sanki herkes benden büyükmüş gibi geliyor. ben sanki hâlâ 19’um ve herkes 25 28 falan olmuş gibi.
geçen gün iş yerinde 17 yaşındaki bebe bana abla dedi ve içimden “niye abla diyo ki kaç yaş var sanki aramızda 1, 2, 3, 4, 5..” diye düşündüm ve 24 yaşıma merdiven dayadığımı fark ettim.
şimdi yazarlarımız için “daha gençsin” minvalinde olabilir ama ben hiç kendimi yaşımda hissetmiyorum. sanki 20 ve 22 yaş arasında yaş alıp duruyorum gibime geliyordu.
yaşımda evlenen ve çocuğunu bekleyenler var. hatta 2. çocuğunun cinsiyet zımbırtısını gördüm bir arkadaşımın..
yaşımda ülke ülke gezen var..
son tatil günüm olduğu için annem kadının “hadi bugün de sen yapıver akşam yemeğini” demesi üzerine nefis yemek tariflerine girip bugün ne pişirsem yazdım. mööönümü paylaşıyorum
işten aşırı derecede yorgun argın bir şekilde eve dönerken yolda eski iş yerinden arkadaşıma rastladım. kendisi ile aynı iş yerinde bir dönem çalışmış olmasak asla tanışmazdık. yaşam tarzıyla benimki gram uyuşmayan, görünüşü bambaşka, hayatlarımız uç noktalarda olan biri ama oturup konuştuğumuzda öyle güzel sohbet ederiz ki bir sürü ortak konu buluruz/buluyorduk.
neyse
“nasılsın elz” dedi.
“iyiyim idare etmeye çalışıyorum çok yoruldum” dedim.
“mesleğine dönmek nasıl bir duygu, mutlu musun?” diye sorduğunda bi anda kafamda tehlike çanları çaldı. çünkü ben de daha kafamda oturtamamıştım mutlu muyum değil miyim diye..
hâlimi fark etmiş olacak ki gözlerimin içine sıcacık bakıp “elz sen nereye gitsen oraya neşe katar insanları hayata bağlarsın. harika bir insansın, mutlu ol.” dedi..
üzerinden 1 hafta geçti ben hâlâ aynı cümleyi hatırlayıp mutlu oluyorum. hiç beklemediğim bir anda çok iyi gelen bir cümleydi. özellikle o arkadaşımdan gelmesi beni farklı bir boyutta mutlu etmişti.
2 küsür sene önce ukde bırakmışım ve değerli kendimeaitbiryer doldurmuş, tekrar teşekkür ediyorum.
diş camiasının en kahır çeken kısmıdır. ne hekimlerin umrundasınız ne de çalıştığınız laboratuvarın. fabrikada işçiyim demek yerine laboratuvarda teknikerim diyorsunuz tek fark bu. ve ikisini de deneyimlemiş biri olarak söylüyorum ki sanırım fabrika daha insaflı idi..
hiçbir zaman yaşamadığım ve muhtemelen yaşamayacağım histir. çok duygusal ve bu duygusallığını da saklamayan bir insan olmama rağmen hiçkimse en derin duygularımı hiçbir zaman tam anlamıyla bilemeyecek. istemsiz bir ketumluğa sahibim. biraz da öyle olmak lazım gibi..
terbiyesiz sözcüklerim var hayata dair, sitem de dahil.
bi' an kızıp sesli söylemesem bari, dedi.
aslında ben hiçbir şey söylemesem daha iyi
bu sefer de zehrim içimden kalcak ama n'apim?
mesleğimde kendi kendime bocalanıp, bir üst seviyeye çıkma ihtimalimin olmayacağı kanısına varmak üzereyken çok da tanımadığım ama elimi gözlemlemiş olan bir abi "senden çok efsane porselenci olur bak buraya yazıyorum" dedi. *
görülmediğimi sanıyordum..
spotify karnemin bana 5 puan olarak sunduğu, en çok dinlemiş bulunduğum çok değerli rap sanatçısı.
genelde tavrımızdan halimizi anlatmaya çalışırız. anlaşılmak uğruna da ömrümüzü veririz.
ruhumu, her şarkısında gözlerimin önüne sermeyi başarabiliyor. iyi ki var!
edit: bir de bazen olmuyorsa kurcalamak da gerekebiliyor.
sevgili çok sevdiğim rap sanatçısı çağrı sinci'nin eypio ile düeti olan şarkıdır. kendisi müthiş tribe sokuyor. lütfen yolculukta, cama bakarak dinleyiniz.
t: yanlış yapılan bir hareket veya düşünce üzerine karşılık olarak kurulan cümle.
yazar için tanımı: yüzüne karşı diyemediğimiz kişilere yanlış yapıyosun demek için açılan iç dökme başlığı
çoğu zaman bu cümleyi kurmakta zorlanırım ve genelde ciddi anlamda cesaretimi toplayıp yapabildiğim anlar çok azdır. çünkü insanlar yanlış yaptıklarını bilmek istemezler. bilseler de duymak istemezler. kimse yanlışlarıyla yüzleşmeyi göğsünde yumuşatıp kabul etmez. ben de zaten öyle herkese demem yanlışlarını.
ama eğer bir gün anlaşılabileceğimi bilsem tüm içtenliğimle derdim ki, yanlış yapıyosun baba
o kadar yanlış yapıyosun ki. hayatımı o kadar yanlış yönlendirmeme ve o kadar saçma seçimler yapmama sebep oldun ki bunları fark etmek benim çocukluğumu çaldı benden. seni anlamak uğruna harcadığım tüm o zamanımı kendime kullansaydım bambaşka bir insan olurdum. "anneme keşke daha güzel bir hayat sunabilsem" düşünceleriyle beynimi patlatmak yerine "kendime daha güzel bir gelecek nasıl sunarım" üzerine uğraşırdım.
ben düşündüğün kadar anlayışlı ve düşündüğün kadar akıllı değilim. ben seni anlamak ve evdeki huzuru sağlamak zorunda değilim. ben aranızdaki köprü görevini üstlenmek zorunda değilim. ben sizin hayatınızdaki psikolog rolünü yaşamak zorunda değilim.
yanlış yapıyosun baba, inciteceğini düşünmeden kurduğun her cümle öyle derinden yaralıyor ki fark etmiyorsun. ya da ediyorsun ama konduramıyorsun.
biliyor musun, ben iki küsür sene öncesine kadar sanıyordum ki sevgi gösterilmez. sevgi sadece bilinir ve sevilen kişi de bunu kendi kendine anlar. sevgi öyle dile getirilmez, sevgi hareketlere yansımaz hatta sevgi tam tersi gösterilse bile yine de sevgidir.
ben hep böyle sanmıştım ve temelinin senden geldiğini anlamak benim yıllarıma, benlik anlayışıma, özgüvenime, hayata yaklaşımıma mâl oldu.
ama kırıyorum zinciri. kendi hayatımı kurarken kırıyorum. keşke elimden gelse de seninkine de el atabilsem. neyi düşünüyorum biliyor musun aslında?
bir gün senden hiçbir şey istemeyeceğiz.
bir gün senden hiçbir şey beklemeyeceğiz de.
bir gün senden hiç medet ummayı bile getirmeyeceğim aklıma.
yardımı da sevgiyi de çözümü de ya kendim halledeceğim ya da bunun için bir başkası zaten olacak. acaba o zaman rahat eder misin? acaba o zaman hiç kendini huzurlu hisseder misin?
"oh be hiç ses yok, kimse de yok. kafamı dinliyorum." diyebilecek misin?
acaba dank eder mi kafana bazı şeyler..
keşke çok geç olmadan fark etsen yanlışlarını. çok geç olmadan anlayabilsen aileni nasıl ihmal ettiğini, şikayet ettiğin her şey için aslında şükretmen gerektiğini ve bir gün bunun için çok pişman olacağını..
keşke bilsen, bir çocuğun "anneme bambaşka bir hayat sunabilme şansım olsa keşke" cümlesini kurdurtmanın ne kadar ağır olduğunu.
başkalarını kırmamak için gösterdiğin çabanın dörtte birini göstersen mesela.
yanlış yapıyosun baba, eğer bir gün senden önce göçersem bu dünyadan seni hep çok sevdiğimi bil.
yanlış yapıyosun baba, eğer bir gün senden önce göçersem bu dünyadan sana hep kırgın kalacağımı bil.
ve eğer bir gün anlayabilecek olursan,
yanlış yaptığını bil.
üstteki yazara katılıyorum ama birini engellemişim ve o bir kişi artık ne yaptıysa bu düşüncemi bile ezip geçmeme sebep olmuş. ne olduğunu ve kim olduğunu dâhi hatırlamıyorum(kesinlikle hak etmiştir).
çağrı sinci ve indigo adlı rap sanatçılarının düeti olan flu şarkısında geçen söz.
ayrıca yine çağrı sinci'nin deniz sungur'la olan bilemiyorum şarkısında da "gençlik mi kaldı? söyledim ya duymadın mı, her yıl üç yaş aldık!" sözü birbiriyle tokalaşıyor hissi veriyor.
benim tosbamdır kendisi. annesini çok tebrik ediyorum mükemmel bir parça doğurmuş. kendi kendime oturdum duygulanıyorum, onun haberi bile yok. aşık mıyım bilmiyorum ama(!) doğum günü olduğu için ağlayasım geliyor duygusallıktan.
düşünüyorum da minik elleri, burnu falan vardı benim tosbamın. bebekti. ufacıktı. şimdi ise koca burunlu dev elli koca adamım kendisi. büyüyüp hayatıma dahil olarak kışımı bahara çevirdi. o ufak bebek, böylesi güzel güçlere sahip olduğunu nerden bilebilirdi ki? iyi ki doğmuşsun güzel gözlüm, süper bir başarı.*
3 sene önce de dediğim gibi ismim olmasını istediğim bir isimdir. benim ismin olmadığı için kızımın olmasını istediğim isimdir
elzem kelimesini ilk duyduğumda "kızımın adı!" diye kendi kendime söz vermiştim(12 yaşındaydı)
şimdilerde yabuklum beyle diyaloğumuzun neredeyse yarısından çoğunu daha hiç ortada olmayan bebemiz oluşturuyor. örneğin:
birbirimizi motive etme şeklimiz elzeme bez parası kazanmak*
her neyse, bugün sana bir şeyler söylemeye geldim benim portakalda vitamin dahi olmayan güzel kızım. annen senin adını kendisi bile daha çok küçükken karar verdi. baban ise annenden haberi bile yokken aynı ismi düşünüyormuş senin için.
hatta annen ile baban sadece tanışan iki kişiyken elzem ismi için kavga etmişti. annen "ilk kızı olan koyar o zaman ismi" demişti. baban da "belli olmaz belki rekabete gerek kalmaz" demişti. şu an bu cümleyi yazarken mevzuyu yeni anladım canım kızım. baban kusursuz biçimde yürümüş annene.
ne zaman geleceksin hayatıma bilmiyorum ama sanki seni tanıyor gibiyim annesinin pembe yanaklısı. hayalimde azıcık bile gülünce yanakları al al olan, kumral, kıvırcık saçlı, minnacık burunlu, gözleri aynı babası gibi güzeller güzeli bir kız çocuğusun.
ve biliyor musun çok şanslısın. belki birçok insana saçma gelebilir ama oturduk cümbür cemaat seni bekliyoruz. aramızda maskot gibisin.
annenin arkadaşları(yani teyzelerin) annene kızarken bile seni kullanmaya başladı*
ve istikrarlı bir biçimde "evlen de elzemi sevcez yeter" diye zorbalanıyorum.
şanslısın derken, sana çok güzel bir baba seçtim. hatta belki de seni kıskanabileceğim kadar güzel. ne zaman bir kız çocuğu görse "elzemimiz bu bebeden de güzel olur bak" diyor.* sohbetlerimize seni de katıyor. herhangi bir mağazayı gezerken olmayan olaylar ihtimali üzerinden ebeveynlik yapıyoruz sana.
aramızda kalsın ama bir keresinde ikeada sallanan sandalyelerde veli toplantısında öğretmeninle senin hakkında konuşurken insanların garip bakışlarına maruz kalmıştık..
yani demem o ki, her şey vaktinde güzel elbette ama senin varlığının düşüncesi bile çok hoş. biriciğimiz olacaksın. eğer olur da ergenlik dönemindedir yahut sonraki süreçlerdedir kendini değersiz ve sevgisiz hissetme gibi bir duyguya kapılacak olursan sana bu yazıyı göstereceğim*, yokken bile bu kadar seviliyor ve önemseniyorken senin varlığını yok sayabilecek herhangi biri tarafından değersiz hissettirilmene asla müsaade etmem benim küçük tosbam.
zamanında ve sağlıkla gel elzemim. biz seni annen baban değil yaşları biraz büyük kaçmış oyun arkadaşların olarak da bekliyoruz.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.