1.
Alçaklığın,hainliğin,ikiyüzlülüğün,puştluğun,kısacası cümle kokuşmuşluğun at oynattığı bir dönemde yaşamdan zevk alabilmek ancak zayıfların bahtiyarlığıdır. Esas olan,sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden,el etek öpmeden yaşamaktır…. Nazım hikmet
son tanımları | başucu eserleri
2.
14 nisan 2025 lise eylemleri
iktidarın yıllar önce 2025 hedefinin elinde patlaması nedeniyle uyguladığı yeni eylem olanı sonucu oluşan eylemlerdir.
halbuki yıllarca ilmek ilmek eğitim sisteminin içinden buldozerle geçilmiş, okullar inam hatip lisesine çevrilmiş, o parlak beyinler mengeneye sokulmak istenmişti. ama olmadı… çünkü onların aileleri atatürkçüydü. ne yaparlarsa yapsınlar olmadı; imamoğlu’nun tutuklanmasıyla zaten gençlerin ta buralarına kdar gelen sabırları taştı. halbuki yıllarca çabala et, bu çocukların tam bir koyun olması gerekiyordu di mi? olmadı işte…
o zaman daha radikal yeni bir eylem planı olmalıydı. balığın kafasını baştan kesmeleri gerekiyordu. bu nedenle aydın öğrencilerin yetiştiği okullara, her tür ispiyonu yapacak, öğrencilerin örgütlenmesini başta bildirecek birileri olmalıydı.
her plan gibi bu da ellerinde patlayacak. çünkü ampül patlayalı çok oldu.
halbuki yıllarca ilmek ilmek eğitim sisteminin içinden buldozerle geçilmiş, okullar inam hatip lisesine çevrilmiş, o parlak beyinler mengeneye sokulmak istenmişti. ama olmadı… çünkü onların aileleri atatürkçüydü. ne yaparlarsa yapsınlar olmadı; imamoğlu’nun tutuklanmasıyla zaten gençlerin ta buralarına kdar gelen sabırları taştı. halbuki yıllarca çabala et, bu çocukların tam bir koyun olması gerekiyordu di mi? olmadı işte…
o zaman daha radikal yeni bir eylem planı olmalıydı. balığın kafasını baştan kesmeleri gerekiyordu. bu nedenle aydın öğrencilerin yetiştiği okullara, her tür ispiyonu yapacak, öğrencilerin örgütlenmesini başta bildirecek birileri olmalıydı.
her plan gibi bu da ellerinde patlayacak. çünkü ampül patlayalı çok oldu.
devamını gör...
3.
albastı
albastı türk mitolojisinde birçok isim almış, özellikle lohusa kadınlara ve bebeklere musallat olmuş bir varlıktır. ama aslında albastı bize yabancı bir kavram değildir.
önce biraz umay’dan bahsetmek gerekiyor. umay ana, özellikle hamile kadınları, lohusa kadınları ve bebekleri koruyan mitolojik bir varlıktır. buraya kadar güzel… ama çocuk ölümleri ve/ veya doğumda ölen kadınların ölümü nasıl açıklanacaktı? bu suçu(!) koruyucu bir tanrıçaya atamazlardı elbette. o zaman buny olsa olsa umay ana’nın kötü ikizi yapabilirdi. umay beyazlıkla sembolize edilirken, kötü ikizi siyah olmalıydı. umay güzel bir kadın olarak düşünülürken, kötü ikizi ise memeleri sarkmış çirkin bir varlık olmalıydı. umay insanları korurdu, bu nedenle bebeklere ve hamile kadınlara zarar veren olsa olsa onun kötü ikizi olurdu. yani albastı dediğimiz şey aslında umay’ın kötü ikizidir. hatta ona (bkz: kara umay) deniyor. yani kara umay/ albastı/ karabasan vb bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkıyor. türk mitolojisinde de ( diğerlerini henüz incelemedim, yorumum yok) insanlar anlamlandıramadığı olaylar için anlamlı varlıklar ortaya atmışlardır. kara umay da bunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
günümüzde de lohusa kadınların başlarına bağlanan kırmızı kurdele ile hala farkında olmadan kara umay’dan korunmaya çalışıyoruz.
önce biraz umay’dan bahsetmek gerekiyor. umay ana, özellikle hamile kadınları, lohusa kadınları ve bebekleri koruyan mitolojik bir varlıktır. buraya kadar güzel… ama çocuk ölümleri ve/ veya doğumda ölen kadınların ölümü nasıl açıklanacaktı? bu suçu(!) koruyucu bir tanrıçaya atamazlardı elbette. o zaman buny olsa olsa umay ana’nın kötü ikizi yapabilirdi. umay beyazlıkla sembolize edilirken, kötü ikizi siyah olmalıydı. umay güzel bir kadın olarak düşünülürken, kötü ikizi ise memeleri sarkmış çirkin bir varlık olmalıydı. umay insanları korurdu, bu nedenle bebeklere ve hamile kadınlara zarar veren olsa olsa onun kötü ikizi olurdu. yani albastı dediğimiz şey aslında umay’ın kötü ikizidir. hatta ona (bkz: kara umay) deniyor. yani kara umay/ albastı/ karabasan vb bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkıyor. türk mitolojisinde de ( diğerlerini henüz incelemedim, yorumum yok) insanlar anlamlandıramadığı olaylar için anlamlı varlıklar ortaya atmışlardır. kara umay da bunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
günümüzde de lohusa kadınların başlarına bağlanan kırmızı kurdele ile hala farkında olmadan kara umay’dan korunmaya çalışıyoruz.
devamını gör...
4.
üşendiğinden whatsapp mesajı gibi tanım yazmak
kısa kısa , derdini anlatacak kadar yazmaktır. gündelik konuşmaları sınırlı cümlelere sığdığından film ve kitap tanımlarına da kendisini yormayacak olan cümlelerle tanım yazar. sizden de sizi etkileyen bir kitap/ film vb için
‘harika bir film’
‘tırışka bir kitap’
gibi cümlelerle tanım yazmanızı bekler. halbuki neydi? her tanım yazarın kendineydi..
neydi? tanım emekti…
neydi? senin tanımın sana benim tanımım banaydı.
‘harika bir film’
‘tırışka bir kitap’
gibi cümlelerle tanım yazmanızı bekler. halbuki neydi? her tanım yazarın kendineydi..
neydi? tanım emekti…
neydi? senin tanımın sana benim tanımım banaydı.
devamını gör...
5.
alice in borderland
çok popüler olan dizilere ön yargılı olsam da beni şaşırtmış ve sonuna kadar sürüklemiş final yapmış dizidir( yeni sezonun çıkacağı söylentileri var ama olsa da aynı karakterlerle olmayacağını düşünüyorum).
3 arkadaşın mahşer kalabalığı olan meydanda birden kendilerini yalnız bulmaları ile başlıyor. fink fink gezen insanlar nerededir ve görünürde kendileri harici kimse yoktur( sonradan tabi yeni karakterler ekleniyor). japon dizileri zaten kalabalık oluyor, bu dizide de kalabalık bir kadro görüyoruz.
