1.
türk lokumu.
neden bu isimle reklam edildiğine anlam veremediğim ürün. mesela biz kruvasana fransız poğaçası demiyoruz.
neden bu isimle reklam edildiğine anlam veremediğim ürün. mesela biz kruvasana fransız poğaçası demiyoruz.
devamını gör...
2.
türk lokumu
devamını gör...
3.
afyon lokumu olanı makbuldür.
devamını gör...
4.
bugün "cascade" şarkısıyla tanıdığım tek kişilik experimental bir grup.
devamını gör...
5.
orhan seyfi çelik isimli gurbetci bir vatandas tarafindan kurulan ve sadece kendisinden olusam grup.
saburie isimli sarkisi ve klibi, zaman otesindedir.
siddetle tavsiye edilir.
saburie isimli sarkisi ve klibi, zaman otesindedir.
siddetle tavsiye edilir.
devamını gör...
6.
müziklerine bayıldığım tek kişilik grup.
aşkın sırrı bilinmez ve cascade ile tüm günümü geçirebilirim.
aşkın sırrı bilinmez ve cascade ile tüm günümü geçirebilirim.
devamını gör...
7.
hazır yağmur da yağıyorken yağmurun yağışını izlerken kulağa güzel geldiğini düşündüğüm birkaç parçasını bırakmak zorunda hissettim.
sözleri yağmur damlaları oluşturur artık.
sözleri yağmur damlaları oluşturur artık.
devamını gör...
8.
eskilerden bir nez şarkısı. nez'in sakın ha albümünde yer alır. o dönem herkes nez'in alüminyüm kaplı popişkosuna odaklandığından değeri bilinmeyen şarkılardandır.
devamını gör...
9.
turkish delight yani namıdiğer orhan seyfi çelik: 14 kasım 1964/ ankara doğumlu müzisyen. ilk enstrümanı 5 yaşında çalmaya başladığı triolaymış. 1971'de aile almanya'ya göç etmiş. 1978'de punk ve new wawe'e tutulmuş ve aynı yıl kendi bestelerini yapmaya başlamış. 2020 yılında yayınladığı cascade şarkısı da 14 yaşındayken bestelediği şarkılardan biriymiş.
kendisi 1978 ve 1990 yılları arasında "ankara expresi, destroyer, toxin, zero vision" adlı gruplarda bulunduğunu söylese de zero vision dışındaki gruplardan herhangi bir şarkı bulamadım. zero vision 1984'te kurulmuş ve scenery adlı bir plak yayınlamışlar. fakat bu plaktan sadece 300 kopya basılmış, 200 tanesi yok edilmiş.
bir röportajında "80li ve 90lı yıllarda berlin-kreuzberg'de yaşıyordum. saburié’yi de orada besteledim. o dönemde kreuzberg’de yaşayan insanlar çoğunlukla ya türk’tü ya da punkçıydı. ben de bu iki kültürü nasıl bir şarkıda birleştirebileceğimi düşünüyordum. ortaya çıkan şey hem türk hem punk’tı. aslında saburié bir şarkıdan ibaret değil. onu bir müzik türü olarak da görebiliriz" diye açıklama yapmış.
saburie gibi sözlü olan şarkılardaki sözler hem anlamsız hem de tanıdık geliyor. orhan seyfi'nin amacı da tam olarak buymuş aslında. yani dinleyenlere "anlamıyorum ama bir şekilde anlıyorum" dedirtecek fonetik bir sistem kurmak.
vrşna'da ise daha farklı bir teknik kullanmış. türkçe kelimeleri parçalara ayırarak ve harflerin yerlerini değiştirerek tekrar birleştirmiş. örneğin "merhaba" kelimesi "ba-ha-mer" olmuş.
