terry gilliam'ın yönettiği, richard lagravenese yazdığı, 1991 yılında gösterime giren film.
film, jack lucas'ın radyo programını arayan bir adamı manhattan'daki bir barda bulunan bir grup insanı öldürmeye kışkırtması ile başlar. bu olaydan sonra depresyona giren lucas, içkiye başlar. dibe vurmak üzereyken karısı lucas isimli bir adam tarafından öldürülmüş parry ile tanışır ve ona yardım etmeye karar verir.
film, jack lucas'ın radyo programını arayan bir adamı manhattan'daki bir barda bulunan bir grup insanı öldürmeye kışkırtması ile başlar. bu olaydan sonra depresyona giren lucas, içkiye başlar. dibe vurmak üzereyken karısı lucas isimli bir adam tarafından öldürülmüş parry ile tanışır ve ona yardım etmeye karar verir.
64. akademi ödülleri - en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü (mercedes ruehl)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "elminster the wise" tarafından 09.05.2021 23:58 tarihinde açılmıştır.
1.
aslı kral arthur efsanelerine ve chrétien de troyes'un perceval'ına dayanan 1991 yapımı terry gilliam filmi. filmden bahsetmeden önce filmin iskeletini oluşturan efsaneye biraz göz atmakta fayda var. pek çok varyasyonu bulunan efsanenin en bilineni film ile pek bağdaşmaz. troyes'un fisher king anlatısı perceval'ın gölde balık tutan yaşlı ve hasta kral ile tanışması ve kralın onu kalesine davet etmesi ile başlar. geceyi geçirmek için kaleye giden perceval yapılan küçük şölende oldukça sıradışı bir ritüelin ortasında bulur kendisini ve ne kadar merak ederse etsin bu konu hakkında kimseye bir şey sormaya cesaret edemez. sabah uyandığında kalenin boş olduğunu gören perceval kaleden ayrılır ve daha sonra aslında ritüel hakkında doğru soruları sormuş olsaydı kaledeki kralın kurtulabileceğini öğrenir. kimi anlatılarda perceval sorması gereken soruyu sorar ve kralı kurtarır kimi hikayelerde ise perceval ne yazık ki soruyu krala sormayı akıl edemez. filmde ise efsanenin başka bir versiyonunu dinleriz; henüz oldukça küçük bir yaşta olan kral cesaretini kanıtlamak için ormana gider ve burada ona koruması için kutsal kase sunulur fakat küçük çocuk ona sunulan bu gücün karşısında kutsal kaseyi korumak değil kullanmak niyetiyle elini ona uzatır fakat eli yanar. zamanla bu yara vücuduna yayılır. tamamen acı içinde, sevmeden sevilmeden hasta bir biçimde hayatını geçirir ve neredeyse ölmek üzeredir. bir gün kaleye gelen bir soytarı bu hasta ve yaşlı adam ile karşılaşır ve onun kral olduğunu anlayamaz. susadığını söyleyen krala oradaki sıradan bir kase ile suyu uzatır ve kral suyu içince iyileşir. daha detaylı bir anlatım için filmdeki anlatıyı da eklerim. t.s. eliot'ın the waste land'inde de kendine dönemin buhranını simgelemek için yer bulan oldukça geniş çaplı bir anlatıdır balıkçı kral ve aslında bir bakıma gilliam da modern bir uyarlama yaratır filminde.
"begins with the king as a boy having to sleep alone in the forrest to prove his courage so he can become king. while he's spending the night alone he's visited by a sacred vision. out of the fire appears the holy grail, symbol of god's divine grace. a voice said to him, 'you shall be the keeper of the grail so that it may heal the hearts of men.' but the boy was blinded by greater visions of a life filled with power and glory and beauty. and in this state of radical amazement, he felt for a brief moment, not like a boy. but invincible. like god. so he reached in the fire to take the grail and the grail vanished leaving him with his hand in the fire to be terribly wounded. now, as this boy grew older his wound grew deeper. until one day life for him lost its reason. he had no faith in any men, not even himself. he couldn't love or feel loved. he was sick with experience. he began to die. one day, a fool wandered into the castle and found the king alone. and being a fool, he was simple-minded. he didn't see a king. he only saw a man alone and in pain. and he asked the king, 'what ails you, friend?' and the king replied: ' i'm thirsty and i need some water to cool my throat.' so the fool took a cup from beside his bed, filled it with water and handed it to the king. and as the king began to drink he realized his wound was healed. he looked and there was the holy grail that which he sought all of his life. he turned to the fool and said: 'how could you find that which my brightest and bravest could not?' the fool replied: 'i don't know. i only know that you were thirsty."
klişeler ile dolu bir finale sahip olsa bile ve zaman zaman verilmek istenen mesaj sığ kalsa da gerek oyunculuk performansları gerek ise atmosferi ile vasatın üstünde bir film. işin güzel kısmı nereden bakarsak bakalım soytarı ve balıkçı kral sembolizmi her iki ana karaktere de uyuyor yani parry ve jack hem soytarı hem balıkçı kral olarak değerlendirilebiliyorlar. parry hikayeyi anlattığında kendisi fisher king olarak görünüyor ve hatta zaten hastanedeki kutsal kase göndermesinde film de açıkça fisher king olarak parry'i sunuyor bize ama hikayenin gidişatına ve parry'nin jack üzerindeki etkisine baktığımız zaman bir noktada bunun çift taraflı bir gösteri olduğunu söylemek işten bile değil. iyileşmesi gereken balıkçı kral aynı zamanda jack'in kendisi de. robin williams'ın şahane oyunculuğu ve michael jeter'ın dans sahnesi için bile izlenilesi güzel bir film. yine de çocuk yaşta çıplak bir robin williams ile karşılaşmak benim için travmatikti. * ayrıca mercedes ruehl'in filmdeki görünümü de son derece ikonik ve güzeldir.
jack: where would king arthur be without guinevere?
parry: happily married, probably.
“ı told you about these people, they only mate with their own kind, it's called yuppie inbreeding. that's why so many of them are retarded and wear the same clothes. they're not human, they don't feel love, they only negotiate love moments. they're evil, they're repulsed by imperfection, horrified by the banal, everything that america stands for, everything that you and ı fight for! they must be stopped before it's too late! ıt's us or them.”
“- anne: didn't you say that what you liked about our relationship is that we didn't have to think? we could just be there for each other.
- jack: suicidal paranoiacs'll say anything to get laid.”
"begins with the king as a boy having to sleep alone in the forrest to prove his courage so he can become king. while he's spending the night alone he's visited by a sacred vision. out of the fire appears the holy grail, symbol of god's divine grace. a voice said to him, 'you shall be the keeper of the grail so that it may heal the hearts of men.' but the boy was blinded by greater visions of a life filled with power and glory and beauty. and in this state of radical amazement, he felt for a brief moment, not like a boy. but invincible. like god. so he reached in the fire to take the grail and the grail vanished leaving him with his hand in the fire to be terribly wounded. now, as this boy grew older his wound grew deeper. until one day life for him lost its reason. he had no faith in any men, not even himself. he couldn't love or feel loved. he was sick with experience. he began to die. one day, a fool wandered into the castle and found the king alone. and being a fool, he was simple-minded. he didn't see a king. he only saw a man alone and in pain. and he asked the king, 'what ails you, friend?' and the king replied: ' i'm thirsty and i need some water to cool my throat.' so the fool took a cup from beside his bed, filled it with water and handed it to the king. and as the king began to drink he realized his wound was healed. he looked and there was the holy grail that which he sought all of his life. he turned to the fool and said: 'how could you find that which my brightest and bravest could not?' the fool replied: 'i don't know. i only know that you were thirsty."
klişeler ile dolu bir finale sahip olsa bile ve zaman zaman verilmek istenen mesaj sığ kalsa da gerek oyunculuk performansları gerek ise atmosferi ile vasatın üstünde bir film. işin güzel kısmı nereden bakarsak bakalım soytarı ve balıkçı kral sembolizmi her iki ana karaktere de uyuyor yani parry ve jack hem soytarı hem balıkçı kral olarak değerlendirilebiliyorlar. parry hikayeyi anlattığında kendisi fisher king olarak görünüyor ve hatta zaten hastanedeki kutsal kase göndermesinde film de açıkça fisher king olarak parry'i sunuyor bize ama hikayenin gidişatına ve parry'nin jack üzerindeki etkisine baktığımız zaman bir noktada bunun çift taraflı bir gösteri olduğunu söylemek işten bile değil. iyileşmesi gereken balıkçı kral aynı zamanda jack'in kendisi de. robin williams'ın şahane oyunculuğu ve michael jeter'ın dans sahnesi için bile izlenilesi güzel bir film. yine de çocuk yaşta çıplak bir robin williams ile karşılaşmak benim için travmatikti. * ayrıca mercedes ruehl'in filmdeki görünümü de son derece ikonik ve güzeldir.
jack: where would king arthur be without guinevere?
parry: happily married, probably.
“ı told you about these people, they only mate with their own kind, it's called yuppie inbreeding. that's why so many of them are retarded and wear the same clothes. they're not human, they don't feel love, they only negotiate love moments. they're evil, they're repulsed by imperfection, horrified by the banal, everything that america stands for, everything that you and ı fight for! they must be stopped before it's too late! ıt's us or them.”
“- anne: didn't you say that what you liked about our relationship is that we didn't have to think? we could just be there for each other.
- jack: suicidal paranoiacs'll say anything to get laid.”
devamını gör...
2.
nasıl ki iyi fikirlerden iyi filmler çıkmazsa, kötü fikirlerden de kötü filmler çıkmaz. hikayenin sembolistik olarak gönderme yaptığı hikaye değil de, paralel giden günümüz hikayesi aslında kötü bir fikirden oluşturulmuş. ancak koşut gittiği hikayeye çok başarılı noktalardan bağlanması, öyküyü birkaç ayrı şekilde okumaya olanak sağlaması ve yarattığı masalsı atmosferiyle başarılı bir film olmuş. birçok masalı başarılı olarak hikayeye yedirmesi üstün bir senaryo ve yönetmenlik örneği olmuş.
devamını gör...
3.
anlatılan başarısız bir sunumun ardından intihara meyyal bir kişiye dönen kişinin şizofrenle karşılaşmasının hikayesidir. deli deyip burun kıvırma böyle bir sokak insanını görünce bir daha düşün diyen filmlerdendir. film çevrildiğinde- 1991 - bizim ülkemizde bu tipleri pek az görürdük ama günümüzde bunların sayısının da arttığını esefle söyleyebiliriz.
devamını gör...
4.
ilk izlediğimde beğendiğim sonra bu beğenimin sönümlendiği filmdir. artık hiçbir listeme dahil etmediğim sadece anılarımda kalan film. ve fekat kötü bir film olduğu düşüncesine sahip değilim. hatta izlemiş olmam iyi oldu da denebilir.
devamını gör...