devlet-i aliyye'nin en çok eleştirildiği konulardan birisidir. devlet-i aliyye diyorum çünkü halil inalcık benim de katıldığım bir tespit ile diyor ki osmanlı imparatorluğu terimi batılı tarihçilerin terimidir, osmanoğulları kendilerini hep devlet-i aliyye olarak, yüce devlet olarak tanıttı diyor ki bence de öyle. zaten hiç bir arşiv belgesinde vs. böyle bir terim bulamazsınız.
ham yobaz ve kafa softaların hakkında hiç bir şey bilmediği ama her fırsatta ahkâm kestiği bu sistemin kendi kaideleri mevcuttu. kısaca değinmek gerekirse parça parça yazmaya çalışayım.
devşirme sistemi'nin temeli
ıı. murat zamanında atılmakla beraber bu sistemin fikir babası
çandarlı halil paşa ve
karamanlı molla rüstem'dir. aslında savaşlarda alınan esirlerin fazla olması üzerine "ula hacı abi biz bunları nedeceğuz!?" diye düşünürken gönderelim gelibolu'ya, diyelim bunlara acemi oğlan, orada ocakta pişsinler diye karar vermişler. gelibolu'ya acemi ocağı diye bir askerî bölge kurulmuş, bu elemanları orada eğitime almışlar vs. neyse, bak burası benim çok hoşuma gidiyor, fatih sultan mehmet han hazretleri istanbul'u fethediyor, fetihten sonra ayasofya'yı gezerken bakıyor yeniçeriler var, fatih selam vere vere geziyor, orada bulunan bir yeniçeri ne dese beğenirsin, yok len, o kadar da değil,
aleyküm selam mehmet paşa diyor, fatih diyor sana edep erkan öğret..., diyor bundan sonra acemi oğlanlarını anadoludaki köylere gönderin, doğru düzgün devşirilsinler. şunu eklemekte fayda var bu sistemden evvel esir alınan hıristiyanlardan az bir ücret karşılığında devlet-i aliyye saflarında hıristiyanlara karşı savaşanlar olmuştur. adamlar üj bej kuruşa dinini, vatanını, milletini, haysiyetini satıyor, bizim içimizdeki hayınlar hâlâ konuşuyor. neyse, sakinim...
şunu en başta belirtmek gerekir ki devşirme görevlilerine insanlar çocuklarını vermek için sıraya giriyordu. yok len, tamam o kadar değil ama insanlar ilerde çocuğum, canım, ciğerim, devlete kapağı atar, iyi yerlere gelir, ailemizi kurtarır gözüyle baktıkları için büyük bir çoğunluk çocuklarının bu sisteme dahil olmasını kendileri istiyordu.
devşirme memuru öncelikli olarak gönüllerden çocuk alırdı, eğer ki ihtiyaç hasıl olmadı ise kaidelere göre hareket eder ve talebi karşılamak için devşirilecek veledi toplamaya başlardı. elinde fermanla köy meydanına gelen devşirme memuru papaz efendiye emr-i ferman buyurup ahaliyi köy meydanına toplar, kilisenin vaftiz defteri getirilir, çocuklar ebeveynleri ile hazır bulunur. öncelikle asillerin çocukları seçilir, bir kaç çocuğu varsa arasından en sıhhatlisi ve en güzeli seçilir. devşirilecek çocuğun bütün bilgileri kayıt altına alınır ve yolculuk başlar. kimin devşirileceğinden çok, kimin devşirilmeyeceğini yazarsak daha kolay olur. mesela benim gibi çerkesler cins olur diye devşirilmezmiş. şaka len şaka. bugün bile kaç tane çerkes var, o gün kimi alıp devşireceksin. neyse. ticaretle meşgul oldukları için yahudiler, iyi terbiye göremeyeceği için anası ve babası ölmüşler, şımarık olur diye köy kethüdasının yani köy muhtarının diyeyim çocuğu, türkçe bilenler, cahil olur diye çoban çocukları, çenesi düşük olur diye keller, heybeti olmaz diye köseler, aptal olur diye uzunlar ve sinirli/aksi olur diye kısalar devşirilmez. anlamadığım bir şekilde doğuştan sünnetli olanda devşirilmiyor. mesela istanbul'u görüp memleketine dönmüş olanı da eliyorlar. bak bu da ilginç bir tespit ki macar ve hırvatlardan mecbur kalınmadıkça devşirme alınmıyor ki sebebi de hakiki müslüman olmayıp fırsat bulunca dinden dönebilecek cibilliyetsizlikte olmaları. cibilliyetsizi ben ekledim. ecdad sanatkara saygıdan orduya almıyor ama sanatkarlarda iş yok. inanması zor olmasa gerek trabzon'dan da alınmıyormuş ki yavuz sultan selim'e kadar. fatih'in zamanında ha bu laz uşaklaru ne ettu ise fatih demiş ocak dışısınız. yavuz tahta çıkınca şehzadelik hatıralarına ahde vefa diyerekten demiş hadi sizden de devşirelim falan filan. mesela yavuz'a demişler hünkarım etme eyleme ha bunlar lazdur ama yok, alacam da alacam. gel gelelim üçüncü mehmed zamanında allah'ın lazıyla uğraşmaktan bıkan devlet-i aliyye bu bölgeden devşirmeyi tamamen kaldırmış. ilginçtir hele bu malatyalılar ne etti ise kanuni sultan süleyman bizzat ferman buyurmuş ve demiş ki
"...harputlu, diyerbekirli ve malatyalı olmaya."
e şimdi devşirme memuru topladı bu kadar çocuğu netcek, getirecek istanbul büyükşehir belediyesinin düzenlediği toplu şehadet ve sünnet şölenine... istanbul'a getirilen çocuklar evvela muayene edilip, şehadet getirip müslüman olur, sonra sünnet edilir, sonra dağıtıma neresi çıkarsa. anadolu'dan devşirilen rumeli'ye, rumeli'den devşirilen ise anadolu'ya gönderilir ki kaçması zor olsun. şimdiki gibi köprü yok arkadaşım, adamlar yüzerek boğaz mı geçecek, tekneye binecek olsan sorarlar kimsin nesin diye.
bu çocukları aldık, müslüman ettik, sünnet ettik, köye gönderdik, cart curt vs derken gün geliyor bunları vazifelerini belirlemeye. işte burada da bakıyorlar yüzü gözü güzel, bunların acayip teknikleri var, adam yüzüne bakıyor diyor bu böyle şöyle alıyorlar saraya, bakıyor diyor bu şöyle böyle yolluyorlar ocağa. eli yüzü düzgün, boyu posu yerinde, konuşması düzgün, gözünde ışık olan tipleri saraya alıyorlar, ötekilerde ocağa işte. yalnız bu saraya alınanlar işte öyle böyle değil yani yeri geliyor vezir-i azam oluyor. vay anam babam... köyden çık gel devlet-i aliyye'ye vezir-i azam ol.
tabi bu işin de sahtekarlığını yapanlar olmuş. şöyle ki sahte bir fermanla üç eleman trabzon'da çocuk toplamaya çıkıyor, çıkıyor çıkmasına ammaaa... üç sahtekarında birer eli kesiliyor. katip çelebi'nin belirttiği gibi bütün bozulma ocağa düzensiz alımlarla başlamış olup, öncelik bunu düzeltmek olduğundan ıv. murat devşirme için yolladığı adamların peşine de teftiş için adam yolluyor. e malum şimdi ıv. murat doğuştan güçlü, badi yapan bir hünkar olduğu için hakkında şikâyet olan zata "bre melun!" diye hitap edince gereği yapılıyor.
bu hususla, yani çocukların ailelerinden alınması ile ilgili geçen senelerde erasmus ile yurtdışına giden bir tarih cahili ama kimliğe göre türk olduğunu bildiğimiz bir arkadaş, erasmus ortamında sırp zerzavatın yalan beyanlarına kanıp tivit atmıştı da tarih bilen bir kaç kişi gerekli cevapları vermişti ki tevafuk o ya o vakit halil inalcık'ın
osmanlı imparatorluğu eserini okurken
tursun bey 1458 baharına doğru sırpların "sultan'a elçiler ve yazılı mektuplar göndererek, gelip ülkeyi ele geçirmesi çağrısı yaptıklarını, sultan'a açıkça boyun eğmek istedikleri belli olduğundan..." diye yazmaktadır. yani bugün bize düşmanlık ezgileri dilinden düşmeyen sümüklü veledin dedeleri fatih sultan mehmet han hazretlerine yalvarıyordu ağam paşam olasın diye.
devamını gör...