rene yazar profili

rene kapak fotoğrafı
rene profil fotoğrafı
rozet
rene (editör)
karma: 20040 tanım: 1198 başlık: 223 apolet: 6 takipçi: 91
They told me all of my cages were mental, so I got wasted like all my potential.

son tanımları | başucu eserleri


12 çocuğunuz olsa isimlerini nasıl seçersiniz sorusu

ben doğa ile ilgili isimleri seviyorum bir de tınısı güzel olan geleneksel isimleri. 12 tane de çokmuş ama şu şekil bir şey olurdu:
bahar
nehir
doğa
deniz
ırmak
toprak
aysima
ateş
güneş
rüzgar
manolya
melisa / yasemin
devamını gör...

nostalji (kitap)

ilk defa bir kitaba dair düşüncelerimi toparlamakta bu kadar zorlanıyorum sanırım. bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi onu da bilmiyorum.

romanyalı (rumen?) yazar mircea cărtărescu kitapta kendisini anlatıyor, geçmişini. çocukluk, ergenlik ve ilk yetişkinlik dönemlerine dair anılarını okuyoruz ama zaman zaman gerçeküstü öğelerle ve düşüncelerini dili çok iyi kullanarak anlatması sayesinde hiç sıradan ya da sıkıcı bir kitap değil. bunları anlattığı kısım dışında bir de kitabın başında ve sonunda iki farklı hikaye var. bu hikayeler bile başlı başına kitaplar olabilirmiş. özellikle sondaki hikayeyi çok beğendim. evrenin yok olmasına kadar uzanmasını beklemiyordum bu hikayenin, beni şaşırttı ve tatmin etti.

kitabı genel olarak beğendim gibi. tek seferde okudum, akıcıydı bence ve bende merak uyandırdı. sonra ne olacak diye diye hızlıca okudum. kitabın ortasındaki kısımda olaylar arası geçişleri takip etmekte biraz zorlandım ve zaman zaman yaptığı ayrıntılı betimlemeler biraz sıktı. müzedeki her şeyi ayrıntılı anlatması, oyunda oda yükselince bükreşin her şeyini anlatması, vs. dikkatimi dağıttı biraz ama hikaye için gereksizlerdi de diyemem.

düşüncelerimi toparlamakta zorlanmamın sebebi kitapta ne oldu deseniz anlatmakta zorlanırım ama kitabı okurken keyif aldın mı deseniz de net bir "evet." olur cevap. yazardan okuduğum tek kitap olduğu için genel etkisi bu şekilde mi bilemiyorum ama başka bir kitabını daha okumayı isterim.

puanım 8/10.
devamını gör...

bize insan olmamızı öğütleyip kendisi hayvan gibi şey etmek

#3777345
sevgili aura, çok haklısın. akademik şiddetinden daha önce bahsetmiştim sn. insaflı olun biraz'ın. gerçekten inanılmaz boyutlara ulaştı.

baş editörümün bu şahsı banlatma önerisine tam destek veriyorum. şöyle 1 haftalık bi uzaklaştırma alsa en azından kendisinden kaynaklanan iş yükümüzü biraz hafifletiriz... tek sorun ceza alacak bir şey yapmıyor oluşu. birileri kızdırsın da şöyle okkalı küfür etsin diye bekliyoruz.
devamını gör...

the life of a showgirl

tam beklediğim gibi bir albümmüş!!!!
swift new heights'da albümü anlatırken folklore'daki yazım tarzının kaybolmadığını belirtmişti ama yapımcıların max martin ve shellback olması da hareketli bir albüm olacağını gösteriyordu. yani kafamda 1989 + folklore gibi bir şey olacağını düşünmüştüm ve tam olarak öyle bir albüm. çok mutluyum. albümdeki genel 2010'lar başı havasına da bayıldım. mutluyken dans ettirip üzgünken ağlatacak çok yönlü şarkılardan oluşuyor.

daha 2 kez dinledim albümü o yüzden tam olarak şu favorim diyemiyorum ama albümün ilk yarısını ikinci yarısına göre daha çok beğendim. özellikle ilk single olacak fate of ophelia ve eldest daughter tam benim kafam.

bu arada dün, albüm çıkmadan önce george michael'ın ekibi swift'in father figure şarkısının george michael'ın father figure şarkısından samplelandığını açıklamıştı. bir kısım hiç hoşlanmadı bu durumdan ama bence güzel hareket, orijinal şarkının da hakkını veren bir şarkı olmuş father figure. sözlerine bayıldımmmm.

en "on point" bulduğum şarkı da title track, sabrina carpenter ile çok iyi bir ikili olmuşlar. şarkı direkt başka tanımlarımda bahsettiğim "dinlerken film izliyormuş hissi" veren şarkılardan. bu albümde bunu çok hissettiren başka bir şarkı da ruin the friendship. şarkı isimleri ilk açıklandığında ruin the friendship'in sexy bi şarkı olacağını düşünmüştüm ama inanılmaz bir "plot twist" yaratmış swift. beni ağlatan ilk şarkı oldu.

ilerleyen zamanlarda şarkılara daha ayrıntılı tanımlar girerim belki ama şimdilik bu kaa.
devamını gör...

kaplanın karısı

tea obreht'ten bir soy hikayesi kaplanın karısı. böyle söyleyince çok basite indirgemiş oldum aslında ama asla basit ya da hissiz bir kitap değil. 

kitabımızın kahramanı kadın, genç bir doktor ama anlattıkları genel olarak yine bir doktor olan dedesinin hikayesi. savaşların ve yoklukların coğrafyasında bir köyde büyüyen bu dedenin müthiş bir yaşam hikayesi var. 

büyülü gerçekçilik tarzında yazılmış bir romanı sevmemem mümkün değildi zaten, bu kitabı da çok sevdim. tek oturuşta okudum. 

kitap bizden çok başka bir toplumda çok başka kuralları ve koşulları olan bir hayatı anlatıyor ama aynı zamanda kendinizden bir şeyler buluyorsunuz da. genç kadının doktor olmaya karar verme süreçlerini aynı yerden başka bir yoldan ben de izledim mesela. 

kitapta kaplanın ve kaplanın karısının taşıdığı anlam çok değerliydi. dedenin gençliğinde farklı ve yeniyi temsil ederken yaşlılığında tanıdık ve eskiye tutunma öğesine dönüşmesi çok güzeldi. 

en sevdiğim karakter ölümsüz adam oldu sanırım. büyülü gerçekçiliğin bağrından kopmuş, incelikle yazılmış bir karakterdi. sadece onu anlatan ayrı bir kitap olsa bayıla bayıla okurdum. 

herkese tavsiye edemem çok kendine has bir tarzı olduğu için ama marquez, bulgakov ya da latife tekin gibi yazarları sevenler bu kitaptan çok keyif alacaktır.
devamını gör...

cowboy like me

taylor swift communitysi içinde bile değeri bilinmeyen bu şarkıyı yazmak istedim.
taylor swift'in 9. stüdyo albümü evermore'un 11. şarkısı cowboy like me.
şarkının altyapısını ya da inşaasını anlatacak/eleştirecek kadar bilgim yok ama sözleri konusunda kendime güveniyorum.

bu şarkı bana swift dinlerken çokça hissettiğim film izliyormuş hissini en çok veren şarkılardan biri ve bayılıyorum buna.

birbirine romantik anlamda bağlı iki karakterimiz var ve şarkı bu iki kişinin tanışmasıyla başlıyor.


and the tennis court was covered up
with some tent-like thing
and you asked me to dance
but i said, "dancing is a dangerous game"
oh, i thought
this is gonna be one of those things


tenis kortunun çadır gibi bir şeyle kaplı olup altında dans edilmesi bana bir okul balosunu hatırlatıyor ama karakterlerin yetişkin olduğunu sonraki sözden anlıyoruz ki kadın (kadın ve erkek olduklarını düşünmemin sebebini sonraki sözlerde anlatacağım.) karakterimiz ilişkilerde tecrübeli ve dans teklif edildiğinde ne tarz bir şey çıkacağını bildiğini düşünüyor. bu kısmı şimdiye dönerek bitiriyoruz:


now i know
i'm never gonna love again.


o arada neler yaşandığını bu kadar güzel özetleyemezdi gerçekten. tanışmaktan şimdiye kadarki zamanda neler olduğunu bilmiyoruz ama aslında çokkk iyi biliyoruz bu söz sayesinde...


i've got some tricks up my sleeve
takes one to know one
you're a cowboy like me
never wanted love
just a fancy car
now i'm waiting by the phone
like i'm sitting in an airport bar
you had some tricks up your sleeve
takes one to know one


bazen romantik ilişkilerin başında karşınızdaki kişiyi sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissedersiniz ya hani, işte o his bence ortak travmalardan kaynaklanır. burada da bu anlatılıyor diye yorumluyorum. "takes one to know one" deyimi türkçe'ye "kişi kendinden bilir işi." olarak çevirilebilir. kadın karşısındakinin de kendi gibi aslında aşkı değil zenginliği arayarak ilişkiler kurduğunu anlıyor ve belki de "bile bile lades" çünkü şimdi telefonun başında uçağını bekler gibi aramasını bekliyor adamın. telefonun başında beklemeyi "by the phone" sözcüklerini kullanarak anlatması da önemli bir ayrıntı ki bize bu olayın 80'ler 90'lar gibi bir zaman diliminde geçtiğini anlatıyor. zaten şarkının genel havası da o vintage aurayı destekler nitelikte.


you're a cowboy like me
perched in the dark
telling all the rich folks anything they wanna hear
like it could be love
i could be the way forward
only if they pay for it

you're a bandit like me
eyes full of stars
hustling for the good life
never thought i'd meet you here
it could be love
we could be the way forward
and i know i'll pay for it


olayların ne olduğunu, bu kişilerin kim olduğunu tam olarak anladığımız kısma geldik. bu karakterlerin ikisi de aslında conman/conwoman denilen dolandırıcılar. hayatlarını zengin insanlarla ilişki kurup onları sömürerek geçiriyorlar. buradaki "cowboy" kelime seçimini irdelemek de önemli. tarihi olarak baktığımızda cowboylar aslen zengin çiftlik sahiplerinin yanında onların her işini gören kişilerdir. sadece inek gibi büyükbaş hayvanlara değil atlara da bakarlar, çiftlikteki diğer işlere de koştururlar. yani burada direkt conman demek yerine kendilerini bir çeşit duygusal cowboy olarak gördüklerini anlıyoruz, zenginlerin duygusal ihtiyaçlarını hallederek geçiniyorlar ki "i could be the way forward only if they pay for it" sözüyle de bu savım destekleniyor.

lakin nakaratın ikinci kısmına geldiğimizde bu görüş biraz düşüyor zira burada "bandit" ve "hustle" gibi illegal işlerin ipucunu veren kelimeler kullanılmış. yine kelime seçimleri dikkat çekiyor. bandit genellikle bir çetenin üyesi anlamında kullanılır. yani tek başına illegal işler yapan biri değil de bir grubun üyesi. iki karakter arasındaki bağı temsil ettiğini düşünüyorum bu kelimenin.


and the skeletons in both our closets
plotted hard to fuck this up
and the old men that i've swindled
really did believe i was the one
and the ladies lunching have their stories about
when you passed through town
but that was all before i locked it down


ve bridge! taylor swift dinleyenler bilir ki onun şarkılarında tüm fırtına şarkının köprü kısmında kopar. burada da böyle. tüm bu dolandırıcılıkların geçmişte kaldığını anlıyoruz. "skeletons" geçmişteki beraber oldukları insanları ya da genel olarak toplumu temsil ediyor olabilir. bu iskeletler karakterlerimiz arasındaki ilişkiyi bozmak için planlar yapmış. kadının dolandırdıkları gerçekten onun hayatının aşkı olduğuna inanmış, adamın dolandırdıklarının hepsinin onunla ilgili bir hikayesi var. "ama bunların hepsi ben onu kilitleyip kapatmadan önceydi." köprünün son kısmına geçmeden önce dramatik bir değişim oluyor burada hem sözlerde hem müzikte. bu sözde de "them" değil de "it" demesi düşündürücü. önceki bahsettikleri çoğul olarak bahsedilebilecek bir şeyken tekil bir zamir kullanıyor. çok emin olamamakla birlikte bence burada "it" direkt önceki hayatını temsil ettiği için böyle söylüyor.


now you hang from my lips
like the gardens of babylon
with your boots beneath my bed
forever is the sweetest con


ve şarkının son kısmı. beni hep ağlatan yer. hem söyleyiş şekli hem de sözler çok etkileyici. bu dörtlükte dikkat çeken şeylerden biri tabii ki "gardens of babylon" yani babil'in bahçeleri. bu bahçelerin neyi temsil ettiğini herkes az çok biliyor zaten: bolluk, bereket, ferahlık ve zenginlik. yıllarca dolandırıcılıkla aradıkları maddi zenginliği sonunda birbirlerine duydukları aşkta manevi olarak buluyorlar. "botların yatağımın altında" yani beraberler, birbirlerinin hayatındalar.
ama yine ve yeniden son dizede olaylar değişiyor. "sonsuzluk en tatlı kandırmacadır." burada "con" kelimesi tabii ki bilerek seçilmiş, şarkının tüm temasına uygun. kalbime hançer gibi saplanan bu söz kadının kim olduklarını unutmadıklarını hatırlatıyor. tamam buldular birbirlerini ama ne kadar sürecek? sonsuza dek mi? sonsuzluk en tatlı kandırmacadır.
devamını gör...

demet ablam hoş geldin

anlık feminist atak geçirten şarkı sözü. demet akalın'ın minnoş sesinden sonra adamın biri bir anda keko ağzıyla bu sözle girince bayılacak gibi oluyorum.
devamını gör...

hayatın anlamını arama sorunsalı

(bkz: yok ki)

kosssssskoca evrende bir kül parçasının atomlarındaki gibi miniminiminnacık bir şeyleriz en nihayetinde. çok bir anlam beklememek gerek.
devamını gör...

ot gibi yaşadığı halde günlük tutan birey

4 sene önce yazmışım: #387701
hala aynı düşünüyorum. eski günlüklerime bakmak da mental olarak zorlayıcı olsa da hoşuma gidiyor. nerelerden geldin be kızım sen dedirtiyor.

bence herkesin günlüğü, kişisel bir arşivi olmalı. illa oturup defter kalemle yazmaya gerek yok, telefonun not uygulamasına bile yazsan bir şeydir. ot gibi yaşamak bu düzenin bize zorla yaptırdığı bir şey. eminim buradaki yazarların %90'ı işten eve evden işe bir hayat yaşamak zorunda. yazmak bu otluğun aslında içinizden gelmediğini, dışarıdan bir baskı olduğunu hatırlatıcısı. aynı hayatları başka kafalarla yaşıyoruz. sabah işe giderken şahit olduğun bir tartışmanın sana ifade ettiğiyle bana ifade ettiği bambaşka. bireyselliğimizi, benliğimizi koruyalım çünkü sen buna değersin.*
devamını gör...

aşkım solucan olsaydım yine de beni sever miydin sorusu

"peki beni diğer solucanlardan nasıl ayırt ederdin?" diye devam sorusu olan sorudur.

bayılırım sevdiğim insanları böyle saçma sorularla darlamayı. son zamanlardaki favori sorum da "bir böcek olsaydın hangi böcek olurdun?" önce kafamdan bu kişi şunu der diye tahmin yapıyorum ama pek tutmuyor.
devamını gör...

kırmızı buğday

ahmet büke ilk kez okuduğum bir yazar oldu fakat bu kitabı son okuduğum olmayacak buna eminim.

kısaca kitaptan bahsetmem gerekirse: 1915-1922 yılları arasındaki ege bölgesini anlatıyor. bundan öncesinde akhisar'ın geçmişiyle ilgili birkaç bölüm okuyoruz, ana karakterimiz arap ali'yi anlamak için elzem bu bölümler de.

kitabı gerçekten çok sevdim. bu vatanın ne zorluklarla var olabildiğini bir kez daha hatırlattı. yazar o kadar yetenekli ki arap ali, yüzbaşı cemil, gani dayı gibi insanların acısı ne kadar hadsafhada olsa da bir an bile ajitasyon yapılmış gibi hissetmedim. aksine ben de onlarla acıyı yaşadım, düzeni sorguladım, kaybettim ve kazandım.

adnan bey, kahya mihail gibi adamların varlığı da bir kez daha cumhuriyet'e şükrettirdi.

genel olarak kitabın başlarında "ne oluyor, bunlar kim?" gibi bir alışma süresi yaşamış olsam da biraz içine girdikten sonra akıp gitti. olayların işlenişi, araya yedirilmiş masallar, geçmişe gidip gelişler hepsi çok özenli yapılmış ve kitabın dünyasına girmeyi kolaylaştırmış.

kitabın bittiği andan sonrasını çok merak etmeme rağmen yazarın bunu anlatmayışı hoşuma gitti. biraz tarih okuması yapmaya bile teşvik etti ki ben pek sevmem normalde.

ahmet büke'nin kalemiyle tanıştığım için mutluyum, ayrıca bu kitabı özellikle egelilere ve tarihe ilgi duyanlara şiddetle tavsiye ederim.
devamını gör...

bir üstteki yazar hakkında düşünülenler

bir baba olduğunu biliyorum. muhabbetimiz yok. evlatlara sağlık sıhhat kendisine sabır diliyorum.
devamını gör...

04.00 normal sözlük sigara zirvesi

mışıl mışıl uyurken midem kötü oldu uyandım. sebebi de lanet olası şehirde içine acı koymadan normal bir yemek yapamamaları. karbonatlı su içtim, minik küfürler eşliğinde sigara içiyorum şimdi de. şans eseri denk geldik zirveye...
devamını gör...

eurovision 2026

viyana'da yapılacağı duyurulan etkinlik.
birkaç gün önce duyurdukları yeni logo ile de eurovision takipçileri arasında ufak bir infial yarattı. gerçekten çok kötü yeni logo. yapay zekaya yaptırmışlar herhalde.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

the life of a showgirl

albüm çıkış tarihi 03.10.2025 olarak duyuruldu. önceki tanımda dediğim gibi max martin ve shellback ile çalışmış bu albümde. sevgilisi travis kelce'nin dediğine göre "banger" bir albüm olacakmış. full hareketli dans ettirecek şarkılar bekleniyor. albümün genel teması bir showgirl'ün sahne arkasında yaşadıkları üzerineymiş. şarkı listesinde açıklanan 12 parçadan başka parça olmayacağını söyledi taylor swift. (önceki albümünde 2 albüm yayınlamıştı 31 parça ile.)

şarkı listesi şu şekilde:


1. "the fate of ophelia"
2. "elizabeth taylor"
3. "opalite"
4. "father figure"
5. "eldest daughter"
6. "ruin the friendship"
7. "actually romantic"
8. "wi$h li$t"
9. "wood"
10. "cancelled!"
11. "honey"
12. "the life of a showgirl" (featuring sabrina carpenter)


albüm görsellerinden birkaç tane eklemeye geldim aslında. bu kadın kalbime iyi gelmiyor çuk fenayım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

the life of a showgirl

taylor swift'in 12 ağustos 12:12'de* duyurduğu 12. albümü.
yeni albümün tema renkleri turuncu ve mint yeşili.
albüm kapağı henüz yayınlanmadı, türkiye saati ile perşembe günü gece 02:00'de yayınlanacak olan new heights isimli travis ve jason kelce kardeşlerin podcastinde açıklanacak. albüm çıkış tarihi de muhtemelen eylül sonu ekim başı olacak.
önceki 4 albümünün aksine dibine kadar pop bir albüm geleceği düşünülüyor. bahsettiğim önceki albümlerde jack antonoff ile çalışmıştı bu albümde red ve 1989'da da çalıştığı max martin ile çalıştığı söyleniyor.
1989 albümünün yarattığı etkiyi yaratacağını düşünüyorum. önümüzdeki 2 sene boyunca her yerde bu albümün şarkılarını duymaya şimdiden hazırlanın arkadaşlar.
hayranlarına hayırlı olsun diyelim.*
devamını gör...

bir kediye verilebilecek en güzel isim

benim bir kedimin adı isot. gerçek bir urfa beyefendisi olduğu için bu ismi kazandı ama o an aklıma balcan* gelmediği için bir miktar üzüldüm sonradan.
diğer kedimin adı momo. hava bükücü avatar'daki momo isimli lemurun gözleriyle aynı gözlere sahip bir hamfendi olduğu için o da bu ismi kazanmıştı.
yani bence kedinin özelliklerine göre seçilmiş isim en güzel isimdir.
devamını gör...

armysuzy

bitanecik baş editörüm, canım dostum, iyi ki doğdun ve bu pis dünyaya bir güzellik kattın. yeni yaşın fena bir yaş ama sen her şeyin üstesinden gelirsin. çok mutlu ve sağlıklı olduğun bir yaş olsun. seni çok seviyorum.

sen olmasaydın n'aaaapardıkkkk??
devamını gör...

ne malım var kadıya yedirecek ne dinim var şeytana verecek

bir iran atasözü.

ne mal dârem ki dîvân behored, ne din dârem ki şeytan bebered.

sadık hidayet'in kör baykuş kitabında geçiyor. çevirisini behçet necatigil yapmış.

hoşuma gitti bu laf. birçoğumuzu anlatıyor sanki.
devamını gör...

aziz bey hadisesi

bu kitabın bende iki özel yeri var:
1. hayatımda ilk kez gittiğim kitap mezatından ilk aldığım kitap.
2. ayfer tunç'un çok iyi bir yazar olduğuna karar verdiğim kitap.

tüm bunlara rağmen kitabı beğenmeseydim kötü olurdu. gerçi beğenmeseydim ikinci madde var olmazdı zaten, neyse.

kitabın iki farklı basımı var anladığım kadarıyla, ilk basımda aziz bey hadisesi ile birlikte başka hikayeler de mevcut ama benim de okuduğum olan ikinci basımda sadece kitaba adını veren öykü var. aziz bey'in yaşamını ve ölümünü okuyoruz hikayede, basit bir adam değil tanburi aziz bey. aşkı için izini dilini bilmediği beyrut'a gidecek kadar gözü kara ama eline tamburunu alıp da işte ben bunu yapacağım diyemeyecek kadar da korkak. dedesi ve babasından da bahsediyor hikaye, oradan anlıyorsunuz neden böyle olduğunu biraz da.

aslında hikaye diyor ki kimse basit değildir. herkes zamanla eksilir ve eskir. ayfer tunç'un böyle bir yazar olduğunu da diğer kitaplarını da okudukça anladım zaten. bambaşka birini, çok şahsına münhasır birini anlatırken aslında herkesi anlatıyor. aynı zamanda toplumun geçirdiği dönüşümlere bir selam çakıyor.

hem gülümseten hem iç burkan, yalnızlığı, sevmeyi, hesaplaşmayı, çözümler bulmayı anlatan bir kitaptı. tavsiye edilir.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim