listede izlediğim diğer filmleri de göz önüne alırsam, listede olması haksızlık olan bir film. kısacası beğenmedim. oyunculuklar için ve o dönemin tarihini güzel yansıttığı için izlenebilir belki. iyi seyirler.

netflixte bi kaç zamandır gözüme takılan, sakin bir havasının olduğu film kapağından belli olan, standart bir netflix ingiliz filmi. sırf ingiliz aksanı için bile izlenebilir. orası ayrı bir konu.
filmin akışı güzel, sakin olmasına karşın ağır ve sıkıcı değil. belli bir ritmi var bence ve kendini izletmeyi başarıyor. filmi, konuyu ele alış biçimlerini beğendiğimi söyleyebilirim.
eleştiri olarak ise, netflix'in her filme, dönem filmi -konu vs. ayırt etmeksizin, eşcinselliği işin içine yerleştirmesi gereksiz bir zorlama olarak görüyorum. evet hayatın gerçeklerinden biri de bu ama neden kendi cinsel kimliğini reddetmiş biri üzerinden anlatmak zorundasın? döneme göre böyle diyorsanız da, aşk gibi duygusal bi konunun çokta önemli olmadığı bir filmde gündeme getirilmesi biraz garip.