inkar edilemez ve hayatın içinde olan bir gerçektir. bir gün yok olmayı tanımlayan ölüm bile kimi zaman bu kadar acı verici olmayabiliyor. zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlamlandıramıyorsunuz. bunu ilk 30 yaşına girdiğinde anlamaya ve sorgulamaya başlıyor insanlar.

sonra bu gerçeği sorgularken 10 yıl daha bir anda geçivermiş ve 40 olmuşsun. artık değişemez kemikleşmiş haldesindir. bilirsin ki 50 de yakınlarda bir yerlerdedir. her bir 10 yıl sonrası geçmişe özlem artar. en mutlu olduğun anıları hatırlamak istemezsin aklına getirmemeye çalışırsın. çünkü bilirsin ki en çok eğlendiğin anılar, şimdi onlara ulaşamadığın için en çok seni yaralayacak kurşunlara dönüşmüşlerdir.

daha da ileride sadece yaşlı olduğun için beklediğin bir saygı oluşur. 60-80 yaşları arasındasındır. o saygı bile çoğu zaman gelmez. başka bir anlamın yoktur toplum için. devlet bile seni yük olarak görür.

her gün en az 8 saatimiz işe gidiyor. yoğun bir tempodayız bir yandan da hayat geçip gidiyor. düşünsenize 80 yıllık bir ömür biçildi diyelim size. ilk 20 yılı zaten sizin kontrolünüzde değil. ailenizin etkisi altındasınız. 20-40 ( çocuğunuz yoksa) arası ne yaşıyorsanız o. sonra sağlık sorunları ufaktan başlıyor. gittikçe artıyor. kanser olma ihtimaliniz her zaman var. kaliteli olarak 20 sene yaşıyoruz bence. şimdi tabi ki çoğu insan farklı örneklerle gelecektir. ben de o örnekleri biliyorum. konuştuğum onlar değil. sıradan hem de çok sıradan insan tipi.

bence bu acı verici.
devamını gör...
ölmekten korkan nihilist beyanı.
devamını gör...
çok da can sıkmamak lazım, her anı yaşayabildiği kadar iyi yaşamalı insan. sonuçta doğduğumuz gün ölmeye başlıyoruz.
devamını gör...
genç yaşta yaşlanmaktan daha kötü bir durum değildir, hem fiziksel hem ruhsal.
devamını gör...
ben insanın hissettiği yaşta yaşadığına inanıyorum. 44 yaşında olsam da benden çok daha genç insanlarla arkadaşlık yapıyorum ve gayet de iyi anlaşıyoruz.

ben kendimi yaşımla kısıtlamadım. ikinci üniversiteye başladım ve hiç pişman olmadım.

öleceksek herkes ölecek ama korkarsak hayatı yalnızca seyrederiz ve o zaman ne kadar uzun yaşadığının da anlamı kalmaz.
devamını gör...
yaşlanıp ruhun gençleşmesi diye bir şey var ben ona inanıyorum
devamını gör...
şarap gibi yaşlananlar var... önemli olan zamanın ilerlemesini bir eksi yön gibi değil de daha çok süreç gibi görmek...
devamını gör...
genetik faktörler bir yana, yaşlanmamak için yapılması gereken en büyük şey kafaya takmamak. düşünmemek demiyorum sadece kendimizi heder etmemekten bahsediyorum.
devamını gör...
yaşlanmayı onurlandırmak diye bir şey var yani, yaşlandığın için hastalanacağını, kötü günler geçireceğini düşünmek, artık işe yaramaz olduğunu hissetmek yerine, yaşadığın onca sene boyunca elde ettiğin tecrübelerden güç alarak hayatta daha emin adımlarla ilerleyen bilge bir kişi olacağını düşünmek anlamına geliyor. yaşlılık, senin ona yüklediğin anlama göre şekillenen bir olgu ama nedense, bizim ülkemizde genellikle yaşlılık, hep başkalarına muhtaç olma düşüncesiyle özdeşleştiriliyor, hatta birçok kişi belki de sırf yaşlanınca onlara bakacak birileri olsun diye çocuk yapıyor ki esas acı verici olan bu bence... bu insanlar daha gençken, yaşlanınca hasta ve muhtaç biri olacağının planını yapıyor farkında olmadan ve planları da tam düşündükleri gibi işliyor. oysa, nice insanlar var ki, bedeni yaşlansa bile, ruhu günden güne gençleşiyor çünkü çok faal insanlar. işi, gücü bırakmıyorlar, hayattan elini eteğini çekmiyorlar. mesela, kamp yaptığımız yerde macar bir aile ile tanışmıştık, hanımı 60'lı yaşlarda nispeten daha genç ama adam, 75 yaşında karavanla türkiye'ye tatil yapmaya gelmiş, yaşlandık artık evde oturalım bu yaştan sonra tatil bizim neyimize dememiş yani onlara çok hayran kalmıştım. türkiye'deki motosiklet camiasının tanıdığı bir abiyle tanışmıştım. adam, motosikletle tüm dünyayı gezmiş, şimdilerde 70'lerinde, yazın acaba moğolistan'a doğru mu sürsem diye planlar yapıyordu. yine bizim ispanyolca tercüman yolanda hanım var, o da 70'lerinde ama halen tercüme yapmaya devam ediyor ki ben de muhtemelen onun gibi olurum diye düşünüyorum yani yaşlanınca yandım bittim öldüm moduna geçmenin bir anlamı yok. hayat devam ettiği sürece, çalışmaya, üretmeye, hayata değer katmaya, yukarıda bana ilham olan yaşlılar gibi etrafındaki gençlere ilham olmaya devam etmek gerektiğine inanıyorum.
devamını gör...
ruh yaşın aynı kalınca çok daha zoruna gidendir. kimsenin 18-25 yaşında kendinizi oluşturduktan sonra değişen tek şey yaşınız buna bağlı olarak dış görünüm ne yazık ki.
devamını gör...
bana yaşlılık övmeyin. yaşlılık kapıya bacaya yanaştırılacak bir şey değildir. tutan elin tutmaz olur, gören gözün görmez olur. mezara adım adım gidiyorsundur.
devamını gör...
herkesin görüşüne saygı duymakla birlikte konunun aslında tamamen bakış açısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. şu ''her yaşın güzelliği ayrı'' klişesi, duyulduğunda kulağa çok yavan gelse de çok yerinde ifade olduğunu biraz üzerinde düşününce göreceksiniz. hayat merhalelerden ibaret; bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaş ve yaşlılık. bu sadece insanın değil yaşayan tüm canlıların yazgısı. değişmeyecek.

o zaman neden asla değişmeyecek bir şeyi kendimize dert ediyoruz? ait olduğumuz her yaş grubunun kendine göre avantajları, güzellikleri ya da zorlukları var. ''aman yaşlanıyorum'' diye kederlenmek yerine ait olunan yaşın ve yaş grubunun tadını çıkarmak, ondan keyif almak bana daha mantıklı ve daha pozitifmiş gelir hep.
devamını gör...
keyifli şekilde olgunlaşmak da bir seçenek.
ama siz yaşlanmayı tercih ediyorsunuz.
yapmayın tatlım, kendinize bunu yapmayın.
devamını gör...
genç ihtiyar olmak daha acı. gençsin ama genç gibi de değilsin. emekli gibisin. hatta daha kötü. en azından onların bir emekli maaşı var. yazık bu ülkenin güzel gençlerine.
devamını gör...
niye?
anonim yazarlar ajitasyondan sıkılmadınız mı?
jilet alın, müslüm dinleyin bari, tam olsun.
yıldım sizin dramlarınızdan.
salın az ya valla, yüzünüz gözünüz erkenden kırışacak yoksa. sonra işin yoksa potoks*motoks yaptır.
ondan sonra da ah gençliğim vah gençliğim diye öykün dur.
devamını gör...
eskiler, bedava verseler de yaşlılığı sakın almayın demişler.
burada olumlu görüş bildiren yazarlara, özellikle de #2560707 nolu tanım ile değerli yazar (bkz: jess) e katılıyor olmakla beraber başlığın da haklı bir önerme olduğunu düşünüyorum. hele hele son 10 yıldir her gün evime gelip çocuklarıma bakan annemin ve onun geniş çevresindeki yaşıtlarının yaşadığı değişimi görünce bunu daha net anlıyorum.

yaşlılık kimsenin buyursun gelsin diyebilecegi bir şey değil, olmamalı. çünkü nasıl geleceğini bilmiyorsun. her insan aynı şekilde yaşlanmıyor.

özellikle fiziksel gücü azaldığı zaman içindeki hevesleri de solan insanlar var.yaşlılığın erken döneminde kronik bir hastalığa ya da yatağa bağlı kalıp işini gücünü yapamaz hale gelenler.

kendi yaş grubundan zevk alıp kendinden küçüklere bir şeyler anlatmaya tahammülü ya da becerisi olmayanlar var. yaşıtları da ölünce kendisini yalnız hisseden ve bu yüzden yaşamdan zevk almayanlar.

elinde olmayan nedenlerle zihinsel sağlığını yaşlılığın başında kaybedenler var. bu yüzden değişen dünyaya ayak uydurmayanlar, coclugun çocuğun maskarasi olanlar.

şimdi istediğiniz kadar kafaya takmadan bir hayat sürme ya da son anına kadar çalışma gibi planları yapın. yaşlılığın size hangi yönü ile geleceğini bilmediğiniz için acı olan yönü de bu belirsizlik oluyor aslında.

yaşlılığın bir başka acı yönü ise karakterinizde oluşan değişimler. tanıdığım yaşlıların ve çevremdeki insanların yaşlı aile üyeleri için anlattığı ortak özellikler var.

mesela paraları daha kıymetli oluyor ve harcamaya korkuyorlar.

karar vermek, bir işe başlamak, yeni bir başlangıç yapmak, risk almak gibi konularda çok çok zor adım atıyor hatta attıkları adım da ekseriyetle yanlış bir adım oluyor.

zaman konusunda takıntılı oluyorlar. evin her köşesinde takvim ve saat oluyor.

takıntılı oldukları bazı alışkanlıklar ediniyorlar ya da eski alışkanlıklarını gözümüze sokuyorlar. asla kacirmadiklari bir tv programı, her gün düzenli olarak yaptıkları bir rutin, inatçılık etmeye başladıkları bir siyasi parti ya da tatil beldesi ve yahut hobi vs.

elbette herkes böyle olacak diye bir şart yok ama bizim ülkemizde yaşlılık demek öyle çok da ozenilecek bir durum gibi gelmiyor. gün geliyor zamanın bir köşesine itiliyor, saygıda kusur edilmeyen ama arkandan da bir dünya şikayet edilen ata oluyorsunuz.

çalıştığı işe devam edebilen, emekli olduktan sonra kendisini başka insanlara yardıma adayan, evlatlarına torunlarına yardımcı olup bir işin ucundan tutan yaslilardan olmak en büyük dileğimiz. inşallah günümüz siyasi parti liderleri gibi iki kelimeyi yan yana getirip cümle yapamayan ama oturduğu koltuktan da kalkıp gençlere yer açmayan yaşlılardan olmayız.


erzel-i ömürde, insan bunar, oğlunu, kızını, eşini tanıyamaz. evinin yolunu bilemez. yatalak hasta olur, pislik içinde yatar. kimse kokudan yanına yaklaşmayabilir. bir bardak su vereni bulunmayabilir. başkalarına muhtaç olunan böyle sıkıntılı ihtiyarlık dönemine, erzel-i ömür deniyor. allahü teâlânın bizi erzel-i ömürden muhafaza etmesin

hz. peygamber; “allahım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve ihtiyarlıktan sana sığınırım”. duasında heram kelimesini kullanarak adeta erzeli’l-ʽömrün getirdiği olumsuz duruma dikkat çekmektedir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yaşlanmanın çok acı verici bir gerçek olması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim