zeki demirkubuz'un hiç komedi filmi çekmemesi
başlık "sensiz2gün" tarafından 19.04.2021 22:53 tarihinde açılmıştır.
1.
zeki demirkubuz'un hemen hemen bütün filmlerini izlemiş birisi olarak yıllardır bunu merak ediyorum ,komedi senaryosu yazma konusunda ciddi bir sıkıntı çektiğini düşünüyorum.
devamını gör...
2.
o kadar bunalımın içinde gülünç bir şey olmaması normal.
devamını gör...
3.
en fazla kara mizah bir film olurdu.
devamını gör...
4.
en başta komedi dendiğinde ne anlıyoruz ya da komediden ne bekliyoruz diye sormak geliyor içimden ama ta adem'den de almak istemiyorum mevzuyu. bence demirkubuz filmlerini dikkatle izleyen biri güldürü temaları barındırdığını kolay bir şekilde fark eder. elbette direkt komedi türündeki filmler gibi olmasını bekleyemeyiz. kaldı ki demirkubuz sineması insanı ağlatacak kadar duygu yoğunluğu yüksek de değildir. çarpıcıdır sadece. ve aslında demirkubuz filmlerinin birçok sahnesinde izleyici gülmeden de edemez*, yeterli anlara sığdırır bunu. çünkü karakterlerin her zaman gülünç taraflarını ortaya koyar yönetmen. (bizim özellikle komedi olarak tanıdığımız filmlerde belki bu bahsettiğim 3-5 dakikalık anlar tüm filme yayıldığı için bu şekilde anılır zaten.) özellikle ana karakterler bilgili, zeki, belki erdemli bile sayılabilecek kişilerdir ama her zaman düşünce ve davranışları arasında uyum yoktur, tutarsızdırlar. ve bir şekilde aşağılık* duruma düşerler. komedi de buradan çıkar zaten. yönetmenin bizzat bu sahneleri çekerken de güldüğüne neredeyse eminim.
bunları basitçe örneklendirmek gerekirse;
kader filminde otel sahnesinde bir kaç kişi* masumiyet filmini izler. bizim bekir de gelip şöyle bir bakar hatta. filmi izleyenler bir nevi öylesine ekrana bakıyorlardır ağızları açık şekilde. yönetmen filmi içinde kendi filmini izletip tabiri cazise "işte böyle izliyorsunuz siz de" demeye getirir.*
yazgı'da arkadaşıyla sinemaya gidecek olan musa, arkadaşını eker ama yine de sinemaya gider. sinemada karşılaştığı sinem ona durumu sorunca "vazgeçip eve gittim, eve gidince de tekrar vazgeçip buraya geldim" der. ki filmin akışı içinde gayet komiktir bu. sahnenin devamında tuvalette arkadaşı ile karşılaşırlar, yan yana pisuvarlarda durup, yan yana ellerini yıkarlar ama musa görmez bile arkadaşını. yine yazgı'da ana karakterimiz musa temelde hayata karşı kayıtsız, ruhu alınmış, fark etmez'ci bir karakter. erdemli de denebilir konuşmalarından, en azından adaletli. ama birden fazla çok sahnede onun cinselliğe olan ilgisini görürüz. sinemada sinem'in bacaklarını ellediği sahne ya da evinde bacaklarına durup durup baktığı. bu film içinde bir kez değil de birkaç kez gösteriliyor. normalde belki başka bir filmde o kadar da önemli olmayabilir. ama musa karakteri üzerinden düşününce insanın o kadar da içi boş olamayacağı bir şekilde yüze vuruluyor. ironiktir bir bakıma.
yeraltı filminde muharrem haz etmediği arkadaşının yemeğine kendini zorla davet ettirir bir nevi. hatta diğer arkadaşı konuşmalarında bunu açık açık söyler bizlere "orada burada böyle konuşup şimdi yemeğe geleceğim" diyorsun. muharrem "vay canına" gibi basit bir lafla konuyu geçiştirir, kendini üste çıkarabilecek konuları konuşmaya çalışır. ki muharrem bu olayların tümünde haklıdır da, düşünceleri, yaşanan olaylardan sonra çıkardığı sonuç doğrudur, mantıklıdır. ama arkadaşları tarafından aşağılanır yine. bu örneklere ünlü "şekspir" sahnesi ve muharrem'in köpek gibi ulumaları da eklenebilir.
bulantı'da eşi ve kızının ölümünden sonra bile hayatına devam edebilmiş, soğuk, musavari bir ahmet izleriz. yine entelektüel bir karakterdir bu. ama yönetmen onu yine alır bir şekilde kapalı bir odanın içine sokuverir. ahmet, bir akşam eski bir öğrencisinin evine gider. kızın belalı sevgilisi eve gelir ve ahmet apar topar bir odaya tıkıştırılıp kapısı kilitlenir, adam onu görmesin diye. ve neredeyse 5-6 dakikalık bir sekanstır bu, kapının arkasında ikilinin konuşmalarını dinleyen ahmet ile birlikte biz de üçüncü bir göz olarak dinleriz diyaloğu. aslında daha bu sahnenin hemen öncesinde belalı adama kapıyı açmadan önceki andaki o muamma bile bir gariptir. ama özellikle ahmet'in orada kapalı kalıp o ana maruz kalması, ve hatta kadın ve erkek arkasındaki o diyaloglar tüm gerçekleri insanın yüzüne vurur. çarpıcıdır, komiktir, zavallıcadır.
bana kalırsa dram zaten bu komediden çıkıyor. komedi de aynı şekilde bu dramdan besleniyor. ikisi de olmak zorunda gibi. nbc sineması için de bence aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün. zaten özellikle bu iki insanı konuşuyor olmamızın ana sebebi de bence bu temalar.
bunları basitçe örneklendirmek gerekirse;
kader filminde otel sahnesinde bir kaç kişi* masumiyet filmini izler. bizim bekir de gelip şöyle bir bakar hatta. filmi izleyenler bir nevi öylesine ekrana bakıyorlardır ağızları açık şekilde. yönetmen filmi içinde kendi filmini izletip tabiri cazise "işte böyle izliyorsunuz siz de" demeye getirir.*
yazgı'da arkadaşıyla sinemaya gidecek olan musa, arkadaşını eker ama yine de sinemaya gider. sinemada karşılaştığı sinem ona durumu sorunca "vazgeçip eve gittim, eve gidince de tekrar vazgeçip buraya geldim" der. ki filmin akışı içinde gayet komiktir bu. sahnenin devamında tuvalette arkadaşı ile karşılaşırlar, yan yana pisuvarlarda durup, yan yana ellerini yıkarlar ama musa görmez bile arkadaşını. yine yazgı'da ana karakterimiz musa temelde hayata karşı kayıtsız, ruhu alınmış, fark etmez'ci bir karakter. erdemli de denebilir konuşmalarından, en azından adaletli. ama birden fazla çok sahnede onun cinselliğe olan ilgisini görürüz. sinemada sinem'in bacaklarını ellediği sahne ya da evinde bacaklarına durup durup baktığı. bu film içinde bir kez değil de birkaç kez gösteriliyor. normalde belki başka bir filmde o kadar da önemli olmayabilir. ama musa karakteri üzerinden düşününce insanın o kadar da içi boş olamayacağı bir şekilde yüze vuruluyor. ironiktir bir bakıma.
yeraltı filminde muharrem haz etmediği arkadaşının yemeğine kendini zorla davet ettirir bir nevi. hatta diğer arkadaşı konuşmalarında bunu açık açık söyler bizlere "orada burada böyle konuşup şimdi yemeğe geleceğim" diyorsun. muharrem "vay canına" gibi basit bir lafla konuyu geçiştirir, kendini üste çıkarabilecek konuları konuşmaya çalışır. ki muharrem bu olayların tümünde haklıdır da, düşünceleri, yaşanan olaylardan sonra çıkardığı sonuç doğrudur, mantıklıdır. ama arkadaşları tarafından aşağılanır yine. bu örneklere ünlü "şekspir" sahnesi ve muharrem'in köpek gibi ulumaları da eklenebilir.
bulantı'da eşi ve kızının ölümünden sonra bile hayatına devam edebilmiş, soğuk, musavari bir ahmet izleriz. yine entelektüel bir karakterdir bu. ama yönetmen onu yine alır bir şekilde kapalı bir odanın içine sokuverir. ahmet, bir akşam eski bir öğrencisinin evine gider. kızın belalı sevgilisi eve gelir ve ahmet apar topar bir odaya tıkıştırılıp kapısı kilitlenir, adam onu görmesin diye. ve neredeyse 5-6 dakikalık bir sekanstır bu, kapının arkasında ikilinin konuşmalarını dinleyen ahmet ile birlikte biz de üçüncü bir göz olarak dinleriz diyaloğu. aslında daha bu sahnenin hemen öncesinde belalı adama kapıyı açmadan önceki andaki o muamma bile bir gariptir. ama özellikle ahmet'in orada kapalı kalıp o ana maruz kalması, ve hatta kadın ve erkek arkasındaki o diyaloglar tüm gerçekleri insanın yüzüne vurur. çarpıcıdır, komiktir, zavallıcadır.
bana kalırsa dram zaten bu komediden çıkıyor. komedi de aynı şekilde bu dramdan besleniyor. ikisi de olmak zorunda gibi. nbc sineması için de bence aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün. zaten özellikle bu iki insanı konuşuyor olmamızın ana sebebi de bence bu temalar.
devamını gör...
5.
kendisi komedidir zaten. efendim c blok filmini saymazsak filmlerinde kullandığı metaforlar 0-6 yaş çilek çocuk odası tadındadır. neymiş? kapanmayan kapılar sistemin bir türlü sonlanmayan sorunlarını dile getiriyormuş. ulan derviş zaim bile sanem çelik'i filler ve çimen'de pembe boyanın üstünde koşturur iken daha gerçekçi metafor yapıyordu.
devamını gör...
6.
hiç oynak şarkısı olmayan müzisyenin aynı türde sıkıntılarımı vardır, yoksa bu duruma tarzımı demeliyiz ?
devamını gör...
7.
zeki hoca, kilolu olmadığı içindir.
devamını gör...