açıkçası her yönüyle özellikle finaliyle beni şaşırtmış dizidir. içerdiği oyunlar itibariyle squid game’i andırsa da squid game’den daha başarılı buldum. japonların hayal gücünü hep takdir ettim. diziyi izlerken bunun bir amerika dizisi olsa nasıl olur diye düşündüm. sanırım amerikan dizisi olsa, ana karakter yenilmez, muhteşem biri olurdu ve herkesi kurtarırdı. ama japonlar bunu yapmaz. oyun acımasızsa acımasızdır; oyuncunun ne kadar duygusal olduğu, muhtaç olduğu vb gözetilmez. ölmesi gereken ölür. yani mucizeleri pek barındırmaz. buna rağmen dizide her zaman arkadaşlık önemlidir; bağlılık , aidiyet, duygusallık ön plandadır. amerika dizisi olsaydı, eğer konu vahşi ise salt vahşilik olurdu. duygusallığa yer verilmezdi. japonlar kültürlerinde barındırdıkları bağlılığı( aile, arkadaşlar, çoğu zaman ahlak) dizi ne kadar acımasız olursa olsun barındırırlar. karmaşık yazdım sanırım; düşündüğüm gibi yazıyorum. karman çorman bir kafam var, napıyım *)
görsel efektleriyle, karakteriyle ve özellikle sürpriz finaliyle etkilemiştir.
3 arkadaşın mahşer kalabalığı olan meydanda birden kendilerini yalnız bulmaları ile başlıyor. fink fink gezen insanlar nerededir ve görünürde kendileri harici kimse yoktur( sonradan tabi yeni karakterler ekleniyor). japon dizileri zaten kalabalık oluyor, bu dizide de kalabalık bir kadro görüyoruz.
açıkçası her yönüyle özellikle finaliyle beni şaşırtmış dizidir. içerdiği oyunlar itibariyle squid game’i andırsa da squid game’den daha başarılı buldum. japonların hayal gücünü hep takdir ettim. diziyi izlerken bunun bir amerika dizisi olsa nasıl olur diye düşündüm. sanırım amerikan dizisi olsa, ana karakter yenilmez, muhteşem biri olurdu ve herkesi kurtarırdı. ama japonlar bunu yapmaz. oyun acımasızsa acımasızdır; oyuncunun ne kadar duygusal olduğu, muhtaç olduğu vb gözetilmez. ölmesi gereken ölür. yani mucizeleri pek barındırmaz. buna rağmen dizide her zaman arkadaşlık önemlidir; bağlılık , aidiyet, duygusallık ön plandadır. amerika dizisi olsaydı, eğer konu vahşi ise salt vahşilik olurdu. duygusallığa yer verilmezdi. japonlar kültürlerinde barındırdıkları bağlılığı( aile, arkadaşlar, çoğu zaman ahlak) dizi ne kadar acımasız olursa olsun barındırırlar. karmaşık yazdım sanırım; düşündüğüm gibi yazıyorum. karman çorman bir kafam var, napıyım *)
görsel efektleriyle, karakteriyle ve özellikle sürpriz finaliyle etkilemiştir.
devamını gör...
6.
from
değeri bilinmemiş, daha doğrusu yeni yeni değeri bilinmeye başlayan dizi. the lost’u sevenlerin mutlaka göz atması gereken sürükleyici bir dizi.
olay çıkışı olmayan bir kasabada geçiyor. nerede olurlarsa olsunlar olağan yollarında giden insanlar yol üzerinde yolu kapatan bir kütük ve tepede gezen kargaları gördükleri zaman belalarını buldukları bir kasabaya gidiyorlar. yahu bu kargaların insanlardan çektiği nedir? siyahlar diye tüm uğursuzluklar bu zavallı hayvancağızlara yükleniyor. bu ırkçılık değil de nedir?*)
bu kasabanın birkç önemli özelliği var:
1- tüm yollar paris’e yani kasabaya çıkıyor.
2- akşam hava kararınca saklanmanız gerekiyor. çünkü akşam saatleri kasabanın diğer canavar üyelerinin cirit attığı ve insanları öldürdüğü saatler oluyor.
3- kasabanın etrafında totemler , solucan delikleri, garip işaretler bulunuyor.
ana karakter boyd, kasabayı bir arada tutmaya çalışan şerifimiz. müthiş bir karakter. cesur biraz da deli. karakter sayısı fazla ve hepsi de şahsına münhasır kişiler. boyd harici baskın bir karakter yok aslında dizide. hepsinin gün içinde yaşadıkları anormallikleri izliyoruz.
sürekli teori ürettikten sonra nihayet son sezonunda kasabanın tuhaflığının nedeni ile ilgili ipucu bulabiliyoruz. ama asıl olayı artık gelecek sezonda göreceğiz.
