içlerinden geldiğim için eleştirebilecek haddi kendimde buluyorumbir oflu olarak..
insanlarla iletişime geçtiğimde sesini duyduğum ilk anda karadenizli mi değil mi anlayabiliyorum. özellikle trabzonlu insanların mıknatısı gibiyim diyebilirim. çok aksi ve huysuz oluyorlar genelde.
sizinle yıldızı ilk başta barışmadıysa asla barışmaz. önyargılarından kurtulmaları çok zordur. bir şeyin doğruluğunu kabul ettiklerinde farklı bir fikiri onlara anlatmak ve kabul ettirmek imkansıza yakındır lakin kabul ederse de hem saygısını kazanırsınız hem de ufkunu açmış olursunuz.
kalpleri pamuk gibidir ama ulaşmak zordur. dışardan baktığınızda bir taş görebilirsiniz. ulaşmayı başarabilirseniz de artık sonsuz bir destekçiniz vardır. güvenini kazandığınızda sizin için kurşun yiyebilecek kıvama gelir.
iletişim kurmak çok zordur zira siz istediğinizde değil kendileri istediğinde iletişim kurabilirsiniz. doğru saatinde değilse asla anlattıklarınız karşı tarafa işlemez, boşa konuşmuş olursunuz.
çok çok sevdiğim ve uzuunca bir süre hayatıma eşlik eden bir dostum vardı. kızla erkek yakın arkadaş olamaz algısını çürüten ve insanların “olur abi elzemle ömere baksanıza” dediği bir dostluğa sahiptik. ben kendisinin her zaman hayatımda bir yeri olacağını ve kendi salak aklımca bebelerimin falan kendisini dayı diye tanıyacağını sanıyordum..*
lakin öyle olmadı..
kendisi bundan 3 buçuk sene önce öylece iletişimimizi kesti, hatta buraya da tamım girmişimdir yine. sebebini uzunca bir zaman bilmiyordum. daha doğrusu tahmin ediyordum da yakıştıramıyordum.
görüşmeye başladığı kişiyi ben de tanıyordum ve ne o kişi benden haz ediyordu ne de ben ondan.. aslında ben kimse ile sorunu olan ya da soğuk olan biri değildim ama o kişi nedense beni hiç sevmiyordu. aslında ömerle aramızdaki samimiyetin sınırları ve derecesi de şeffaf bir şekilde ortadaydı.
şimdi belki sizin için kesin aranızdaki bir şeyi seziyordu falan gibi bir düşünce olabilir ama sizi tenzih ederim öyle bir şey yoktu. anne tarafımdan çok sevdiğim 2 erkek kuzenimi verip yerine ömeri akrabam olarak kabul edebilecek kadar değer veriyordum ve keşke gerçekten kan bağımız olsa diyordum.. tüm arkadaş çevrem ve hayatımdaki insanlar kendisini tanıyordu.
benden önce dünyaya gelmek isteyip de tutunamayan abim yerine kendisini koymuştum ve her zaman aramızda öyle bir iletişim olmuştu. "hayatımızdaki herkes sonsuza kadar bizimle kalmaz" kuralını yüzüme vuran da kendisi oldu.
dediğim gibi son 2 aya kadar önceki 3 buçuk sene boyunca hiç iletişimimiz olmadı. ben uzun bir süre boyunca “acaba anlamadan bir yanlışım mı oldu vs” diye kafayı yedim. ama bir yandan da o kız mı istemiyor beni hayatlarında diye de düşündüm. yine de bu hareketi kendisine asla yakıştıramadığım için kabul etmemiştim. yani eğer o istemiyorsa bile ömer gelip bana “elzem hayatımdaki kişi seninle görüşmemi istemiyor kardeşim o yüzden konuşmak istemiyorum” dese anlamazdım ama yine de tamam derdim.
çünkü ben hayatıma kendisini sahil ederken herkese kabullendirmişken ve hayatımdaki insana yerinin farklı olduğunu, kıyasa tabi olmadığını belirtmişken o da böyle yapabilir sanıyordum.
gel gelelim ki bir bunalım patlaması sonucu iletişime geçtik ve ben yıllarca yüzleşmekten korktuğum o cevabı aldım. keşke farklı bir sebep sunsaydı da çok üzülseydim. ben nasıl farklı düşündüm nasıl yakıştırdım deseydim.
yüzleştiğimiz gün bana “sanki hala eskisi gibi samimiyiz ama 3 değil de 30 sene geçmiş gibi elz” dediğinde tatsız bir rüzgar ile farkına vardım her şeyin.
hayatımda ayrı yere koyup değer verdiğim o insanın gözünde o kadar da değerim ve kıymetim yokmuş. bana yaptığı açıklama ise “çevremde kan bağı dışında kardeşim diye seni tanıtabileceğim bir durum yoktu, kimseye bunu kabullendiremezdim o yüzden bir sonu olmayan dostluğumuzu kesmek kolaya geldi” gibi bir şeyler zırvaladı.
şimdiki aklı olsa hala hayatında olan ve benden haz etmeyen o kişi için böyle bir karar almazmış falan.. eskisi gibi yakın olabilir miyiz diye bir soru yönelttiğinde uzunca bir süre bu yüzleşmede bunu isteyeceğimi düşünmüştüm ama o an bu soru geldiğinde aslında bunun mümkün olmadığını fark ettim.
iletişimimiz olmadan 3 küsür sene hayat sürmüşken bundan sonraki dönemde onu hayatıma tekrar dahil etmek ve çevremdeki herkese “bakın bu benim abim diye kabullendiğim insan, sevgilisi için benimle konuşmayı kesti şimdi çok pişman” diyemezdim. uğraşamazdım ve içimin kırgınlığı asla geçmezdi.
o kadar çok isterdim ki eskisi gibi düşünmeden kaygı duymadan konuşabildiğin, dertleşebildiğim ve güvenebildiğim o uzunca yılların devam etmesini, hayatımdaki kişiyi abime anlatabilmeyi, ikisinin samimiyetine şahit olmayı, ne zaman başım sıkışsa koşabileceğim biri olduğunu bilmeyi..
hayatın her zaman tahmin ettiğimiz gibi ilerlemediği dersini bana çok güzel verdi. bazen çok özlüyorum onu. aramızdaki samimiyeti, içtenliği, güveni, sataşmayı ve asla alınmayacağını bilerek yaklaşabilmeyi..
bana çok güzel ve uzun (yaklaşık 10 senedir tanıdığım ve son 4-5 senesinin bir fiil iletişimde geçtiği) mükemmel bir dostluk yaşattı. daimi olmasını çok isterdim. hatta hayatımda değiştirmek istediğim belki de çok nadir şeylerin başında gelir onunla eskisi gibi olabilmek.
ama maalesef ki özlediğim şey o zamanki sarsılmamış güven ve değerli olduğumu sanışım. ve her ne kadar aştım gibi gelse de kırgınlığım değişmiyor ve asla affedemiyorum. ben bu dünyadan sana kırgın ayrılacağım be abim..
geç mi kaldım yoksa kendimi boşa mı üzüyorum düşüncesi.
sanki herkes yerini buldu, hayatını düzene soktu da bir ben geç kaldım..
herkes sevdiğiyle kavuştu, gözyaşlarını sildi de bir ben arafta kaldım..
herkes ailesini iyileştirdi de bir ben başaramadım..
şimdi 24 yaşım var ama kendime yaşanmamış bir hayatım var. herkese yetmeye çalışırken kendimi ertelemişim de fark etmemişim.
iyileştirmeye çalıştıkça yara almışım da önemsememişim.
kendi hayatımı neresinden yakalayacağım da kuracağım?
basaramamışım değil de sanki hiç kazanmayacakmışım gibi..
en son kendimi ne zaman dinledim zihnim be zaman boş kaldı hatırlamıyorum bile. insanlara iyi geleceğim diye kendime kötü olmaktan öyle ve ölesiye yoruldum ki hiçbir harekette bulunmasam dahi ağrıyor her yerim.
zihnimin dayakları o kadar ağır ki vücudum morarmadan çürüyor.
ne büyük bir insan olabiliyorum ne de küçük. varlığımı hangi tarafa nasıl sığdıracağım bilemiyorum. ne tam olabiliyorum ne de hiç.
nasıl mutlu olurum ben? beni ne mutlu eder? neleri tercih ederim nelere karar veririm ben?
o kadar fazla soru yöneltmemişim ki kendime uzun zamandır, hiçbir soruya cevap veremiyorum. “sen bilirsin, bana fark etmez, ben uyarım”
her yere herkese uyum sağlıyorum da kendime kendimi anlatamıyorum. kendime ayak uyduramıyorum.
sözlerine bayılıyorum ben şahsen(bence siz de seveceksiniz)
“zaman zaman korktuk, kaçtık ama terk etmedik.
burda tokluk yok, açlıkta herkes eşit.
burda bebekler doğarken reşit.
emekler, koşar ve borç öder peşin.
ve bi’ gün evcilik oynar gibi insancılık oynarken biz, sirenle uyan’caz kesin. kesin!”
tekrar okumak istediğim dönem. üniversiteyi istediğin kadar tekrarlayabiliyorken lisenin tekrar okunmuyor olması çok üzücü.
imza falan toplasak lise okumak isteyen yetişkinlerden bir sınıf oluşturulsa öğretmen verilse* güzel olmaz mı sözlük??
yaş yaş ayrılalım yine. baştan okuyalım liseyi. olgun olgun davranmasın yine kimse aynı lise kafası gibi takılalım ama daha da kaygısızca olsun bu sefer.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.