ben turkısh delight'ı keşfettiğimde ortaokula gidiyordum sanırım. o zamanki en yakın arkadaşımla yapmayı en sevdiğimiz şeylerden biri pek bilinmeyen, kıyıda köşede kalmış şarkıları keşfetmekti. yanlış hatırlamıyorsam ilk dinlediğimiz şarkısı rivane şadivi'ydi. zaten o zamanlarda iki üç şarkısı dışında yayınlanmış başka şarkısı yoktu. şu an bile kendisi ve şarkıları hakkında çok az şey bilinirken o zamanlarda neredeyse hiçbir bilgi edinememiştik. sanırım biraz da bu noktada zeigarnik etkisi girdi işin içine. bundan 2 yıl önce o yakın arkadaşımla küsene kadar ara ara bilgiler toplamaya çalışmış ama iki üç gereksiz bilgi edinmek dışında başarısız olmuştuk. bugün bir röportajına denk geldim. yıllar sonra orhan seyfi çelik sessizliğini bozmuştu demek. röportajı izlerken tam da tahmin ettiğim şeyle karşılaştım aslında. ne yaptığını bilen, anlatma ihtiyacı duymayan, anlatsa bile anlaşılacağını düşünmeyen bir adam. "ben kendi kafamdakini yapıyorum, dinleyen dinler o kadar" demek ister gibi bir havası vardı. en azından ben öyle düşündüm. ben müzikten anlamam, ya severim ya sevmem. bazen bok gibi olan şarkıları bile bir anısı olduğu için defalarca kez dinler, bazen mükemmel bir şarkıyı tesadüf eseri yanlış bir yerde ve anda çaldığı için ondan nefret ederim. turkish delight da yıllardır benim için özel olan tarafta. neyse kendisini izlemek isterseniz röportajını aşağıya bırakıyorum:
kendisi 1978 ve 1990 yılları arasında "ankara expresi, destroyer, toxin, zero vision" adlı gruplarda bulunduğunu söylese de zero vision dışındaki gruplardan herhangi bir şarkı bulamadım. zero vision 1984'te kurulmuş ve scenery adlı bir plak yayınlamışlar. fakat bu plaktan sadece 300 kopya basılmış, 200 tanesi yok edilmiş.
bir röportajında "80li ve 90lı yıllarda berlin-kreuzberg'de yaşıyordum. saburié’yi de orada besteledim. o dönemde kreuzberg’de yaşayan insanlar çoğunlukla ya türk’tü ya da punkçıydı. ben de bu iki kültürü nasıl bir şarkıda birleştirebileceğimi düşünüyordum. ortaya çıkan şey hem türk hem punk’tı. aslında saburié bir şarkıdan ibaret değil. onu bir müzik türü olarak da görebiliriz" diye açıklama yapmış.
saburie gibi sözlü olan şarkılardaki sözler hem anlamsız hem de tanıdık geliyor. orhan seyfi'nin amacı da tam olarak buymuş aslında. yani dinleyenlere "anlamıyorum ama bir şekilde anlıyorum" dedirtecek fonetik bir sistem kurmak.
vrşna'da ise daha farklı bir teknik kullanmış. türkçe kelimeleri parçalara ayırarak ve harflerin yerlerini değiştirerek tekrar birleştirmiş. örneğin "merhaba" kelimesi "ba-ha-mer" olmuş.
ben turkısh delight'ı keşfettiğimde ortaokula gidiyordum sanırım. o zamanki en yakın arkadaşımla yapmayı en sevdiğimiz şeylerden biri pek bilinmeyen, kıyıda köşede kalmış şarkıları keşfetmekti. yanlış hatırlamıyorsam ilk dinlediğimiz şarkısı rivane şadivi'ydi. zaten o zamanlarda iki üç şarkısı dışında yayınlanmış başka şarkısı yoktu. şu an bile kendisi ve şarkıları hakkında çok az şey bilinirken o zamanlarda neredeyse hiçbir bilgi edinememiştik. sanırım biraz da bu noktada zeigarnik etkisi girdi işin içine. bundan 2 yıl önce o yakın arkadaşımla küsene kadar ara ara bilgiler toplamaya çalışmış ama iki üç gereksiz bilgi edinmek dışında başarısız olmuştuk. bugün bir röportajına denk geldim. yıllar sonra orhan seyfi çelik sessizliğini bozmuştu demek. röportajı izlerken tam da tahmin ettiğim şeyle karşılaştım aslında. ne yaptığını bilen, anlatma ihtiyacı duymayan, anlatsa bile anlaşılacağını düşünmeyen bir adam. "ben kendi kafamdakini yapıyorum, dinleyen dinler o kadar" demek ister gibi bir havası vardı. en azından ben öyle düşündüm. ben müzikten anlamam, ya severim ya sevmem. bazen bok gibi olan şarkıları bile bir anısı olduğu için defalarca kez dinler, bazen mükemmel bir şarkıyı tesadüf eseri yanlış bir yerde ve anda çaldığı için ondan nefret ederim. turkish delight da yıllardır benim için özel olan tarafta. neyse kendisini izlemek isterseniz röportajını aşağıya bırakıyorum:
devamını gör...
10.
her parçası ayrı muhteşem olan ve gerçeklikten kopartan müzik grubu.
öyle melankolik, öyle naif, öyle efsane ki yine dinleyesim geldiği için beş saat botunca kendilerini dinleyeceğim.
öyle melankolik, öyle naif, öyle efsane ki yine dinleyesim geldiği için beş saat botunca kendilerini dinleyeceğim.
devamını gör...