traite du libre et du volontaire
başlık "elminster the wise" tarafından 28.02.2025 21:58 tarihinde açılmıştır.
1.
özgürlük ve irade üzerine inceleme olarak çevirebileceğimiz 1685 tarihli françois bernier eseri. epikürcülerden daha çok nefret ettiğim bir şey varsa sanıyorum o da onların kalıntıları olsa gerek; o sebeple pek objektif bir inceleme sunamayacağım taraftarıyım. elimizde özgür irade, ilahi müdahale ve kader arasındaki ilişkiyi çözümlemeye çalışırken hem skolastik determinizmin hem de kartezyen rasyonalizmin terminolojik ve ontolojik çıkmazlarına saplanmış, metodolojik bir bütünlükten neredeyse yoksun bir metin var esasen. bernier, eser boyunca özgür iradenin ontolojik statüsü tanrı’nın önbilgisiyle çelişmeden nasıl korunabilir yahut eylemlerin etik değeri, determinizm hipotezi altında nasıl temellendirilebilir gibi kritik sorulara tatmin edici bir yanıt vermek yerine, klasik skolastik ve neo-aristotelesçi argümanları çağrıştıran yüzeysel uzlaştırmalara başvuruyor ki bunu çağının bir getirisi olarak kabul edip hafifletmek görece zor.
metnin temel çelişkisi, tanrısal önbilgi ile olumsal varlıkların özgür iradesi arasında epistemolojik ve metafizik bir gerilim yaratması. bernier, augustinusçu determinizm ile cizvitlerin molinist ihtiyat payı arasında debelenip duruyor aslında. özgürlüğü ontolojik bir kategori olarak koruyamayacak kadar kaderci determinizmi radikal bir zorunluluk olarak kabul edemeyecek kadar özgürlükçü ve bu tutarsızlık ortaya yoğun bir kaostan öte bir şey çıkaramıyor. bernier'nin ilahi önbilgi ile ontolojik özgürlük arasında sıkışıp kaldığı noktada, aslında tanrı’nın sadece bir gözlemci mi yoksa aktif bir ilahi sebep mi olduğu sorusu da gündeme geliyor ki cicero da, tanrı’nın mutlak bir sebep olarak sadece varlıkları yaratmada değil, onların sürekliliğini sağlamada da zorunlu olduğunu savunuyor ve bernier de bu fikre sıkı sıkıya tutunuyor.
d’ailleurs, qui est le philosophe, disoit plus haut cicéron, qui ait jamais dit, que ce qui est puisse périr dans le néant ? et qui est-ce qui ne voit qu’autant qu’il est naturellement impossible que ce qui n’est point sorte du néant, autant est-il naturellement impossible que ce qui est s’en aille dans le néant, & par conséquent que si l’action positive d’une cause toute-puissante est absolument nécessaire pour le premier, elle ne doit pas être moins nécessaire pour le second ? mais voici une comparaison qui semble être assez juste.
si un pere peut bien engendrer un fils d’un tempérament assez fort pour subsister, & résister, sinon pour toujours, du moins pour un temps, aux attaques des causes internes, & externes ; sans qu’il soit besoin que le pere vénérande de nouveau soit fils, ou qu’il agisse aucunement sur luy, ou même sans qu’il demeure en vie ; pourquoi dieu le tout-puissant auteur de la nature, ne pourra-t-il pas créer des choses qui puissent subsister, durer, ne... p. 89
klasik skolastik gelenekte yer alan necessitas absoluta -mutlak zorunluluk- ile necessitas conditionata -şarta bağlı zorunluluk- arasındaki ayrımı ödünç alarak, tanrı’nın evreni önceden bildiğini ancak bu bilginin determinizm üretmediğini iddia ediyor fakat bilginin nedensellikten bağımsız olmadığı gerçeğini bütünüyle görmezden geliyor ve bu da şu soruyu doğruruyor: eğer tanrı bir bireyin eylemini kesin olarak biliyorsa, birey bu eylemi yapmama seçeneğine ontolojik olarak sahip midir?
bernier'nin argümanı, liberum arbitrium -özgür seçim/irade- ve determinatio ex divina scientia -tanrısal bilgiden doğan zorunluluk- kavramları arasında gidip gelirken, molinist konkordizmin yöntemsel çerçevesini bile tam olarak takip edemez hâlde. özellikle ilahi önbilginin, insan eylemlerinin epistemik statüsü üzerindeki etkisi, onun çözümlemelerinde silik kalıyor ve bu da bütün kitabın üstüne kurulduğu sistemi çökertiyor. scientia media -orta bilgi- öğretisini benimseyerek tanrı’nın gelecekteki olumsal olayları önceden bilmesini ama buna neden olmamasını savunabilirdi belki fakat bernier'in epistemolojik çerçevesi bu kadar sofistike sayılmaz.
eleştiri kısmı hakarete varmadan devam edecek olursam eğer; kitap bir noktada, concurrentia -tanrısal eşeylem- * kavramını mutlaklaştırarak ilahi takdirin her fiilde doğrudan etkili olduğunu savunan baskın bir praemotio physica -önsel hareket teorisi- * -commentaria in primam partem summae theologiae s. thomae kepazelik ötesiydi bu arada- eğilimindedir ancak burada, bañezci determinizm ile cizvit özgürlükçülüğü arasında sıkışıp kalıyor ve ontolojik statüleri muğlaklaşan aksiyon kategorileri üretiyor. concursus immediatus -tanrı’nın doğrudan etkinliği- ilkesine yer verdiğinde, tanrı’nın özgür eylemleri önsel olarak belirlemediği, fakat her eylemin içkin formunu yarattığı gibi zayıf bir uzlaşmaya varıyor ancak yine ve ancak bu ontolojik olarak determinizmden farklılaşmayan bir hipotez olmaktan öteye gitmiyor.
dahası, sorun şu ki actus humanus -insan eylemi- ve actus hominis -insana ait eylem- arasındaki klasik ayrımı da belirsiz bırakıyor. eğer insan fiilleri özgürse, o halde voluntas -irade- ve intellectus -akıl- arasındaki ilişki nasıl düzenlenmek gerekir yahut eğer akıl özgürlüğü seçime yönlendiriyorsa, voluntas antecedenter determinata -önceden belirlenmiş irade- hipotezi nasıl savunulabilir gibi sorularından pseudo-skolastik uzlaştırmacılığa başvurarak kaçınıyor yalnızca.
sonuç olarak, traité du libre et du volontaire, metodolojik tutarsızlıklar ve metafiziksel çelişkiler yığınından başka bir şey değil. bernier şaşırtıcı olmayan bir biçimde, epistemik determinizm ile etik özerklik arasında bir uzlaşma yaratmaya çalışırken, ne bir aristotelesçi erdem etiği ne bir kantçı ödev etiği ne de bir leibnizci rasyonalite kuramı geliştirebiliyor. oysa aristo, bireyin bilgisizliğinin tamamen mazur görülemeyeceğini ve cehaletin bazen ahlaki sorumluluk doğurabileceğini belirtir. nitekim bernier bu düşünceyi onaylar gibi görünse dahi argümanı derinleştirme çabasına da girmez.
textant que nous ne sommes pas maîtres de ce qu’une chose paroît être. car encore qu’entre les choses qui excusent les péchez on ait accoûtumé de mettre l’ignorance, néanmoins cette ignorance qui excuse est une pure, absoluë, & invincible ignorance, telle que fut, par exemple, celle de cephale, lorsqu’il tua procris qui étoit cachée dans des buissons, lors qu’il tua, dis-je, procris qu’il croyoit être une bête sauvage, & qu’il ne pouvoit aucunement soupçonner être sa chere femme; au lieu que l’ignorance, dont il s’agit ici vient faute de soin, & par negligence, comme dit aristote, per incuriam, negligentiamve paritur, & est pour cette raison appelée ignorance crasse, affectée, affectata, supina. car celuy qui ignore, ou par ce qu’il a esté luy même cause de ce qu’il ignore, ou parce qu’il ne se met pas en peine de sçavoir ; ou bien parce qu’il ne se soucie pas de prendre garde, & de considérer comme il faut. p.29
skolastik kalıpları mekanik bir şekilde ödünç almak yerine, modern epistemolojiye uygun bir özgürlük tanımı üretmeye çalışsaydı, eser bugün hala felsefi açıdan anlamlı bir tartışma konusu olabilirdi belki ama mevcut haliyle, ne skolastik determinizmi yeterince kuvvetli bir biçimde savunabilen ne de rasyonel özgürlükçülüğü tam anlamıyla temellendirebilen başarısız bir metafizik spekülasyonu. ufak bir alıntı bırakıp irlandalı çıkışı yapıyorum o hâlde. elminster the causally ambiguous keyifli okumalar diler.
ıl est vray qu’il sera toujours difficile de dire, pourquoy dieu a fait les hommes tels, que les uns puissent être destinez à l’honneur, & les autres au mépris, & non pas tous tels qu’ils les laissassent volontiers, & librement attirer, ou voulussent cooperer à sa grace, puisqu’il les pouvoit tous faire tels qu’ils fussent destinez à l’honneur, qu’aucun ne fut destiné au mépris, & qu’ils cooperassent tous librement à sa grace. p.78
metnin temel çelişkisi, tanrısal önbilgi ile olumsal varlıkların özgür iradesi arasında epistemolojik ve metafizik bir gerilim yaratması. bernier, augustinusçu determinizm ile cizvitlerin molinist ihtiyat payı arasında debelenip duruyor aslında. özgürlüğü ontolojik bir kategori olarak koruyamayacak kadar kaderci determinizmi radikal bir zorunluluk olarak kabul edemeyecek kadar özgürlükçü ve bu tutarsızlık ortaya yoğun bir kaostan öte bir şey çıkaramıyor. bernier'nin ilahi önbilgi ile ontolojik özgürlük arasında sıkışıp kaldığı noktada, aslında tanrı’nın sadece bir gözlemci mi yoksa aktif bir ilahi sebep mi olduğu sorusu da gündeme geliyor ki cicero da, tanrı’nın mutlak bir sebep olarak sadece varlıkları yaratmada değil, onların sürekliliğini sağlamada da zorunlu olduğunu savunuyor ve bernier de bu fikre sıkı sıkıya tutunuyor.
d’ailleurs, qui est le philosophe, disoit plus haut cicéron, qui ait jamais dit, que ce qui est puisse périr dans le néant ? et qui est-ce qui ne voit qu’autant qu’il est naturellement impossible que ce qui n’est point sorte du néant, autant est-il naturellement impossible que ce qui est s’en aille dans le néant, & par conséquent que si l’action positive d’une cause toute-puissante est absolument nécessaire pour le premier, elle ne doit pas être moins nécessaire pour le second ? mais voici une comparaison qui semble être assez juste.
si un pere peut bien engendrer un fils d’un tempérament assez fort pour subsister, & résister, sinon pour toujours, du moins pour un temps, aux attaques des causes internes, & externes ; sans qu’il soit besoin que le pere vénérande de nouveau soit fils, ou qu’il agisse aucunement sur luy, ou même sans qu’il demeure en vie ; pourquoi dieu le tout-puissant auteur de la nature, ne pourra-t-il pas créer des choses qui puissent subsister, durer, ne... p. 89
klasik skolastik gelenekte yer alan necessitas absoluta -mutlak zorunluluk- ile necessitas conditionata -şarta bağlı zorunluluk- arasındaki ayrımı ödünç alarak, tanrı’nın evreni önceden bildiğini ancak bu bilginin determinizm üretmediğini iddia ediyor fakat bilginin nedensellikten bağımsız olmadığı gerçeğini bütünüyle görmezden geliyor ve bu da şu soruyu doğruruyor: eğer tanrı bir bireyin eylemini kesin olarak biliyorsa, birey bu eylemi yapmama seçeneğine ontolojik olarak sahip midir?
bernier'nin argümanı, liberum arbitrium -özgür seçim/irade- ve determinatio ex divina scientia -tanrısal bilgiden doğan zorunluluk- kavramları arasında gidip gelirken, molinist konkordizmin yöntemsel çerçevesini bile tam olarak takip edemez hâlde. özellikle ilahi önbilginin, insan eylemlerinin epistemik statüsü üzerindeki etkisi, onun çözümlemelerinde silik kalıyor ve bu da bütün kitabın üstüne kurulduğu sistemi çökertiyor. scientia media -orta bilgi- öğretisini benimseyerek tanrı’nın gelecekteki olumsal olayları önceden bilmesini ama buna neden olmamasını savunabilirdi belki fakat bernier'in epistemolojik çerçevesi bu kadar sofistike sayılmaz.
eleştiri kısmı hakarete varmadan devam edecek olursam eğer; kitap bir noktada, concurrentia -tanrısal eşeylem- * kavramını mutlaklaştırarak ilahi takdirin her fiilde doğrudan etkili olduğunu savunan baskın bir praemotio physica -önsel hareket teorisi- * -commentaria in primam partem summae theologiae s. thomae kepazelik ötesiydi bu arada- eğilimindedir ancak burada, bañezci determinizm ile cizvit özgürlükçülüğü arasında sıkışıp kalıyor ve ontolojik statüleri muğlaklaşan aksiyon kategorileri üretiyor. concursus immediatus -tanrı’nın doğrudan etkinliği- ilkesine yer verdiğinde, tanrı’nın özgür eylemleri önsel olarak belirlemediği, fakat her eylemin içkin formunu yarattığı gibi zayıf bir uzlaşmaya varıyor ancak yine ve ancak bu ontolojik olarak determinizmden farklılaşmayan bir hipotez olmaktan öteye gitmiyor.
dahası, sorun şu ki actus humanus -insan eylemi- ve actus hominis -insana ait eylem- arasındaki klasik ayrımı da belirsiz bırakıyor. eğer insan fiilleri özgürse, o halde voluntas -irade- ve intellectus -akıl- arasındaki ilişki nasıl düzenlenmek gerekir yahut eğer akıl özgürlüğü seçime yönlendiriyorsa, voluntas antecedenter determinata -önceden belirlenmiş irade- hipotezi nasıl savunulabilir gibi sorularından pseudo-skolastik uzlaştırmacılığa başvurarak kaçınıyor yalnızca.
sonuç olarak, traité du libre et du volontaire, metodolojik tutarsızlıklar ve metafiziksel çelişkiler yığınından başka bir şey değil. bernier şaşırtıcı olmayan bir biçimde, epistemik determinizm ile etik özerklik arasında bir uzlaşma yaratmaya çalışırken, ne bir aristotelesçi erdem etiği ne bir kantçı ödev etiği ne de bir leibnizci rasyonalite kuramı geliştirebiliyor. oysa aristo, bireyin bilgisizliğinin tamamen mazur görülemeyeceğini ve cehaletin bazen ahlaki sorumluluk doğurabileceğini belirtir. nitekim bernier bu düşünceyi onaylar gibi görünse dahi argümanı derinleştirme çabasına da girmez.
textant que nous ne sommes pas maîtres de ce qu’une chose paroît être. car encore qu’entre les choses qui excusent les péchez on ait accoûtumé de mettre l’ignorance, néanmoins cette ignorance qui excuse est une pure, absoluë, & invincible ignorance, telle que fut, par exemple, celle de cephale, lorsqu’il tua procris qui étoit cachée dans des buissons, lors qu’il tua, dis-je, procris qu’il croyoit être une bête sauvage, & qu’il ne pouvoit aucunement soupçonner être sa chere femme; au lieu que l’ignorance, dont il s’agit ici vient faute de soin, & par negligence, comme dit aristote, per incuriam, negligentiamve paritur, & est pour cette raison appelée ignorance crasse, affectée, affectata, supina. car celuy qui ignore, ou par ce qu’il a esté luy même cause de ce qu’il ignore, ou parce qu’il ne se met pas en peine de sçavoir ; ou bien parce qu’il ne se soucie pas de prendre garde, & de considérer comme il faut. p.29
skolastik kalıpları mekanik bir şekilde ödünç almak yerine, modern epistemolojiye uygun bir özgürlük tanımı üretmeye çalışsaydı, eser bugün hala felsefi açıdan anlamlı bir tartışma konusu olabilirdi belki ama mevcut haliyle, ne skolastik determinizmi yeterince kuvvetli bir biçimde savunabilen ne de rasyonel özgürlükçülüğü tam anlamıyla temellendirebilen başarısız bir metafizik spekülasyonu. ufak bir alıntı bırakıp irlandalı çıkışı yapıyorum o hâlde. elminster the causally ambiguous keyifli okumalar diler.
ıl est vray qu’il sera toujours difficile de dire, pourquoy dieu a fait les hommes tels, que les uns puissent être destinez à l’honneur, & les autres au mépris, & non pas tous tels qu’ils les laissassent volontiers, & librement attirer, ou voulussent cooperer à sa grace, puisqu’il les pouvoit tous faire tels qu’ils fussent destinez à l’honneur, qu’aucun ne fut destiné au mépris, & qu’ils cooperassent tous librement à sa grace. p.78
devamını gör...