apollonia - en çok favorilenen tanımları (31. sayfa)
2.
forever
"my name is henry morgan, my story is a long one."
her bölümü bu efsane cümle ile başlayan, sâhiden de upuzun hayat hikayesi olan bir adamı konu alan abc dizisidir.
2015 yılında yayınlandığında çok tutmasına rağmen 22 bölümün ardından iptal olmuştur. dizi, henry morgan adında bir otopsi doktorunun yaşadıklarını konu almaktadır.
henry morgan, 1779'da doğmuş olan bir doktordur. babasının köle ticaretine karışmış olduğunu öğrenince köle dolu bir gemiye biner ve köleleri kurtarmaya çalışır. fakat kaptan tarafından vurularak denize atılır. bu sırada afrika imparatoriçesi tarafından lanetlenir. ve her öldüğünde, ilk öldüğü yer olan denizin ortasında doğup durur. *
1814 yılında ölen henry morgan, 1815'te evine dönebilmiştir. karısı neler olduğunu sorduğunda ispatlamasına rağmen ona inanmayarak onu bir akıl hastanesine kapatır.
zaman içinde hapse de düşmüştür, boynu kırılarak da ölmüştür, barut fıçısı patlamasında da ölmüştür, çığda da ölmüştür, savaş doktoruyken bıçaklanarak da ölmüştür,
karısı yaşlandığında ise henry ile tekrar karşılaşır ve onun yaşlanmadığını, hâlâ 35 yaşındaki halinde kaldığını görünce inanmaya başlar. fakat başlarına farklı olaylar gelir. ikinci dünya savaşı sırasında henry, tanıştığı abigail isimli bir hemşireye aşık olur ve savaşta kimsesiz kalan bir bebeği evlat edinirler. buna "abe" ismini verirler. çok sevdiği eşi abigail'in gizemli ortadan kayboluşu, 2015 senesinde dâhi araştırılmaya değer bir şey olmuştur onun gözünde. ve bu şekilde belki de kendi gibi ölümsüz olan birilerini bulabilecektir...
henry morgan, koca 236 yıllık ömründe hem birçok kayıp yaşamış hem de birçok şeye tanık olmuştur. aynı zaman 236 koca senelik bilgi birikimi ve kendini geliştirmiş bir karakteri vardır. bu sayede otopsi doktoru olarak çalıştığı yerde davaları çözmede polise çok yardımcı olmaktadır.
hem çok zeki bir adamı izlemek çok keyifli hem de kurgusu çok zekice bir dizi. üstelik başroldeki ioan gruffudd mükemmel ingiliz aksanını konuşturuyorken ayrıca bir zevk veriyor diziyi izlemek!
denizde yeniden doğarken sürekli çıplak olarak doğması diziye bir komedi de katıyor. new york polis departmanında adli tabit olarak çalışırken iş arkadaşı olan polis memuru jo martinez ile çok iyi anlaşıyor. izleyicilerin çoğu bu ikiliyi çift olarak görmek isteseler, yakıştırsalar da bence iyi ki de çift olmamışlar. klişe olurdu.
otopsilerin ve davaların yanı sıra kendisi aynı zamanda bir bilim insanıdır. ölümsüz olduğunu bilen tek kişi olan abe'i üzse de, kendi için ölüm yolları arar durur. bunun için deneyler yapar.
ölümsüzlüğün berbat bir şey olduğunu en iyi şekilde öğreten dizi sanırım forever.
3 yaşından beri doktor olmak isteyen bir kız çocuğu için mükemmel bir diziydi. henry morgan, sayesinde alanıma karar vermiş ve ortaokuldayken otopsi doktoru olacağım diye tutturmuştum. açıkçası hâlâ çok büyük saygıyla baktığım ve içimde ukde kalan bir meslektir. çünkü polisiye, suç ile ilgili biriyim ve otopsi doktorluğu da tam bana göreydi. hem doktorluk, hem farklı davalar.. merak duygusu barındırması....
fakat türkiye'de işlerin öyle ilerlemediğini ve otopsi doktorlarının davaya müdahale edemediğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm. bir de üstelik türkiye'de doktorluk okumak, asla saygı görmemek, ölümüne çalışmak da cabası. o sıralar dile artan ilgim (yine diziler sayesinde yabancı kültürler ve dillere merakım artmıştı yani yine de forever dizisine teşekkür edebilirim) sayesinde dilci oldum çıktım.
üstelik en büyük hayalim aynı henry morgan gibi, boş zamanlarımda deneyler yapmak ve bilim adına bir şey bulmak, bilime katkı sağlamaktı. olsun, biz de dil bilim alanından gittik işte...
henry morgan çok fazla etkilendiğim bir karakterdi. kaldı ki hem ioan gruffudd çok iyi oynamıştı, hem karakter sağlamdı hem de dizi sağlamdı.
sadece 22 bölüm olması dolayısıyla arada bir tekrar izlerim. izlediğim ilk dizilerden olduğu için de yeri bende çok başkadır. ve bence herkesin de izlemesi gereken kaliteli bir yapım.
o müthiş giriş için:
"my name is henry morgan. my story is a long one."
her bölümü bu efsane cümle ile başlayan, sâhiden de upuzun hayat hikayesi olan bir adamı konu alan abc dizisidir.
2015 yılında yayınlandığında çok tutmasına rağmen 22 bölümün ardından iptal olmuştur. dizi, henry morgan adında bir otopsi doktorunun yaşadıklarını konu almaktadır.
henry morgan, 1779'da doğmuş olan bir doktordur. babasının köle ticaretine karışmış olduğunu öğrenince köle dolu bir gemiye biner ve köleleri kurtarmaya çalışır. fakat kaptan tarafından vurularak denize atılır. bu sırada afrika imparatoriçesi tarafından lanetlenir. ve her öldüğünde, ilk öldüğü yer olan denizin ortasında doğup durur. *
1814 yılında ölen henry morgan, 1815'te evine dönebilmiştir. karısı neler olduğunu sorduğunda ispatlamasına rağmen ona inanmayarak onu bir akıl hastanesine kapatır.
zaman içinde hapse de düşmüştür, boynu kırılarak da ölmüştür, barut fıçısı patlamasında da ölmüştür, çığda da ölmüştür, savaş doktoruyken bıçaklanarak da ölmüştür,
karısı yaşlandığında ise henry ile tekrar karşılaşır ve onun yaşlanmadığını, hâlâ 35 yaşındaki halinde kaldığını görünce inanmaya başlar. fakat başlarına farklı olaylar gelir. ikinci dünya savaşı sırasında henry, tanıştığı abigail isimli bir hemşireye aşık olur ve savaşta kimsesiz kalan bir bebeği evlat edinirler. buna "abe" ismini verirler. çok sevdiği eşi abigail'in gizemli ortadan kayboluşu, 2015 senesinde dâhi araştırılmaya değer bir şey olmuştur onun gözünde. ve bu şekilde belki de kendi gibi ölümsüz olan birilerini bulabilecektir...
henry morgan, koca 236 yıllık ömründe hem birçok kayıp yaşamış hem de birçok şeye tanık olmuştur. aynı zaman 236 koca senelik bilgi birikimi ve kendini geliştirmiş bir karakteri vardır. bu sayede otopsi doktoru olarak çalıştığı yerde davaları çözmede polise çok yardımcı olmaktadır.
hem çok zeki bir adamı izlemek çok keyifli hem de kurgusu çok zekice bir dizi. üstelik başroldeki ioan gruffudd mükemmel ingiliz aksanını konuşturuyorken ayrıca bir zevk veriyor diziyi izlemek!
denizde yeniden doğarken sürekli çıplak olarak doğması diziye bir komedi de katıyor. new york polis departmanında adli tabit olarak çalışırken iş arkadaşı olan polis memuru jo martinez ile çok iyi anlaşıyor. izleyicilerin çoğu bu ikiliyi çift olarak görmek isteseler, yakıştırsalar da bence iyi ki de çift olmamışlar. klişe olurdu.
otopsilerin ve davaların yanı sıra kendisi aynı zamanda bir bilim insanıdır. ölümsüz olduğunu bilen tek kişi olan abe'i üzse de, kendi için ölüm yolları arar durur. bunun için deneyler yapar.
ölümsüzlüğün berbat bir şey olduğunu en iyi şekilde öğreten dizi sanırım forever.
3 yaşından beri doktor olmak isteyen bir kız çocuğu için mükemmel bir diziydi. henry morgan, sayesinde alanıma karar vermiş ve ortaokuldayken otopsi doktoru olacağım diye tutturmuştum. açıkçası hâlâ çok büyük saygıyla baktığım ve içimde ukde kalan bir meslektir. çünkü polisiye, suç ile ilgili biriyim ve otopsi doktorluğu da tam bana göreydi. hem doktorluk, hem farklı davalar.. merak duygusu barındırması....
fakat türkiye'de işlerin öyle ilerlemediğini ve otopsi doktorlarının davaya müdahale edemediğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm. bir de üstelik türkiye'de doktorluk okumak, asla saygı görmemek, ölümüne çalışmak da cabası. o sıralar dile artan ilgim (yine diziler sayesinde yabancı kültürler ve dillere merakım artmıştı yani yine de forever dizisine teşekkür edebilirim) sayesinde dilci oldum çıktım.
üstelik en büyük hayalim aynı henry morgan gibi, boş zamanlarımda deneyler yapmak ve bilim adına bir şey bulmak, bilime katkı sağlamaktı. olsun, biz de dil bilim alanından gittik işte...
henry morgan çok fazla etkilendiğim bir karakterdi. kaldı ki hem ioan gruffudd çok iyi oynamıştı, hem karakter sağlamdı hem de dizi sağlamdı.
sadece 22 bölüm olması dolayısıyla arada bir tekrar izlerim. izlediğim ilk dizilerden olduğu için de yeri bende çok başkadır. ve bence herkesin de izlemesi gereken kaliteli bir yapım.
o müthiş giriş için:
"my name is henry morgan. my story is a long one."
devamını gör...
3.
aynı dili konuşmayan iki insanın iletişim kurması
"dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak"
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak"
devamını gör...
5.
karadeniz turu yapmak
daha geçen ay yaptığımdır.
öncelikle çok şikayetçi olduğum bir tur firması, rehberi denk geldi. fakat bunu başka bir zaman anlatırım. buradan ilk gece rize ayder'de kaldık. huser yaylasına çıktık, trabzon'a gittik, sümela manastırını gördük. ordu'ya gittik. merkezinde gezdik, teleferikle tepeye çıktık. giresun'a geçtik. orada da bir gece geçirdik. samsun'u gezdik. * sonrasında çorum falan derken.. amasya'yı da gezdik gördük, döndük. her bir şehrin kendine ait güzelliği vardı. müze bile gezdik. çok iyiydi. bir de mutlaka gastronomik açıdan da değerlendirip her şeyi yiyin!
yeşil dağlar tepeler. akan sular.. geneli böyle. havası terrrrtemiz. bölge halkı ile kucaklaştık. yerel halkla tanıştık *
gezip gördüğüm yerler açısından çok mutluyum. bir sürü yer gezdim gördüm. fakat iyi bir tur firması ve iyi bir rehber seçtiğinize dikkat edin. rehberimiz berbattı. buraya da yazayım hatta tur firması hakkında düşüncelerimi iyisi.
bir de turlarda her şey ekstra ücretli. bir firma ile tura çıkacağınız zaman bunu da göz önünde bulundurun. sadece yol ve otel için ücret ödüyor, diğer her şeyi ekstra diye veriyorsunuz. cart yaylası curt yaylası derken paranız bitmesin *
dipnot, depremden dolayı yok henüz ama olsa doğu turunu tercih ederdim.
öncelikle çok şikayetçi olduğum bir tur firması, rehberi denk geldi. fakat bunu başka bir zaman anlatırım. buradan ilk gece rize ayder'de kaldık. huser yaylasına çıktık, trabzon'a gittik, sümela manastırını gördük. ordu'ya gittik. merkezinde gezdik, teleferikle tepeye çıktık. giresun'a geçtik. orada da bir gece geçirdik. samsun'u gezdik. * sonrasında çorum falan derken.. amasya'yı da gezdik gördük, döndük. her bir şehrin kendine ait güzelliği vardı. müze bile gezdik. çok iyiydi. bir de mutlaka gastronomik açıdan da değerlendirip her şeyi yiyin!
yeşil dağlar tepeler. akan sular.. geneli böyle. havası terrrrtemiz. bölge halkı ile kucaklaştık. yerel halkla tanıştık *
gezip gördüğüm yerler açısından çok mutluyum. bir sürü yer gezdim gördüm. fakat iyi bir tur firması ve iyi bir rehber seçtiğinize dikkat edin. rehberimiz berbattı. buraya da yazayım hatta tur firması hakkında düşüncelerimi iyisi.
bir de turlarda her şey ekstra ücretli. bir firma ile tura çıkacağınız zaman bunu da göz önünde bulundurun. sadece yol ve otel için ücret ödüyor, diğer her şeyi ekstra diye veriyorsunuz. cart yaylası curt yaylası derken paranız bitmesin *
dipnot, depremden dolayı yok henüz ama olsa doğu turunu tercih ederdim.
devamını gör...
6.
güne bir şiir bırak
"sen
eğer yine istanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler tüküreceğim
demek yine ben"
attila ilhân
eğer yine istanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler tüküreceğim
demek yine ben"
attila ilhân
devamını gör...
7.
michael scott
kara mizah bağımlısı biri olarak michael'ın tüm absürdlükleri, kara mizahı, her şeye karşı tepkisi o kadar çok hoşuma gidiyor ki, içimde bir michael barındırdığıma eminim. fakat göstermiyorumdur.
harika bir karakter ve harika bir oyunculuk, canlandırma.
office'i tekrar tekrar izleme sebeplerinden biri sadece michael scott dâhi olabilir.
üstelik güldürürken gözünüzden yaş getiren karakter, bölüm gelir sizi duygulandırarak da gözünüzden yaş getirir...
harika bir karakter ve harika bir oyunculuk, canlandırma.
office'i tekrar tekrar izleme sebeplerinden biri sadece michael scott dâhi olabilir.
üstelik güldürürken gözünüzden yaş getiren karakter, bölüm gelir sizi duygulandırarak da gözünüzden yaş getirir...
devamını gör...
8.
herzamanderimki
seninle büyüdüğüm, sana sahip olduğum için çok şanslıyım. seninle yaptığım her şey daha da güzelleşiyor. eğleneceğim zaman da ağlayacağım zaman da aklıma gelen ilk kişi, bir tanecik ablam. seni çok seviyorum. doğum günün kutlu olsun.
ve sâhiden, iyi ki varsın.
ve sâhiden, iyi ki varsın.
devamını gör...
9.
bir kadının kölesi olmak
la taupe gelip şimdi "hıyar heriftir, birkaç aya kalmaz görür ebesinin nikahını" falan yazacak, bekleyin görün.
devamını gör...
10.
bir hayvan olsaydınız hangi hayvan olurdunuz sorunsalı
sincap olurdum.
kendisi minicik. hızlı hızlı pıtı pıtı hareket ediyor.
üstelik ağzı da aynı benim ağzım gibi minicik ve küçücük fıt fıt fıt yapan dişleri var, aynı benimkiler.
bir de ağzı küçücük olmasına rağmen bir sürü şey sıkıştırabiliyor ağzına, emin olun ki bu da aynı ben...
kendisi minicik. hızlı hızlı pıtı pıtı hareket ediyor.
üstelik ağzı da aynı benim ağzım gibi minicik ve küçücük fıt fıt fıt yapan dişleri var, aynı benimkiler.
bir de ağzı küçücük olmasına rağmen bir sürü şey sıkıştırabiliyor ağzına, emin olun ki bu da aynı ben...
devamını gör...
11.
ismet ve
cunk on earth isimli ingiliz mockumentary, yani sahte/komik belgeselin uyarlanmış hâlidir.
bu absürt belgeselde dünyaya dair sorular sorulmakta ve gerçekten konunun uzmanlarına danışılmaktadır. gerçekten bilgilendirici olmasının yanı sıra, sunucunun aptal rolü sayesinde komik bir seyir keyfi sunmaktadır.
henüz 6 ay önce başlamış bir program olmasına rağmen sosyal medyada iyi bir rağbet görmüş fakat bir yandan da "cunk on earth çakması, içeriği geç giyim tarzına kadar çalınmış, hep ceket giymesine kadar çalmışlar" vs diyenlerin gazabına uğramıştır.
arkadaşlar, bir şeyin uyarlanması dünyanın sonu değil. aksine kendi kültürümüzle, esprilerimizle harmanlanınca iyi yapılan uyarlamalar aşırı hoşuma gidiyor. ismet ve de iyi uyarlamalardan biri.
açık büfe youtube kanalında her cuma yeni bölümü yayınlanan bir programdır. her hafta yeni bir konu hakkında uzmanlarına sorular sorarak seyirci bilgilendirilmeye çalışılıyor.
sunucumuz 'ismet' ise buyur burdan bak, var bunlar , prens (dizi) gibi yapımlardan tanıdığımız kerem özdoğan'dır. kendisinin her yapımını takip ediyorum. iyi bir oyuncu ve çok komik. her yapımında çok beğenerek izliyorum. aptal soruları, tavırları ve monica belluci'ye olan takıntısıyla ismet ve programını da şahane bir şekilde ilerletiyor. ayrıca ses tonu çok iyi.
şu ana kadar evren, evrim, dil&edebiyat, yemek, aşk, moda, yapay zeka, müzik, hukuk, spor, güzellik, hafıza, sanat gibi konular ele alınmıştır. yeni bölümleri merakla beklemekteyiz..
bu absürt belgeselde dünyaya dair sorular sorulmakta ve gerçekten konunun uzmanlarına danışılmaktadır. gerçekten bilgilendirici olmasının yanı sıra, sunucunun aptal rolü sayesinde komik bir seyir keyfi sunmaktadır.
henüz 6 ay önce başlamış bir program olmasına rağmen sosyal medyada iyi bir rağbet görmüş fakat bir yandan da "cunk on earth çakması, içeriği geç giyim tarzına kadar çalınmış, hep ceket giymesine kadar çalmışlar" vs diyenlerin gazabına uğramıştır.
arkadaşlar, bir şeyin uyarlanması dünyanın sonu değil. aksine kendi kültürümüzle, esprilerimizle harmanlanınca iyi yapılan uyarlamalar aşırı hoşuma gidiyor. ismet ve de iyi uyarlamalardan biri.
açık büfe youtube kanalında her cuma yeni bölümü yayınlanan bir programdır. her hafta yeni bir konu hakkında uzmanlarına sorular sorarak seyirci bilgilendirilmeye çalışılıyor.
sunucumuz 'ismet' ise buyur burdan bak, var bunlar , prens (dizi) gibi yapımlardan tanıdığımız kerem özdoğan'dır. kendisinin her yapımını takip ediyorum. iyi bir oyuncu ve çok komik. her yapımında çok beğenerek izliyorum. aptal soruları, tavırları ve monica belluci'ye olan takıntısıyla ismet ve programını da şahane bir şekilde ilerletiyor. ayrıca ses tonu çok iyi.
şu ana kadar evren, evrim, dil&edebiyat, yemek, aşk, moda, yapay zeka, müzik, hukuk, spor, güzellik, hafıza, sanat gibi konular ele alınmıştır. yeni bölümleri merakla beklemekteyiz..
devamını gör...
13.
atatürk yaşasa yeniden refah partili olurdu
atatürk'ü geçtim senin baban yaşıyor olsa ıslak odunla seni döverdi fatih bence artık sus ya.
konuştukça batıyorsun.
konuştukça batıyorsun.
devamını gör...
14.
dilin kökeni
dilin kökeni 6 başlıkta incelenir.
1- mitolojik/teolojik açıklamalar
-kuran'da bakara suresi 31. ayette dilin allah tarafından öğretildiği söylenir.
-tevrat'ta peygamber karar merciidir. tevrat'ta geçen babil kulesi; herkesin aynı dili konuştuğu, bu sayede bir arada oldukları bir yerdir. kule yüzünden de tanrıya ulaşılabileceği sanılır. bu yüzden kule yıkılır. insanlar ayrılır, diller de bu şekilde oluşur.
2- mimolojik (benzetme)/spekülatif açıklamalar
"dil, doğal seslere öykünme sonucu türer."*
"dil, kas gücünü desteklemek için çıkarılan seslerdir"*
3- kültürel/antropolojik açıklamalar
ernst cassirer, dil 3 kısımdan oluşur demiştir:
mimik, analojik (mimiğe benzer gösterge), sembolik
w. von humboldt ise "dil ürün değil, etkinliktir. dil ile kültür arası da diyaletik bağ var." demiştir.
4- empirist/behaviorist açıklamalar
john locke empirist açıklaması olan tabula rasa'ya dili de katmıştır.
b.f.skinner ise behaviorist olarak dilin 5 duyu organı ile algılayıp veriye çevirdiğimiz şeyler olarak tanımlar.
5- rasyonalist/nativist açıklamalar
descartes: "insan hayvanlardan farklıdır, tözsel olarak dili algılar" der.
noam chomsky ise evrensel gramer şeması oluşturmuştur: "her insan içsel bir dille doğar. ve dil, insana özgüdür" der.
6-evrimsel/biyolojik açıklamalar
insan mutasyonlar sonucu konuşmaya başlamıştır. 2 milyon yıla dayanan fizyolojik, nöropsikolojik, biyokültürel değişimler yaşanmıştır
1- mitolojik/teolojik açıklamalar
-kuran'da bakara suresi 31. ayette dilin allah tarafından öğretildiği söylenir.
-tevrat'ta peygamber karar merciidir. tevrat'ta geçen babil kulesi; herkesin aynı dili konuştuğu, bu sayede bir arada oldukları bir yerdir. kule yüzünden de tanrıya ulaşılabileceği sanılır. bu yüzden kule yıkılır. insanlar ayrılır, diller de bu şekilde oluşur.
2- mimolojik (benzetme)/spekülatif açıklamalar
"dil, doğal seslere öykünme sonucu türer."*
"dil, kas gücünü desteklemek için çıkarılan seslerdir"*
3- kültürel/antropolojik açıklamalar
ernst cassirer, dil 3 kısımdan oluşur demiştir:
mimik, analojik (mimiğe benzer gösterge), sembolik
w. von humboldt ise "dil ürün değil, etkinliktir. dil ile kültür arası da diyaletik bağ var." demiştir.
4- empirist/behaviorist açıklamalar
john locke empirist açıklaması olan tabula rasa'ya dili de katmıştır.
b.f.skinner ise behaviorist olarak dilin 5 duyu organı ile algılayıp veriye çevirdiğimiz şeyler olarak tanımlar.
5- rasyonalist/nativist açıklamalar
descartes: "insan hayvanlardan farklıdır, tözsel olarak dili algılar" der.
noam chomsky ise evrensel gramer şeması oluşturmuştur: "her insan içsel bir dille doğar. ve dil, insana özgüdür" der.
6-evrimsel/biyolojik açıklamalar
insan mutasyonlar sonucu konuşmaya başlamıştır. 2 milyon yıla dayanan fizyolojik, nöropsikolojik, biyokültürel değişimler yaşanmıştır
devamını gör...
15.
akşit göktürk
albert naubert'in metinlerin işlevleri ve çevrilebilirliklerine karşı tutumuna eleştiri olarak
"yöresel metin çevrilebilir, bilimsel metin çok teknik alandaysa yoğun açıklama gerektirebilir, çevrilebilirlik türden türe eserden esere değişir. şiir, roman, oyun, deneme gibi türler farklı dilsel işlevler içerebilir" demiştir.
"yöresel metin çevrilebilir, bilimsel metin çok teknik alandaysa yoğun açıklama gerektirebilir, çevrilebilirlik türden türe eserden esere değişir. şiir, roman, oyun, deneme gibi türler farklı dilsel işlevler içerebilir" demiştir.
devamını gör...
16.
can yücel'in hamlet çevirisi
can yücel türkçe çeviri yapmaz, metinleri türkçeleştirir.
ondan mütevellit mot a mot olmaz, hatta anlam kayması dâhi yaşanabilir. yine de çok önemli bir sanatçıdır. kitabı resmen baştan yazmış olur.
ondan mütevellit mot a mot olmaz, hatta anlam kayması dâhi yaşanabilir. yine de çok önemli bir sanatçıdır. kitabı resmen baştan yazmış olur.
devamını gör...
17.
çocukken yanlış bilinen şeyler
kimsenin bile isteye kötülük yapacağını düşünmezdim.
çocuk aklı.
çocuk aklı.
devamını gör...
19.
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
sevmek, nefret etmek ve hiç duygu beslememek en çok şaşırtığım üç durum. insan garip bir yaratık.
baş parmağının arkaya kıvrılma derecesini, alâkasız iki konuyu birbirine bağlamasını, attığını unutup aynı videoyu üçüncü kez atışını sevebiliyorsunuz. etinizle, tırnağınızla o insanı seviyorsunuz.
bir de nefret duygusu var. o daha da garip. sevgim ve merhametim ne denli uzun ömürlüyse, tersine, hiçbir nefretim uzun ömürlü olmadı. ben nefret nedir pek bilmiyorum da galiba. kalbimi alev alev yakan bir nefret duygusu hissettiğim oldu. kızdım. çok kızdım. patlamak üzere olduğum oldu, patladığım oldu, söndüğüm oldu, tekrar tutuşturanlar oldu. fakat en sonunda nefretimin vardığı kapı duygusuzluk oldu en kötü.
bir sonraki cümlesinde ne diyeceğini bileceğiniz kadar tanıdığınız insana karşı artık ne sevinme, ne üzülme, ne kızma, ne merhamet, ne kin, ne öfke, ne koruma, ne düşünceli olma, ne incelik, ne nezaket, ne de intikam gelmiyor içinizden.
insanın gönlünün, aklının ve vicdanının çalışma şekli de çok garip.
insana, insanın beynine, psikolojisine, duygularına... ne bileyim.. insana dair her şey... allahın şu akıllı yarattığı canlıya dair her şey aslında çok ilginç.
gecenin dördünde duvara baktırıyor.
baş parmağının arkaya kıvrılma derecesini, alâkasız iki konuyu birbirine bağlamasını, attığını unutup aynı videoyu üçüncü kez atışını sevebiliyorsunuz. etinizle, tırnağınızla o insanı seviyorsunuz.
bir de nefret duygusu var. o daha da garip. sevgim ve merhametim ne denli uzun ömürlüyse, tersine, hiçbir nefretim uzun ömürlü olmadı. ben nefret nedir pek bilmiyorum da galiba. kalbimi alev alev yakan bir nefret duygusu hissettiğim oldu. kızdım. çok kızdım. patlamak üzere olduğum oldu, patladığım oldu, söndüğüm oldu, tekrar tutuşturanlar oldu. fakat en sonunda nefretimin vardığı kapı duygusuzluk oldu en kötü.
bir sonraki cümlesinde ne diyeceğini bileceğiniz kadar tanıdığınız insana karşı artık ne sevinme, ne üzülme, ne kızma, ne merhamet, ne kin, ne öfke, ne koruma, ne düşünceli olma, ne incelik, ne nezaket, ne de intikam gelmiyor içinizden.
insanın gönlünün, aklının ve vicdanının çalışma şekli de çok garip.
insana, insanın beynine, psikolojisine, duygularına... ne bileyim.. insana dair her şey... allahın şu akıllı yarattığı canlıya dair her şey aslında çok ilginç.
gecenin dördünde duvara baktırıyor.
devamını gör...
20.
kitaplara geri dönmek
üstteki tanıma cevâben:
lisede zorla okutulan kitapların saçma sapan olduğunu düşünmüyorum. edebi açıdan zayıf ve konu bakımından belki biraz tek düze ve dolu dolu olmasalar dâhi, edebiyatımızın ilk örneklerini okumak çok keyifli. bence aksine o tarz kitapların ortaokulda bitirtilmesi, lisede dünya edebiyatı okutulması gerekiyor.
lise, edebiyata başlamak için geç bile kalınmış bir yaş. içerik olarak da boş geliyor insanlara. hâlbuki onların "ilk" olduğunu unutmamalıyız. eylül romanı bile bu bağlamda çok değerli bir eser bana kalırsa. ben de tüm "ilk" romanları 9. sınıftayken okumuştum, kendi isteğimle.
bence zorla okutulması sizi soğutan tek etken. zirâ kitap okumaya oldum olası bayılan bir insanken ben de ödev verilen kitapları isteksiz isteksiz bitirirdim. zorla okutulan kitaplara saçma sapan demek uygunsuz geldi yalnızca.
her neyse, başlığa cevap olarak ise; hayat koşturmacası, dersler vs derken meşguliyet ve zamansızlıktan kitap okumayı azaltınca çok kötü hissediyorum. günde yirmi sayfa yirmi sayfa bir yere varamıyorum gibi hissettiriyor. tekrar rahatlayıp eski düzene geçince sırtımı yaslayarak bir oh çekmek harika geliyor. yüzlerce sayfa okuyor, kitaba boğuluyorum.
bu duygu eşsiz oluyor.
her zaman yanında olan bir arkadaşın olsa da uzun bir sürenin ardından anca oturup derin derin, doya doya muhabbet etmişsin gibi..
lisede zorla okutulan kitapların saçma sapan olduğunu düşünmüyorum. edebi açıdan zayıf ve konu bakımından belki biraz tek düze ve dolu dolu olmasalar dâhi, edebiyatımızın ilk örneklerini okumak çok keyifli. bence aksine o tarz kitapların ortaokulda bitirtilmesi, lisede dünya edebiyatı okutulması gerekiyor.
lise, edebiyata başlamak için geç bile kalınmış bir yaş. içerik olarak da boş geliyor insanlara. hâlbuki onların "ilk" olduğunu unutmamalıyız. eylül romanı bile bu bağlamda çok değerli bir eser bana kalırsa. ben de tüm "ilk" romanları 9. sınıftayken okumuştum, kendi isteğimle.
bence zorla okutulması sizi soğutan tek etken. zirâ kitap okumaya oldum olası bayılan bir insanken ben de ödev verilen kitapları isteksiz isteksiz bitirirdim. zorla okutulan kitaplara saçma sapan demek uygunsuz geldi yalnızca.
her neyse, başlığa cevap olarak ise; hayat koşturmacası, dersler vs derken meşguliyet ve zamansızlıktan kitap okumayı azaltınca çok kötü hissediyorum. günde yirmi sayfa yirmi sayfa bir yere varamıyorum gibi hissettiriyor. tekrar rahatlayıp eski düzene geçince sırtımı yaslayarak bir oh çekmek harika geliyor. yüzlerce sayfa okuyor, kitaba boğuluyorum.
bu duygu eşsiz oluyor.
her zaman yanında olan bir arkadaşın olsa da uzun bir sürenin ardından anca oturup derin derin, doya doya muhabbet etmişsin gibi..
devamını gör...