bazarov yazar profili

bazarov kapak fotoğrafı
bazarov profil fotoğrafı
rozet
karma: 2221 tanım: 150 başlık: 40 takipçi: 26

son tanımları


anaerkil ve ataerkil toplum

soy geliminin kadın çizgisinden izlendiği soy toplumları anaerkildir. aile anne ve çocuklardan ibarettir, baba soy dışı tutulur. yerleşik hayat ve şehirleşme öncesi tüm klan toplulukları anaerkil düzen içinde yaşamıştı. bu toplulukların yaşam ortamı doğa ile iç içe ve onunla uyum halindeydi. bu yüzden toplum kuralları aile ile özdeşti, basit, katı ve doğaldı. kısas bu tür kurallara örnektir. ne zaman soy toplulukları kentleşme etkisiyle mülkiyet, hakimiyet, savunma, adalet gibi kavramlarla tanıştı, erkeğin toplum yapısı içinde etkisi öne çıktı. artık doğa ile uyum değil doğaya hakim olma söz konusudur. böylece aile (oikos) temelli toplum yapısı yavaş yavaş şehir (polis) temelli yapıya evrildi. bunun izleri antik yunan mitolojisinde açıkça görülebilmektedir. başlangıçta dünyayı başka bir erkeğe ihtiyaç duymadan yaratan gaia gibi bir tanrıça varken, son nesil olimposlu tanrıların çağında athena, babası zeus'un kafasından doğmuştur. artık çağ değişmiştir çocukların gerçek sahibi baba olarak görülmektedir.

bir başka örnek ise adalet anlayışındaki değişim. eski adalet anlayışına (oikosa) göre kocası agamemnon'u (haklı bir sebeple de olsa) öldüren klytemnestra cezasız kalırken, öç almak için kendi annesi klytemnestra'yı öldüren orestes en büyük günahkar sayılmıştır. bu yüzden orestes'e erinyeler (vicdan benzeri suçlulara ızdırap veren ruhani varlıklar) musallat olmuştur. oysa yeni nesil tanrılar (polise göre) farklı düşünmektedir, apollon ve athena orestes'in yargılandığı davada lehine oy kullanarak onu suçsuz bulmuştur. tabi mitolojiden bahsediyorsak da bunun aslında toplumun genel anlayışını yansıtan bir ayna olduğu unutulmamalıdır. tanrıların tavır ve davranışları toplumun gereksinimlerine göre değişmektedir.

oikos temelli adalet, kan davası gibi sürekli kendini tekrarlayan bir döngü yaratırken, polis temelli adalet roma hukukunun, dolayısıyla günümüz hukukunun temellerini oluşturan, toplumsal adaleti sağlayan ilk adımlardan sayılır.
devamını gör...

üç ölüm

okumaya başlar başlamaz bir anda atmosferine çeken, her biri ölüm teması üzerinden anlatılan beş muhteşem hikaye barındıran tolstoy eseri.
"holstomer, üç ölüm, çömlek alyoşa ve balodan sonra" insana dair sağlam felsefi eleştiriler barındıran güzel hikayeler. her birini ayrı ayrı anlatabilirim ama "köyde şarkılar" hikayesi -belki rusya ile ukrayna arasındaki savaşın da etkisiyle- beni oldukça etkiledi. sanki hikaye 19. yy.da değil de bu gün yazılmış, bu günü anlatmış gibi. anlatıcının köyünden beş gencin askere uğurlanması sırasında gözlemlerini aktardığı kısacık bir hikaye. askerler zorunlu olarak gittikleri bu göreve her ne kadar şarkılar, ikramlarla uğurlansalar da geri dönmeyeceklerini düşünmeye bile dayanamayan annelerinin çaresiz ağıtları, anlatıcıya şu sözleri söyletir: "ve bunların tüm rusya'da binlerce, on binlerce insanın, bu mazlum, bu bilge ve böyle acımasızca ve haince kandırılmış cümle rus halkının başına geldiğini ve daha uzun zaman da geleceğini düşünmek ne feci." [türkiye iş bnkası kültür yayınları - günay çetao kızılırmak çevirisi]
devamını gör...

roma imparatorluğu

siyasetin, yönetimin, adaletin, ticaretin, propagandanın, şehirciliğin, mimarinin ve medeniyete dair daha bir çok idari bilim dalının kitabını latince yazmış devlettir. her biri üniversitelerde hâlâ okutulur.
devamını gör...

mp3

dilimize em-pe-üç ve me-pe-üç olarak iki farklı söylenişle yerleşen, zamanında devrim yaratmış bir ses sıkıştırma ve saklama formatıdır. bu formatta kaydedilen ilk şarkının suzanne vega'ya ait olan tom's diner şarkısı olduğu bilinir.
devamını gör...

gazeteci metin özkan'ın cepcilik yaparken yakalanması

"eli eğri olanın yolu doğru olmaz" sözünü akla getiren durum. bir de "eline, beline, diline hakim ol".
devamını gör...

the good place

kısacık bölümlerini arka arkaya izleyip kısa sürede bitirdiğim, birkaç ay sonra karakterleri özleyip tekrar baştan sona izlediğim güzel dizi. ikinci izleyişimde dizide bahsi geçen kitapları not etmiştim. arayan olursa bir faydam olsun:
- groundwork of the metaphysics of morals - immanuel kant
- on the way to language - martin heidegger
- a treatise of human nature - david hume
- what we owe to each other - t. m. scanlon
- death - todd may
- leap of faith - soren aabye kierkegaard
- moral particularism - jonathan dancy
- the most good you can do - peter singer
- paradise lost - john milton
- ordinary vices - judith shklar
devamını gör...

gizli hedef

dost bildiğin, sırtını yasladığın, sınırlarına bir tek asker bıraktığın arkadaşın en beklemediğin anda pis pis sırıtarak savunmasız bölgene saldırdığında bu dünyada hiç kimseye güvenmemen gerektiğini anlarsın. insanı hayata hazırlayan bir oyundur.
devamını gör...

dear wendy

senaryosunu lars von trier’in yazdığı, thomas vinterberg’in yönettiği 2005 yapımı idare eder kategorisinde bir film. lars von trier işin içinde olunca, bolca amerikan kültürü eleştirisi içermesi kaçınılmaz oluyor. filmin başından sonuna bu kültürel eleştiri serpiştirilmiş ancak odak nokta bireysel silahlanma. bu eleştiri de bireysel silahlanma eleştirilerek değil övülerek yapıyor.

film az nüfuslu ve son maden kırıntılarının çıkarıldığı bir maden kasabasında geçiyor. madenci olarak hayata dair bir amacı ve umudu olmadan çalışan dick’in wendy’e yazdığı, ona nasıl âşık olduğu, onu nasıl kaybettiği ve her şeyin nasıl ters gittiğine dair bir mektuptan hareketle senaryolaştırılmış. kendi gibi umutsuzluk ve amaçsızlık içinde olan arkadaşları ile kurdukları ve dandies adını verdikleri gizli bir topluluk ve bu topluluğun kendilerince belirlenen basit ama katı kuralları çerçevesinde kendilerini geliştirme çabaları anlatılıyor. bu küçük toplulukta silah ile duygusal bağ kurulması, katı kuralların ve silahların verdiği öz güvenin topluluğu kısa sürede çok iyi bir noktaya taşıması, topluluğa sonradan katılan sebastian isimli “siyahinin” her şeyin ters gitmesinde etkisi, her şey berbat olduğu halde izleyicinin içinde uyanan zafer hissi, bütün bunları amerikan kültürüne eleştirinin filmdeki tezahürleri olarak görüyorum.

son olarak filmi bir bütün olarak çok başarılı görmesem de vermek istediği mesaj, bunu anlatış biçimi ve müziklerin mükemmelliği ile aklımda yer etmiş bir filmdir. the zombies ile geç tanışmış olsam da vesile olduğu için bu filme minnettarım.
devamını gör...

odessey and oracle

her bir şarkısı dinledikten sonra kulakta ayrı bir tat bırakan, müthiş the zombies albümü. altmışların en başarılı albümlerimden birisidir.
devamını gör...

the zombies

altmışlarda da bu gün olduğu gibi hakettiği ilgiyi görmemiş, beatles'ın gölgesinde kalmış efsane gurup. odessey and oracle albümü gelmiş geçmiş en güzel rock albümlerimden biridir.
devamını gör...

sashimono

japonların çivi, vida ya da yapıştırıcı kullanmadan birbirine mükemmel bir şekilde geçen kütük parçaları ve hozo denilen yine sadece ahşap kilit/zıvana malzemeleriyle yerlerine sabitlenen yapı elemanlarıyla mobilya yapımı ve yapı inşası işinde kullandıkları yüksek hassasiyetli hesap ve kesimlere dayalı marangozluk sanattır. edo ve kyo olmak üzere iki ana kolu bulunmaktadır.
horyu-ji tapınağının bulunduğu bölgede yer alan 11 yapının bu yöntemle inşaa edildiği ve 7.yy'dan beri ayakta olduğu bilinmektedir. bu yönüyle bunlar ayakta olan en eski ahşap yapılardır.

yaklaşık yüz yıllık sashimono örneklerinin sökümü ile ilgili bir video örneği için, buyrunuz.
devamını gör...

torii

japon shinto tapınaklarının genelde bahçe girişinde yer alan kemer benzeri ahşap yapıdır. genel olarak japonlara özgü sashimono adı verilen ve kusursuz biçimde birbirine uyumlu olarak oyulan kütük parçalarının çivi ya da yapıştırıcı kullanılmadan birbirine geçirilmesi tekniği ile inşaa edilen basit ama muazzam yapılardır.
devamını gör...

lotr dizisindeki siyahi elf saçmalığı

üç noktada fikirlerimi aktaracağım saçmalıktır.

ilk olarak bu bir edebiyat uyarlaması tv şovu. içeriği şu faktörlere göre değişebilir: yapımcı, senarist, yönetmen, sponsor, izleyici kitlesi. saçmalık olarak görülen siyahi elf fikri, içeriği belirleyen bu faktörlerden biri ya da birkaçına saçma gelmemiş olabilir.

ikincisi orijinale sadık kalma mevzusu. karakterin rengi hikayeyi, anlatımı değiştiren bir konu mudur? tolkien aptal değildi, zamanın ruhunu bilen bir edebiyatçı buna uygun yazar, yoksa yazdığı eseri bırakın satmayı bastıramaz bile. bu gün ırkçı olarak gördüğümüz ifadeler, anlatımlar o dönem için olağan olabilir. kesin olarak tolkien ırkçıydı demek istemiyorum. çünkü yoruma açık bir konu. kimine göre siyahileri görmezden gelen bir hikaye yazmış. bu da bir yorum. ama bana göre kesin bir yargı doğru değil, çünkü o dönemde var olan siyah, beyaz, sarı, kızıl ayrımını kendi hikayesindeki ırklar üzerinden yansıtmayı uygun görmüş olabilir. zamanın ötesine ait olan düşünceleri yani söylenilemeyenleri başka biçimlerde söylemek istemiş olabilir. bu binyıllardır bilinen bir tasavvur yöntemdir: felsefede mistisizmdir, inançta tasavvuf. ("enel hak" diyen hallac-ı mansur'un başına gelenlerden sonra aynı şeyi söyleyen tasavvufçular bu sözün sırrına erişimi kapılardan ve makamlardan geçmeye, tarikatta ilerlemeye bağlamıştı.) tolkien'in elf ırkı olarak tarifini yaptığı ırk aslında gerçek dünyadaki ten renklerinden birini ya da bir milliyeti temsil ediyor olabilir. tıpkı cüceler, hobitler, orklar ve diğer lotr ırklarının gerçek dünyada karşılığı olabileceği gibi. hangisinin hangisi olduğu hikayeyi yorumlayana kalmış. yani yoruma göre o beyaz parlak tenli güzel varlıklar derisi yoğun biçimde melanin pigmenti içeren bir ırkı da temsil ediyor olabilir.

üçüncü nokta oyunculuk. oyunculuk bir sahne sanatı için her şeydir. oyuncu hakkını vererek oynadıysa, sahnede karakterin rengi de dahil diğer tüm ayrıntılar önemsiz kalır. the tragedy of macbeth (2021) filmini izlerseniz göreceksiniz ki bir "zenci"den iskoç kralı da olur, hem de çok güzel olur, daha iyisi zor olur.
devamını gör...

yamato nadeshiko

japonların geleneksel ideal kadın imajının isimleşmiş halidir. geleneksel japon kültürüne özgü tüm erdemler (aileye bağlılık, sadakat, saf tevazu, utangaç ve korumacı kişilik, nezaket vb…) ile donanmış japon aile kadınının bir simgesidir. benzetmek gibi olmasın, bizdeki "natasha" ismi gibi akılda anında bir imge uyandırır (bizdekinin aksine olumlu anlamda tabi ki).
devamını gör...

clamp

gereğinden uzun bacak ve vücut çizimleriyle hatırladığım efsane mangaka gurubudur. bu çizim şekli adeta imzaları gibidir. blood c'yi izleyip de kesin bunun çizimini bizim kızlar yapmıştır demiştim, yanılmamıştım.
devamını gör...

türkiye iş bankası kültür yayınları

yayınlanmakta olan üç dizisinin ciltli baskılarını takip ettiğim yayınevi.
hasan ali yücel klasikler dizisi
türkiye iş bankası modern klasikler dizisi
türkiye iş bankası modern türk edebiyatı klasikleri dizisi

amacım koleksiyon yapmak değil, çocuğuma güzel bir kitaplık bırakabilmek. bu yolda devam ettirdiğim bu faaliyetin benim okuma listeme katkıları da büyük oldu, kızımı büyütene kadar hepsini okumayı planlıyorum. ama son aylarda hızla artan kitap fiyatlarıyla birlikte, maddi anlamda büyük bir külfete dönüşmeye başladı.
devamını gör...

hasan ali yücel klasikler dizisi

2019 yılından beri ciltli baskılarını toplamaya çalıştığım yayın dizisi. bu gün itibariyle 59 kitap eksiğim var. bunlardan bir kısmı ciltli olarak hiçbir yerde yok, bir kısmıysa ikinci el piyasasında bulunabiliyor ama sahaflar bunları validelerinin nikâhıyla birlikte sattıkları için yanına yaklaşılamıyor.

ikinci el bir kitaba serideki en pahalı kitabın fiyatından fazla para vermemeyi kendime sınır olarak belirlediğim için uyguna bulmadığım müddetçe fırsatçı sahaflardan alışveriş yapmıyorum. iş bankası ara ara eski yayınları yeniden basıyor ancak bunlar tekrar basılır mı, basılırsa bu ne zaman olur, orası meçhul. tamamlamam yıllar alabilir.

bu diziyi almamdaki en önemli tercih sebebim genel olarak çeviri kalitesinin ortalama üzeri olmasıdır. yalnız, latince eserlerden bir kısmını edebi yetkinliği olmayan akademisyen çevirmenlere vermeseler daha güzel olacak ama yine de idare eder. dizi içerisinde şimdilik sümer ve babil destanları ile kutsal hint metinleri en eski eserleri oluştururken, en yenisi j.m. keynes’in “para üzerine bir inceleme” eseridir. kağıt kalitesi düşüktür, üçüncü sınıf ve gözü yormayan saman rengi kağıt kullanılmış. bu durum kitapları oldukça hafif hale getirse de zamanın yıpratıcı etkisine karşı korumasız kılıyor. serideki en eski kitaplarımın üst kısımlarında sararma mevcut. kırmızı bez cilt üzerine şömiz ile satılmakta ve şömiz karton kapaklı basımlarla aynı tasarıma sahip. kitabın sırt kısmında roma rakamıyla dizideki sıra sayısı yazıyor ancak benim gibi, yazara ve türe göre kitap tasnifi yapan okurlar için bu kötü bir görüntü ortaya çıkartıyor, yine de roma rakamına aşina olmadığımız için çok da rahatsız edici olmuyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
son olarak, her kitabın son sayfalarına dizideki kitapların listesinin eklenmesinin artık sonlandırılması gerek. çok gerekliyse on kitapta bir verilebilir. liste 419 kitaba ulaştı ve fuenteovejuna kitabı 107 sayfayken 11 sayfa da bu liste ekleniyor 118 sayfa oluyor. her kitapta bu listenin bulunduğunu düşünürseniz, kitaplıkta binlerce sayfalık yer kaplayan bir alan işgal ettiğini anlayabilirsiniz.
devamını gör...

türkiye iş bankası modern klasikler dizisi

sadece beğendiğim yazarlara ait ciltli kitaplar düzeyinde takip ettiğim bir dizidir. seri içinde bana göre "klasik" olamayacak çokça kitap bulunuyor. bir kısmı hali hazırda telif hakkı kültür yayınları iş türk a. ş.'de olan yazarlara ait kitaplar, bir kısmıysa ölümü üzerinden 70 yıl geçmiş ve telif durumu anonime dönmüş yazarlara ait kitaplardan oluşan bir dizidir. sırf telif hakkı sende diye ya da telifsiz basabiliyorsun diye bir eser klasik olmuyor malesef. bu anlamda bu seride biraz seçici davranıyorum,

bu dizi bez ciltli olmadığı, mukavva benzeri bir cilt yapısına sahip olduğu için hay klasiklerine göre zamanla yıpranma ihtimali daha yüksek. kullanılan kağıt “şamua” denilen gramajı yüksek bir kağıt olduğundan incecik kitapları bile gereksiz ağırlaştırıyor.

sırt kısmında yer verilen dizi sıra sayısını kim akıl ettiyse buradan allah belanı versin demek istiyorum. üstelik hint-arap numara sitemi kullanılmış ki yazara göre tasnif yaptığınızda aşina olduğumuz sayıları karışık bir biçimde görmek obsesif kompulsif bozukluğu tetikleyecek ölçüde insanın sinirini bozuyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkiye iş bankası modern türk edebiyatı klasikleri dizisi

şimdilik yayınlanan tüm ciltli kitaplar düzeyinde takip ettiğim bir dizidir, ancak şubat 2022 itibariyle sadece altı yazara ait kitaplar mevcut ve bu yazarların eserleri tamamlanmak üzere. sonrasında modern klasiklerde olduğu gibi sadece beğendiğim yazarlar ve kitaplar seviyesinde takip etmeyi planlıyorum, çünkü telif hakkı elinde olmadığından yaşar kemal, nazım hikmet gibi isimleri basamayacakları için telif hakkı elinde olan ya da anonim hale gelen klasik sayılamayan eserer basılmaya başlanacak. bunları almayacağım.

çeviri gibi bir durum olmadığından basımı düzgün her yayınevinden alınabilecek kitaplar için, bu yayınevini tercih etmek saçma olur zira yıllar geçtikçe ciltli basım ile karton kapak basım arasındaki oransal farkı açarak serinin ciltli basımlarını takip eden okurlarını zor durumda bıraktılar.

modern klasiklerdeki sırt sayısı problemi bu dizide de mevcut, bir sıra numarası basılacaksa tercihen ön kapak, olmazsa arka kapak kullanılmalıdır. cilt ve kağıt kalitesi modern klasikler serisi ile aynı. daha önce yarım asırlık uzun soluklu bir dizi deneyimi olan yayınevinin, bu seri için bir yazara (sait faik abasıyanık’a) özel farklı bir kapakla yayına başlayıp altı kitap bastıktan sonra aniden tasarımını değiştirmesi de bir başka beceriksizlikleridir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

urashima taro

bir antik japon efsanesinin ana kahramanı. hikâye şöyle:
urashima taro bir balıkçıdır. bir gün bir deniz kaplumbağasına eziyet eden çocuklara rastlar ve kaplumbağayı onların elinden kurtarıp denize salar. ertesi gün onu büyük bir kaplumbağa ziyaret eder ve kurtardığı küçük kaplumbağanın denizler imparatoru'nun kızı olduğunu söyler. imparator onu teşekkür etmek için deniz altındaki sarayında beklemektedir. kaplumbağanın verdiği büyüyle solungaçlara sahip olan urashima, büyük kaplumbağanın kabuğuna tutunarak denizin dibindeki saraya ulaşır. orada imparatorun yanında, kurtardığı kaplumbağayı yani otohime'yi gerçek haliyle, büyüleyici güzellikteki bir denizkızı olarak görür. birkaç gün kadar sarayda otohime'yle vakit geçiren balıkçı sonunda evini özler ve gitmek için izin ister. otohime de ona bir kutu (tamatebako) verir ve bunu asla açmaması şartıyla evine dönebileceğini söyler. sonunda geldiği gibi bir kaplumbağa ile evine dönen urashima herşeyi değişmiş bir halde bulur. evini ve annesini yerinde bulamaz. tanıdığı kimseye de rastlayamaz. sonunda kasabalılara urashima taro'yu tanıyıp tanımadıklarını sorar. nesiller önce öyle birinin yaşadığını, denize gidip bir daha geri dönmediğini öğrendiğinde, denizin altında sandığı gibi birkaç gün değil üç yüz yıl geçirdiğini anlar. bu umutsuzluk ile elindeki tamatebakoyu açtığında kutudan bir duman bulutu yükselir ve urashima taro birden bire üç yüz yıl yaşlanıverir.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim