intihara eğilimli wilbur ve abisinin sahafta geçen hayatına renk katacak bir kadın ve kız çocuğunu konu edinen, lone scherfig'in ilk ingilizce filmidir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 01.08.2021 15:25 tarihinde açılmıştır.
1.
başrolünde yakın zamanda the chernobyl dizisinde de izlediğimiz jamie sives’ın oynadığı lone scherfig filmidir.
film babasının ölümü ile birlikte ondan miras kalan bir sahaf dükkanını onu sürekli koruyup kollayan ve hayatta tutmaya çalışan abisi ile birlikte işletmeye çalışan wilbur’un hikayesini anlatıyor.
wilbur hayattan bıkmış ve intihara meyilli bir adam. aklında sürekli bir intihar isteği ile geçirmekte günlerini. ta ki bir gün sahaf dükkanına küçük kızıyla birlikte gelen alice’e aşık olana kadar.
alice ile konuşması bana tasvir-i şikayet şarkısındaki bir dizeyi hatırlatır her zaman. bir iki tatlı söz çeler başındaki darağacını. sonrasını filmi izlediğiniz zaman göreceksiniz zaten.
filmin benim hayatımda bıraktığı anı ise taşralı bir gencin büyük şehirde yaşamaya başlamasının bir özeti gibi. ben bu filmin afişine rastladığım zaman veronika ölmek istiyor kitabını daha yeni bitirmiştim. filmi görünce biraz bocaladım çünkü filmin oynadığı sinema bana hep korkutucu gelmişti. o sinemada sanki filmler paravan olarak kullanılıyormuş gibi gelirdi bana her zaman.
sanki oraya girince bana eroin vereceklermiş, vücuduma dövmeler yapacak, beni bir tarikata sokacak, elime orak ve çekiç verip beni barikata yollayacak insanlarla karşılaşacakmışım gibi hissederdim.
o an bu filmi izleme isteği ile taşralı şüpheciliğim arasında kalıp büyük bir cesaret göstererek biletimi aldım. meğer o sinema sadece festival filmleri gösteren bir yermiş. içeri girerken insanolunbiraz wants to kill himself diyerek çıkacağımı düşündüğüm salondan müthiş bir film izlemiş olarak çıktım.
bu arada filmin bonus ödülünün de mads mikkelsen olduğunu da belirteyim.
film babasının ölümü ile birlikte ondan miras kalan bir sahaf dükkanını onu sürekli koruyup kollayan ve hayatta tutmaya çalışan abisi ile birlikte işletmeye çalışan wilbur’un hikayesini anlatıyor.
wilbur hayattan bıkmış ve intihara meyilli bir adam. aklında sürekli bir intihar isteği ile geçirmekte günlerini. ta ki bir gün sahaf dükkanına küçük kızıyla birlikte gelen alice’e aşık olana kadar.
alice ile konuşması bana tasvir-i şikayet şarkısındaki bir dizeyi hatırlatır her zaman. bir iki tatlı söz çeler başındaki darağacını. sonrasını filmi izlediğiniz zaman göreceksiniz zaten.
filmin benim hayatımda bıraktığı anı ise taşralı bir gencin büyük şehirde yaşamaya başlamasının bir özeti gibi. ben bu filmin afişine rastladığım zaman veronika ölmek istiyor kitabını daha yeni bitirmiştim. filmi görünce biraz bocaladım çünkü filmin oynadığı sinema bana hep korkutucu gelmişti. o sinemada sanki filmler paravan olarak kullanılıyormuş gibi gelirdi bana her zaman.
sanki oraya girince bana eroin vereceklermiş, vücuduma dövmeler yapacak, beni bir tarikata sokacak, elime orak ve çekiç verip beni barikata yollayacak insanlarla karşılaşacakmışım gibi hissederdim.
o an bu filmi izleme isteği ile taşralı şüpheciliğim arasında kalıp büyük bir cesaret göstererek biletimi aldım. meğer o sinema sadece festival filmleri gösteren bir yermiş. içeri girerken insanolunbiraz wants to kill himself diyerek çıkacağımı düşündüğüm salondan müthiş bir film izlemiş olarak çıktım.
bu arada filmin bonus ödülünün de mads mikkelsen olduğunu da belirteyim.
devamını gör...