orijinal adı: the old man and the sea
yazar: ernest hemingway
yayım yılı: 1952
balıkçı santiago'nun günün birinde oltasına büyük bir balık takılmasının ardından başlayan deniz macerasını anlatan romandır. balık oltayı bırakmamakta direnmektedir, yaşlı balıkçı da balığı. denizin ortasında pek çok hayvanın eşlik ettiği macerada, balıkçının hem deniz hem de içsel yolculuğuna eşlik etmekteyiz.
yazar: ernest hemingway
yayım yılı: 1952
balıkçı santiago'nun günün birinde oltasına büyük bir balık takılmasının ardından başlayan deniz macerasını anlatan romandır. balık oltayı bırakmamakta direnmektedir, yaşlı balıkçı da balığı. denizin ortasında pek çok hayvanın eşlik ettiği macerada, balıkçının hem deniz hem de içsel yolculuğuna eşlik etmekteyiz.
pulitzer ödülü (1953)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ot" tarafından 28.11.2020 03:57 tarihinde açılmıştır.
1.
uzun süredir balık tutamayan kübalı yaşlı balıkçı ve ona inanan, yardımcı olan balıkçı çırağı bir çocuğun hikayesini anlatıyor.kısa ve güzel bir kitap.
devamını gör...
2.
birinci sınıfın sonunda okul tarafından hediye edilen bir kitaptı. güzel bir kitaptır herhalde. sonuçta kitaba da yazarına da saygım sonsuz. ama 7 bilemedin 8 ine girmiş çocuğa hediye edilecek kitap mıdır tartışılır. en azından kitap hediye edilmiştir bu açıdan övülebilir. işin ironik tarafı üzerinden 20 e yakın yıl geçmesine ve araya yüzlerce kitap sığdırmama rağmen hala da o kitabı okumamışım.
devamını gör...
3.
ernest hemingway'in, ihtiyar bir balıkçı üstünden tüm olumsuzluklara rağmen umudun hiç yitirilmemesini ve her türlü zorluğa karşı nasıl mücadele edileceğini anlattığı roman.
dilimize ihtiyar balıkçı ismiyle de çevrilmiştir.
dilimize ihtiyar balıkçı ismiyle de çevrilmiştir.
devamını gör...
4.
ernest hemingway tarafından kaleme alınan müthiş bir romandır.
hemingway nobel edebiyat ödülü sahibi dünyaca ünlü ve ilginç bir adamdır. intihar ederek hayatına son veren ernest hemingway, bunu mutsuz olduğu, acı çektiği için değil, güzelliğini yitirmemek için yapmıştır. artık zamanın dolduğunu düşündüğünde kendi işini kendi bitirmek istemiştir.
kardeşi hemingway’in ölümü için şunları söylüyor;
“…ertesi sabah, yedi sularında, en son olumlu işini gördü. başka birinin sözü ya da davranışı yüzünden şerefinin lekelendiğini anlayan bir samurai gibi, ernest de vücudunun kendisine ihanet ettiğini hissetti. buna göz yummaktansa, silâhını doldurdu, sonra eğilerek bu en gözde tüfeğinin dipçiğini salonun döşemesine dayadı ve geride duran horozları indirmenin bir yolunu buldu”
hemingway bu hacimsiz romanda insanın doğayla olan mücadelesini anlatıyor ama bunu yaparken çok vurucu cümleler seçiyor. artık yaşlanmış olan balıkçı santiago -ki bu isim incil’e bir göndermedir ve “acı çekmenin” sembolüdür, hatırlarsan eğer simyacı’daki çobanın adı da santiago idi- yanından ayrılmayan ve onun balıkçıların en büyüğü olduğuna inanan küçük manolin’in yardımıyla balık avlamayı sürdürmektedir. çocuğu mahçup etmemek için çok büyük bir balık yakalamanın peşindedir.
bir gün çocukla vedalaşıp yola çıkar ve çok büyük bir balık takılır oltasına ve böylece uzun sürecek bir mücadele başlar. yaşlı adam gücü yettiğince balıkla mücadele eder ve uzun uğraşlar sonucu balığı kayığa bağlamayı başarır. yaşlı adam bu yakalama-kaçma, ölüm-kalım mücadelesin her safnasında balığa sonsuz bir sevgi ve saygı duymaktadır. der ki. “seni seviyorum balık ama gün bitmeden seni öldürmüş olacağım.” aklından geçen düşüncelerden biri oldukça manidardır santiago’nun. yıldızları öldürmek zorunda olmayışımızı büyük bir şans sayar santiago. balığı kardeşi gibi görür ama yine de onu öldürmek zorundadır çünkü işler böyle yürür. bu mücadele asırlardır sürüp gitmiştir ve devam edecektir elbette. ama santiago’nun balığa olan sevgisi görülmeye değerdir.
yaşlı adam tam 84 gündür balık tutmamıştır, o yüzden de küçük çocuk artık onunla balığa çıkamamaktadır. bunun nedeni elbette ki ailesidir. çocuk yaşlı adamın teknesinde olmayı çok istemektedir. o yüzden balığı yakaladığında santiago durmadan “keşke çocuk da burda olsaydı.” der.
5 gün süren mücadele esnasında yaşlı adam bir “şampiyon” olduğunu göstermiştir ancak zafer kazanmak o kadar kolay değildir. kanın kokusunu alan köpek balıkları, balığa üşüşürler. santiago onlarla da mücadele eder, hatta birkaç tanesini haklamayı da başarır. ancak 5 günün sonunda karaya vardığında balkıtan geriye kalan sadece kılçıklardır. “yendiler beni manolin” der yaşlı adam. bu mücadele de kaybeden kimdir, kim kazanmıştır, ortadan bir zafer ya da hüsran var mıdır? bu soruların cevapları size kalmış ama bu roman okunmalıdır.
“ben başka şeylerle ilgiliyim, iyi bir yaşam sürüyorum, ama yazıyorum, çünkü yazmazsam yaşamın geri kalan yanından tat alamıyorum. gücümün yettiğince iyi yazmak, yaşadıkça öğrenmek istiyorum. bir yandan da tadını çıkardığım bir yaşam sürüyorum, gerçekten de tadına doyulmaz bir yaşam.” diyor bu enfes romanın yazarı. işte bu yüzden okunmalıdır. balıkçı yıldızları öldürmek zorunda olmadığımız için mutludur, işte bu yüzden okunmalıdır. manolin yaşlı adama olan inancını hiç kaybetmiyor işte bu yüzden…
“yaşlı adam ve deniz” birkaç kez filme alınmıştır. 1958 yılında john sturges filmi çekmiştir. 1990 yılında tv dizisi olarak yayınlanan romanda yaşlı adam santiago’yu anthony quinn oynamıştır. 1999 yılındaysa aleksandr petrov en iyi kısa film oscar’ı alan ” the old man and the sea” yi çekmiştir.
hemingway ” benim amacım gördüklerim ve hissetiklerim en basit ve en iyi şekilde kağıda geçirmektir” der, oku ve karar ver hemingway bunu başarmış mıdır?
hemingway nobel edebiyat ödülü sahibi dünyaca ünlü ve ilginç bir adamdır. intihar ederek hayatına son veren ernest hemingway, bunu mutsuz olduğu, acı çektiği için değil, güzelliğini yitirmemek için yapmıştır. artık zamanın dolduğunu düşündüğünde kendi işini kendi bitirmek istemiştir.
kardeşi hemingway’in ölümü için şunları söylüyor;
“…ertesi sabah, yedi sularında, en son olumlu işini gördü. başka birinin sözü ya da davranışı yüzünden şerefinin lekelendiğini anlayan bir samurai gibi, ernest de vücudunun kendisine ihanet ettiğini hissetti. buna göz yummaktansa, silâhını doldurdu, sonra eğilerek bu en gözde tüfeğinin dipçiğini salonun döşemesine dayadı ve geride duran horozları indirmenin bir yolunu buldu”
hemingway bu hacimsiz romanda insanın doğayla olan mücadelesini anlatıyor ama bunu yaparken çok vurucu cümleler seçiyor. artık yaşlanmış olan balıkçı santiago -ki bu isim incil’e bir göndermedir ve “acı çekmenin” sembolüdür, hatırlarsan eğer simyacı’daki çobanın adı da santiago idi- yanından ayrılmayan ve onun balıkçıların en büyüğü olduğuna inanan küçük manolin’in yardımıyla balık avlamayı sürdürmektedir. çocuğu mahçup etmemek için çok büyük bir balık yakalamanın peşindedir.
bir gün çocukla vedalaşıp yola çıkar ve çok büyük bir balık takılır oltasına ve böylece uzun sürecek bir mücadele başlar. yaşlı adam gücü yettiğince balıkla mücadele eder ve uzun uğraşlar sonucu balığı kayığa bağlamayı başarır. yaşlı adam bu yakalama-kaçma, ölüm-kalım mücadelesin her safnasında balığa sonsuz bir sevgi ve saygı duymaktadır. der ki. “seni seviyorum balık ama gün bitmeden seni öldürmüş olacağım.” aklından geçen düşüncelerden biri oldukça manidardır santiago’nun. yıldızları öldürmek zorunda olmayışımızı büyük bir şans sayar santiago. balığı kardeşi gibi görür ama yine de onu öldürmek zorundadır çünkü işler böyle yürür. bu mücadele asırlardır sürüp gitmiştir ve devam edecektir elbette. ama santiago’nun balığa olan sevgisi görülmeye değerdir.
yaşlı adam tam 84 gündür balık tutmamıştır, o yüzden de küçük çocuk artık onunla balığa çıkamamaktadır. bunun nedeni elbette ki ailesidir. çocuk yaşlı adamın teknesinde olmayı çok istemektedir. o yüzden balığı yakaladığında santiago durmadan “keşke çocuk da burda olsaydı.” der.
5 gün süren mücadele esnasında yaşlı adam bir “şampiyon” olduğunu göstermiştir ancak zafer kazanmak o kadar kolay değildir. kanın kokusunu alan köpek balıkları, balığa üşüşürler. santiago onlarla da mücadele eder, hatta birkaç tanesini haklamayı da başarır. ancak 5 günün sonunda karaya vardığında balkıtan geriye kalan sadece kılçıklardır. “yendiler beni manolin” der yaşlı adam. bu mücadele de kaybeden kimdir, kim kazanmıştır, ortadan bir zafer ya da hüsran var mıdır? bu soruların cevapları size kalmış ama bu roman okunmalıdır.
“ben başka şeylerle ilgiliyim, iyi bir yaşam sürüyorum, ama yazıyorum, çünkü yazmazsam yaşamın geri kalan yanından tat alamıyorum. gücümün yettiğince iyi yazmak, yaşadıkça öğrenmek istiyorum. bir yandan da tadını çıkardığım bir yaşam sürüyorum, gerçekten de tadına doyulmaz bir yaşam.” diyor bu enfes romanın yazarı. işte bu yüzden okunmalıdır. balıkçı yıldızları öldürmek zorunda olmadığımız için mutludur, işte bu yüzden okunmalıdır. manolin yaşlı adama olan inancını hiç kaybetmiyor işte bu yüzden…
“yaşlı adam ve deniz” birkaç kez filme alınmıştır. 1958 yılında john sturges filmi çekmiştir. 1990 yılında tv dizisi olarak yayınlanan romanda yaşlı adam santiago’yu anthony quinn oynamıştır. 1999 yılındaysa aleksandr petrov en iyi kısa film oscar’ı alan ” the old man and the sea” yi çekmiştir.
hemingway ” benim amacım gördüklerim ve hissetiklerim en basit ve en iyi şekilde kağıda geçirmektir” der, oku ve karar ver hemingway bunu başarmış mıdır?
devamını gör...
5.
nobel ödüllü yazar (bkz: ernest hemingway) in mükemmel uzun öyküsü. bakıldığında bir balıkçının büyük balığı yakalama hikayesini konu almıştır. büyük balığı yakalamak için daha fazla açılan, daha fazla uğraş veren, azmeden ve sonunda azminin zafere dönüşmesini sağlayan yaşlı balıkçının hikayesi. ama kitabın baştan sona kocaman bir metafor olduğunu anlamak hiç de güç değil. yaşlı adam konfor alanından çıkıyor, daha büyük hedefleri daha büyük hayalleri için her zaman avlandığı alandan daha uzak diyarlara açılıyor, açıldıkça daha fazla zorluklarla karşılaşıyor, bu zorlukları aşmaya çalışırken yeni yollar keşfediyor, kendisinin yeni özelliklerini keşfediyor, yeni problem çözme becerileri geliştiriyor en açık haliyle kendisini geliştiriyor. vazgeçmiyor, azimle hayalinin hedefinin peşinden koşuyor ve çok fazla çabalıyor. ve 85 günün sonunda o çok istediği büyük balığı yakalıyor yani büyük hedefine hayaline amacına kavuşuyor.
peki hemingway bize burada ne anlatmaya çalışıyor? yaşlı adam sizsiniz. deniz hayat. büyük balık ise sizin hayaliniz. diyor ki hayalinize kavuşmak hedeflerinize ulaşmak için şu lanet konfor alanınızdan çıkın. evet konfor alanından çıkmak çok zor. çoğu zaman insanlara çok tehlikeli gelir. konfor alanı kişiye güvenli liman olarak gelir. azıcık aşım ağrısız başım olarak bizim kültürümüze de girmiştir. konfor alanından çıkıp riske gireceğime kendi yağımda kavrulurum deriz hep. peki ne olur o zaman? kendimizi geliştiremeyiz, risk almayız, olduğumuz yerde sayarız. yani hep küçük ve her zamanki balıklarla idare ederiz. hiç bir zaman büyük balık yakalayamayız.
riske girersek konfor alanımızdan çıkarsak evet başımıza kötü şeyler gelebilir, evet zaman zaman başarısız olabiliriz ancak kendimizi keşfederiz, dünyayı keşfederiz, yeni özelliklerimizi buluruz. herkesin istediği gibi değil kendimizin istediği gibi bir insan oluruz. yine yeniden her büyük eser ve büyük yazarda olduğu gibi varoluşçuluk bu eserde de karşımıza çıkıyor. diyor ki üstad hemingway konformist olmayın, herkesi gibi herkesin istediği gibi olmayın, büyük balığı yakalamak için, otantik olun. konfor alanınızdan çıkın. risk alın. sonunda zafere ulaşacaksınız.
peki hemingway bize burada ne anlatmaya çalışıyor? yaşlı adam sizsiniz. deniz hayat. büyük balık ise sizin hayaliniz. diyor ki hayalinize kavuşmak hedeflerinize ulaşmak için şu lanet konfor alanınızdan çıkın. evet konfor alanından çıkmak çok zor. çoğu zaman insanlara çok tehlikeli gelir. konfor alanı kişiye güvenli liman olarak gelir. azıcık aşım ağrısız başım olarak bizim kültürümüze de girmiştir. konfor alanından çıkıp riske gireceğime kendi yağımda kavrulurum deriz hep. peki ne olur o zaman? kendimizi geliştiremeyiz, risk almayız, olduğumuz yerde sayarız. yani hep küçük ve her zamanki balıklarla idare ederiz. hiç bir zaman büyük balık yakalayamayız.
riske girersek konfor alanımızdan çıkarsak evet başımıza kötü şeyler gelebilir, evet zaman zaman başarısız olabiliriz ancak kendimizi keşfederiz, dünyayı keşfederiz, yeni özelliklerimizi buluruz. herkesin istediği gibi değil kendimizin istediği gibi bir insan oluruz. yine yeniden her büyük eser ve büyük yazarda olduğu gibi varoluşçuluk bu eserde de karşımıza çıkıyor. diyor ki üstad hemingway konformist olmayın, herkesi gibi herkesin istediği gibi olmayın, büyük balığı yakalamak için, otantik olun. konfor alanınızdan çıkın. risk alın. sonunda zafere ulaşacaksınız.
devamını gör...