ışıklandırma, dizinin karamsarlığına uygun seçilmiş. izlemesi keyifli, dizinin atmosferi sizi olayın olduğu kasabaya çekiyor. heyecanı bitmeden devam ediyor, bu nedenle soluksuz sıkılmadan izleyeceğimiz bir dizi çıkıyor ortaya.
olay çıkışı olmayan bir kasabada geçiyor. nerede olurlarsa olsunlar olağan yollarında giden insanlar yol üzerinde yolu kapatan bir kütük ve tepede gezen kargaları gördükleri zaman belalarını buldukları bir kasabaya gidiyorlar. yahu bu kargaların insanlardan çektiği nedir? siyahlar diye tüm uğursuzluklar bu zavallı hayvancağızlara yükleniyor. bu ırkçılık değil de nedir?*)
bu kasabanın birkç önemli özelliği var:
1- tüm yollar paris’e yani kasabaya çıkıyor.
2- akşam hava kararınca saklanmanız gerekiyor. çünkü akşam saatleri kasabanın diğer canavar üyelerinin cirit attığı ve insanları öldürdüğü saatler oluyor.
3- kasabanın etrafında totemler , solucan delikleri, garip işaretler bulunuyor.
ana karakter boyd, kasabayı bir arada tutmaya çalışan şerifimiz. müthiş bir karakter. cesur biraz da deli. karakter sayısı fazla ve hepsi de şahsına münhasır kişiler. boyd harici baskın bir karakter yok aslında dizide. hepsinin gün içinde yaşadıkları anormallikleri izliyoruz.
sürekli teori ürettikten sonra nihayet son sezonunda kasabanın tuhaflığının nedeni ile ilgili ipucu bulabiliyoruz. ama asıl olayı artık gelecek sezonda göreceğiz.
ışıklandırma, dizinin karamsarlığına uygun seçilmiş. izlemesi keyifli, dizinin atmosferi sizi olayın olduğu kasabaya çekiyor. heyecanı bitmeden devam ediyor, bu nedenle soluksuz sıkılmadan izleyeceğimiz bir dizi çıkıyor ortaya.
devamını gör...
8.
six feet under
mükemmel bir finalle ekrana veda etmiş harika dizidir. öyle bir finaldir ki, tüm izlediğiniz dizi ve film finallerine açık fark atmıştır.
karakterlerlerin gelişimini, kendilerini bulmalarını, kendileriyle ve çevreyle mücadelelerini, kendileriyle yüzleşmelerini ve en önemlisi sonunda kendilerini bulmalarını izledik. karakterlerin seyirciye kendini beğendirmesi gibi bir kaygısı yoktu; hepsi tam olarak insani zaafları, hırsları, kaygıları, tutkularıyla olduğu gibi resmedilmiş. hepsi ile bir ucundan empati kurabiliyorsunuz, hatta bazılarının olaya karşı tepkilerinde kendinizi görebiliyorsunuz. hiçbir karakter zorlama değil; hepsi hayatın olağan akışında karşılaştığımız tipler. dizi sadece bu yönüyle bile takdiri hakediyor.
david karakterini canlandıran michael hall, karakterini o kadar başarıyla oynuyor ki, diziden sonra kesinlikle bu adam gay diyorsunuz. oysa ki sonradan dexter gibi alfa bir karakteri canlandırarak aslında tamamen karakter oyuncusu olduğunu göstermiştir. her ne kadar ilk sezonda biraz tutuk olsa da sonradan başarılı bir karakter oluşturmuştur.
nate fisher… peter krause’u seviyorum zaten. ilk zamanlarda daha kontrollü bir aile babası imajı çizse de son sezonda artık bambaşka bir yola evriliyor.
son sezonda ölü halde yatar görünce kendimi çok kötü hissettim. ailenin acısını, çaresizliğini, kabullenişini görüyorsunuz. daha önce böyle bir deneyim yaşamış insanlar, bu sahnenin değerini daha iyi anlayacaktır
claire fisher… dizi boyunca rahmetli babaannem gibi sürekli televizyonla kavga etmeme neden olan karakter. ama sonradan anladım ki, tüm yanlış kararları sevilmeye ve kabullenilmeye duyduğu açlıktan geliyor.
ruth fisher… açık ara dizideki en çok güldüğüm karakter. o kadar sempatikti ki… eşinin ölümünden sonra boşluğa düşüp, arayışa girmesini anlatıyor. ama aslında önce kendisini bulması gerekiyordu. bunu da aldığı yanlış kararlarla yüzleştikten sonra öğreniyor.
finali… sia’nın harika sesiyle breathe me şarkısı eşliğindeki o muhteşem final. daha üstüne çıkan bir babayiğit çıkmadı.
karakterlerlerin gelişimini, kendilerini bulmalarını, kendileriyle ve çevreyle mücadelelerini, kendileriyle yüzleşmelerini ve en önemlisi sonunda kendilerini bulmalarını izledik. karakterlerin seyirciye kendini beğendirmesi gibi bir kaygısı yoktu; hepsi tam olarak insani zaafları, hırsları, kaygıları, tutkularıyla olduğu gibi resmedilmiş. hepsi ile bir ucundan empati kurabiliyorsunuz, hatta bazılarının olaya karşı tepkilerinde kendinizi görebiliyorsunuz. hiçbir karakter zorlama değil; hepsi hayatın olağan akışında karşılaştığımız tipler. dizi sadece bu yönüyle bile takdiri hakediyor.
david karakterini canlandıran michael hall, karakterini o kadar başarıyla oynuyor ki, diziden sonra kesinlikle bu adam gay diyorsunuz. oysa ki sonradan dexter gibi alfa bir karakteri canlandırarak aslında tamamen karakter oyuncusu olduğunu göstermiştir. her ne kadar ilk sezonda biraz tutuk olsa da sonradan başarılı bir karakter oluşturmuştur.
nate fisher… peter krause’u seviyorum zaten. ilk zamanlarda daha kontrollü bir aile babası imajı çizse de son sezonda artık bambaşka bir yola evriliyor.
son sezonda ölü halde yatar görünce kendimi çok kötü hissettim. ailenin acısını, çaresizliğini, kabullenişini görüyorsunuz. daha önce böyle bir deneyim yaşamış insanlar, bu sahnenin değerini daha iyi anlayacaktır
claire fisher… dizi boyunca rahmetli babaannem gibi sürekli televizyonla kavga etmeme neden olan karakter. ama sonradan anladım ki, tüm yanlış kararları sevilmeye ve kabullenilmeye duyduğu açlıktan geliyor.
ruth fisher… açık ara dizideki en çok güldüğüm karakter. o kadar sempatikti ki… eşinin ölümünden sonra boşluğa düşüp, arayışa girmesini anlatıyor. ama aslında önce kendisini bulması gerekiyordu. bunu da aldığı yanlış kararlarla yüzleştikten sonra öğreniyor.
finali… sia’nın harika sesiyle breathe me şarkısı eşliğindeki o muhteşem final. daha üstüne çıkan bir babayiğit çıkmadı.
devamını gör...
9.
mahmut tanal
#3508505 trol maaşları nasıl? ufak bir omurga ameliyatından sonra başvuru yapmak istiyorum.
ayrıca: başlık açma dersleri de veriliyor mu? saygılar.
ayrıca: başlık açma dersleri de veriliyor mu? saygılar.
devamını gör...
10.
bir ağrı yakıldıkça sevilmeli (yazar)
#3498868 onun çok daha öncesinde türk devletiydi ve şamanizm vardı. bu topraklara islam çok sonra geldi sevgili yazar. bu mantıkla benim atalarımın sürüldüğü topraklara gidip, ‘bizim atalarımız burdan kovuldu, bizim hakkımız burası’ demeye benziyor. ben de tüm dünyada komünizm olsun istiyorum ama bunun bir ütopyadan ibaret olduğunun da farkındayım. siz de etrafınızda şeriat ile yönetilen ülkelere bakın ve üsttekilerin sadece batıya hizmet eden, ülkeyi onların amaçları doğrultusunda 100 yıl geriye götüren kişiler olduğunu görürsünüz. şu an ülkedeki tarikat liderlerine bakın; dedikleriyle yaşam tarzlarını karşılaştırın. o zaman haklı olduğumu görürsünüz. cübbeli ahmet’in 15 milyonluk araç kullanan kızı sizin gibi düşünceler sayesinde kullanıyor o arabayı.
devamını gör...
11.
2 nisan 2025 ekonomik boykot yapılması
daha önce gezi olayları ile başladığım ve listemi kabartarak devam ettireceğim eylem.
yukarıdaki paylaşımlarda dikkatimi çeken en büyük unsur ise ‘sizin boykotunuzla ne olacak’ söylemleri. bir çeşit manipülasyon tekniği olan bu söylem , boykot yapan çoğunluğu azmış gibi göstermeye yöneliktir ki biz bunu yemeyiz efendim. boykot şu işe yarar: bizden korkmayan ve bizim baskılarımıza cevap vermeyen hükümete sermaye tarafından baskı yapılmasını sağlar. çünkü şu an görünen şu ki, yukarıda ‘sen benim sırtımı kaşı, ben de senin sırtını kaşıyayım’ anlayışı sürmekte. işte bu boykotla sırt kaşıma olayındaki düzeni bozuyoruz. arada menfaat ilişkisi bozulunca işte o zaman asıl yukarda baskı hissedilecek.
sadece bir gün değil, zorunlu ihtiyaçlar harici tüm harcamalarımı askıya aldım. sonuç alana kadar da devam edeceğim. şu an sade bir vatandaş olarak yapabileceğim en büyük katkı bu çünkü.
yukarıdaki paylaşımlarda dikkatimi çeken en büyük unsur ise ‘sizin boykotunuzla ne olacak’ söylemleri. bir çeşit manipülasyon tekniği olan bu söylem , boykot yapan çoğunluğu azmış gibi göstermeye yöneliktir ki biz bunu yemeyiz efendim. boykot şu işe yarar: bizden korkmayan ve bizim baskılarımıza cevap vermeyen hükümete sermaye tarafından baskı yapılmasını sağlar. çünkü şu an görünen şu ki, yukarıda ‘sen benim sırtımı kaşı, ben de senin sırtını kaşıyayım’ anlayışı sürmekte. işte bu boykotla sırt kaşıma olayındaki düzeni bozuyoruz. arada menfaat ilişkisi bozulunca işte o zaman asıl yukarda baskı hissedilecek.
sadece bir gün değil, zorunlu ihtiyaçlar harici tüm harcamalarımı askıya aldım. sonuç alana kadar da devam edeceğim. şu an sade bir vatandaş olarak yapabileceğim en büyük katkı bu çünkü.

devamını gör...
12.
44 yaşında olmak
1 ay sonra elveda diyeceğim yaş.
hayatımdaki en iyi yaş aralığındayım diyebilirim. hala fink fink gezecek enerjiye sahibim, aynı zamanda eski korkularımdan sıyrılıp daha çok gözümü açabildiğim yaştayım. bu sürece gelene kadar geçmiş hatalarımı çok sorguladım ve neyse ki artık hepsini kucaklamayı öğrendim. benim için bir nevi aydınlanma dönemi oldu diyebilirim. tabi ki öğrenmek ömür boyu sürer ama geçmişteki 43 yıla nazaran daha huzurluyum artık. yani yaşlanmaktan korkmayın, korkulacak bir yaş değil.
hayatımdaki en iyi yaş aralığındayım diyebilirim. hala fink fink gezecek enerjiye sahibim, aynı zamanda eski korkularımdan sıyrılıp daha çok gözümü açabildiğim yaştayım. bu sürece gelene kadar geçmiş hatalarımı çok sorguladım ve neyse ki artık hepsini kucaklamayı öğrendim. benim için bir nevi aydınlanma dönemi oldu diyebilirim. tabi ki öğrenmek ömür boyu sürer ama geçmişteki 43 yıla nazaran daha huzurluyum artık. yani yaşlanmaktan korkmayın, korkulacak bir yaş değil.
devamını gör...
13.
ayı (yazar)
uzun zamandır takip ettiğim ve çizgisinden hiç şaşmayan yazar. daha önce nickaltı girmemişim, bu da benim ayıbım olsun. dik duruşunu takdir ediyorum. saygılar.
devamını gör...
14.
26 mart 2025 tbmm'de kürdistan bayrağı açılması
bunu chp yapmış olsa ‘terörist parti’ olarak nitelendirilecek eylem. burada katı bir eleştiri yapacağım sevgili kürt kardeşlerim. hepimiz aynı vatanın evlatlarıyız; çoğumuzun kökeni türk bile değil ama bir toprakta kardeşçe yaşamayı öğrendik. maalesef ki siyasetin elinde oyuncak oldunuz. işlerine geldiklerinde sizi yanınıza alan iktidar, işine gelmediğinde sizi düşman ilan etti. ama siz maalesef hala akıllanmadınız. üzgünüm ama öyle. çoğunuzun kim olursa olsun, yardım etmeyi sevdiğinizi biliyorum. bunu çokça gördüm. ama lütfen artık gözünüzü açın da huzurlu bir şekilde hep beraber yaşayalım. artık siyasetin oyuncağı olmayın.
devamını gör...
15.
recep tayyip erdoğan
‘istediğiniz adayı seçmekte özgürsünüz; seçtiğiniz aday ben olmak kaydıyla’ diyen siyasetçi.
devamını gör...
16.
cem yılmaz chp başkanı olsa bu kadar gülmem
en güzel tepki, saçmalayanı görmezden gelmektir. mesela bu başlığı gördüm ama ilk tanımı göremiyorum. o kadar etkili işte, oradan hesap edin.
devamını gör...
18.
mesnetsiz öz güven
herhangi bir dayanağı olmayan öz güvendir ve çok geniş bir yelpazede değerlendirilebilir.
bilgi açısından ele aldığımızda; sadece görünen medya ve haberlere dayanarak, gerçekliği sorgulamadan, kendi savunduklarının tamamen doğru ve diğer görüşlerin tamamen yalan olduğunu iddia etmek de, kendi bilgi dayanağı sağlam olmadığından ve karalı bir şekilde kendisinin ‘zeki’ diğerlerini ‘aptal’ olarak nitelemek bir nevi mesnetsiz öz güvendir.
ayrıca sözlükte de karşılaştığım üzere ( nick vermeyeceğim elbet), kendisi üstün olmadığı halde kendisinin üstün nitelikler taşıdığını savunmak da mesnetsiz öz güvenin güzel bir örneğidir. aslı şudur ki, mesnetsiz öz güvenin altında büyük bir öz güven eksikliği yaşanır. kişi övülmeye, karşı taraf tarafından beğenilmeye o kadar açtır ki, karşıdan böyle bir karşılık almadığında o boşluğu kendisini överek, üstün ilan ederek doldurur. en acınası nokta ise tam olarak budur.
çünkü eski mesleğim gereği birçok insanla tanıştım ve gördüm ki, altında sağlam dayanağı olan hiç kimse kendisini övme gereği duymamıştır. bilgide de, görünüşte de, davranışta da mütevazilik her zaman prim yapar.
bilgi açısından ele aldığımızda; sadece görünen medya ve haberlere dayanarak, gerçekliği sorgulamadan, kendi savunduklarının tamamen doğru ve diğer görüşlerin tamamen yalan olduğunu iddia etmek de, kendi bilgi dayanağı sağlam olmadığından ve karalı bir şekilde kendisinin ‘zeki’ diğerlerini ‘aptal’ olarak nitelemek bir nevi mesnetsiz öz güvendir.
ayrıca sözlükte de karşılaştığım üzere ( nick vermeyeceğim elbet), kendisi üstün olmadığı halde kendisinin üstün nitelikler taşıdığını savunmak da mesnetsiz öz güvenin güzel bir örneğidir. aslı şudur ki, mesnetsiz öz güvenin altında büyük bir öz güven eksikliği yaşanır. kişi övülmeye, karşı taraf tarafından beğenilmeye o kadar açtır ki, karşıdan böyle bir karşılık almadığında o boşluğu kendisini överek, üstün ilan ederek doldurur. en acınası nokta ise tam olarak budur.
çünkü eski mesleğim gereği birçok insanla tanıştım ve gördüm ki, altında sağlam dayanağı olan hiç kimse kendisini övme gereği duymamıştır. bilgide de, görünüşte de, davranışta da mütevazilik her zaman prim yapar.
devamını gör...
19.
chp'nin markaları boykot çağrısının etkisi
mantıklı bir ‘ilk atılımdır’. gereksiz olduğunu düşünen, boşa kürek çektiğini düşünenlere;
zamanında almanya’da ekmek fiyatı arttı diye başlayan protestolarla ve boykotla ekmek fiyatını düşürdüler. aynısı başka ülkelerde benzin fiyatlarında da yaşandı. yani işe yarıyor. ama bizde genelde ‘aman herkes alıyordur ben alsam ne olur?’ zihniyeti hakim olduğu sürece haliyle başarısız olur böyle bir girişim. ama sanırım yeterince organize olamıyoruz. yine bu da demin söylediğim zihniyetten kaynaklanıyor. sen bu zihniyettensen zaten git lüpür lüpür iç kahveni ne diyeyim.
zamanında almanya’da ekmek fiyatı arttı diye başlayan protestolarla ve boykotla ekmek fiyatını düşürdüler. aynısı başka ülkelerde benzin fiyatlarında da yaşandı. yani işe yarıyor. ama bizde genelde ‘aman herkes alıyordur ben alsam ne olur?’ zihniyeti hakim olduğu sürece haliyle başarısız olur böyle bir girişim. ama sanırım yeterince organize olamıyoruz. yine bu da demin söylediğim zihniyetten kaynaklanıyor. sen bu zihniyettensen zaten git lüpür lüpür iç kahveni ne diyeyim.
devamını gör...
20.
birinin beyin özürlü mü troll mu olduğundan emin olamamak
ikisi de şeyli değnek olan kısım. cahilse kötü, para için yapıyorsa daha da kötü.
ayrıca, her paylaşım altına duyar kasmanın bence anlamı yok. beyin özürlü ile zihinsel özürlü arasındaki farkı anlamayıp, eleştirmek mantıksız. yazar bariz şekilde ‘tek başına fikir sahibi olabilmeyi, araştırmayı bilmeyen’ kişileri kastetmiş. saçma eleştiri olmuş kanımca.
ayrıca, her paylaşım altına duyar kasmanın bence anlamı yok. beyin özürlü ile zihinsel özürlü arasındaki farkı anlamayıp, eleştirmek mantıksız. yazar bariz şekilde ‘tek başına fikir sahibi olabilmeyi, araştırmayı bilmeyen’ kişileri kastetmiş. saçma eleştiri olmuş kanımca.
devamını gör...