apollonia - en çok favorilenen tanımları (1. sayfa)
1.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
bir hikâyenin sonuna geldik. sözlüğe veda etmekteyiz.
neredeyse üç senelik bir serüvendi. çok güzel insanlarla tanıştım, konuştum. çok güzel yazılar yazdım, düşünmeye ve yazmaya sevk etti sözlük beni. bunlar benim için eşsiz deneyimlerdi. zirâ tam da bunun için gelmiştim sözlüğe. yazı yazmayı çok seven biri olarak farklı başlıklarla düşünebilmek, bir şeyler üretmek çok güzeldi. tanıştığım insanlar neyse de, hayatımın biriciği cabası oldu elbet…* sözlükten alabileceğim maksimum verimi de yanımda götürerek bu diyarlardan göçüyorum. *
mutluyum, musmutlu. hayatımda fark yaratacak ciddi kararlar alıyor, yeni yollar çiziyorum. bu süreçte sözlüğün artık hayatımda olmamasına karar verdim. daha önemli, daha değerli şeylere yönelip enerjimi, vaktimi, fikrimi onlara harcayacağım. ciddi şeyler başarmak, yapmak için adım atıyorken sözlük arkada bırakacaklarımın içinde bulunuyor, bunun için başta canımıniçi editör arkadaşlarım olmak üzere herkese veda ediyorum. youtuber ve editör apollonia’nızı unutmayın!
dipnot: editörlükte açılan yerimi clarkent’e verin, üzülmesin…
neredeyse üç senelik bir serüvendi. çok güzel insanlarla tanıştım, konuştum. çok güzel yazılar yazdım, düşünmeye ve yazmaya sevk etti sözlük beni. bunlar benim için eşsiz deneyimlerdi. zirâ tam da bunun için gelmiştim sözlüğe. yazı yazmayı çok seven biri olarak farklı başlıklarla düşünebilmek, bir şeyler üretmek çok güzeldi. tanıştığım insanlar neyse de, hayatımın biriciği cabası oldu elbet…* sözlükten alabileceğim maksimum verimi de yanımda götürerek bu diyarlardan göçüyorum. *
mutluyum, musmutlu. hayatımda fark yaratacak ciddi kararlar alıyor, yeni yollar çiziyorum. bu süreçte sözlüğün artık hayatımda olmamasına karar verdim. daha önemli, daha değerli şeylere yönelip enerjimi, vaktimi, fikrimi onlara harcayacağım. ciddi şeyler başarmak, yapmak için adım atıyorken sözlük arkada bırakacaklarımın içinde bulunuyor, bunun için başta canımıniçi editör arkadaşlarım olmak üzere herkese veda ediyorum. youtuber ve editör apollonia’nızı unutmayın!
dipnot: editörlükte açılan yerimi clarkent’e verin, üzülmesin…
devamını gör...
3.
nasıl unutacağımızı bilmediğimiz insanlar
ölse yine iyi. öldü, artık çaresi yok ölüm dışında kavuşmanın der, oturursun.
ölmeden veda ettiğin veya veda etmek zorunda olduğunu bildiğin bir insan varsa büyük sıkıntı oluyor.
istemsizce hatırlıyorsun bazen. drive gibi ikinci depolama alanına atamıyor, hep bellekte tutuyorsun.
unutmak istemeyebiliyorsun. inatçısındır. o insana gönülden bağlısındır. bu en kötüsü. sen istemedikçe düzelemiyorsun. düzelmek istemek için de çok yol katetmen gerekiyor. bazen şehir, ülke dâhi değiştiriyorsun da aklında o insan kalıyor. öldüremiyorsun bir türlü içinde onu. inat ediyorsun.
kendi kendine çocukluk edip ayak diretiyorsun.
kendi hafıza kafesine kapatıyorsun o insanı. eziyet ediyorsun.
ama nasıl unutacağını bir türlü bilemiyorsun işte. çok garip. insan nasıl bilerek ve isteyerek her şeyi yapabiliyor da, unutmayı yapamıyor?
hatta unutmaktan, o denli sevdiği insanı aşmaktan korkuyor insan.
"seni öldü varsayıyorum" diyor en sonunda canına tak edip, yine dönüp sabahına hatırlıyor.
"kâğıt kalem çıkarıp seni hatırlamamak mümkün mü diye yazmaya başlıyorum." diyor cahit zarifoğlu cümleleriyle.
"seni hatırlamamak mümkün mü diye yazmaya devam ettim." diyor insan kendi kendine ve kendi çıkmazını yaratıyor.
sana zarar verdiğini bile bile hayatında, zihninde, hafızanda tutmak istiyorsun o insanı. bizzat hayatında olan birini de unutmaya çalışabilirsin mesela. kendine saygından ötürü o kişinin hayatında olmaması gerektiğini bilirsin de, elinden gelmez. nasıl unutulur bilemezsin.
hayata devam etmek, o kişi olmaksızın, gün içerisinde aklına gelmeksizin yaşamak zor gelir. çok takılırsın. unutacağım dedikçe unutulmaz kılar bu onu.
başkalarını onunla karşılaştırmak onu unutulmaz kılar.
sâhi, insan nasıl unutabilir? bir yol yordamı var mıdır bunun? hayatımızın ondan öncesini hatırlamadığımız insanları nasıl unutabiliriz ki?
ölmeden veda ettiğin veya veda etmek zorunda olduğunu bildiğin bir insan varsa büyük sıkıntı oluyor.
istemsizce hatırlıyorsun bazen. drive gibi ikinci depolama alanına atamıyor, hep bellekte tutuyorsun.
unutmak istemeyebiliyorsun. inatçısındır. o insana gönülden bağlısındır. bu en kötüsü. sen istemedikçe düzelemiyorsun. düzelmek istemek için de çok yol katetmen gerekiyor. bazen şehir, ülke dâhi değiştiriyorsun da aklında o insan kalıyor. öldüremiyorsun bir türlü içinde onu. inat ediyorsun.
kendi kendine çocukluk edip ayak diretiyorsun.
kendi hafıza kafesine kapatıyorsun o insanı. eziyet ediyorsun.
ama nasıl unutacağını bir türlü bilemiyorsun işte. çok garip. insan nasıl bilerek ve isteyerek her şeyi yapabiliyor da, unutmayı yapamıyor?
hatta unutmaktan, o denli sevdiği insanı aşmaktan korkuyor insan.
"seni öldü varsayıyorum" diyor en sonunda canına tak edip, yine dönüp sabahına hatırlıyor.
"kâğıt kalem çıkarıp seni hatırlamamak mümkün mü diye yazmaya başlıyorum." diyor cahit zarifoğlu cümleleriyle.
"seni hatırlamamak mümkün mü diye yazmaya devam ettim." diyor insan kendi kendine ve kendi çıkmazını yaratıyor.
sana zarar verdiğini bile bile hayatında, zihninde, hafızanda tutmak istiyorsun o insanı. bizzat hayatında olan birini de unutmaya çalışabilirsin mesela. kendine saygından ötürü o kişinin hayatında olmaması gerektiğini bilirsin de, elinden gelmez. nasıl unutulur bilemezsin.
hayata devam etmek, o kişi olmaksızın, gün içerisinde aklına gelmeksizin yaşamak zor gelir. çok takılırsın. unutacağım dedikçe unutulmaz kılar bu onu.
başkalarını onunla karşılaştırmak onu unutulmaz kılar.
sâhi, insan nasıl unutabilir? bir yol yordamı var mıdır bunun? hayatımızın ondan öncesini hatırlamadığımız insanları nasıl unutabiliriz ki?
devamını gör...
4.
anın fotoğrafı
kedimin üstünü giydirdiğim için ambale oldu. hareket edemeyeceğini sanıp böyle yatıyor dümdüz hahahahahhh
devamını gör...
5.
sözlük yazarlarının fotoğrafları
sözlüğümüzün yazarları sadece tanım yazmıyor, aşçı olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar caaanım
devamını gör...
6.
martin eden sendromu
ulaşınca değerini kaybetmek. aslında biraz da böyle özetlenebilir.
martin eden, jack london'ın aynı isimde olan kitabından bir karakterdir. martin, ilkokul mezunu olan, hayatı denizlerde geçmiş ve gemideki arkadaşları dışında hiçbir şey görmeyen, bilmeyen biridir. cahil, bilgisizdir. şans eseri tanıştığı ruth isimli bir kız hayatını tamamen değiştirir. konuşmayı bile doğru dürüst bilmeyen martin, aristokrat bir aileden gelen ruth'un her konuda bu kadar dolu olmasına çok şaşırmıştır. ondan çok etkilenmiş, ona yetebilmek için her şeyi yapmak istemiştir. kendini öğrenmeye vermiş, okumuş, okumuş, okumuştur...
bir yandan da yazmaya başlamıştır. önce ufak, hiçbir şeye benzemeyen şeyler yazmıştır. bu sırada zamanla ruth'un aşkını da kazanmıştır, amacına ulaşmıştır. gözünde, ona lâyık olabilmiştir.
fakat ruth artık onun bu yazma arzusunu kötü görmeye başladığında, ona inanmadığında ruth'u da bırakıp yazmaya döner. tam yazmaya da küstüğü vakit, ün onu bulur. artık ne kalemi vardır, ne ruth'u. ün kazandığında her şeyi geri kazandığı sanılır, fakat martin hiçbirini geri istemez. sonunda inandığı ve hayatını harcadığı tüm değerlerin, arzuların, hırsların yalan olduğunu anlayarak dayanamaz ve kendini öldürür.
“başarı depresyonu” olarak da adlandırılır bu psikolojide. ulaştığı her şeyi küçük görmeye ve vazgeçmeye başlayan insanlar için kullanılır. fakat sonra tükenir insan. onu küçük gören ruth'un dönüşü martin'i yaralar. istediğinde ün kazanamaması ama sonra kazanması onu yaralar. onu canlı tutanın aslında yarışmak olduğunu, istediği şeyin sadece 'ulaşma süreci' olduğunu fark eder.
ulaşmak, geç ulaşmak, dönmek... bunlar martin için boş ve yaralayıcıdır.
elde ettiği şeyden sıkılanlar için kullanılan bir sendrom ismidir.
martin eden, jack london'ın aynı isimde olan kitabından bir karakterdir. martin, ilkokul mezunu olan, hayatı denizlerde geçmiş ve gemideki arkadaşları dışında hiçbir şey görmeyen, bilmeyen biridir. cahil, bilgisizdir. şans eseri tanıştığı ruth isimli bir kız hayatını tamamen değiştirir. konuşmayı bile doğru dürüst bilmeyen martin, aristokrat bir aileden gelen ruth'un her konuda bu kadar dolu olmasına çok şaşırmıştır. ondan çok etkilenmiş, ona yetebilmek için her şeyi yapmak istemiştir. kendini öğrenmeye vermiş, okumuş, okumuş, okumuştur...
bir yandan da yazmaya başlamıştır. önce ufak, hiçbir şeye benzemeyen şeyler yazmıştır. bu sırada zamanla ruth'un aşkını da kazanmıştır, amacına ulaşmıştır. gözünde, ona lâyık olabilmiştir.
fakat ruth artık onun bu yazma arzusunu kötü görmeye başladığında, ona inanmadığında ruth'u da bırakıp yazmaya döner. tam yazmaya da küstüğü vakit, ün onu bulur. artık ne kalemi vardır, ne ruth'u. ün kazandığında her şeyi geri kazandığı sanılır, fakat martin hiçbirini geri istemez. sonunda inandığı ve hayatını harcadığı tüm değerlerin, arzuların, hırsların yalan olduğunu anlayarak dayanamaz ve kendini öldürür.
“başarı depresyonu” olarak da adlandırılır bu psikolojide. ulaştığı her şeyi küçük görmeye ve vazgeçmeye başlayan insanlar için kullanılır. fakat sonra tükenir insan. onu küçük gören ruth'un dönüşü martin'i yaralar. istediğinde ün kazanamaması ama sonra kazanması onu yaralar. onu canlı tutanın aslında yarışmak olduğunu, istediği şeyin sadece 'ulaşma süreci' olduğunu fark eder.
ulaşmak, geç ulaşmak, dönmek... bunlar martin için boş ve yaralayıcıdır.
elde ettiği şeyden sıkılanlar için kullanılan bir sendrom ismidir.
devamını gör...
9.
köylü yazardan ironiler
şu ana kadar sözlükteki hiçbir olayda ağzımı açmamıştım, onun için genellemelere katılmazsam sevinirim.
bahsi geçen yazarın fikirlerini desteklemem, kendisini tanımam, asla haz etmem, çoğunlukla da güler geçerim.*
fakat x ya da y, hak verirsiniz ya da hak vermezsiniz; bir insana yükleneceğiz derken kalitesizleşiyorsunuz.
olaylara verdiğiniz tepki olayı yapanın kalitesini değil, sizin kalitenizi gösteriyor. **
kimsenin kişisel hayatını, sözlük haricindeki sosyal yaşantısını ve hele hele aile ilişkilerini asla bilemezsiniz.
bu ne demek ya, 'kocan bile sevmiyor seni, sevmeyecek'. şaka gibisiniz. onun yaptığı yanlıştı da sizinki çok mu doğru?
tartışmanın da bir kalitesi olur.
bahsi geçen yazarın fikirlerini desteklemem, kendisini tanımam, asla haz etmem, çoğunlukla da güler geçerim.*
fakat x ya da y, hak verirsiniz ya da hak vermezsiniz; bir insana yükleneceğiz derken kalitesizleşiyorsunuz.
olaylara verdiğiniz tepki olayı yapanın kalitesini değil, sizin kalitenizi gösteriyor. **
kimsenin kişisel hayatını, sözlük haricindeki sosyal yaşantısını ve hele hele aile ilişkilerini asla bilemezsiniz.
bu ne demek ya, 'kocan bile sevmiyor seni, sevmeyecek'. şaka gibisiniz. onun yaptığı yanlıştı da sizinki çok mu doğru?
tartışmanın da bir kalitesi olur.
devamını gör...
10.
anın fotoğrafı
18.
tesettürden çıkma isteği
#3116786 merhaba. ben de çook küçük yaşta, kendi isteğimle, açık görüşlü bir aileden gelerek tesettüre girdim. ama hiçbir zaman zorlanmadım hatta hep daha fazlasını istedim bu konuda. hani giyimime daha çok dikkat edeyim, şuna buna daha çok dikkat edeyim minvalinde şeylerle hep allah'ın rızasına yaklaşmaya çalıştım, çalışıyorum.
öncelikle her ortamda, her toplulukta orayı kötü temsil eden insanlar vardır. müslümanlar için de maalesef durum böyle. müslümanları da kötü temsil eden bir sürü insan var. müslümanlığı, islamı lekeleyen bir sürü insan var. bile isteye bir şey yapmasalar bile yaşam tarzlarını islamiyete uydurmamalarıyla zaten kötü temsil etmiş oluyorlar. fakat bunlara aldanmamak her olgun insanın yapması gereken bir şeydir. bir tane kötü hristiyan görsem tüm hristiyanlara kötü demem. aksine yabancı da birçok arkadaşım var. konu kesinlikle peşin hüküm. sen de o peşin hüküm sürenlerin dediklerine çok takılmışsın anlaşılan.
ayrıca sürekli kendimi ispatlayacağım diye farklı ideolojilerden arkadaş edindim diye bir şey yazmışsın. aksine, kendin gibi hem dinine bağlı hem kendini geliştirmeye özenen hem açık görüşlü, yani gerçekten müslüman olmaya çalışan birileriyle arkadaş olsaydın durum böyle olmazdı. 4 dnisz arkadaşın varsa 5. sen olursun, 4 zengin arkadaşın varsa 5. sen olursun: mantık basit. illâki etkilenirsin. kendin gibi insanlarla arkadaşlıktan çok kaçınmışsın gibi duruyor.
aynılarını ben de duyuyorum bu arada. tesettürlüyüm, bir sürü başarım var. akademik olarak bir sürü başarım var. ilgi alanlarıma kendim bile yetişemiyorum. dansta, resimde, müzikte yetenekliyim. edebiyata, sinemaya, felsefeye, siyasete inanılmaz ilgiliyim ve bu konularda bilgiliyim. bunlardan bu şekilde bahsetmek hoşuma gitmiyor. bu tamamen karakterimizin farklı olmasından kaynaklanıyordur tabii ki ama ben kendi kendime yeterli geliyorum. ama senin bu yaptıklarını sürekli dışarıya ispatlamaya çalışman seni dinden uzaklaştırmış gibi görünüyor.
yani allah'ın rızasından çok, kulların arasında kabul görmeyi bekliyorsun.
sözlerim sert geldiyse özür dilerim. ama yaşımız da hemen hemen aynı. gerçekten destek beklediğin her anda mesaj kutum açık. seninle aynı şeyleri duymuş biriyim. "bu kadar eğlenceli olacağını bilmezdim, bu kadar bilgili olacağını tahmin edemezdim, bu kadar yetenekli olmak nereden geliyor; siz sadece dini şeyler okuyup ev hanımı olmaya bakmıyor musun tek amacınız koca bulmak ve hadis kitapları okumak falan değil mi" diye hem masumane hem de aşağılayıcı bir sürü şeye mâruz kalıyorum. evet, ben de çok duyuyorum.
ama açık olsan da bir şey fark etmeyecek inan. sen kendine inancını tamamlayamamışsın çünkü. kendine güvensen, bir başkasına ispat etmek zorunda hissetmesen kendini, başındaki başörtü de sana ağır gelmezdi. açık olsan yine kendini ispatlama çaban devam edecek gibi duruyor. birilerinden bağımsız olmayı öğrenmen lazım. sorunun din değil bence.
ama mesela ben aksine, ben bu yaptıklarımı, resimlerimi yazılarımı, akademik başarımı, bilgi dağarcığımı, profesyonelleşmeye çalıştığım her konuyu, her meziyetimi başımdakiyle beraber yapmaktan gurur duyuyorum. müslümanlar asıl her yerde olmalıdır, her yerdeydik de. her yerde olduğumuzu, başarılarımızı göstermemiz ve buna alıştırmamız gerekiyor, asıl bağnaz olan onların müslümanların böyle olamayacağını düşünmeleri.
çünkü daha bizim ilk emrimiz bile "oku!"
senin tek ihtiyacın olan şey senin gibi dini inancı olan ve hakiki bir müslüman olmanın getirilerinden biri olan kendini geliştirmeyi de hakkıyla yapan insanlarla hemhâl olman. yaşadıklarını da tek yaşayan sen değilsin, yalnız hissetme.
öncelikle her ortamda, her toplulukta orayı kötü temsil eden insanlar vardır. müslümanlar için de maalesef durum böyle. müslümanları da kötü temsil eden bir sürü insan var. müslümanlığı, islamı lekeleyen bir sürü insan var. bile isteye bir şey yapmasalar bile yaşam tarzlarını islamiyete uydurmamalarıyla zaten kötü temsil etmiş oluyorlar. fakat bunlara aldanmamak her olgun insanın yapması gereken bir şeydir. bir tane kötü hristiyan görsem tüm hristiyanlara kötü demem. aksine yabancı da birçok arkadaşım var. konu kesinlikle peşin hüküm. sen de o peşin hüküm sürenlerin dediklerine çok takılmışsın anlaşılan.
ayrıca sürekli kendimi ispatlayacağım diye farklı ideolojilerden arkadaş edindim diye bir şey yazmışsın. aksine, kendin gibi hem dinine bağlı hem kendini geliştirmeye özenen hem açık görüşlü, yani gerçekten müslüman olmaya çalışan birileriyle arkadaş olsaydın durum böyle olmazdı. 4 dnisz arkadaşın varsa 5. sen olursun, 4 zengin arkadaşın varsa 5. sen olursun: mantık basit. illâki etkilenirsin. kendin gibi insanlarla arkadaşlıktan çok kaçınmışsın gibi duruyor.
aynılarını ben de duyuyorum bu arada. tesettürlüyüm, bir sürü başarım var. akademik olarak bir sürü başarım var. ilgi alanlarıma kendim bile yetişemiyorum. dansta, resimde, müzikte yetenekliyim. edebiyata, sinemaya, felsefeye, siyasete inanılmaz ilgiliyim ve bu konularda bilgiliyim. bunlardan bu şekilde bahsetmek hoşuma gitmiyor. bu tamamen karakterimizin farklı olmasından kaynaklanıyordur tabii ki ama ben kendi kendime yeterli geliyorum. ama senin bu yaptıklarını sürekli dışarıya ispatlamaya çalışman seni dinden uzaklaştırmış gibi görünüyor.
yani allah'ın rızasından çok, kulların arasında kabul görmeyi bekliyorsun.
sözlerim sert geldiyse özür dilerim. ama yaşımız da hemen hemen aynı. gerçekten destek beklediğin her anda mesaj kutum açık. seninle aynı şeyleri duymuş biriyim. "bu kadar eğlenceli olacağını bilmezdim, bu kadar bilgili olacağını tahmin edemezdim, bu kadar yetenekli olmak nereden geliyor; siz sadece dini şeyler okuyup ev hanımı olmaya bakmıyor musun tek amacınız koca bulmak ve hadis kitapları okumak falan değil mi" diye hem masumane hem de aşağılayıcı bir sürü şeye mâruz kalıyorum. evet, ben de çok duyuyorum.
ama açık olsan da bir şey fark etmeyecek inan. sen kendine inancını tamamlayamamışsın çünkü. kendine güvensen, bir başkasına ispat etmek zorunda hissetmesen kendini, başındaki başörtü de sana ağır gelmezdi. açık olsan yine kendini ispatlama çaban devam edecek gibi duruyor. birilerinden bağımsız olmayı öğrenmen lazım. sorunun din değil bence.
ama mesela ben aksine, ben bu yaptıklarımı, resimlerimi yazılarımı, akademik başarımı, bilgi dağarcığımı, profesyonelleşmeye çalıştığım her konuyu, her meziyetimi başımdakiyle beraber yapmaktan gurur duyuyorum. müslümanlar asıl her yerde olmalıdır, her yerdeydik de. her yerde olduğumuzu, başarılarımızı göstermemiz ve buna alıştırmamız gerekiyor, asıl bağnaz olan onların müslümanların böyle olamayacağını düşünmeleri.
çünkü daha bizim ilk emrimiz bile "oku!"
senin tek ihtiyacın olan şey senin gibi dini inancı olan ve hakiki bir müslüman olmanın getirilerinden biri olan kendini geliştirmeyi de hakkıyla yapan insanlarla hemhâl olman. yaşadıklarını da tek yaşayan sen değilsin, yalnız hissetme.
devamını gör...
19.
karşı cinsle tokalaşmayan insan
medeniyet dediğiniz şey başkalarının hastalık, rahatsızlık, görüş, dini bakış açısı vb. şeylerine kendi açınızdan bakmak sanırım. bravo.
insanlar başkalarına temas etmekten hoşlanmıyor olabilir. o kişinin hoşlanmaması saygı duymak için yeterli bir neden olmalı aslında ama hadi biraz saygısızlar için başka nedenler de açıklayalım:
bu sadece bir hoşlanmama konusundan da öte, hastalık olabilir. başka birine temas edememe diye bir hastalık mevcut. üstelik ciddi bir rahatsızlık. doğuştan da olabilir, travmalarla da tetiklenebilir bir hastalık. (bkz: hafefobi) önceden taciz/tecavüze mâruz kalmış kişilerde fazlaca görülen bir hastalık.
hijyenden ötürü bunu yapmayı sevmiyor olabilir. kaldı ki ben de sevmiyorum. insanların %70'i tuvaletten çıkarken ellerini yıkamıyor. ben otobüste demire dokunsam elimin üzerinde pis bir katman oluşmuş gibi hissediyor, rahatsız hissediyorum yıkayana/temizleyene kadar. bu titizliğin de aynı şekilde okb boyutunda, rahatsızlık boyutunda olanları var.
bir de dini boyutu var. hani siz çok aydın, açık görüşlü falansınız da birbirinize, birbirinizin görüşlerine çok saygı duyuyorsunuz ya... buna da ayyynı şekil saygı duymanız gerekiyor. her ne kadar saygınız "islamiyet hariç saygı" boyutuna gelmiş olsa da...
islamiyet dahil olmak üzere bir sürü dinde bu var. karşı cinse temas etmemek günah olsun, pislikten necasetten dolayı dokunulmayan/dokunulmaması gereken ya da önlenen şeyler vardır. olabilir. karşındaki kişinin dini görüş ve yaşantısına da saygı duymak zorundasın. *
din ya da onunla bununla alâkası olmaksızın ben genel olarak temizlik eksikliğinden dolayı temas etmemeyi tercih ediyorum. başkalarının evinde su içmem için bile oraya güvenmem gerekiyor. kaldı ki yeni tanışılan kişiyle tokalaşma bana çok absürt ve dayanılmaz geliyor.
bu konuda hep asyalıları destekledim nedense ya. temas etme kardeşim, eğil hafiften selamlaşmak için. kafa selamı mesela. mis. *
insanlar başkalarına temas etmekten hoşlanmıyor olabilir. o kişinin hoşlanmaması saygı duymak için yeterli bir neden olmalı aslında ama hadi biraz saygısızlar için başka nedenler de açıklayalım:
bu sadece bir hoşlanmama konusundan da öte, hastalık olabilir. başka birine temas edememe diye bir hastalık mevcut. üstelik ciddi bir rahatsızlık. doğuştan da olabilir, travmalarla da tetiklenebilir bir hastalık. (bkz: hafefobi) önceden taciz/tecavüze mâruz kalmış kişilerde fazlaca görülen bir hastalık.
hijyenden ötürü bunu yapmayı sevmiyor olabilir. kaldı ki ben de sevmiyorum. insanların %70'i tuvaletten çıkarken ellerini yıkamıyor. ben otobüste demire dokunsam elimin üzerinde pis bir katman oluşmuş gibi hissediyor, rahatsız hissediyorum yıkayana/temizleyene kadar. bu titizliğin de aynı şekilde okb boyutunda, rahatsızlık boyutunda olanları var.
bir de dini boyutu var. hani siz çok aydın, açık görüşlü falansınız da birbirinize, birbirinizin görüşlerine çok saygı duyuyorsunuz ya... buna da ayyynı şekil saygı duymanız gerekiyor. her ne kadar saygınız "islamiyet hariç saygı" boyutuna gelmiş olsa da...
islamiyet dahil olmak üzere bir sürü dinde bu var. karşı cinse temas etmemek günah olsun, pislikten necasetten dolayı dokunulmayan/dokunulmaması gereken ya da önlenen şeyler vardır. olabilir. karşındaki kişinin dini görüş ve yaşantısına da saygı duymak zorundasın. *
din ya da onunla bununla alâkası olmaksızın ben genel olarak temizlik eksikliğinden dolayı temas etmemeyi tercih ediyorum. başkalarının evinde su içmem için bile oraya güvenmem gerekiyor. kaldı ki yeni tanışılan kişiyle tokalaşma bana çok absürt ve dayanılmaz geliyor.
bu konuda hep asyalıları destekledim nedense ya. temas etme kardeşim, eğil hafiften selamlaşmak için. kafa selamı mesela. mis. *
devamını gör...