6.
normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile toplantısını gerçekleştirdiğimiz yanlış hatırlamıyorsam 4. kitap*.
doğrusunu söylemek gerekirse ilk okuduğumda hem anlatım hem de konu itibariyle basit gelen bir kitap olsa da toplantı esnasında birçok konuya değinip birbirimize sorular sorarak daha doğrusu kitapta anlatılanları sorgulayarak ilerlediğimiz için müthiş keyif duydum ve kitap anlamlı bir hâl aldı.
ernest hemingway sade, akıcı, süslemelerden uzak fakat aslında yoğun bir roman ortaya çıkarmış.
kitap, zamanında çok başarılı olan bir denizcinin aylarca oltasına dikkate değer bir balık takılmamasını konu alıyor. fakat yaşlı balıkçının yanında çalışan küçük çırağı, yaşlı balıkçıya olan hayranlığını ve özellikle inancını hiç kaybetmiyor. burada inner child/ içimizdeki çocuk mesajı olabileceğini düşünüyorum. kitabı okurken fark etmemiştim. sanırım hayatta bir kişi yeter, sana inanan ve sana güvenen tek bir kişi olması yeter. işte yaşlı adamın hayatındaki o kişi, küçük çırağı oluyor.
fakat yaşlı denizci aylarca başarısızlıkla sonuçlanan girişiminin ardından büyük umutlarla yol aldığı denize tek başına çıkıyor. hayatımızda bize inanan insanlar olsa da bazı zorlukları tek başımıza aşmamız gerektiği gibi.
yaptığı işe saygı ve sevgi duyan insanların sayısı az olduğundan yaşlı adamın bu bağlılığı (hırsı değil) kalbime dokundu. kitaptaki deniz'i hayata, yakaladığı kılıç balığını amaçlarımıza, ve dönüş yolunda zor anlar yaşatan diğer balıkları ise yaşamımızdaki zorluklara benzetenler olmuş fakat ernest hemingway ne okuduysanız o demiş. deniz, deniz. kılıç balığı, kılıç balığı, ve diğer balıklar sadece denizdeki diğer balıklar.
keyifli okumalar.
doğrusunu söylemek gerekirse ilk okuduğumda hem anlatım hem de konu itibariyle basit gelen bir kitap olsa da toplantı esnasında birçok konuya değinip birbirimize sorular sorarak daha doğrusu kitapta anlatılanları sorgulayarak ilerlediğimiz için müthiş keyif duydum ve kitap anlamlı bir hâl aldı.
ernest hemingway sade, akıcı, süslemelerden uzak fakat aslında yoğun bir roman ortaya çıkarmış.
kitap, zamanında çok başarılı olan bir denizcinin aylarca oltasına dikkate değer bir balık takılmamasını konu alıyor. fakat yaşlı balıkçının yanında çalışan küçük çırağı, yaşlı balıkçıya olan hayranlığını ve özellikle inancını hiç kaybetmiyor. burada inner child/ içimizdeki çocuk mesajı olabileceğini düşünüyorum. kitabı okurken fark etmemiştim. sanırım hayatta bir kişi yeter, sana inanan ve sana güvenen tek bir kişi olması yeter. işte yaşlı adamın hayatındaki o kişi, küçük çırağı oluyor.
fakat yaşlı denizci aylarca başarısızlıkla sonuçlanan girişiminin ardından büyük umutlarla yol aldığı denize tek başına çıkıyor. hayatımızda bize inanan insanlar olsa da bazı zorlukları tek başımıza aşmamız gerektiği gibi.
yaptığı işe saygı ve sevgi duyan insanların sayısı az olduğundan yaşlı adamın bu bağlılığı (hırsı değil) kalbime dokundu. kitaptaki deniz'i hayata, yakaladığı kılıç balığını amaçlarımıza, ve dönüş yolunda zor anlar yaşatan diğer balıkları ise yaşamımızdaki zorluklara benzetenler olmuş fakat ernest hemingway ne okuduysanız o demiş. deniz, deniz. kılıç balığı, kılıç balığı, ve diğer balıklar sadece denizdeki diğer balıklar.
keyifli okumalar.
devamını gör...
7.
bu kitaptaki yaşlı adam bana yaşamak kitabında okuduğum o adamı hatırlattı. insanlar yaşlanınca ölümden korkuları mı azalıyor? onlara bir cesaret geliyor sanki. en fazla ne olabilir, hepimizin sonu ölüm düşüncesiyle hayatlarını tehlikeye atma konusunda daha az düşünür oluyorlar. ilk defa ernest hemingwey okudum. çok beğendim. çok akıcı olduğunu da belirteyim, her seviyede okur rahatlıkla okuyabilir. elime almamla bitirmem çok hızlı oldu. en çok hoşuma giden de doğayla olan mücadele ve bu mücadeleye rağmen ona duyulan sevgi temasıydı.
yaşlı adam geçimini denizcilikle sağlıyor. balık tutup onları satıyor. ama şanssızlığı yüzünden yanına verilen çırağı bile ailesi alıp başka bir tekneye veriyor. çocukla olan ilişkileri hiç bozulmayıp büyük bir samimiyetle devam etse de yaşlı adam bir gün kalktığında yalnız ve bu sefer balık yakalayacağından emin bir şekilde denize açılıyor ve olaylar gelişiyor.
adam tuttuğu balığın çok büyük olduğunu anladığında herhalde oltayı kesip başka bir balık yakalar diye düşündüm. ben olsam öyle yapardım. çünkü yaşlıyım ve o balığı zapt etmem kolay olmaz diye düşünürdüm. ama yaşlı adam karaya çıkana kadar balıktan ufak da olsa parçalar kurtarabileceğinin umudunu kaybetmedi. helal olsun sana yaşlı adam.
yaşlı adam geçimini denizcilikle sağlıyor. balık tutup onları satıyor. ama şanssızlığı yüzünden yanına verilen çırağı bile ailesi alıp başka bir tekneye veriyor. çocukla olan ilişkileri hiç bozulmayıp büyük bir samimiyetle devam etse de yaşlı adam bir gün kalktığında yalnız ve bu sefer balık yakalayacağından emin bir şekilde denize açılıyor ve olaylar gelişiyor.
adam tuttuğu balığın çok büyük olduğunu anladığında herhalde oltayı kesip başka bir balık yakalar diye düşündüm. ben olsam öyle yapardım. çünkü yaşlıyım ve o balığı zapt etmem kolay olmaz diye düşünürdüm. ama yaşlı adam karaya çıkana kadar balıktan ufak da olsa parçalar kurtarabileceğinin umudunu kaybetmedi. helal olsun sana yaşlı adam.
devamını gör...
8.
sade bir dille yazılmış, oldukça akıcı bir hemingway kitabı.
kahramanımız 84 gündür balık avlayamayan yaşlı bir balıkçı. bu yüzden de küçük yardımcısını kaybetmiş. çocuğun ailesi balıkçının şanssız olduğunu düşünüp başka birinin yanına vermişler. ama çocuk artık bir tek sandalda yalnız bırakıyor onu. onun dışında yaşlı adama duyduğu bağlılığa hayran kalıyorsunuz. yemeğini, uykusunu, temiz kıyafet giymesini, oltasına takacağı yemleri, kısaca her şeyi düşünüyor bu küçük yardımcı. birini sahiden usta olarak kabul etmek böyle bir şey olsa gerek. bir gün kendisi usta dâhi olsa, yolları ayrılmış bile olsa onu ustası olarak görecek kadar bağlı. sevgi ve saygının çok ötesinde bir duygu olsa gerek.
yaşlı adam, uğurlu olacağına inandığı 85. gün tekrar açılıyor denize. bir bakıma haklı da çıkıyor. oltasına büyük bir balık takılıyor. çekmeye çalışıyor ama hem balık çok güçlü hem de balıkçı çok güçsüz. üstüne üstlük balık sandalı çekmeye başlıyor. git gide balığın gücünün tükeneceğini ve bu savaşı kendisinin kazanacağını düşünen balıkçı beklemeye koyuluyor. savaş dediysem lafın gelişi. belki ortada bir savaş var ama balıkla değil. balıkla olan sembolik kısmı. esas mücadeleyi yaşlılığı ve kurtarmak istediği itibarıyla veriyor.
bir gün geçiyor, iki gün geçiyor, güneş üçüncü kez doğuyor.. bu sırada balıkçının bedeni yorgun düşmüş, elleri kan içinde, sırtı ağrıyor, tüm bedeni ağrıyor, gözü kararıyor, bir yandan uykusuzluk ve açlıkla uğraşıyor. balık çok inatçı! bu noktada şunu düşündüm "gerçekte kim kimi yakaladı?" bu sorunun cevabı balıkçının balığı yakalamış olması mı? ikisi de oltanın birer ucunda hapsoldular. balık, derinlerde oltadan kurtulmak için ne kadar hareket ediyorsa; balıkçı da su yüzeyinde o kadar hareketsiz. ister istemez aralarında bir benzerlik meydana çıkıyor. belki de balıkçı en çok bu yüzden sevgi duyuyordu balığa. bir yandan da bu denli güçlü oluşuna imreniyordu.
"balığın yerinde olmak isterdim: aklıma karşılık balığın sahip olduğu her şeyin bende olmasını isterdim."
nihayet balık üçüncü günün sonunda su yüzüne çıktı ve balıkçı zıpkını tam yüreğine sapladı. "yüreğinin attığını hissettim" demişti pişmanlık anında.
"zaten her şey şu ya da bu yolla başka bir şeyi öldürüyor, diye düşündü. örneğin balıkçılık, beni hem yaşatıyor, hem de öldürüyor. çocuk yaşatıyor beni, diye düşündü. artık kandırmayayım kendimi."
balık öldü ama sandalın içine alamayacağı kadar büyüktü. o yüzden sandalın yanına bağladı. üç ya da dört kez köpek balıkları saldırdı balığa. onlarla mücadele etti ama her saldırıda balıktan bir parça eksiliyordu. en son elinde savaşacak hiçbir silahı kalmadığında balıktan da geriye yalnızca iskeleti kalmıştı.
"yendiler beni manolin."
ne kadar hüzünlendim bu kısımda. bunu dedikten sonra tekrar denize açılmak üzere çocukla konuşmaları, plan yapmaları da çok etkileyiciydi. hayat bu, diye düşündüm. yaraların kabuk bağlamadan aynı mücadeleye dönmenin düşünü kurmak. hayat bu.
kahramanımız 84 gündür balık avlayamayan yaşlı bir balıkçı. bu yüzden de küçük yardımcısını kaybetmiş. çocuğun ailesi balıkçının şanssız olduğunu düşünüp başka birinin yanına vermişler. ama çocuk artık bir tek sandalda yalnız bırakıyor onu. onun dışında yaşlı adama duyduğu bağlılığa hayran kalıyorsunuz. yemeğini, uykusunu, temiz kıyafet giymesini, oltasına takacağı yemleri, kısaca her şeyi düşünüyor bu küçük yardımcı. birini sahiden usta olarak kabul etmek böyle bir şey olsa gerek. bir gün kendisi usta dâhi olsa, yolları ayrılmış bile olsa onu ustası olarak görecek kadar bağlı. sevgi ve saygının çok ötesinde bir duygu olsa gerek.
yaşlı adam, uğurlu olacağına inandığı 85. gün tekrar açılıyor denize. bir bakıma haklı da çıkıyor. oltasına büyük bir balık takılıyor. çekmeye çalışıyor ama hem balık çok güçlü hem de balıkçı çok güçsüz. üstüne üstlük balık sandalı çekmeye başlıyor. git gide balığın gücünün tükeneceğini ve bu savaşı kendisinin kazanacağını düşünen balıkçı beklemeye koyuluyor. savaş dediysem lafın gelişi. belki ortada bir savaş var ama balıkla değil. balıkla olan sembolik kısmı. esas mücadeleyi yaşlılığı ve kurtarmak istediği itibarıyla veriyor.
bir gün geçiyor, iki gün geçiyor, güneş üçüncü kez doğuyor.. bu sırada balıkçının bedeni yorgun düşmüş, elleri kan içinde, sırtı ağrıyor, tüm bedeni ağrıyor, gözü kararıyor, bir yandan uykusuzluk ve açlıkla uğraşıyor. balık çok inatçı! bu noktada şunu düşündüm "gerçekte kim kimi yakaladı?" bu sorunun cevabı balıkçının balığı yakalamış olması mı? ikisi de oltanın birer ucunda hapsoldular. balık, derinlerde oltadan kurtulmak için ne kadar hareket ediyorsa; balıkçı da su yüzeyinde o kadar hareketsiz. ister istemez aralarında bir benzerlik meydana çıkıyor. belki de balıkçı en çok bu yüzden sevgi duyuyordu balığa. bir yandan da bu denli güçlü oluşuna imreniyordu.
"balığın yerinde olmak isterdim: aklıma karşılık balığın sahip olduğu her şeyin bende olmasını isterdim."
nihayet balık üçüncü günün sonunda su yüzüne çıktı ve balıkçı zıpkını tam yüreğine sapladı. "yüreğinin attığını hissettim" demişti pişmanlık anında.
"zaten her şey şu ya da bu yolla başka bir şeyi öldürüyor, diye düşündü. örneğin balıkçılık, beni hem yaşatıyor, hem de öldürüyor. çocuk yaşatıyor beni, diye düşündü. artık kandırmayayım kendimi."
balık öldü ama sandalın içine alamayacağı kadar büyüktü. o yüzden sandalın yanına bağladı. üç ya da dört kez köpek balıkları saldırdı balığa. onlarla mücadele etti ama her saldırıda balıktan bir parça eksiliyordu. en son elinde savaşacak hiçbir silahı kalmadığında balıktan da geriye yalnızca iskeleti kalmıştı.
"yendiler beni manolin."
ne kadar hüzünlendim bu kısımda. bunu dedikten sonra tekrar denize açılmak üzere çocukla konuşmaları, plan yapmaları da çok etkileyiciydi. hayat bu, diye düşündüm. yaraların kabuk bağlamadan aynı mücadeleye dönmenin düşünü kurmak. hayat bu.
devamını gör...
9.
john fante'nin toza sor (ask the dust) kitabından sonra okuduğum en iyi ikinci kısa,sade,öz kitap. hülasa kitabın sonunda balıktan kalan iskeletin ona saldıran köpekbalığı iskeletine benzetilmesi şükela bir ayrıntıydı. kaybetmek için kazanmak.
long live hemingway amca.
long live hemingway amca.
devamını gör...
10.
belki de balıkçı olmamalıydım diye düşündü. ama bunun için doğmuşum ben.
kör talih, direnme, her gün yeni baştan edilinen sürekli tekrarlanan tecrübe. insanın yenilmek için yaratılmadığını kendine fısıldıyor yaşlı adam. aslında derdi hayatta kalmak. umut etmekten başka ne var elinde?
yıllardır bu benim işim dediği iş ona sanki oyun oynuyordu. o balık oltaya bir türlü gelmiyordu. en iyi bildiği iş her gün onu başarısızlık ile karşılıyor, bu onu mahvediyordu. aynı zamanda kader onu bu zamana kadar hiç tutmadığı büyük balık ile karşılaştırıyor. gücünün tükendiği hiç verim alamadığı bir zamanda. bu umut ışığı oraya gelme amacını, tükeneni tekrar doldurmasını hatırlatıyor. talihini doğru kullanmak için mücadele veriyor. ama bu o kadar basit değil onun için. arada kendini motive ediyor.
daha başka şeyler, neşeli şeyler düşün be moruk. bu duygu hiç yabancı değil insana. hadi dayan yapacaksın..
emeği boşa çıkan yaşlı adam, başarısız olsa da çocuk dostunun yardımıyla tekrar yeşertiyor umudunu. çocuğun ben de ikimize yetecek kadar şans var sözü kitap sonunda bizi biraz olsun teselli ediyor.
kitaptaki metaforlar
yaşlı adam: biz
deniz: hayat
köpekbalığı: düşman
yakalanan balık: hayaller, umut.
rüzgar: dost.
ve mücadelemiz.
hemingway’in küba'da yaşadığı zamanlarda pillar isimli teknesiyle çıktığı avlar, bu esere ilham kaynağı olmuştur. sonrasında gelen nobel ödülü ile de yazma başarısı tasdiklenmiştir. yazarın yaşam öyküsü oldukça etkileyicidir. hayattaki tüm olumsuzluklara ve kötü giden talihine rağmen tıpkı bu eserdeki yaşlı adam gibi direnmiş fakat psikolojisi bozulmuştur. sonu intihar ile biten bir yaşam öyküsüne konu olmuştur.
denizcilik kitapları artık çok dikkatimi çekiyor. bir nebze olsa günlük hayattan kopmama biraz seyir yapmama vesile oluyor. tüm bu koşuşturmanın içinde hemingway beni o sandala atıp deniz ile baş başa bıraktı. dinlenmeye, yalnızlığa kuşlarla konuşmaya ihtiyaç vardı. o huzuru hissettim bu kitapta.
mecazen değil gerçekten o deniz yolculuğuna özlem var içimde. fakat hırçınlığını göze almam için cesaretimi toplamalıyım. baştan yenilmediğim günlere adıyorum bu yazımı.
teşekürler ernest hemingway..
kör talih, direnme, her gün yeni baştan edilinen sürekli tekrarlanan tecrübe. insanın yenilmek için yaratılmadığını kendine fısıldıyor yaşlı adam. aslında derdi hayatta kalmak. umut etmekten başka ne var elinde?
yıllardır bu benim işim dediği iş ona sanki oyun oynuyordu. o balık oltaya bir türlü gelmiyordu. en iyi bildiği iş her gün onu başarısızlık ile karşılıyor, bu onu mahvediyordu. aynı zamanda kader onu bu zamana kadar hiç tutmadığı büyük balık ile karşılaştırıyor. gücünün tükendiği hiç verim alamadığı bir zamanda. bu umut ışığı oraya gelme amacını, tükeneni tekrar doldurmasını hatırlatıyor. talihini doğru kullanmak için mücadele veriyor. ama bu o kadar basit değil onun için. arada kendini motive ediyor.
daha başka şeyler, neşeli şeyler düşün be moruk. bu duygu hiç yabancı değil insana. hadi dayan yapacaksın..
emeği boşa çıkan yaşlı adam, başarısız olsa da çocuk dostunun yardımıyla tekrar yeşertiyor umudunu. çocuğun ben de ikimize yetecek kadar şans var sözü kitap sonunda bizi biraz olsun teselli ediyor.
kitaptaki metaforlar
yaşlı adam: biz
deniz: hayat
köpekbalığı: düşman
yakalanan balık: hayaller, umut.
rüzgar: dost.
ve mücadelemiz.
hemingway’in küba'da yaşadığı zamanlarda pillar isimli teknesiyle çıktığı avlar, bu esere ilham kaynağı olmuştur. sonrasında gelen nobel ödülü ile de yazma başarısı tasdiklenmiştir. yazarın yaşam öyküsü oldukça etkileyicidir. hayattaki tüm olumsuzluklara ve kötü giden talihine rağmen tıpkı bu eserdeki yaşlı adam gibi direnmiş fakat psikolojisi bozulmuştur. sonu intihar ile biten bir yaşam öyküsüne konu olmuştur.
denizcilik kitapları artık çok dikkatimi çekiyor. bir nebze olsa günlük hayattan kopmama biraz seyir yapmama vesile oluyor. tüm bu koşuşturmanın içinde hemingway beni o sandala atıp deniz ile baş başa bıraktı. dinlenmeye, yalnızlığa kuşlarla konuşmaya ihtiyaç vardı. o huzuru hissettim bu kitapta.
mecazen değil gerçekten o deniz yolculuğuna özlem var içimde. fakat hırçınlığını göze almam için cesaretimi toplamalıyım. baştan yenilmediğim günlere adıyorum bu yazımı.
teşekürler ernest hemingway..
devamını gör...
11.
kendisi de bir balıkçıdan farksız olan ernest hemingway eseridir.
inceciktir, kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum.
84 gündür balık tutamayan, istediği balığı tutamayan santiago ile küçük bir çocuk olan manolin'in öyküsünü konu edinir. çocuğun ailesi yaşlı adamın salamo yani yazgısının kötü olduğuna inanırlar. çocuklarının santiago ile görüşmesini istemezler. santiago'nun ise çocuktan başka kimsesi yoktur ama ölesiye gururludur, çocuk onu yalnız bıraksa bile ses etmez, derin bir insandır o.
santiago karakteri o kadar gerçektir ki kitap bitse bile karakterler içimizde yaşamaya devam eder, 70 yaşında masmavi gözlü, yakında öleceğini bilen, karısını yitirmiş, denizin kendisi olan ıssız bir adam santiago, 9 yaşındaki bir çocuğa birey gibi saygı duyan, onu kâle alan, onunla beyzboldan konuşabilen, bara iki tek atmaya giden derin bir insan.
çocuğun ona evden yolda ağlayarak yemek getirdiği sayfalar vurucu gelir her zaman.
onun öleceğini bilmesi ama bir şey yapamaması 9 yaşında olsa bile onu etkiler, farkındadır.
sonunda o balık yakalanır elbette!
inceciktir, kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum.
84 gündür balık tutamayan, istediği balığı tutamayan santiago ile küçük bir çocuk olan manolin'in öyküsünü konu edinir. çocuğun ailesi yaşlı adamın salamo yani yazgısının kötü olduğuna inanırlar. çocuklarının santiago ile görüşmesini istemezler. santiago'nun ise çocuktan başka kimsesi yoktur ama ölesiye gururludur, çocuk onu yalnız bıraksa bile ses etmez, derin bir insandır o.
santiago karakteri o kadar gerçektir ki kitap bitse bile karakterler içimizde yaşamaya devam eder, 70 yaşında masmavi gözlü, yakında öleceğini bilen, karısını yitirmiş, denizin kendisi olan ıssız bir adam santiago, 9 yaşındaki bir çocuğa birey gibi saygı duyan, onu kâle alan, onunla beyzboldan konuşabilen, bara iki tek atmaya giden derin bir insan.
çocuğun ona evden yolda ağlayarak yemek getirdiği sayfalar vurucu gelir her zaman.
onun öleceğini bilmesi ama bir şey yapamaması 9 yaşında olsa bile onu etkiler, farkındadır.
sonunda o balık yakalanır elbette!
devamını gör...
12.
sonunda gerçekten üzüldüğüm bir kitaptı. sen o kadar çalış çabala ama neredeyse hiçbir şey elde edeme. keşke yanında olabilseyim de sana yardım edebilseydim canım amcam.
devamını gör...
13.
ernest hemingway'in incecik ama akıldan da çıkmayan eseridir.
80 veya 84 gündür balık tutamayan çipil gözlü ve gururlu bir adam olan santiago ile 9-10 yaşlarında bir çocuk olan manolin'in arkadaşlığını ve aralarındaki sevgiyi, adamın balık tutma çabasını anlatıyor.
kitap sinemaya da uyarlanmıştır.
çocuk adama yemek ve bira getirmek, ona giysi almak ister, ölecek diye ağlıyor.
sadece hayal ürünü olduğu halde hemingway ağlatmasını iyi biliyor.
işte edebiyat da budur.
kelimelerle ağlatmaktır.
80 veya 84 gündür balık tutamayan çipil gözlü ve gururlu bir adam olan santiago ile 9-10 yaşlarında bir çocuk olan manolin'in arkadaşlığını ve aralarındaki sevgiyi, adamın balık tutma çabasını anlatıyor.
kitap sinemaya da uyarlanmıştır.
çocuk adama yemek ve bira getirmek, ona giysi almak ister, ölecek diye ağlıyor.
sadece hayal ürünü olduğu halde hemingway ağlatmasını iyi biliyor.
işte edebiyat da budur.
kelimelerle ağlatmaktır.
devamını gör...
14.
ernest hemingway'in yazmış olduğu ve sinemaya da uyarlanan kısacık kitabı olup 84 gündür balık tutamayan santiago adlı balıkçı ve manolin adlı küçük bir çocuğun arkadaşlığını konu edinir.
adam kimseden bir şey istemeyecek kadar gururlu olduğu için onun temel ihtiyaçlarını çocuk karşılamak ister, çünkü yaşlı dostunun öleceğini bilmek ona acı verir.
adam kimseden bir şey istemeyecek kadar gururlu olduğu için onun temel ihtiyaçlarını çocuk karşılamak ister, çünkü yaşlı dostunun öleceğini bilmek ona acı verir.
devamını gör...
15.
bu kitabı çok sevenlere (bkz: deniz kıyısında koşan ala köpek) kitabını da tavsiye ediyorum. mutlaka okuyun. ikisi de balıkçılık ve avlanma ile alakalı. farklı kitaplar olsalar da ikisi de insanı çok etkiliyor. harika iki kitap.
devamını gör...
16.
özgün adı the old man and the sea olan ve 1952 senesinde yayınlanan ernest hemingway imzalı eser; kısacık bir şeydir lâkin kitabın izi bir ömür silinmez.
yalnız yaşayan mavi gözlü ve çok gururlu bir adam olan santiago ve manolin adlı çocuğun denizcilik serüvenlerini, balık tutma çabalarını konu edinir.
ayrıca sinemaya da uyarlanmıştır.
adam 84 gündür istediği balığı tutamaz, çocuğun ailesi ise onun adamın yanında kalmasını istemez çünkü salao yani yazgısının kötü olduğunu düşünürler.
çocuk ise adam için acı çeker, ona temel ihtiyaçlarını alır, onun ölecek olması onda bir acı duygusu yaşatır.
sadece bir balık tutma öyküsü değil karakterin iç dünyasına da yolculuk edinen bu eserde yazarın da denizcilik ile yakından ilgilendiği izlenimi uyanmaktadır, kitap aslında mücadeleyi anlatır, pes etmemeyi ve hayallerinden ne olursa olsun vazgeçmemeyi.
karakterin gördüğü rüyayı bile betimleyen bir eserdir, gururlu ama keskin biri olmayı, karısını özleyen adamın hayata karşı duruşunu.
dönemin yaşantısına, insanların iç dünyasına dair etkileyici bir kitaptır.
balık tutmak ve deniz bir kaçış mıdır, kitap bunu da sorguluyor.
peki kaçılan şey nedir?
ne yapabilirsin ki?"
"mücadele edeceğim" dedi. "
ölene dek mücadele edeceğim."
yalnız yaşayan mavi gözlü ve çok gururlu bir adam olan santiago ve manolin adlı çocuğun denizcilik serüvenlerini, balık tutma çabalarını konu edinir.
ayrıca sinemaya da uyarlanmıştır.
adam 84 gündür istediği balığı tutamaz, çocuğun ailesi ise onun adamın yanında kalmasını istemez çünkü salao yani yazgısının kötü olduğunu düşünürler.
çocuk ise adam için acı çeker, ona temel ihtiyaçlarını alır, onun ölecek olması onda bir acı duygusu yaşatır.
sadece bir balık tutma öyküsü değil karakterin iç dünyasına da yolculuk edinen bu eserde yazarın da denizcilik ile yakından ilgilendiği izlenimi uyanmaktadır, kitap aslında mücadeleyi anlatır, pes etmemeyi ve hayallerinden ne olursa olsun vazgeçmemeyi.
karakterin gördüğü rüyayı bile betimleyen bir eserdir, gururlu ama keskin biri olmayı, karısını özleyen adamın hayata karşı duruşunu.
dönemin yaşantısına, insanların iç dünyasına dair etkileyici bir kitaptır.
balık tutmak ve deniz bir kaçış mıdır, kitap bunu da sorguluyor.
peki kaçılan şey nedir?
ne yapabilirsin ki?"
"mücadele edeceğim" dedi. "
ölene dek mücadele edeceğim."
devamını gör...