sefa behçet aysan.
1949 ankara doğumlu şair ve doktor.
girit göçmeni şair edip aysanın oğlu. ilk okulu demirlibahçe*de, orta okulu selimiye kışlası*nda, liseyi kuleli askeri lisesi*nde okuyarak ankara tıp fakültesine askeri öğrenci olarak girmiştir. tek çocuğu olan kızı, şair ve dramaturg eren aysandır.

12 mart muhtırası zamanında ceza yasasının 141. maddesi*ne dayatılan iddia ile tutuklanmış ve tıp öğrenimine ara vermek zorunda kalmıştır. 5 ay harbiye, selimiye, kartal, maltepe, ankara/mamak ve ankara/merkez cezaevlerinde yattıktan sonra aklanarak cezaevinden çıkmıştır. bir dönem çeşitli dergilerde ve özel kurumlarda çalışmış daha sonra fakülteyi bitirip ankara numune hastanesinde psikiyatri bölümünden uzmanlık alarak ruh ve sinir hastalıkları uzmanı olmuştur.

orta okul yıllarında yazmaya başladığı şiirleri lisedeyken biraz daha geri planda kalmıştır. içine girmemesi mümkün olmayan öğrenci olayları kendisine hareketli bir gençlik yaşatmıştır. cezaevinde ve sonrasında çalıştığı dergilerde yazmaya devam eden aysan şiirlerinde de hep vurguladığı iyiliğe ve sevgiye inanıyordu.

' şiir, mutlak iyileşmenin mümkün olduğu bir tür değildir fakat yazınsal olarak insanın iç dünyasını pek çok açıdan harekete geçirebilir. bizim edebiyatımız da şiirin geçtiği türlü yollardan geçerek kendini var etmiş, ilerletmiştir.'

aysanın şiirleri de bu yolun yolcusuydu. o da benim gibi dünyadan gelip geçen her şeyin; örneğin bir güvercinin bile sevindirilmesi, mutlu edilmesi gerektiğini düşünüyordu. çünkü yaşanmış ve yaşanacak olanların mutlak sonsuzluğu, onu yaşayan herkesin hissettiklerinden doğan güzelliklerle mümkündü. bizim edebiyatımız böylesi bir duygunun çocuğuydu ve bunu en iyi bilenlerden biriside aysandı..

ülkemizde ki cehaletin silinemez kara lekesi olan sivas katliamında ölene kadar şiirleriyle yaşama yön vermeye çalışmıştır. ölümünden sonra türk tabipler birliği tarafından her yıl düzenli olarak behçet aysan şiir ödülü düzenlenmeye başlanmıştır.

eserleri;
karşı gece, şairin ilk kitabı. 1983
sesler ve küller, şairin ikinci kitabı. yaşar nabi nayır şiir ödülü almıştır. 1984
eylül, şairin üçüncü kitabı. ceyhun atuf kansu şiir ödülü almıştır. 1986-1988
deniz feneri, şairin dördüncü kitabı. abdi ipekçi barış ve dostluk ödülü almıştır. 1987
şiirler, kitabı. 1990
behçet aysan, kitabı. 1993
üç kardeştiler, radyo oyunu. 1995
düello, bütün şiirleri. 2013

- gandalfgillerden ukdesi -
devamını gör...
bu şiiri her okuduğumda kalakalırım.

yakıldığında 44 yaşındaydı.

"sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış
dağıtılamamiş
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer ölüm
yanık otlar gibi.
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm."
devamını gör...
2 temmuz 1993 ' de sivas ' ta diri diri yakılan masum insanlardan biri. tıp doktoru ve şair.
düello adlı kitabı derhal okunmalıdır.
devamını gör...
her sabah
uyandığımda,
gördüğüm düşü hayra yorarım
açmasına açarım da
göğsümün altın kafesini
korkarım
ya bu gece
güvercinler
yüreğimden başka bir ülkeye
göç etmişlerse.
1 temmuz'u 2 temmuz'a bağlayan gece hayra yorulacak bir düş görmüş müydü acaba?
bu şiiri ne zaman okusam, nerede buna rastlasam aklıma hep bu cümle gelir. şiir için, sanat için, birlik için, barış için çıkılan yolculuğun hoyrat ellerde, çirkin kalplerde karşılık bulamayacağını, bir de canından olacağını bilse yola çıkar mıydı? düşünde görse hayra yorar mıydı?
bir behçet aysan geçti bu dünyadan, ardında kelimeler bırakarak. devri daim olsun.
devamını gör...
“yollar uzak ay bedir / sırtımda gümüş hançer / yürürüm de ölemem / kan damlatır karanfil.”

#unutmadımaklımda
devamını gör...
semender

kurtarılmış bir kalptir taşıdığın
senin, ne bakırdan bükülmüş ne de geçirilmiş bir değirmenden
kimselere benzemeyen.

kurtarılmış bir aşk yaşıyorsun
sen, ne paranın kiri sinmiş üstüne,
ne de yalan safran gibi almış rengini onun.

hiç kimsede olmayan bir aşk

alevlerle
sevişen
bir semenderin
kalbi gibi.
devamını gör...
başka cehennem yok, yaşıyorsunuz işte. dizelerinin sahibi 1949 doğumlu türk şair- hekim- baba. 2 temmuz 1993 yılında bir avuç yobaz tarafından kaldığı otelde diğer arkadaşlarıyla yakılarak öldürülmüştür. düello adlı kitabını ne zaman okusam ölürüm. orada ölenlerin yerine, bir kez daha. ve metin altıok'un da dediği gibi, kalanlar ölenlere şiir yazıyor. yazıyorum behçet ağabey.... senin sayende!
devamını gör...
kuşlar da gitti

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.

yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.
devamını gör...
düello' dan...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
sivas'da yakılan büyük toplumcu şair.


kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.
devamını gör...
yakılmamıştır. tamam üzülün, anın, saygı gösterin de bir işin adı a ise a deyin b demeyin.
devamını gör...
karasevda şiirinin şairi.

ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.

takılamayan
telli duvak

verilemeyen mendil

düşlerde
kaldın.

al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.

çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim

kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.

al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

düşlerde
kaldın.
devamını gör...
bir eflatun ölüm isimli şiirini seslendirdiğim şairdir.
devamını gör...
anısına...


babam kapıyı üç defa çalardı...
kocaman bir sevinci sürükleyerek koşardım evimizin eşiğine. akasyalı bir sokağa bakan küçük evimizin balkonunda her akşam aile sofraları kurulurdu. zaman mavi benekli kelebek kanatlarında uçuşurdu. ölüm öyle çok uzaktı ki bize. kimse bir mezar taşının yanından geçeceğini bile ummazdı. ölüm, hep hasta yataklarının temiz kokusu, beyaz çarşaflar içerisinde hatırlanır. beyaz periler bir görünür, bir görünmez, kaybolur, şıpıdık terlik sesi ile kapılar açılıp kapanırdı. ölüm giz dolu telaş içinde gelir, buhur yükselir, tahta sandıklar kilitlenirdi. rahvan atlar bilinmeze koşar, meçhule giden bir gemi limandan kalkardı. o günlerde babam bana, kocaman bir gözlük, bir uçak büyüklüğünde gazete, her gün değişen kitap adları gibi gelirdi.
babam kapıyı üç defa çalardı...
bir gün bir mağazanın vitrininde bir çeşmibülbül gördüm. kıvrım kıvrım mavilik gözlerime aktı. cebimde biriken katlanmış bir sürü parayı çıkarıp o cam fanusu kucağıma alınca çok büyüdüğümü sandım. aynalar artık ergendi. on beş yaşıma bastığım günler yeniydi, gençlik tekinsizdi. telefon çaldı. babam sıvas’tan aradı, sesinde tuhaf bir tedirginlik: “cuma’ya kalmak istemiyorum, geleceğim”. hiç hevesli değildi ki zaten gitmeye. akşam televizyonda sıvas’ta olaylar başlığı. önce yirmi iki yaralı var, dendi. babamın hemen geleceğini düşündüm. saat on haberlerinden sonra alt yazılar geçmeye başladı. otel yandı bitti, kül oldu, işte şu kadar ölü... bir bahçeye gittik annemle. çok gördüğüm, babamla annemin hep götürdüğü,-adı çiçek ismi olan bir yere. yeşim abla (dorman) ile tevfik şenyuva adeta volta atıyorlardı. boşuna geliyordu bana yaşadıklarımız. babam ölmezdi ki. peki, niye tanıdığım yüzlerde hep gözyaşı vardı? tevfik abi sarıldı bana, “merak etme behçet’e bir şey olmaz”. önce babamın muayenehanesine gittik. sonra yeşim abla, hadi dedi, bize gidelim ve 12 haberlerini izleyelim. ve televizyonda içişleri bakanı gazioğlu’nun açıklaması. “ölenlerden ilk sekiz kişinin kimlik tespiti yapıldı, isimlerini sayayım.” behçet sefa aysan dördüncü isim. meğerse babam öğlen doktor arkadaşlarının yanına uğramış, kimlik tespitini de ne yazık ki onlar yapmışlar! sessizlik deldi geçti bedenimi, hiçbir kıpırtı hatırlamıyorum. spiker, “sayın bakanım, ölenler arasında behçet aysan gibi yazarlarımız, sanatçılarımız var mı” diye soruyor, bakan birkaç dakikalık susuştan sonra “evet” yanıtını veriyor. ben daha çok korkuyorum.
babam kapıyı üç defa çalardı.
sonra adımdan bir fazlasını hatırlamıyorum, annem beni eve götürmüş olmalı. sabaha kadar mavi odamda bekledim, babamı. gelecek ve ben afacan bir mutlulukla koşacağım yanına. hem niye ölsün ki! yok, bunlar yalan. gün ışımaya başladığında aklıma, çeşmi bülbül geldi. nasıl da büyük bir yanılsama içine düştüğüm, alırken kendimi bir aynada kocaman gördüğüm çeşmi bülbül. oysa deneyimmiş bizi olgunlaştıran. gazetelerdeki “deneyimli overlokçu, ya da ütücü aranıyor” ilanlarının bile sırrı bir tek kelimede bütünleşiyormuş. içinde bilgiyi saklı tutan yaşam. o öyle bir erekmiş ki içinde bütün ayrıntıları-barındıran. kapsayıcılığı kelimenin basitliğinden uçsuz bucaksızlığından fazlaymış, paketledim, kaldırdım çeşmi bülbülü. bir daha sekiz yıl sonra çıkartacağım onu kutunun içinden. annemin öldüğü gün. ertesi gün anneme bir bardak çay uzattım. gördüm gözünde yaş yerine kan var. büyüdü gözündeki kan pıhtısı. günlerce, aylarca gitmedi. her gün kendini battaniyelerin altında sakladı. bir kedi gibi incelikle mırıldanarak girdi odadan, çıktı odalardan. bir gün ayağa da kalkamaz oldu, ağrıdan acıdan duramaz. anladık ki her konulan teşhis “verilecek hesabı kalmamışlara” değilmiş. defalarca ameliyat masasına götürdüler annemi. o gideceği yeri bilerek ince bir çizgi gibi gülümsedi. ölümünden bir gün önce saatlerce konuştuk.-
—kendini niye bu hale getirdin anne?
ikimiz de biliyorduk artık geriye dönüşün olmadığını. gittiği yolun çıkmaz bir sokakla birleştiğini daha önce bilseydi, kendini korur muydu, sanmıyorum.
—babamı çok mu sevdin anne?
sen olsaydın sen de severdin dedi olanca mahcupluğuyla, sarıldım ona.kara gözlerine baktım, kaşlarına. son konuşmalarımızdı bunlar. annemi bir kefen içinde gördüğümde de yaz başıydı, babama yakın bir mezar bulduk ona. şimdi sanki bir pencereden babama bakıyormuş da en azından onu gördüğü için iyiymiş gibi geliyor bana.
benim için yaşam artık, annemin ağzından çıkan son sözcüklerde gizli. sivas’ın anlamını soruyor kimileri. işte diyorum sıvas bir aile hikâyesinde gizli. sanki çok uzak bir geçmişte kalmış, hiç yaşanmamış bir aile hikâyesinde. biri kırk üç, biri kırk dokuz yaşında ölen iki insandan kalanlardır bunlar. bir romanda okunsa “türk filmi” gibi sulusepken, akıl başa gelince de bizim ülkemizde olası bir kurgusu var denebilir pekâlâ. peki, şimdi soracağım soruyu siz de hissedebiliyor musunuz? biz bu ülkeye bütün bunları hak edecek ne yaptık?
yanıtlayacak tek bir sözcük bile bulamıyorum, bundan sonra da kendim içinde hiçbir şey istemiyorum. bu ülke daha çok erken ölümlere gebe. tek bildiğim bu. ama bir de şunu eklemek gerek sanırım, yıldırım türker’in: “haysiyet dediğimiz şiddetli bir mazoşizm pratiğidir” sözü. biz çoktan rafa kaldırdık vicdan, erdem, onur ve haysiyet gibi sıkıntılı kavramları. kaldırmayanlar da bunu bir pazarlama aracı olarak kullandılar. haysiyet, onur ve şeref ne yazık ki “ben onurluyum, haysiyetliyim ve de şerefliyim” diye ortalıklarda dolaşarak, sırıtarak hatta bu kavramlarla bir yerlere mektup filan yazarak olmuyor. tek kelimeyle yaşanması gerekiyor. ve bu sözcükleri sarf edenin yerine bir başkasının söylemesi gerek – şart.-
hatırlıyorum da kısacık yaşamında babam, bir kez olsun, “ben haysiyetliyim, namusluyum ve onurluyum” diyerek dolaşmadı. birçok arkadaşı cezaevi günlerini bilmez bile... bunları bir gün bile pazarlama nesnesi olarak kullanmadı.-aradan geçen yıllar çok daha net gösteriyor, babamın ne yazık ki birçok arkadaşı farklı sokaklarda yürümekteler, daha genç olanlar ise siyasal bakış açısını yalnızca kendi biliyormuş gibi özel bir yeterlilik içinde kullanıyor. yargılamak sorgulamadan son derece kolaymış gibi… yaşananlardan tek kelimeyle uzaktalar… bu nedenle islamcılarla rahatlıkla aynı kahvede nargile fokurdatıyorlar. bense hiçbir şey yapmıyorum on beş yıldır, annem ve babamın mezarına çiçek koymaktan başka…"
devamını gör...
ölümü beklerken...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"behçet aysan" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim