arolium yazar profili

arolium kapak fotoğrafı
arolium profil fotoğrafı
rozet
karma: 12717 tanım: 1089 başlık: 735 takipçi: 101
I woke up.!

son tanımları


birinci folyo

(bkz: birinci folyo)
devamını gör...

insan hakları evrensel beyannamesi


birleşmiş milletler genel kurulu'nun 10 aralık 1948 tarihli kararıyla ilan edilmiştir.
6 nisan 1949 tarihli bakanlar kurulu ile "insan hakları evrensel beyannamesi'nin resmi gazete ile yayınlanmasına, yayımdan sonra okullarda ve diğer eğitim kurumlarında okutulmasına, bu beyanname hakkında radyo ve gazetelerde uygun yayınların bulunulmasına" karar verilmiştir.
bakanlar kurulu kararı 27 mayıs 1949 tarih ve 7217 sayılı resmi gazete'de yayınlanmıştır.

birleşmiş milletler genel kurulu;
tüm insan topluluklarının bütün bireyleriyle ve kuruluşlarıyla bu bildirgeyi her zaman göz önünde bulundurarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkelerin halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen 30 maddelik bu bildirgeyi ilan etmiştir.

1- bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

2- herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu
devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.

3 -yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

4- hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.

5- hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

6- herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.

7- herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. herkesin bu bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.

8- herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.

9- hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

10- herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.

11-
a- . kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
b- hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

12- kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.

13-
a- herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.
b- herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

14-
a- herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
b- gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan veya birleşmiş milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz.

15-
a- herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır.
b- hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz.

16-
a- yetişkin her erkeğin ve kadının, ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır.
b- evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır.
c- aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.

17-
a- herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır.
b- hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.

18- herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.

19- herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.

20-
a- herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır.
b- hiç kimse bir derneğe girmeye zorlanamaz.

21-
a- herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.
b- herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır.
c- halkın iradesi hükümet otoritesinin temelidir. bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.

22- herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının
gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.

23-
a- herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
b- herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
c- herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
d- herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.

24- herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.

25-
a- herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.
b- anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal
güvenceden yararlanırlar.

26-
a- herkes eğitim hakkına sahiptir. eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. ilköğretim zorunludur. teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
b- eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve birleşmiş milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
c- çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.

27-
a- herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir.
b- herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.

28- herkesin bu bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.

29-
a- herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.
b- herkes haklarını kullanırken ve özgürlüklerinden yararlanırken, başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahın gereklerinin karşılanması amacıyla yalnız yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olur.
c- bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda birleşmiş milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.

30- bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.

*uyunuz, uydurunuz..
devamını gör...

meitneriyum

keşfinden önce hafif homologu iridyumla benzerliği nedeniyle “eka-iridyum” olarak da adlandırılmıştır.
almanya hessen eyaletine bağlı darmstad bölgesinde ki ağır iyon araştırma merkezi*nde 1982 yılında ilk kez sentezlenmiştir. bundan 3 yıl sonra rusya dubna’daki ortak nükleer araştırma enstitüsü* tarafından bu elementin varlığı doğrulanmıştır. bizmut'un bir izotopu olan bizmut-209 atomlarının demir izotopu olan demir-58 çekirdekleriyle 10 gün boyunca yüksek enerjili lineer bir hızlandırıcıda bombardımana tutulması sonucu meydana gelmiştir.

çıplak gözle görülemez. gözlemlenebilecek kadar fazla sentezlene bildiğinde renginin soluk gümüş beyaz veya metalik gri olabileceği ayrıca oda sıcaklığında ve normal şartlarda katı bir metal olacağı düşünülmektedir. paramanyetik madde olabileceği de düşünülen bu elementin kristal yapısının da yüzey merkezli kübik olabileceği tahmin edilmektedir.

atom numarası 109, sembolü mt olan sentetik, radyoaktif, transaktinit geçiş metali bir elementtir. doğada saf hali bulunmayan laboratuvarda üretilebilen süper ağır elementlerden birisidir. adı lise meitner* onuruna soyadından esinlenilerek türetilmiştir. ancak uluslararası temel ve uygulamalı kimya birliği* bu elementin adını geçici olarak unnilennium olarak kullanmıştır. 1997 yılında bu element için meitneriyum adından başka bir isim talebi gelmediği için isim kabul görmüştür.

canlılar için bilinen bir biyolojik rolü bulunmayan meitneriyumun radyoaktif olması sebebiyle toksik veya kanserojen olabileceğinden ve fazla miktarda sentezlenememesinden kaynaklı olarak her hangi bir kullanımı ve uygulaması bulunmamaktadır.
devamını gör...

tin-i mahtum

osmanlı belgelerinde mühürlenmiş toprak* olarak geçen, batı eserlerinde ise terra limnia ve terra sigillata olarak bilinen kilden tablet şeklinde basılmış ve mühürlenmiş, insanlık tarihinin en eski ve ilk markalı müstahzar ilaçlarıdır.

yunanistanın limni* adasına özgü kızıl renkli bir tür killi topraktan eski çağlardan beridir hazırlanan bu tabletler; sindirim bozuklukları, zehirlenme, cilt temizliği, dizanteri, bel soğukluğu, veba, yılan sokması, göz iltihabı ve diğer bir çok hastalığa karşı kullanılmaktaydı. limni adasına özgü olmasına rağmen ülkemizde bu kil'e sinop ve trabzonda da rastlanmıştır.

kil toprağının günümüzde alternatif tıpta kullanılmasından ziyade, kil tabletlerin tedavilerde kullanılması firavundan ibni sinaya kadar uzanmaktadır. osmanlı hekimleri bir çok kil çeşidinden tıpta faydalanmışlardır. beyaz kil, kefe kili, anadolu kili, asma kili, dağıstan kili, filozof kili, girit kili, halep kili, horasan kili, endülüs kili, kıbrıs kili, mısır kili, sakız adası kili, sarı kil, sayda toprağı, sinop kili bunlardan bazılarıdır.

bu killi toprağa yunanlılar tin-i kahini* de demişlerdir. ibni sina el kanun fi’t-tıb kitabında bu toprağı sadece kızıl saçlı artemis adında ki bir kahinenin toplayıp şehre getirdiğinden ve bu yüzden bu isimde anıldığından bahsetmiştir.

fatih sultan mehmet bu limni kilini, kendi döneminde istanbulda gerçekleşen iki veba salgınında kullandırmıştır. fatih'in yemeklerine de vebadan korunması için az miktarda katılmıştır. her yıl isa'nın dirildiği tarih olarak kabul edilen 6 ağustosta dini bir törenle çıkartılan bu kilden alanlar küçük toplar halinde saraya getirirlerdi ve cüzi bir ücret karşılığında üzerinde tin-i mahtum yazan mühürle subaşı tarafından mühürlenirdi. mühürsüz olarak bulunduran ve bu zaman dışında kaçak olarak bu kili çıkaranların kelleleri vurulurdu.

tin-i mahtum kullanımı jeofajinin eski çağlardan beridir insanlığın hayatında olduğunun en belirgin göstergesidir. şahsen bende, şimdilerde yediğimin kil olmadığını düşünsem de çocukluğumda toprak yemişliğim vardır, bir çoğumuzun yediği gibi. bunun bu günlerde ki bağışıklığıma pozitif etkisi olduğunu da düşünmekteyim.
evet evet kesinlikle etkisi var..
devamını gör...

kil

içerisinde kalker, silisyum, mika, demir oksit gibi alüminyum fillosilikat ailesine ait mineraller bulunduran, 2 mikrometreden daha küçük, su emme kapasitesi çok yüksek, su emdiğinde plastiklik özelliği artan, magmatik ve metamorfik kayaç parçacıklarının atmosferik ve hidrotermal etkenlerle bozulması sonucunda ince toz haline gelmesiyle oluşan maddelerdir.

içerdikleri mineral özelliklerine göre; illit, kaolinit, montmorillonit ve diğer killer olmak üzere 4 ana gruba ayrılırlar. bileşimlerinde bulunan yanıcı maddeye göre renk almaktadırlar ve sarımtırak, kırmızımtırak, veya esmer renkte olabilmektedirler. saf halde beyaz renkte olurlar lakin saf olarak bulunması çok zordur.

kil'in; çimento, tuğla, kiremit yapımında. seramik yapımında. kozmetik sanayisinde. cam, porselen, çanak, çini yapımında. döküm sanayisinde. gıda sanayisinde. petrol sanayisinde. kağıt ve plastik sanayisinde. ilaç ve kimya sektöründe kullanımı yaygındır.

ülkemizde bir çok sanayi sektöründe kullanımı olmasına rağmen halk arasında en bilindik kullanım şekli kozmetik sektörüne bağlı olan kil maskesi olarak kullanımıdır. bir tür volkanik kil çeşidi olan bentonit'ten yapılan bu maskeler bakteriyel ve toksik maddelerin vücut dışına atılmasına ve cildi gereksiz yağlardan arındırmaya yaramakla beraber detoks etkisi yaratan doğal bir maddedir.
devamını gör...

sturm und drang


alman edebiyatında önemli bir yeri olan aydınlanma çağı içerisinde 20 - 30 yaşlarındaki genç kuşağın öncülük ettiği yeni bir siyasi akımdır.

almanca kelime anlamı olarak her ne kadar fırtına ve stres anlamında olsa da türkçemiz de; fırtına ve tepki, fırtına ve baskı, fırtına ve hücum, fırtına ve coşku şeklinde çevirilerine rastlaya bilmekteyiz.

deha çağı ya da deha devri olarak da bilinen bu döneme ismini veren klinger*in 'wirrwar ' isimli tiyatro eseridir. christoph kaufmann* tarafından bu eserin adı 'sturm und drang ' olarak değiştirilmiş ve bu döneme isim olmuştur. herder*in fragmanlarını yayımlamaya başladığı 1767 yılında başlayan bu dönem, goethe*nin 24 yaşında yazdığı götz von berlichingen* ve klinger'in kabale und liebe* drama oyunları ile doruk noktasına ulaşarak 1785 yılına kadar sürmüştür.

otuz yıl savaşları'ndan sonra alman imparatorluğu merkezi otoritesini kaybetmiş ve bunun sonucu olarak bir çok büyüklü küçüklü prenslikler oluşmuştur. prenslikler buyrukları altında bulunan insanlardan mutlak itaat beklemişlerdir. soyluların dışında kalan insanların yüksek vergi ve çeşitli ödeme yükümlülükleri vardı. elde edilen gelirler halkın refahı için değil, saray eğlencelerine, av partilerine, görkemli şatolara, askeri harcamalara ve hatta metreslere harcanmaktaydı. bu harcamalara yetmeyen parayı karşılamak için ülkenin gençleri yabancı ülkelere asker olarak satılmaya başlanmıştır. *

düşünsel açıdan bu akım, aydınlanma çağı’nın akıl egemenliğine karşı bir tepki olarak oluşmuştur. en belirleyici ilkesi, aydınlanma çağı'nın eleştirici mentalitesinden kurtulup dehayı, orijinal dahiyi ideal olarak kabul etmesidir. ideolojik olarak rousseau*nun fikirlerini temel alır. rousseau, sanat ve bilimde ki ilerlemelerin ahlakta iyileştirmeler getirmeyeceğini, uygarlığın yayılması ile toplumda zengin, yoksul, efendi ve köle gibi kavramların oluştuğunu, insanın doğal insanlığa yabancılaştığını savunmuştur. insanın ilkel insan yani doğa insanı olduğu zamanlarda daha mutlu yaşam sürdüğünü iddia etmiştir. saray geleneklerinden uzaklaştırılmış, yani antifedoal akılcı ama daha çok doğal bir toplum düzenine olan özlemi her seferinde vurgulamıştır.

rousseau'nun bu düşüncelerinden yola çıkan genç alman yazarlar doğa insanını insancıllık ülküsü olarak görmeye başlamışlardır. duygu ve sezgilerine göre hareket eden insan tipi makbuldür onlara göre. insanları kontrol eden iç mekanizma akıl değil kalptir. çünkü akıl düzen demektir, yasa ve kural koyar. bu bağlamda aklın egemenliği demek yasaların ve kuralların hakimiyeti demektir. oysa ki genç kuşak yasa ve kural tanımak istememekle birlikte aydınlanma çağının tek taraflı egemenliğinin kaldırılmasını istemekteydiler.

aydınlanma çağı'nda ki akılcılık kişileri tek yanlı olarak şekillendirmekteydi, insanlar yapay bir akıl mekanizması haline gelmişlerdi. çok yönlü doğa insanları tek yönlü meslek insanı haline gelmişti. bu kalıba giren insanların yaşamında duyguların ve doğal tepkilerin olabileceğinden söz edilemezdi. alman gençlere göre yaşamın özü yasa ve kural tanımayan bireysellikten geçmekteydi. akıl düzen demek oluyor ise yaşam da devrim anlamına gelmeliydi. bu görüşleri alışılagelmiş tüm değerlerin değişmesi anlamına gelen bir devrim niteliğindeydi. bu gençlerin istedikleri, insanı toplum içerisinde belli bir işlevi olan varlık statüsünden çıkarıp kişilik kazanmasının sağlanmasıydı. gençlere göre özgürlüğünü kazanan kişi toplumdan soyutlanmış olmaz aksine yükselmiş olurdu.

sturm und drang, aydınlanma çağı'nda mutlak egemen olan aklı insan doğasının protesto edişidir. akıldışılığın akılcılığa, duygu ve isteğin akla, kalbin kafaya başkaldırısıdır. demokratik ülkü olarak antifedoal bir devlet düzeni istemektedir. bu hareketin sanat anlayışını yeni yaşam duygusu ve doğa anlayışı belirleyecektir. deha devri sanatta özgürlük ve sanatçıda özgür dehayı arar. sanat kültür değil doğadır. bundan mütevellit yazarlar kişilerin doğasıyla ilgilenir. edebi ürünler çoşkulardan, duyguların harekete geçmesinden, tutkuların ve duyguların fırtınasından oluşmaktadır. böyle bir sanat icra edebilmek için eğitim önemli değildir. önemli olan deneyim görmüş yaşamdır, doğuştan dahiliktir. dahi olan yazar düşlem özgürlüğü ve yeteneği bulunan, eserini sezgisel verilere göre oluşturan kişidir.

burada irdelenen sanat anlayışı doğaldışılıklara karşı savaş verir. ulusal duyguların canlandırılmasını ön planda tutar. sturm und drang yazarları klopstock* ve lessing*in klassizmin yapaylığına ve kuralcılığına karşı başlattığı savaşı sürdürme yolunu izlemişlerdir. herder ve goethe bu akılcı biçime karşı iç biçim adında yeni bir biçim geliştirmiştir. gotik sanatı özgün alman sanatı olarak gören goethe bunu almanların hakiki ruh anlatımı olduğunu ve bir ihtiyaçtan doğduğunu savunur. gotik tarzda inşa edilen alman kilise ve katedralleri dış düzene sahip olmamakla birlikte organik bir bütünlük gösterir ve özgün karakteristik sanat eserleridir. karakteristik sanat gerçek ruh anlatısıdır ve hakiki sanat olarak değerlendirilir.

sturm und drang yazarları konu itibari ile aile içinde kardeş düşmanlığını ve baba oğul arasındaki trajik anlaşmazlıklara yer vermişlerdir. burjuva ve soylular arasında ki sınıf farklarını ve bunun burjuvanın aleyhine doğurduğu sonuçları eleştirisel olarak dile getirmiştir. eleştirilen bir başka konu ise geleneksel cinsel ahlak olmuştur.

her ne kadar 18-20 yıl civarında etkili olmuş olan bir dönem olsa da alman edebiyatının fransız klassizminden kurtulmasını ve almanların kendi karakterlerine uygun eserler ortaya çıkarmasını sağlamıştır. burjuva üstünlüğünden kurtulan sanat anlayışı ile alman edebiyatı daha evrensel alanda ererler vermeye başlamıştır.

*
devamını gör...

hayalistan

büyük bir okyanus ve içerisindeki bi’ kaç adacıktan oluşmuş gayet sanal ve de hayal bi’yer, hayalistan burası. adalarında dağları var tepelerine ulaşmaya nefes yetmeyen ve türlü türlü ağaçlar, kimisi meyve kimisi sadece oksijen veren. adalarından birisinin bir köşesi yanmakta ve tek nüfusu oraya doğru yüzmekte. söndüremeyeceği bilincinde onca su içerisinde biçare..

düşler beni terk ettiği için mi içmeye başladım yoksa içmeye başladığım için mi düşler beni terk etti, hatırlamıyorum. bütün çözüm yolları çürütülmüş, son sigara söndürülmüş şarkının bitmesini beklendikten sonra doğudan yükseleni alıp arkama yola koyulmuştum oysa, batışına yakın çözümlerimi bulmak adına..

hiç bir şey almamıştım yanıma, terk etmiştim bütün düşünceleri ve o'na gitmiştim safça. hiç bir düş sadece bi'düş değildi madem, gerçek bir 'hiç kimse' olmaktansa sahte bile olsa 'biri' olmayı hat etmiyor muydum.?

bilinç korkunç bi' lanetmiş. düşünürsün, hissedersin ve acı çekersin, sonrası yok. kendimden başka her şeyi hatırlıyorum şu an, gözümü kapadım artık dengesiz kaderlere, umurumda değil bu dünya. hatta canım bile cehenneme..

bir böcek daha düştü, kıpraşır durur beynimde. bu açıklanamaz ama hissedersin. hayatın boyunca dünyayla ilgili bazı şeylerin yanlış olduğunu hissetmişsindir. ne olduğunu bilemezsin, ama o' oradadır; beynine saplanmış bir kıymık parçası gibi, regl'i dinmeyen bi' kız gibi, sancılı ve kıvrandırıcı..

derinlere yüzüyorum bu gece..

neresinden çıkacağımı bilemediğim bi’ yere neresinden dalacağımı bilemeden, nereden yüklediğimi bilmediklerim sırtımda mecburi dalış yapıyorum.

bi’ deli kan*, ‘çok şaşırdığın bir şeye yatıp kalkınca inanırsın, haydan huya kaç saatte gidiliyor bilinmiyor’ derdi.

şimdi deli misali şaşkınım.

korkuyorum, uyumalı mıyım.?

okyanusun dibine batmışım, şu an sadece hareketsizce bekliyorum. tek dayanağım umut tüpüm dolu ve bunca basınç altında bile burnumu terk etmeyen o çiçek kokuları ile etrafımdaki köpek balıklarının gitmesini bekliyorum. zamanım dolsa da şu gece mesaisinde, saatim çalıp beni uyandırsa ve gitsem işe bu kabustan çıkıp diyorum. o kadar zor ki hayaletlerle uyumak, hayal gücünüzün tıkanmasına bağlı bu. gerçeğinden korkup yaklaşamayacağınız her şeyin ölüsü var karşınızda, zombi olmuşlar ve hepsi ölmelerine kızgın, sorumlu aramakta..

her gece düşüyorum o sinirli, hayatsal titreşimleri olmayan yaratıkların arasına. her gece yenileri ekleniyor, ilk kez görüp daha fazla korktuklarım cabası. saatim kurtarıyor beni böyle gecelerden, daha yatalı iki dakika olmamış, sanki gözüme uyku girmemiş, uyuyamadan kalkmışım ama saatler geçmiş hayaletler ormanında..

dokunuşlar hissiz, sevgisiz bu ten, ağlamaklı suratlarda maske, fonda ise bir ten..

bi' de müzik götürür beni hep ütopyalara, hep garip şeyler hissettirir bana ve sürükler beni hayal ormanına. seviyorum o anları, kendimi huzurlu hissettiğim bi' kaç sistemden birisi. geniş omuzlu bi' şövalye hayaletler ormanına girmiş, o sinirli yaratıkları bir bir kılıçtan geçiriyor. ‘wake up’ diye bağırıyor, her yöne kılıcını savuruyor. kılıcıyla buluşan ruhsuzlar rengarenk çiçeklerin ruhlarında ormana dağılıyor..

müzik, tam ben giderken tamda her şeyden vazgeçmişken, ‘ı follow you’ diyor ve gitme amacımı yok ediyordu. notalar bütünlüğünde de olsa hiç bir şeyi peşimden sürükleyemezdim. böyle olunca bir türlü birleştiremiyordum keskin kenarı yumuşak tenimle. sonra yaşama düşüyorum bi' yerden, yüksekçe bi' yerden ıslak bi' şekilde toprağa çarpıyorum ve gözlerimi ovalayarak devam ediyordum mutluluk hormonumu bitirmeye..

peki ya tükenirse.?
akması gereken göz yaşı dışında başka bir şeyse bile akacak..

annem aradı az önce, vücudunda ki mutluluk hormonunu bitirmeyi bırak ve buraya gel dedi..
annemi dinlemeliyim.
sevgiler..
devamını gör...

iyi insanlar biriktirin

son zamanlarda duygusal günler yaşamaktayım. nasıl anlatılır nasıl tarif edilebilir bilemiyorum. bunun yolunu bulmayı en çok da doktorum için aramaktayım. doktoruma bunu nasıl anlatabilirdim. hissetmesini nasıl sağlardım bilemiyorum. anlatabileceklerimin çok ötesinde ve hat safhada farklı. daha önceleri bazı entrylerde belirtmişimdir ama yinelemeden edemeyeceğim, bu hayatta öyle şeyler yaşadım ki artık karşılaşacağım hiçbir şeyin beni şaşırtacağına inanamıyorum..

hayat o kadar saçma ve kısa ki, nasıl geçtiğini anlamadığınız ancak kendinize geldiğinizde yılların geçmiş olduğunu kafanıza vura vura hissettiren bir olgu. kimilerine iyi geldiği söylenen zaman kimilerini ise hep kandırmıştır benim gibi. biz ne kadar bir sonu olduğunu bildiğimiz halde en güzel şekilde, en anlamlı şekilde yaşamak istesek de, hayat her daim bildiğini okumakta ve bizi istediğimize değil gitmesi gereken yere götürmekte..

kafaya takmak..
kimse üzülmesin kimse içine dert etmesin herkes iyi olsun düşüncesiyle hareket edip, en güzel yıllarımızı kendimize zehir ediyoruz. bazen bazılarının üzülmesi, bazılarının dert yüklenmesi ve bazılarının bazı şeyleri anlaması için acı çekmesi gerekmektedir. bunu gerektiği yerde gereken insanlara yaşatmadığımız takdirde, harcadığımız çabaların heba olduğunu anladığımızda vaktin çok geç olduğuna idrak edemeyiz..

bunun bu şekilde hayatınızda vuku bulmasını istemiyorsanız üzülmesi gerekenleri üzün arkadaşlar. evet biz iyi insanlarız kimseleri üzmeyiz ancak sizi üzecek olanın önünü kesmenizin tek yolu onu üzmekten geçiyor, tecrübeyle sabittir..

kendimize ilke edinmişizdir biz, iyi insanlar biriktirmeyi. kalp değil, içlerinde pırlanta taşıyan insanlar bulundurun etrafınızda. sizi güldüren, neşelenmeniz için çırpınan, huzuru iliklerinize kadar hissettiren, anlamsızca gülümsemenize sebep olan, en zor sınava girecekken bile nasıl olduğunuzu merak eden, mutluluğunuzla mutlu olan ve kederinizle dertlenen iyi insanlar biriktirin hayatınızda.

sizi yaşadıklarınızın anlamsızlığıyla yargılamadan önce anlamak isteyen, yorum yapmadan önce en tatlı üslupla ikaz eden, eleştirse dahi pozitif yönlerden size kapılar açan, stres yapmanıza ve daha da tasalanmanıza neden olmayan, siz odaklı düşünüp, kırılmanızdan korkan, her an mutlu olmanız için çabalayıp başaran, en azından mutluluğunuz için elinden geleni yapan özel insanlar biriktirin hayatınızda.

aramasa da sormasa da, hep oralarda bir yerlerde olan. aylar, yıllar geçse de buluşmasanız da, hiç sesini duymasanız da, her zaman konuya kaldığınız yerden aynı koyuluğuyla devam edebildiğiniz. her şartta ve her an yanınızda olduğunu hissettiğiniz. zamanın kandıramadığı, anların ardında bırakamadığı, yılar geçtikçe eskimesi gerektiği yerde şarap misali yıllandıkça anlamlaşan vefakar insanlar toplayın etrafınızda..

bunu başardığınızda bir rüzgar gibi esip geçen zamanın değerlendiğini anlayacak ve üzülmekten vazgeçeceksiniz. aslında zaman o kadar da vicdansız değil sanki. vicdansız olanlar insanlar ve her anın zehir olmasının sebebi acımasızlar aslında. etrafınızda ışık saçan pırlantalar her ne kadar çok ise dert değil sizin için. o pırlantalar yolunuzu ne kadar aydınlatır ise size ne kadar yoldaş olurlar ise ömrünüze eklemeler yaparlar bir anlamda.

iletişim çağı öyle ilerledi ki her şey parmaklarınızın ucunda. evren avucunuzda, dünya hemen şuracıkta önünüzde dönmekte. dünyada asla gidemeyeceğiniz bir yerde yaşanan her hangi bir şeyi sizde yaşayabiliyorsunuz artık. dertleriyle dertlenebiliyor, kederleniyor, sevinebiliyorsanız yaşamlarına ortak olabiliyorsunuz.

bilgisayarlar sayesinde asla var olduğundan bile haberdar olamayacağınız insanlardan haberiniz oluyor, iletişim sağlıyor ve anlamsızlıklar bütününe birer anlam yükleyebiliyorsunuz. doğru şekilde kullanıp çözümlemeleri doğru yaptığınızda iyi bir arkadaş dost bulmuş, bunu beceremediğinizde ise sizi yanlış anlamış bir düşman sahibi olabiliyorsunuz.

anlatmak istediğim şudur ki; süresi ötekilerden kısa bir hayat yaşadığımızı düşündüğümüzde, bunu en anlamlı şekilde yaşamak, güzel anlamlar yüklemek ya da berbat bir hale getirmek bizim elimizde. iyiliği iyi insanlar ile yaşamak isteyip yaşamaya çalıştığımızın bir zenginlik olduğunu bilerek hareket edip güzel ve pırlanta sahibi insanlar biriktirelim etrafımızda. mükafatını muhakkak alacağızdır çünkü.

unutmamalıyız ki iyilik bulaşıcıdır. sabah işe giderken trafikte bir araca yol verdiğinizde bu bir zincirleme reaksiyon oluşturur. gün içerisinde o araç sahibi de başka bir araca yol verir. yol alan o araç sahibi bir diğerine. o bir diğerine derken o gün herkes bir başkasına iyilik yapmış olur.
bunun başlamasına sebebiyet vermek çok farklı bir duygu.

hissedin..?
devamını gör...

georg wilhelm friedrich hegel

'zekasını beğendiğin birisinin görüntüsünü merak etme. zekasını kullanmayan birinin ise görüntüsünden etkilenme.' demiş, yerinde bir tespit yaparak gönülleri fethetmiş bir filozoftur kendileri..

'sonsuzluğu düşünürken kendimizi yokluğu düşünürken bulduğumuzu, yokluğu düşünürken de sonunda sonsuzluğu düşünür hale geldiğimizi' söyleyende yine bu amcamızdır.

stuttgart'ta dünyaya gelmiş, tübingen'de ilahiyat okumuş, bern ve frankfurt'ta felsefe öğretmenliğine başlamış, 1805 yılında jena üniversitesinde profesör olmuştur.

kendisini taktir eden francis herbert bradley*, jean paul sartre* ve karl marx* gibi düşünürler ve belden alta vurmak dahilinde kendisini eleştiren soren aabye kierkegaard*, arthur schopenhauer*, friedrich wilhelm nietzsche*, martin heidegger* ve friedrich schelling* gibi farklı düşünürler üzerinde geniş bir etki oluşturarak yaşadığı çağın bilim ve felsefesini büyük ölçüde etkilemiştir.

başlangıçta friedrich schelling'in öznel idealizm* felsefesine inanmış olsa da, sonradan kendine diyalektik mantık felsefe sistemini kurup onun savunmasını yapmaya başlamıştır.

phänomenologie des geistes isimli kitabında oluşturduğu diyalektik mantık sistemini anlatmıştır. immanuel kant'ın felsefesine inanmakla birlikte onun fikirlerini yetersiz bulmuş, kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerini savunmuştur. kant belirsizliği yenme gayreti içerisinde belirsiz kalmıştır fakat hegel daha nettir 'yazılmamış düşünce düşünülmemiş sayılır' demiştir.

hegel’e aklın azmanı denseymiş daha doğru olurmuş. ruhtan bu kadar söz edip de bu kadar kesin bir şekilde aklın soğukluğunu temsil etmek her filozofun harcı değildir. hegel'in felsefesi ağır ve sağlam bir hukuki felsefedir. işin özünde hegel felsefenin hukukçusudur..
devamını gör...

şuur

arapça görünen, bilinen anlamında olan 'şar' kökünden türemiş bir kelimedir. farkındalık* anlamında ki arapça kelime hissetmekle ilgilidir. ince duygu, anlayış ve bilgi sahibi olmalarından dolayı bazı insanlara şair denilmesi de aynı kök ile alakalıdır. şair, şuur sahibi anlamındadır.

günümüzde sosyologlar ve psikologlar tarafından, kişilerin kendi şahsiyetlerini, varoluş nedenlerini ve çevresini; algılamasından, kavramasından ve anlamasından sonra bu bilgiler doğrultusunda davranış ve eylemlerde bulunması hali olarak tanımlanır.

şuur kısaca kişinin varlığının farkına vardığı ve bu varlığın neler yapıp yapamayacağı hakkında düşünme sürecine girdiği bir uyanıklık halidir. toplumsal bir olgu olan şuur insanların yaşama biçimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar ve kişilerin yaşama biçimini yansıtır.

terminolojide 'bilinç' olarak ifade edilen kelimenin 'şuur'un ne anlamıyla ne de türkçe grameriyle bir alakası yoktur. basitçe bilmek kökünden bilinç diye yeni bir kelime türetip bunu şuur gibi çok geniş kapsamlı bir kavramı ifade etmek için kullanmak yetersiz ve hatalıdır. aynı zamanda nörologlar ve fizyologların ifade ettiği gibi sadece bir 'uyanıklık durumu' olarak ifade etmek de yetersiz olmaktadır. içine uyanıklık halini de alan, kişinin kendi durumu, bilgisi, çevreden gelen informasyonlar ve bunların değerlendirilmesi ile kendi karar ve düşüncelerinden haberdar olması keyfiyeti olup son derece geniş bir ruhi faaliyeti gerektirir.

yıllarca 'bilinç' olmaktan ileriye gidememiş 'şuur', william james'in psikolojiyi şuurluluk halinin incelenmesi bilimi olarak tanımlamasıyla ve freud'un şuurun derinliklerini keşfetmesiyle daha geniş bir anlama hasıl olduğu anlaşılmıştır. freud'a göre şuur 3 seviyeden oluşuyordu;
1- aktif şuurluluk.
2- relatif şuurluluk.
3- tam şuursuzluk.

refleksçiler bütün şuurlu davranışları birer şartlı refleks olarak ileri sürüp, kişinin iradesini reddetmişlerdir. john broadus watson ise uyarılara verilen gelişmiş ve farklılaşmış cevaplar olarak tarif etmiştir. bu iki yaklaşımda şuuru inkar etmektedir ancak insan ve hayvan davranışlarını birbirinden ayırmada şuur'un baş rolde olması bu yaklaşımları geçersiz kılmıştır.

şuur, psikofizyolojik açıdan ele alındığında 3 temel şartın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
1- uyanıklık.
2- merkezi sinir sisteminin sağlam olması ve dışardan gelen uyarıların beyin tarafınan idrak edilmesi.
3- idrak edilen duyumların kalitelerinin ve değerlerinin belirlenmesi.
bu 3 temel şart gerçekleştiğinde kişi kendisinden ve çevresinden haberdar olur.
alfred fessard* kişilerin şuurlu sayılabilmesi için bu 3 şartın yanında, ' haberdar olduklarından haberdar olma durumu' olarak tanımladığı 4. bir şartın da mecburi olduğunu belirtmiştir.

tekrar edecek olursak şuur, ne tek başına bir 'uyanıklık' durumu ne de basitçe bir 'bilinç' değildir..
devamını gör...

şuur bozuklukları

merkezi sinir sisteminin zehirlenme, mikrobik, taravmatik, damarsal, oksijensiz kalma ve kan şekeri düşüklüğü gibi sebeplerle aksaması halinde şuur bulanıklığından koma haline kadar gidebilen rahatsızlıkların meydana gelmesidir.

somnolos; uyuklamak. uykusuz kalmanın söz konusu olmadığı durumlarda, hareketsiz kalındığında art arda ve sık sık uykuya dalma halidir. şuur yetersizleşir, sorulara cevap verirler ve istenilen hareketi yaparlar ardından tekrar uykuya dalarlar. ilerlemiş akciğer hastalıklarında görülür.

letarji; somnolos'a göre daha sürekli bir uyku halidir. günlerce uyuyabilen hastalar uyandırılabilirler ve beslenebilirler. beyin iltihaplanmalarında rastlanır.

stupor; somnolos ve letarjiden daha şiddetlidir. hastanın faaliyetleri aşırı azalmış, şuur iyice zayıflamış ve bulanıklaşmıştır. oldukça şiddetli uyarılar sayesinde uyandırılabilirler. söylenenleri kolay anlayamaz ve tepki veremezler. tifo hastalığında karşılaşılan dalgınlıktır bu şekildedir.

senkop; bayılma. beyine oksijen gidişinin kısa süreliğine aksaması halinde oluşan kısa süreli şuur kaybıdır. uzun sürmesi halinde beyinde kalıcı hasarlara yol açabilir.

mental konfüzyon; akli karışıklık. ana zeka yetilerinin işlevselliğinde ki düzenin kaybolması durumudur. çevrenin karma karışık bir şekilde idrak edilmesini sağlayan özel bir şuur kaybıdır. bazı akıl hastalıklarında, zehirlenmelerde ve bunamada görülür.

prekoma; koma öncesi süreçtir. bayılmanın daha da ilerlemesiyle meydana gelen ağır şuur kaybıdır. bu hastalar uyarının şiddeti ne olursa olsun uyarılara hiç bir tepki vermezler.

koma; şuur'un tamamıyla kaybolması halidir. en ağır şuur kaybıdır.

bir de etrafımızda olur olmadık tepkiler veren şuursuzlar vardır. onları burada bir sınıfa koyamadım, ayrı bir tür olarak ele alınmaları gerekmektedir..*
devamını gör...

amigo kız etkisi

how i met your mother dizisinde ki kurgu bir karakter olan çılgın kazanova barney stinson tarafından, arkadaşlarının barda takılan bir grup çekici kadını göstermesi üzerine bunun bir yanılsama oluduğunu ortaya atmasıyla ilk kez gündeme gelmiştir.

çekicilik kat sayımızın çevremizdeki kişilerle doğru orantılı olması temeline dayanan bu teori, bir grup insanın* hep birlikteyken daha çekici ve seksi görünmesi anlamına geliyor. grup çekiciliği etkisi olarak da tanımlayabileceğimiz bu etki, grup üyelerinin tek tek değerlendirildiğinde grup olarak taşıdıkları çekiciliği kaybettiklerini savunur.

amigo kız etkisi olarak adlandırılmasının sebebi, amigo gruplarından hareketle tek tek bakıldıklarında çekici gelmeyen kızların bir arada olduklarında daha çekici gelmelerinin farkına varılmasıdır. bu duruma, nedimeler paradoksu ya da spice girls komplosu da dendiği duyulmuştur.

bu etkinin gerçekten var olabileceğini keşfeden kaliforniya üniversitesi, 2013 yılında çok sayıda katılımcının yer aldığı bir deney yaptı. üçer kişilik kadın ve erkek fotoğrafları gösterilen deneklerden resimleri çekiciliklerine göre puanlamaları istendi. sonra başka deneklere tek tek oldukları fotoğraflar sunularak tekrar puanlamalar alındı. sonuçların karşılaştırılmasında grup olarak sunulan fotoğrafların tek tek gösterilenlere oranla çok daha yüksek puanlar aldığı görüldü. böylelikle ortalama simaların grup halinde olduklarında daha çekici geldikleri kesinlik kazanmış oldu.

pazarlamacılık alanında da kullanılan bir yöntem olan bu teoriyi pekiştirmek adına hepimizin fark ettiği bir şeyi daha eklemek istiyorum. herhangi bir mobilya kataloğunu ya da bir kıyafet kataloğunu incelediğinizde ürünlerin tek tek parça parça sunulmasından ziyade bir odanın içinde yerleştirilmiş veya bir mankenin üzerinde değişik aksesuarlarla, kıyafetlerle desteklenmiş şekilde gruplandırılarak sunulduğu görmüşüzdür. tek başına cazip gelmeyen bir koltuk veya bir t-shirt, belli bir kompozisyon içerisinde sergilendiğinde ya da bir manken üzerinde bir başka pantolonla, ceketle kombin edildiğinde gözümüze çok daha cazip gelmektedir. bu bir pazarlama tuzağıdır. etkilenmemek istiyorsanız ilgi duyduğunuz her şeyi mutlaka tek tek ele alarak değerlendirin bu daha tutarlı olacaktır.

madem kalabalık olunca daha çekici oluyoruz öyleyse toplanalım 10 kişilik ekiple süper çekici bir şekilde alemlere akalım diye düşünenler varsa, orada durun.! yapılan bir başka çalışma da göstermiştir ki en ideal grup oluşturacak sayısının maksimum 4 olduğudur. grubu oluşturanların sayısı 4'ün üzerine çıktığında sonuca bir etkisinin olmadığı ispatlanmıştır.*

gereksiz bilgiler içeren hissiyat;
şüphesiz bir gerçektir ki beğenilmek insan ruhunu besleyen bir durumdur. bir başkası tarafından beğenildiğimizi hissettiğimizde mutluluk hormonu salgılarız. beynimiz, hep olsun daha fazla salgılasın istediğimiz serotonin ve dopamin hormonlarını salgılar. böylelikle vücudumuzun en ihtiyaç duyduğu duygulara ulaşmış oluruz. psikologlar başkalarının beğenilerine göre kendimizi şekillendirmenin bizi zamanla çok mutsuz edebileceğini belirtmiştir. böylesi durumlarda bireylerin kendi mutluluklarını bir başkasının onayına bağılı kılması sağlıklı bir özgüvenden bahsetmemizi engeler. 'o beğenirse mutlu olurum', 'o bana ilgi gösterirse kendimi iyi hissederim' veya 'ya beni beğenmezlerse?' gibi düşüncelerin sonucunda kaygı, takıntı hatta depresyon bile ortaya çıkabilir. önceliğin her daim kendimiz olduğunu belirtmek isterim. kendisine, ruhuna özveriyle yaklaşan insanlar, dışarıdan gelecekleri yani 'onaylanma ihtiyacını' bir kenara bırakmış olur. siz kendinizi beğenip sevmezseniz, başkasının sizi beğenmesi veya sevmesi pek mümkün olamamaktadır.

hayatınızda size sunulan bilgiler ve nesneler grup halinde sunulduğunda ya da siz genelleme yaparak ele aldığınızda ne kadar farkında olursanız olun, zihninizin ve gözlerinizin sizi yanıltabileceğini asla unutmayın.. kişisel ilişkilerinizde kimseyi kimseyle karşılaştırmayın arkadaşlar, genellemeleri baz alarak kişileri olumsuz kişilerle aynı kefelere koymayın. bunu yaptığınız taktirde yanılmanız ve üzülmeniz muhtemeldir..

-buraya kadar okudunuz madem don't let me be misunderstood parçasını da dinleyiveriniz..*
devamını gör...

behçet aysan

sefa behçet aysan.
1949 ankara doğumlu şair ve doktor.
girit göçmeni şair edip aysanın oğlu. ilk okulu demirlibahçe*de, orta okulu selimiye kışlası*nda, liseyi kuleli askeri lisesi*nde okuyarak ankara tıp fakültesine askeri öğrenci olarak girmiştir. tek çocuğu olan kızı, şair ve dramaturg eren aysandır.

12 mart muhtırası zamanında ceza yasasının 141. maddesi*ne dayatılan iddia ile tutuklanmış ve tıp öğrenimine ara vermek zorunda kalmıştır. 5 ay harbiye, selimiye, kartal, maltepe, ankara/mamak ve ankara/merkez cezaevlerinde yattıktan sonra aklanarak cezaevinden çıkmıştır. bir dönem çeşitli dergilerde ve özel kurumlarda çalışmış daha sonra fakülteyi bitirip ankara numune hastanesinde psikiyatri bölümünden uzmanlık alarak ruh ve sinir hastalıkları uzmanı olmuştur.

orta okul yıllarında yazmaya başladığı şiirleri lisedeyken biraz daha geri planda kalmıştır. içine girmemesi mümkün olmayan öğrenci olayları kendisine hareketli bir gençlik yaşatmıştır. cezaevinde ve sonrasında çalıştığı dergilerde yazmaya devam eden aysan şiirlerinde de hep vurguladığı iyiliğe ve sevgiye inanıyordu.

' şiir, mutlak iyileşmenin mümkün olduğu bir tür değildir fakat yazınsal olarak insanın iç dünyasını pek çok açıdan harekete geçirebilir. bizim edebiyatımız da şiirin geçtiği türlü yollardan geçerek kendini var etmiş, ilerletmiştir.'

aysanın şiirleri de bu yolun yolcusuydu. o da benim gibi dünyadan gelip geçen her şeyin; örneğin bir güvercinin bile sevindirilmesi, mutlu edilmesi gerektiğini düşünüyordu. çünkü yaşanmış ve yaşanacak olanların mutlak sonsuzluğu, onu yaşayan herkesin hissettiklerinden doğan güzelliklerle mümkündü. bizim edebiyatımız böylesi bir duygunun çocuğuydu ve bunu en iyi bilenlerden biriside aysandı..

ülkemizde ki cehaletin silinemez kara lekesi olan sivas katliamında ölene kadar şiirleriyle yaşama yön vermeye çalışmıştır. ölümünden sonra türk tabipler birliği tarafından her yıl düzenli olarak behçet aysan şiir ödülü düzenlenmeye başlanmıştır.

eserleri;
karşı gece, şairin ilk kitabı. 1983
sesler ve küller, şairin ikinci kitabı. yaşar nabi nayır şiir ödülü almıştır. 1984
eylül, şairin üçüncü kitabı. ceyhun atuf kansu şiir ödülü almıştır. 1986-1988
deniz feneri, şairin dördüncü kitabı. abdi ipekçi barış ve dostluk ödülü almıştır. 1987
şiirler, kitabı. 1990
behçet aysan, kitabı. 1993
üç kardeştiler, radyo oyunu. 1995
düello, bütün şiirleri. 2013

- gandalfgillerden ukdesi -
devamını gör...

hakkında

nefes alamıyorum dokularım malign transformasyonu geçiriyor, yüksek dozda asbest'e maruz kalmış gibiyim trake taktırmalıyım. hayvanları sever sayarım hatta beslerim onların beni sevdiklerini pek hissedemem. etrafımdaki insanlara haddinden fazla değer veririm ama değer bildiremem. 'hak etmediğin şeyleri yaşıyorsan sana bunları yaşatana hak etmediği değeri vermişsindir' derim bununla bile kar ettiremem. bazen öyle tipler karşıma çıkar ki anlatamam. hız yapar düz duvara çarpmak isterim ama çarpamam. garip bi' çekiciliğim var etrafımda normal insanlar barındıramam. her birisinin farklı dengesizlikleri ya da aykırılık demeli daha doğru, doğru bir yola konduramam. insanlardan ukalayı yemeklerden bamyayı sevmem. limon'un yemeklerin tadını bozduğunu düşünür-zorunlu anlar dışında-el bile sürmem. dizi takip ederim fragmanlarından, film izlerim en babalarından, müzik dinlerim çok pis..
devamını gör...

sümeroloji

bazı kaynaklarda asuroloji olarak da geçmektedir.
çok eski zamanlarda yaşamış, hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan, çivi yazısı kullanmış kavimler ve toplumlar hakkında arkeoloji, tarih, kültür ve dil gibi her türlü alanda incelemeler yapan bilim dalıdır.

bazı üniversitelerin dil tarih coğrafya fakülteleri içerisinde 4 yıllık eğitim veren bölümü mevcuttur. sümeroloji bölümü mezunlarına ve bu mesleği icra eden kişilere sümerolog denir.

sümerologlar üniversitelerde ki akademik kariyerin dışında arşivlerde, müzelerde, kütüphanelerde ve bazı tarihsel çalışmalar yapan özel kurumlarda iş imkanı bulabilirler.
devamını gör...

sümerolog

m.ö mezopotamya'da yerleşik olarak yaşamış sümer, asur, babil ve akad gibi uygarlıkları sümeroloji bilimi çerçevesinde araştıran kişileridir.

ülkemizde en bilindik sümerolog muazzez ilmiye çığ'dır. 2021 yılı itibari ile 107 yaşında olan bilim insanı halen yaşamaktadır.
devamını gör...

haçlar tepesi

hill of crosses, kryzių kalnas.
litvanyanın kuzeyinde 150 bin nüfuslu 4. büyük sanayi şehri olan siauliai* kırsalında bulunan, hristiyanların inanç ve fedakarlık sembolü olarak gördüğü, yaklaşık 200 binin üzerinde haç ile doldurulmuş tepecik.

litvanyanın ulusal haç merkezi olarak anılan bu tepe barışçıl direncin en önemli örneklerinde kabul edilir. avrupada en son hıristiyan olan ülke olan litvanyanın sovyet rusyaya karşı göstermiş olduğu direncin sembolüdür.

şehir 1236 yılında kurulmuş ve 14. yüzyılda alman şövalyelerden oluşan teutonic şövalyeleri* tarafından işgal edilmiş sonrasında 1975 de rusyanın himayesine geçmiştir. 1918 yılında litvanyaya geri verilen şehir üzerinde rusyanın tacizerinin devam etmesinden dolayı 1931 yılında polonyalılar ve litvanyalılar ruslara karşı ayaklanmıştır. bu ayaklanmada ölen binlerce litvayalının mezarlarının bile olmaması sonucu, ölenlerin aileleri tarafından bu bölgedeki ufak tepeciğe haçlar dikilmeye başlanmış ve ölenler için gelip dua ettikleri bir yer haline gelmiş.

2. dünya savaşında almanya tarafından işgal edilen şehir savaşın sonunda tekrar rusyanın yönetimine geçti. bu süreçlerde sürekli yakıp yıkılıp zarar gören şehir litvanyalılar tarafından tekrar tekrar ayağa kaldırıldı. şehir rusyanın yönetimindeyken bu tepedeki haçlar üç kez talan edildi fakat hırs tepeciği haline gelen bu sembolik yeri yaşatmak adına litvanyalılar bu geleneği sürdürdüler.

1993 yılında papa 2. john paul tepeyi ziyaret etmiş ve litvanyalılara teşekkür etmiştir. papanın ziyaretinden sonra hristiyan cemaati tarafından daha fazla rağbet gören yer günümüzde halen popüler olan bir turizm yeri haline gelmiştir. gelenlerin geleneği devam ettirmesinden dolayı günden güne artan haç sayıları şimdilerde 400 bine yaklaşmıştır. 1,5 mt. ve daha büyük haçlar için özel izin alınması gerekmektedir.
devamını gör...

don't let me be misunderstood

ilk kaydı 1964 yılında yapılmış, eunice kathleen waymon* tarafından söylenmesi için yazılmış şarkıdır kendileri.

besteci ve aranjör horace ott* tarafından, sevgilisi gloria caldwell* ile yaşadığı ayrılık sonrasında bestesini yaparak temellerini attığı parça, askap* üyeleri olan bennie benjamin* ve sol marcus* tarafından son halini alacak şekilde düzenlenmiştir.

bazı kaynaklar şarkının bestecisi olarak benjamin ve marcus'un yanında horace ott yerine eşi gloria caldwell'i göstermektedir. bunun sebebi bmi* üyesi olan horace ott'un askap üyeleriyle çalışmasına izin verilmemesinden kaynaklanır.

bir çok sanatçı tarafından seslendirilen parçanın, 1965 yılında ki the animals*ın blues rock yorumu ve 1977 yılında ki santa esmeralda*nın disko flamenko yorumu nina simonedan sonra ki en iyi iki yorumdur.

kimsenin yanlış anlaşılmaması dileğiyle..
devamını gör...

nina simone

gerçek adı eunice kathleen waymon olan, caz, blues, soul, r&b ve folk müzik türlerinde unutulmayacak eserlere sahip sanatçıdır.

ilk albümünü yaptığı 1958 yılında, ispanyolca 'kız' anlamına gelen nina kelimesi ile hayranı olduğu oyuncu simone signoret*ten esinlenerek bildiğimiz sahne adı olan nina simone olarak tanınmaya başlamıştır.

1964 yılında philips şirketi işbirliğiyle seslendirdiği "don't let me be misunderstood" şarkısı kesinlikle muhteşem.
devamını gör...

eunice kathleen waymon

(bkz: nina simone)
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim