martin eden sendromu
başlık "guzel oldugu kadar kustah nick" tarafından 02.07.2023 20:13 tarihinde açılmıştır.
1.
anlatsam film olur dediğim sendrom.
jack london'ın eserinden esinlenmiş bulunuyoruz tabii.
jack london'ın eserinden esinlenmiş bulunuyoruz tabii.
devamını gör...
2.
bir "madam bovary sendromu " değildir.
devamını gör...
3.
ulaşınca değerini kaybetmek. aslında biraz da böyle özetlenebilir.
martin eden, jack london'ın aynı isimde olan kitabından bir karakterdir. martin, ilkokul mezunu olan, hayatı denizlerde geçmiş ve gemideki arkadaşları dışında hiçbir şey görmeyen, bilmeyen biridir. cahil, bilgisizdir. şans eseri tanıştığı ruth isimli bir kız hayatını tamamen değiştirir. konuşmayı bile doğru dürüst bilmeyen martin, aristokrat bir aileden gelen ruth'un her konuda bu kadar dolu olmasına çok şaşırmıştır. ondan çok etkilenmiş, ona yetebilmek için her şeyi yapmak istemiştir. kendini öğrenmeye vermiş, okumuş, okumuş, okumuştur...
bir yandan da yazmaya başlamıştır. önce ufak, hiçbir şeye benzemeyen şeyler yazmıştır. bu sırada zamanla ruth'un aşkını da kazanmıştır, amacına ulaşmıştır. gözünde, ona lâyık olabilmiştir.
fakat ruth artık onun bu yazma arzusunu kötü görmeye başladığında, ona inanmadığında ruth'u da bırakıp yazmaya döner. tam yazmaya da küstüğü vakit, ün onu bulur. artık ne kalemi vardır, ne ruth'u. ün kazandığında her şeyi geri kazandığı sanılır, fakat martin hiçbirini geri istemez. sonunda inandığı ve hayatını harcadığı tüm değerlerin, arzuların, hırsların yalan olduğunu anlayarak dayanamaz ve kendini öldürür.
“başarı depresyonu” olarak da adlandırılır bu psikolojide. ulaştığı her şeyi küçük görmeye ve vazgeçmeye başlayan insanlar için kullanılır. fakat sonra tükenir insan. onu küçük gören ruth'un dönüşü martin'i yaralar. istediğinde ün kazanamaması ama sonra kazanması onu yaralar. onu canlı tutanın aslında yarışmak olduğunu, istediği şeyin sadece 'ulaşma süreci' olduğunu fark eder.
ulaşmak, geç ulaşmak, dönmek... bunlar martin için boş ve yaralayıcıdır.
elde ettiği şeyden sıkılanlar için kullanılan bir sendrom ismidir.
martin eden, jack london'ın aynı isimde olan kitabından bir karakterdir. martin, ilkokul mezunu olan, hayatı denizlerde geçmiş ve gemideki arkadaşları dışında hiçbir şey görmeyen, bilmeyen biridir. cahil, bilgisizdir. şans eseri tanıştığı ruth isimli bir kız hayatını tamamen değiştirir. konuşmayı bile doğru dürüst bilmeyen martin, aristokrat bir aileden gelen ruth'un her konuda bu kadar dolu olmasına çok şaşırmıştır. ondan çok etkilenmiş, ona yetebilmek için her şeyi yapmak istemiştir. kendini öğrenmeye vermiş, okumuş, okumuş, okumuştur...
bir yandan da yazmaya başlamıştır. önce ufak, hiçbir şeye benzemeyen şeyler yazmıştır. bu sırada zamanla ruth'un aşkını da kazanmıştır, amacına ulaşmıştır. gözünde, ona lâyık olabilmiştir.
fakat ruth artık onun bu yazma arzusunu kötü görmeye başladığında, ona inanmadığında ruth'u da bırakıp yazmaya döner. tam yazmaya da küstüğü vakit, ün onu bulur. artık ne kalemi vardır, ne ruth'u. ün kazandığında her şeyi geri kazandığı sanılır, fakat martin hiçbirini geri istemez. sonunda inandığı ve hayatını harcadığı tüm değerlerin, arzuların, hırsların yalan olduğunu anlayarak dayanamaz ve kendini öldürür.
“başarı depresyonu” olarak da adlandırılır bu psikolojide. ulaştığı her şeyi küçük görmeye ve vazgeçmeye başlayan insanlar için kullanılır. fakat sonra tükenir insan. onu küçük gören ruth'un dönüşü martin'i yaralar. istediğinde ün kazanamaması ama sonra kazanması onu yaralar. onu canlı tutanın aslında yarışmak olduğunu, istediği şeyin sadece 'ulaşma süreci' olduğunu fark eder.
ulaşmak, geç ulaşmak, dönmek... bunlar martin için boş ve yaralayıcıdır.
elde ettiği şeyden sıkılanlar için kullanılan bir sendrom ismidir.
devamını gör...
4.
bir şeyi elde ettikten sonra elde edilen şeyin ya da ulaşılan konumun bir anda değersizleşmesi; albeni ve cazibesini yitirmesi olarak kısaca tanımlanabilecek sendrom olup adını jack london eseri martin eden'dan aldığı söylenebilir.
mesela bir kitabı satın aldıktan sonra okumamak gibi, bir hayal gerçekleştikten sonra boşluğa düşmek gibi durumlar buna örnek verilebilir.
martin eden sendromu;
arzulanan, peşinde koşturulan, uğruna bir çok şey feda edilen ve varıldığında mutlak mutluluğa erişileceği düşünülen hedeflerin elde edilmesiyle beraber gelen boşluk, hissizlik, amaçsızlık ve anlamsızlık duygusu.
mesela bir kitabı satın aldıktan sonra okumamak gibi, bir hayal gerçekleştikten sonra boşluğa düşmek gibi durumlar buna örnek verilebilir.
martin eden sendromu;
arzulanan, peşinde koşturulan, uğruna bir çok şey feda edilen ve varıldığında mutlak mutluluğa erişileceği düşünülen hedeflerin elde edilmesiyle beraber gelen boşluk, hissizlik, amaçsızlık ve anlamsızlık duygusu.
devamını gör...
5.
bence martin eden'in durumu tam olarak öyle değildi. kızı elde ettiği halde onun için çabalamaya devam etti. ancak kızın ve ailesinin gerçek yüzünü gördü. kendini o şekilde entelektüel açıdan geliştirmeseydi kızı da hâlâ güzel bulmaya devam ederdi. o yalnızca kızın da ailesinin de kendisi cahilken göründükleri kadar asil olmadığını anladı. bir elbiseye ulaştıktan sonra onu istememekle, elbisenin bir yerinde kusur olduğunu fark edip vazgeçmek tamamıyla başka.
devamını gör...
6.
bana daha çok yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeme gibi geliyor martin'in durumu. kendi gibi insanlarla hatırlarsanız ilgilenmiyordu ilk başlarda. ona göre o kızlar cahildi, alt tabakaydı. sonra ruth'un seviyesine geldiğinde onu da beğenmemeye başladı. martin kimle olursa olsun, hangi ortamda olursa olsun kimseyi beğenemez çünkü aç gözlü bi pislik. denizcilik yaparken onunla ilgilenen kadınların ne günahı vardı da hakir gördü onları? hadi denk değillerdi diyelim e ruth, üzümlü kekim ne yaptı da onu da hor görmeye başladı? bu işler böyledir a dostlar. toplumda sınıf çatışması neyse bu martinin olayı da biraz odur. hangi zümreye dahil olursa olsun bir üsttekine sataşıp, kıskanıp onun seviyesine gelmeye uğraşır. geldiğinde de eşiti olduğu insanları küçük görür.
devamını gör...