yazar: gökhan kutluer
basım yılı: 2019
yazarın türkiye'den ayrılıp, italya'ya yerleşme sürecini anlattığı, bu karara neden vardığını, neden her şeyi geride bırakıp gittiğini ve ne gibi zorluklar yaşadığını akıcı bir üslupla ortaya koyan eser.
basım yılı: 2019
yazarın türkiye'den ayrılıp, italya'ya yerleşme sürecini anlattığı, bu karara neden vardığını, neden her şeyi geride bırakıp gittiğini ve ne gibi zorluklar yaşadığını akıcı bir üslupla ortaya koyan eser.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "limmie" tarafından 05.03.2022 16:18 tarihinde açılmıştır.
1.
son zamanlarda hepimizi saran "gitme isteği"ni gerçekleştirmiş olan yazar gökhan kutluer'in gidiş hikayesini anlattığı kitabı.
kitap hakkındaki görüşlerim ve bana hissettirdikleri ise şöyle:
tonlarca iyi kitap okuyup defalarca etkilenmişizdir. bazen sanatı, bazen kurgusu çarpar: "fakat oraya nasıl bağladı hissettirmeden, ne ustaca!" deriz keyifle.
bu öyle bir kitap değil. yalın ve gerçek. hepimiz gitmek istiyoruz ya son zamanlarda, giden birinin "gerçek" dünyası. en çok da bu yüzden etkileyici sanırım. dolambaçsız, samimi. gitmek demek illa ki yurdu terk etmek değil. insan kendi içindeki yurdunu terk eder bazen. bazen birinden gider, bazen kendinden gider insan sadece. her gidiş aşağı yukarı aynı sancılara gebedir. her gidiş, her dönüş, her değişim yeniden doğmaktır ne de olsa.
3 bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazar gitmeye karar verme sürecini, gidişini ve yerleşme sürecini anlatıyor. bu kısmı büyük merak ve heyecanla okudum. aynı gün birkaç saatte tamamladım hatta. genelde bu tür hikayelerde prosedürler ve "bak nasıl başardım ama!" hakimken ben en çok duygularını merak ederim gidenlerin. her sabaha "oh, iyi ki de gittim, her şey harika." diye uyanmadıkları malum ama pek duymayız bu kısmını, perde ardında saklıdır. böyle yapmakta haklıdırlar da. bu zamanda "düştüm ben." diyebilmek çok cesurca. kitabın ilk bölümü daha çok sürecin akışına dair olsa da duygularını da aktarmaktan kaçmamış yazar.
kitabın ikinci bölümünde italya izlenimleri var. burada da iyisiyle kötüsüyle, insanıyla, doğasıyla, prosedürleriyle ne varsa, ne hissettiyse anlatmış yazar.
buraya kadar keyifle okudum, heyecanlandım, çoğunlukla hak verdim. ama benim için sürpriz çıkan son bölüm beni en çok etkileyen kısımdı. günlükler bölümü. o vakte kadar okuduğum her şeyin ardındakileri görmem için perdeyi aralayan bir çubuk. "düştüm ben." diyebilen birinin "kalktım ben." demesindeki heyecanını paylaşabiliyorsunuz. yazar tüm samimiyetiyle karşınıza oturup dertleşen bir dostunuz sanki. kitabı kapatıp işinize bakmaya çekiniyorsunuz bazen, sanki lafını bölmüş gibi olacak diye, öyle canlı.
hiç birini anladığınızı hissettiniz mi? ya da birinin sizi gerçekten anladığını? bu öyle bir kitap.
kitap hakkındaki görüşlerim ve bana hissettirdikleri ise şöyle:
tonlarca iyi kitap okuyup defalarca etkilenmişizdir. bazen sanatı, bazen kurgusu çarpar: "fakat oraya nasıl bağladı hissettirmeden, ne ustaca!" deriz keyifle.
bu öyle bir kitap değil. yalın ve gerçek. hepimiz gitmek istiyoruz ya son zamanlarda, giden birinin "gerçek" dünyası. en çok da bu yüzden etkileyici sanırım. dolambaçsız, samimi. gitmek demek illa ki yurdu terk etmek değil. insan kendi içindeki yurdunu terk eder bazen. bazen birinden gider, bazen kendinden gider insan sadece. her gidiş aşağı yukarı aynı sancılara gebedir. her gidiş, her dönüş, her değişim yeniden doğmaktır ne de olsa.
3 bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazar gitmeye karar verme sürecini, gidişini ve yerleşme sürecini anlatıyor. bu kısmı büyük merak ve heyecanla okudum. aynı gün birkaç saatte tamamladım hatta. genelde bu tür hikayelerde prosedürler ve "bak nasıl başardım ama!" hakimken ben en çok duygularını merak ederim gidenlerin. her sabaha "oh, iyi ki de gittim, her şey harika." diye uyanmadıkları malum ama pek duymayız bu kısmını, perde ardında saklıdır. böyle yapmakta haklıdırlar da. bu zamanda "düştüm ben." diyebilmek çok cesurca. kitabın ilk bölümü daha çok sürecin akışına dair olsa da duygularını da aktarmaktan kaçmamış yazar.
kitabın ikinci bölümünde italya izlenimleri var. burada da iyisiyle kötüsüyle, insanıyla, doğasıyla, prosedürleriyle ne varsa, ne hissettiyse anlatmış yazar.
buraya kadar keyifle okudum, heyecanlandım, çoğunlukla hak verdim. ama benim için sürpriz çıkan son bölüm beni en çok etkileyen kısımdı. günlükler bölümü. o vakte kadar okuduğum her şeyin ardındakileri görmem için perdeyi aralayan bir çubuk. "düştüm ben." diyebilen birinin "kalktım ben." demesindeki heyecanını paylaşabiliyorsunuz. yazar tüm samimiyetiyle karşınıza oturup dertleşen bir dostunuz sanki. kitabı kapatıp işinize bakmaya çekiniyorsunuz bazen, sanki lafını bölmüş gibi olacak diye, öyle canlı.
hiç birini anladığınızı hissettiniz mi? ya da birinin sizi gerçekten anladığını? bu öyle bir kitap.
devamını gör...