1.
(bkz: sen hiç ateş böceği gördün mü?) filminde alıntı yaptığı şiiri ile senaristliğinin yanında şiir yazdığını da öğrendim. filmde şiirini replik olarak kullanmıştı ve çok hoşuma gitti. şiirlerini okumak istiyorum ama hangi kitabını almalıyım bilmiyorum.
devamını gör...
2.
kelime oyunlarını sıkça görebileceğiniz popülist edebiyat türünde yazılmış şiirlerdir.
keşke gelsen adlı şiirini az evvel seslendirmiş oldum.
güzel şiirleri vardır. değeri bilinmesi gereken bir sanatçımızdır efenim.
keşke gelsen adlı şiirini az evvel seslendirmiş oldum.
güzel şiirleri vardır. değeri bilinmesi gereken bir sanatçımızdır efenim.
devamını gör...
3.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?)
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?)
devamını gör...
4.
adının çarpraz yazılması kimin umurunda,
denize düşen yılana öykünür birazda.
şairdir.
denize düşen yılana öykünür birazda.
şairdir.
devamını gör...
5.
devamını gör...
6.
aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
el tutmak yol açıyor diye hesapsız
susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
yasak kelime oyunu yapmak
yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
tomurcuklanmak günah
ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
kimse ölmesin diye
kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
ne deniyorsa onu atacak kalp
ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın.
el tutmak yol açıyor diye hesapsız
susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
yasak kelime oyunu yapmak
yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
tomurcuklanmak günah
ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
kimse ölmesin diye
kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
ne deniyorsa onu atacak kalp
ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın.
devamını gör...
7.
"madem ölecektin niçin bu kadar güzeldin?" diye sorduğu gürdal'la konuştum şiirinde çok güzel bir edip cansever göndermesi* olduğundan belki de en sevdiğim şiiridir ama bir başka şiiri daha var ki adını unutsam bile şiir ezberimde kaldı.
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum.
sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan
ve ben ne zaman
kiminle sevişsem,
hâlâ seni aldatıyorum.
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum.
sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan
ve ben ne zaman
kiminle sevişsem,
hâlâ seni aldatıyorum.
devamını gör...
8.
hepsi bu
değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar
değişen ben değilim
dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
ahmet haşim'in kafiyeleri....
değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar
değişen ben değilim
dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
ahmet haşim'in kafiyeleri....
devamını gör...
9.
1998'yılında yayımlanan "kayıp kentin yakışıklısı" albümünden.
kayıp kentin yakışıklısı
dokuzunda kayboldu mayıs'ın,
cesedi bulundu
onikisinde...
kaçırıldığında da
kaybolduğunda da
ve cesetken de
yakışıklıydı...
amcamdı...
kayıp kentin yakışıklısı
dokuzunda kayboldu mayıs'ın,
cesedi bulundu
onikisinde...
kaçırıldığında da
kaybolduğunda da
ve cesetken de
yakışıklıydı...
amcamdı...
devamını gör...
10.
"ama gel gör ki ben o zaman
böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye
tabii diyorum oğlum sende
bu burun olduğu müddetçe
ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki
her şeyin ameliyatı var bunun yok
hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin
peki saçlarımı ortadan ayırsam?
gitmez oğlum manyaklaşma senin kafan üçgen"
(bkz: bir nevi otuzüç yaş şiiri)
böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye
tabii diyorum oğlum sende
bu burun olduğu müddetçe
ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki
her şeyin ameliyatı var bunun yok
hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin
peki saçlarımı ortadan ayırsam?
gitmez oğlum manyaklaşma senin kafan üçgen"
(bkz: bir nevi otuzüç yaş şiiri)
devamını gör...
11.
sana bakmak suya bakmaktır. sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.
devamını gör...
12.
olmamistir. asiri sig buluyorum.
devamını gör...
13.
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır
herşey olmaya hazır
sana bakmak, suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak,
bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak,
allah'a inanmaktır...
herşey olmaya hazır
sana bakmak, suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak,
bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak,
allah'a inanmaktır...
devamını gör...
14.
bütün şiirlerini severim, popülisttir bilmem nedir umrumda da değil...
istisnasız hem de bak.. tüm şiirlerini severim...
ama 'ankara' şiirinde bir bölüm var ki;
nedense en çok onu severim...
''...kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken;
hep kardeş olacak değiliz ya, yaşasın halkların sevgililiği (!)''
istisnasız hem de bak.. tüm şiirlerini severim...
ama 'ankara' şiirinde bir bölüm var ki;
nedense en çok onu severim...
''...kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken;
hep kardeş olacak değiliz ya, yaşasın halkların sevgililiği (!)''
devamını gör...
15.
arabesktir. edebi anlamda şiir değil. şiir o kadar satmaz.
devamını gör...
16.
çok çok şiir sevmeyen bir insan olarak yılmaz erdoğan'ın şiirlerini çok severim. daha çok sesini severim.
şiirle haşır neşir olan insanlara göre sığ ya da basit ya da olmuyor gibi gelebilir fakat ben nadir bir şiir dinleyicisi olarak, içten buluyorum.
mesela yaşayabilme ihtimali şiirinde;
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
mısrasıyla, en basitinden ilkokul zamanlarını,
suni teneffüs saatlerinde
okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
ben, senin benimle tunalı hilmi caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
mısralarıyla, lise platoniğini,
bu yol nereye gider şiirinde,
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
mısralarıyla, tam da benim yaşama baktığım pencereyi,
ankara şiirinde,
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri
sisli
binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti...
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
hep kardeş olacak değiliz ya, yaşasın halkların sevgililîğî!
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara' ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur
ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey
kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiçbir lahmacun da
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu kadar çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz,
şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitieyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok "çıkar ulan kimliğini" denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı
esmer
cesur
korkak
çoğu kürt
çoğu türk
çocuklardık...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar...
ha sonra
belki ahmed arif'in aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara'yı
o'nun kadar sevemeyecek
-bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır ankara...
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o, en netameli aydır bence
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm,
çocukluğum buz tutar
mısralarıyla, bebekliğimden çocukluğuma, çocukluğumdan gençliğime yaşadığım her anı, her anıyı hatırlatır.
bir şeyi sevebilmem için, bana hissettirdiklerine bakarım. bu şiirler bana yaşadığım şeyleri hissettiriyor. seviyorum.
şiirle haşır neşir olan insanlara göre sığ ya da basit ya da olmuyor gibi gelebilir fakat ben nadir bir şiir dinleyicisi olarak, içten buluyorum.
mesela yaşayabilme ihtimali şiirinde;
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
suni teneffüs saatlerinde
okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
ben, senin benimle tunalı hilmi caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
bu yol nereye gider şiirinde,
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
ankara şiirinde,
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri
sisli
binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti...
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
hep kardeş olacak değiliz ya, yaşasın halkların sevgililîğî!
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara' ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur
ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey
kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiçbir lahmacun da
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu kadar çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz,
şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitieyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok "çıkar ulan kimliğini" denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı
esmer
cesur
korkak
çoğu kürt
çoğu türk
çocuklardık...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar...
ha sonra
belki ahmed arif'in aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara'yı
o'nun kadar sevemeyecek
-bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır ankara...
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o, en netameli aydır bence
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm,
çocukluğum buz tutar
bir şeyi sevebilmem için, bana hissettirdiklerine bakarım. bu şiirler bana yaşadığım şeyleri hissettiriyor. seviyorum.
devamını gör...
17.
18.
yollar nereye gider, yollar bir yere gitmez o bir durma biçimidir
devamını gör...
19.
yol güzel, varmak değil.
devamını gör...
20.
gençliğimin aşk kokan şiirleri.
unutulmaz.
"ankara'ya öyle yakışırdı ki kar"
her kar yağdığında aklıma gelir.
ve çalışırken "her şey yapılabilir bir kağıtla, uçak örneğin uçurtma mesela"
derken ben istifayı düşünürüm hep o beyaz kağıtla...
aklıma geldikçe o şiirler duygulanırım.
aşklarım depreşir.
unutulmaz.
"ankara'ya öyle yakışırdı ki kar"
her kar yağdığında aklıma gelir.
ve çalışırken "her şey yapılabilir bir kağıtla, uçak örneğin uçurtma mesela"
derken ben istifayı düşünürüm hep o beyaz kağıtla...
aklıma geldikçe o şiirler duygulanırım.
aşklarım depreşir.
devamını gör...