hermes yazar profili

ikisi bir arada:
- böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?
- sen kimsin ya?

herşeyi yerli ve milli yapmaya yemin ettiğimizden abd'de faang diye geçen kavramın gafam'a çevrilmesi sonucu ortaya çıkan absürt önerme.

sektöre yakın biri olarak bildiriyorum: az bile.
restoran işinde öyle hileler hırsızlıklar dönüyor ki, 12 milyonluk vurgun ortaya çıkandır. bir o kadar da ortaya çıkmamış olan vardır. özellikle nakit ödemelerde, garson iptal yazar, fiş/fatura vermez. müdavimler dadanır 50 liralık iskenderi garsonla müdürle anlaşır 25 liraya yer, hergün yer. 50 liralık iskender yersin fiş fatura almazsın, garson adisyonla oynar 5 tane kola 10 çay içildi der. ay sonu gelir eğer mutfaktan çıkan siparişle kesilen adisyon arasında "uçurum" oluşmuşsa aşçı devreye girer. başlar porsiyonları kısmaya.
bu denli kontrolsüz bir işletmeyseniz, mutfaktan çalıntılar da çok olasıdır. bursa iskender gibi bir işletmeye aylık en az 1,500 kg et alınır. buralarda da kaçak olması çok büyük ihtimallidir. hatta araşatırılsa satınalma yaparken dahi usulsüzlük vardır. bütün bu sebeplerden dolayı restorancılıkta "personelin az çalanı iyidir" hükmü hakimdir.

kontrol işi aslında basittir. gizli müşteri yaparsın, garsonları yemlersin, müdürü yemlersin. tedarikçileri araştırırsın. tedarikte devamlılık iyidir, ancak mutlaka çapraz fiyat kontrolü yaparsın. mutfak fişlerini günlük adisyonlarla karşılaştırırsın. anlık envanter sayımları yaparsın. işletmeni denetlersin, kontrol edersin. bütün bu kontrollere rağmen yine çalacaklar. çalnacak yani yapacak birşey yok. işletmecinin işi az çalınmasını sağlamak. bu işin personel maaşlarıyla da alakası yok. insanoğlu fırsatını buldu mu yapar. yakalanmamak için beline rulo halinde et saran personel biliyorum. başına koyayım bir müdür ben de ense yapayım dersen bu hale gelirsin.

neredeyse her restoranda yapılan hırsızlıkların iskendercide yapılması olayıdır.

torpille alabilecekleri asgari nitelikte bile "henüz" bilim insanı olmadığı için açılmış olabilecek ilandır. ne yapsınlar, eldeki malzeme bu! hem bir yerden başlamak lazım. çay iyidir, candır.

bashcoin

şimdi bu durumda bir kaç alternatif var. birincisi, bu videonun çekildiği yer dardanelin fason üretim yaptırdığı başka bir tesis. bunlar da klasik anadolu kaplanı üretici kıvamında böylesine dikkatsiz, hijyensiz ve özensiz iş görüyorlar. ikinci alternatif, bu tesis dardanelin test merkezi gibi bir yer. ar-ge veya ürün geliştirme gibi. üçüncü ve en korkunç alternatif ise burası gerçekten dardanelin seri üretim yaptığı, ürünü piyasaya sürmek üzere hazırladığı üretim birimi. 2020 yılında 1 milyar tl'ye yakın ciro yapmış bir şirket olarak hem de piyasada neredeyse rakipsizken otomasyona hala geçmemiş olması cidden düşündürücü. gramaj kontrolü yok, doldurulan poşetler bile elle açılıyor plastik kıyma tokmağına benzer bir tokmakla içine basılıyor ve elle kapanıyor. işin hijyen boyutuna hiç girmiyorum bile. gerçekten ilginç.

21.yy'da dardanel gibi bir firmanın halen elle dolum yaptığını gösterir ilginç video.

pandemiyle alakalı son uygulamaların görüşüldüğü toplantıdır.
herhangi bir hükmü yoktur. tavsiye niteliğinde açıklamalar yapılır. olacakları öngörmek çok zor değil: martta kademeli açılma belli şehirlerde başlar, nisanda be mayısta devam eder. haziran temmuz ve ağustosta hiç birşey yokmuş gibi davranılmaya devam etmek suretiyle turizmde gelir hedeflenir. eylül ekim aylarında yeni pikler gözlemlenir. kasım ve aralık bildiğiniz gibi kapanış.. olan yine küçük esnafa ve çalışana olur...

vicdandır.
hele ki ne bu ne de -varsa ölümden sonraki hayatında bir “ödül” beklemediği için daha candandır.

"gizli" belgeler ne hikmetse sözcüye ulaşmış dedirten haberimsi.
kaynak yok belge yok biraz alman gazetesi, biraz alman bakan ismi hop al sana araştırmacı gazetecilik.

edit: başlığı açan arkadaş silmiş şu linkteki haberi paylaşmıştı

n'olur bana bir şans daha tanı diyen eski sevgilinin basın toplantısıdır. evet, zamanında seni çok sevmiştik ama bitti anlıyor musun? bitti. sen kendin bitirdin hem. "adam kazandı" dedin. "avukat ordumla oradayım" dedin. gittin gazeteciye sms attın. belki mazeretin vardı, belki canın istedi ya da istemedi. bilemeyiz. ama seni çok seven bize bir açıklamayı dahi çok gördün.

iş insanı abdullah kiğılı'nın bir söylemi.
bu söylemi sadece ekonomik veya siyasi değerlendirmek yanlış olacaktır. bu kişi hepimizin bildiği gibi tekstil sektöründe. tekstil bugün gerçekten altın dönemlerinden birini yaşıyor. özellikle döviz kurunun yüksek olması ihracatçıyı çok daha mutlu eder vaziyette. böylece hem yurtdışında rekabet gücü artıyor hem de iç pazarda yüksek bir hareket alanı kazanmış oluyor. ucuz iş gücü üzerine pandemi kaynaklı çin'den tedarik sorunları da binince türkiye gerçekten avrupa'nın terzisi konumuna gelebilir. zaten siyasi olarak da kendine yakın hissettiği birine bu şekilde güzelleme yapması hiç de anormal değil.
fakat abdullah bey'in yanıldığı bir konu var. o da -klişe olacak ama- madalyonun öbür yüzü. patron refleksiyle türk insanının alım gücünün düştüğünü, orta direk diye tabir edilen ekonomik sınıfın neredeyse kalmadığını, hakkın hukukun her geçen gün daha da ayaklar altında alındığını göz ardı ediyor.
özal'ın hayali küçük amerika olmaktı. bugün, küçük çin olma yolunda hızla ilerliyoruz. bir türlü özgün türkiye hayali kuramadık yıllardır.

uzun zamandır giymediğin kıyafetin cebinden çıkan para. meblağ önemli değil

bilimsel olmasa da teknolojik sayılabilecek bir gelişme.

uzak gelecekte yaşanacak olası terraform teknolojisinin öncülü bir gelişme olabilir ancak şu an için ihtiyaç duyduğumuz bir gelişme değil. tam tersine doğanın dengesini tek taraflı bozabilecek bir değişim. her gün "daha ne kadar aç gözlü davranabiliriz?" diye düşünürken, çıkan haberlerin hiç biri artık beni şaşırtmıyor. biz böyle doğanın dengesiyle oynamaya devam edelim. kantarın ayarını iyice bozalım. yarın yokmuş gibi davranmaya devam edelim. çok değil elli yıl sonra bugünleri hatırlayıp hayıflanacak mıyız acaba.

olmayan olgudur.

şimdi "saygı" kelimesinin sözlük anlamlarına bakalım, tdk'ya göre saygı;
1) isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
2) isim başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.
olarak tanımlanmış durumda. saygı kelimesinin içerisinde zaten ilgili kavramın bir özelliği olmalı. bu özellikler değer, üstünlük, yaşlılık gibi kavramlar olduğu kadar kutsallık da olabilir. ancak işin içine kutsallık girdiğinde malesef "benim kutsalım seninkinden daha kutsal" anlayışı bir anda ortaya çıkıveriyor. tabi bu durumda "saygı" olgusu da bir anda ortadan kalkıyor.

ne zaman saygı kavramını tdk'daki ikinci tanım gibi algılamaya başlarız, yani, saygıyı nitelkten ziyade başkalarını rahatsız etmeme duygusu olarak algılamaya başlarız, o zaman belki saygı kavramı daha içi dolu bir kavram haline gelebilir, böylece kutsala saygı duymanın saçmalık olduğu görüşünü savunanların sayısı da zamanla azalır.

bir iddia.
kendi kuracağı partinin ilk kongresinde alabileceği oy oranıdır.

modern zamanlarda durduk yere ateş yakıp aktivite olsun diye şarkı söylenen etkinlik. samimiyetsiz ortam.

bu aktivie prototipi ikiye ayrılır:
1- sevgiliyle yapılan : ortaya büyükçe bir ateş yakıldıktan sonra mevsimine göre bazen bir elde bira, diğer elde sevdiceğin eli, bazen de bir elde sıcak şarap diğer elde sevdiceğin eli şeklinde yapılabilecek aktivite. grubun tamamının detone olması önemlidir. çoğunluğu gereksiz bir ortam olsa da herkes "vay be! ne kadar eğleniyoruz" kafasındadır. ancak herkes bitse de gitsek der içinden. repertuar grubun kültür ve yaş seviyesine göre değişir. arabesk söylendiği nadirdir.

2- hemcinslerle yapılan : yine ortada büyükçe bir ateş, mevsimine göre votka-vişne / şarap / kanyak. diğer el mutlak suretle cepte durmalıdır. hafif kambur durulmalı. herkes "dünyanın en büyük derdi tasası bende" tavrını korumalıdır. hatta grubun içinden birisi derdini ifşa etmeye kalkarsa "seninki de dert mi bak beni dinle" demek suretiyle hemen dert yarıştırmaya girilmelidir. repertuar genellikle aynıdır. detone burada da önemli.

ilaveten; "bu dahil bütün genellemeler yanlıştır."

istemsiz yapıyorsa zor bir çocukluk geçirdiğini gösterebilir. bilinçaltındaki güzel olan şeyin yavaş bitmesi isteğinin açığa vurumu da olabilir. genelde ekmekle yemeği de katık edip, son parça ekmekle tabağı sıyırdığı görülür.

(bkz: liyakat)
evinin yolunu zor bulan adamlara organizasyon emanet edilmesi artık malesef gelenek haline geldi.

(bkz: merve ildeniz) ve hatta metin arolat’ın efsane detonesiyle şu şarkı

üniversitede alınmış nottur.
dersin birinden 100 üzerinden 14 alındıktan sonra sınav ortalaması 24 çıkar. daha sonra hoca "yahu ben bu ahmaklara bu işi öğretemedim mi kazık mı sordum bilemedim" demesiyle telafi sınavı yapar. hermes kişisi de "aha ikinci bir şans" diyerek girdiği sınavdan 8 alır. sınav ortalaması da 21'e düşmüştür. yapacak bir şey kalmamıştır. hoca kişisi de "hay ben sizin yapacağınız işi" diyerek herkesi dersten geçirmek suretiyle harika mühendisler yetişmesine katkıda bulunmuştur.