hikaye-öykü / edebiyat
8 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

ilk basımı 1965 yılında yapılan sevim burak kitabı. öykü türündedir. içinde isimleri "sedef kakmalı ev", "pencere", "yanık saraylar", "büyük kuş", "ah ya rab yehova" ve "ölüm saati (ilk baskıdaki ismi "iki şarkı")" olmak üzere altı öykü bulunmakta.

sevim burak, yahudi asıllı bir anne ile müslüman bir babanın kızı. çocukluğu, ilk gençliği kuzguncuk'ta geçmiş. bu iki küçük bilgi, "yanık saraylar" için anahtar niteliğindedir, "yanık saraylar"ın önemli bir kısmı bu iki temel üzerine kurulur. kuzguncuk, çok kültürlü yapısıyla, bilhassa yahudi cemaati için önemiyle sevim burak'ın hem ailevi köklerini besleyen hem farklı unsurlarıyla bilinçaltını zenginleştiren, onun esas maddesini oluşturan bir mekân. "yanık saraylar"daki öyküler de kuzguncuk etrafında şekilleniyor. bir röportajında yazar, "yanık saraylar"ın altyapısını şu cümlelerle anlatıyor:


"yanık saraylar" kitabımda çocukluğumun geçtiği kuzguncuk önemli bir rol oynar. küçükken evimizin önünde bir yahudi mezarlığı vardı. (hatta evimizin bahçesi zannedilirdi.) gündüz o bahçede oynardım fakat geceleri korkardım ve önünden geçerken şarkı söylerdim. bu, ölüme karşı koruyan bir güçtü beni... kim bilir, belki de yazarlığın ilk tohumlarıydı. şimdi de yazı yazarak ölüm korkusuna karşı çıkıyorum... aşağı yukarı bütün hikâyelerimde "ölüm"le savaştım ve "savaşıyorum" denilebilir.


böylelikle bir de ölüm teması karşımıza çıkıyor. bu ölümü doğrudan ilk anlamıyla (intiharla birlikte) "yanık saraylar"da görüyoruz ancak belki anlamı biraz daha genişletilirse daha isabetli bir yaklaşımda bulunulabilir diye düşünüyorum. onda geçmişin, anıların ölümü de var, dağılma, savrulma, yeni düzene uyumsuzluk... yani "ölüm ve onun uzantıları, görüntüleri" diye yaklaşmak, "yanık saraylar"ın atmosferini daha iyi ifade ediyor bana göre. tabii bu geniş anlamlı "ölüm"ün arkasında da yine toplumsal değişimlere yol açan tarihî şartları, şehirleri ve semtleri başkalaştıran şartları da görmek mümkün. bireysel olduğu kadar toplumsal da bir ölüm bu aynı zamanda.

"yanık saraylar" yüz sayfayı bile bulmayan kısacık bir kitap. fakat kullandığı anlatım teknikleri, yazarın anlatım tercihleri sebebiyle öyle hemen yutulup geçilecek, eğlencelik bir kitap değil. zor, hem ne zor. daha ilk öykünün ilk sahnesinden belli ediyor kendini bu zorluk ve kitabın sonuna kadar devam ediyor. bilinçaltının eseri biçimlendirdiği tüm metinlerde olduğu gibi dağınık görünen birçok unsur okurun önüne seriliyor; birbirinin içine geçmiş konuşmalarla, imgelerle (ki bilinçaltının imgeler üzerinden çalıştığını düşünüyorum.), biçimsel farklılıklarla okur karışmış bir yumağın karşısında buluyor kendini. genel olarak kitabın anlaşılmaz olduğundan, sayıklamalardan ibaret olduğundan yakınılmış ancak bana kalırsa okur gereken dikkati gösterdiğinde, aklına oturmayan kısımlara dair birkaç malumat edindiğinde ipliğin kendisini bıraktığını, yumağın çözüldüğünü görecektir. tabii bunca yoğun, imgelere dayalı metinleri tamamıyla anlamak mümkün değil. ancak bana kalırsa öykücülüğün önemli bir vasfı, "her soruya cevap vermemek"tir. ("öykücü, sorulara cevap vermeyen insandır." diye düşünmüşümdür hep.) sevim burak, bütüncül bir anlam oluşturulabilecek şeyleri okuruna vermiş, gerisi için onun hayal gücüne, anlayışına bir alan bırakmıştır.

"yanık saraylar", yayımlandığı dönemde geniş yankılar uyandırmış, oldukça da eleştirilmiş, "edebî bir olay" olarak nitelendirilmiş. devrin toplumsal gerçekçi sanat anlayışının dışında bir tutum izlemesi, "bireysel" olması eleştirilmesinde en büyük argüman. fakat bu noktada onun bireyselinin ne kadar bireysel olduğu da tartışmaya açıktır. bana kalırsa, memleketimizde kökleri daha öncesine dayanan ve 50 ve 60'lı yıllarda büyük meyvelerini veren bir "sıkışmışlık" çağının çocuğu sevim burak. ikinci yeni şiirini, modernist-postmodernist öykümüzü ve romanımızı yaratan şartlar, elbette farklı görüntüler aracılığıyla, sevim burak'ı da yaratan şartlardır. vüs'at orhan bener, bilge karasu, leyla erbil gibi isimler geliyor hemen aklıma mesela... metinlerin hakkını veren okur, sevim burak'ın bireyselliği içinde sancılı bir toplumsal dönüşümün izlerini görecek, bu öykülerin toplumsal hayatın oldukça içinde olduğunu anlayacaktır.

her ne kadar galata'da, yeşilköy'de geçen sahneleri olsa da bana kalırsa "yanık saraylar", "bir kuzguncuk ağıdı", en azından kökünü kuzguncuk'tan alan bir ağıt niteliğinde. anlatılan yerlere muhakkak gitmeli okur, yeniden gitmeli, burak'ın anlattıklarını yanına alarak tekrar tekrar bakmalı onlara. "yanık saraylar"ın üzerine eğilmeli, iyi bir kitap o. eniyisipencere tavsiye ediyor.

ve bir alıntı:


mutfaktaki boş şişe kapakları, binlerce karınca, karyola önündeki sedef kakmalı sehpa koşup eteklerinin altına saklandı.
soba deliğindeki iri örümcek ince ayaklarıyla üsküdar çarşısı'na yürüdü.
nurperi hanım, hemen orada tencerenin siyah dibine yapışıp kaldı.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yanık saraylar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli portakal radyo renk modu sözlük kütüphanesi online yazarlar kulüpler yazarak kitap kazan puan tablosu sıkça sorulan sorular yönetim kadrosu istatistikler iletişim