değişiyorum, düşüncem devriliyor devrime
bir inanıp bir sırt dönüyorum evrime
kim giriyor, kim çıkıyor bilmiyorum evime
değişiyorum, devleşiyor donukluk içimde
nasıl gülerdim, ne dinler, izlerdim
bilmiyorum bin yıl geçmiş hatıranın üstünde
bin toz tanesi, güz güneşi,
bin yıllık ara vermişim kendi kendime
uzaklarda olma hayaliyle tutuşurken ben
yandığımı bilmeden savrulmuşum
dumanımla
vuranımla kalmadım, biliyorum ki kaçtım
bin yıl geçse de aklımda akledemediklerim
bir şeyler yaptım yaşamak adına
ne derseniz deyin
uğraştım, şahittir nasırlı avuçlarım
ama...
değiştim, düşüncem devriliyor devrime
bin yıllık hasretim kendi kendime
ne yapmalıyım bilmiyorum şimdi
durgun sular gibi, yosunlandı dibim
şaşırdım
çoğumuz bu insanların sebep olduğu psikolojik sorunlara maruz kalıyoruz sanırım. misal sevilmeyen bir çocuğun büyüyüp iyi bir ebeveyn olması kolay değil. hele ki fakirlikle boğuşan halklar için. o sevilmeyenlerin sevmediği çocuklar olmak da kolay olmuyor haliyle...
umarım para karşılığı sevgi dağıtılan yerlere muhtaç kalmayan bir nesil yetişir gelecek vakitlerde.
büyük ilgiyle karşılanan gemi kazasından ve enkazdan etkilenen 25 yaşındaki ressam théodore géricault, bu olayı anlatan bir tablo çizmeye karar verdi ve 1818'de, kaza hakkında yayınlanmış haberleri yazanlarla iletişime geçti. géricault, resmi yeterince gerçekçi çizebilmek için beaujon hastanesi'nin morgundaki cesetlerin eskizlerini çizdi. hatta cesetlerdeki bozulmayı inceleyebilmek için, kesilmiş kol ve bacakları stüdyosuna götürdü.
wikipedia, kaynak.
tablonun ismiyle sefiller'i okurken karşılaştım. merak edip baktığımda aklıma ayla bebek geldi. dünya'nın düzeni değişse de düzensizliği değişmiyor diye düşündüm.
yalnızlık belki. belki de anlamayan ama iyi niyetli olmaya çalışan annedir... veya o benim hastalığım olabilir. biraz hastayız hepimiz, öyleyiz değil mi? hepimiz biraz yalnız, biraz da kalabalığız. yoksa yalnız ben mi öyleyim?
sessizlik ama öyle içinde kılıçlar bulunan, birilerini yaralamak için kullanılanından değil. içimizdeki kargaşayı, hayatımızdaki çıkmazları, bazen ruhumuzu bile sıkıştıran kavgaları rahatlatan türden bir sessizlik. sarılma gibi...
lise 1, henüz evden yeni ayrılmışım. yatılı kalıyorum, okulun da ilk günleri. eml'den birkaç kişi okul yolunda peşimize takılmış. benim yemek yeme merasimi biraz uzun sürdüğünden en sona kalmışız, sokakta pek kimse yok. ardımıza baka baka ve korkudan ayaklarımız dolaşa dolaşa okula kendimizi attık. ilk dersten sonra müdürün odasına kararlı bir şekilde inip "hocam böyle böyle oldu! biz de size geldik, çok korktuk." diye açıklama yaptık. müdürümüz koca göbeğinin üzerinden kuşkucu oynak gözlerini üzerimizde gezdirdi bir süre... yavaşça ayağa kalktı, yüzlerimize kısa bakışlar attıktan sonra "diyeceğime alınmayın kızlar, ama ciddi olarak soruyorum, hanginizin sevgilisiydi? "
lisedeki ilk anım buydu, sonradan o koca göbeğin ve kel başın sahibiyle arayı düzeltmiş olsak da bu ilk anının verdiği his bende hep aynı kaldı.
tokken yenilen yemek tadında bir yaşam diliyorum kendime. ihtiyacım yok ama sırf tatlı diye yiyorum, öyle bir şey... gerçi kimin yaşamaya ihtiyacı olmaz ki?
önüme çok tuhaf karakterler çıkıyor birkaç gündür. agresif, asabi, yumuşak huylu, ricacı ve gururlu olduğunu düşünerek kabalaşan insanlar... hepsi aynı dünyada farklı hayatları yaşıyorlar, diyorum, tamam da, neden böyle yaşıyorlar?
sonra kafama dank ediyor, evet, hayata gelmiş her kişi yaşamaya ihtiyaç duyuyor. ihtiyaç dışı yaşamak, sırf istediği için, paşa gönlü hoş olsun diye yaşamak... nasıl tatlıdır kim bilir!
ispanyol engizisyonu, aragon kralı ıı. fernando ve kastilya kraliçesi ı. ısabel tarafından 1478'de kurulmuş engizisyon mahkemeleridir. ıı. ısabel tarafından 1834'te lağvedilene kadar devam etti. ispanyol engizisyonunda, müslümanlarla yahudilerin katolikliğe döndürülmesi hedeflenmişti. 200.000'e yakın yahudi ve çok sayıda müslüman'ın ispanya'yı terk etmesiyle sonuçlandı.
engizisyon: ortaçağda batı ülkelerinde, katolikliğin katı inançlarına karşı gelenleri sapkın sayarak cezalandırmak için kurulan kilise mahkemesi.
günaydın sözlük. bugün telaşla uyandım, az bir farkla dün sabahı yaşadım. zamanda ileriye, hareketlerin deviniminde geriye gidiyor gibiyim. yine de keyfim yerinde, meyveli yoğurdumu yiyip sabah gördüğüm haberlere ağlamıyormuşum gibi kitap okuyacağım.
değiştirmediğim ve bir parçası olamadığım bu düzen hakkında düşünmeden bir gün daha geçirmeyi umuyorum.
herkese günaaaydınnn.
"çünkü erkek, kadınla ilişkisinde yalanı bir görev sayar" gibi bir cümle geçiyordu içinde. lise yıllarımda okumuştum, o zaman dikkate alsaydım keşke.
naif erkeğimiz, tecrübeli ve sabırlı (tabii ki güzeller güzeli) kadına aşık olur. gelişen olaylar aşk mı vefasızlık mı sebebiyle oldu bilmiyorum ama sonucunu çok yerinde bulduğumu söylemek isterim.
beni bayram sabahlarına götürür... soğuk, bayram namazına hazırlanan erkekler, hadi kalk aman yetişmeyecek, bugün bayram canımmm halleri... sıcak yatağımdan kalkıp minik adımlarla balkona çıktıktan sonra, soğuğu yerken bu kuşları dinleyip ayılırdım.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.