meçhul bir merdümgiriz yazar profili

meçhul bir merdümgiriz kapak fotoğrafı
meçhul bir merdümgiriz profil fotoğrafı
rozet
karma: 2381 tanım: 105 başlık: 5 takipçi: 39

son tanımları


normal sözlük yazarlarının en eski eşyası

bayılırım vintagelara. ama öyle elâlemin nerede ne şekil kullandığını bilmediğim süprüntülerini toplamam. ailemin yadigârlarını cebren ve hile ile ele geçiririm. benden başkasına gitmez o eşyalar. sağolsun kuzenlerim de alıştı bu duruma. elimde en eski olanı hangisi emin değilim ama 50'lerden kalma çok şık bir gaz lambam var.
devamını gör...

toplum içinde yapılması ayıp olan davranışlar

benzer bir başlık var mı bilmiyorum, bulamadım. varsa taşıyıverin lütfen :')
nasıl bu ve benzeri bir başlık açılmamış hayret doğrusu! gerçi toplum içinde o kadar çok edepsizlikle karşılaşıyoruz ki insanlar sanırım artık ayıbı, edebi, asgarî insânî davranışları pek de umursamıyorlar. bâri amme hizmeti olsun, bi zahmet yazalım şuraya da biraz olsun dikkat edenler çıksın. o hâlde başlıyorum;

- kulaktan kulağa konuşmak.
çok basit mi geliyor bilmiyorum ama son derece çirkin bir eylem. bunun ilkokulda öğretilmiş olması gerekiyor (aslında anaokulu, hatta ailenin bu konuda eğitmesi lazım ama hadi diyelim kişi anaokuluna gitmediyse diye ilkokul yazdım.)
daha dün maalesef bu terbiyesizliğe şahit oldum. hem de yaşı öyle pek de küçük olmayan, saçlarında aklar olan bir ebeveyn küçücük çocukların yanında, ufak bir toplulukta yanındaki bakıcısıyla beraber diğer ebeveynlere aldırmadan kulaktan kulağa konuştu. şaka gibi bir andı! insan hem kötü hissediyor hem de nasıl bir terbiyesizliktir bu diye düşünmekten kendini alamıyor! ha yüksek ses olan ortamlarda konuşulur, eyvallah. ama bunun çok yakışıksız bir hareket olduğunu umarım buradaki herkes biliyordur.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

bu geceye yakışır~

dai.ly/x1974ba
madem elendik, o hâlde ispanya kazansın demiştim, iyi oldu. geçmiş olsun, sonunda bitti :)

çok sevdiğim bir şarkı lâkin bekir ünlüataer'in adam gibi bir performansı yok yt'da :( nesrin sipahi dinlemek istemiyorum, timur selçuk ve nükhet duru kayıtlarını bile bulamadım! şaka mı bu?!!
devamını gör...

monachopsis (yazar)

tanımlarınızı okurken bu kadar mı benden olur.. hele hele #3010912 tanımdan sonra hemen takibe almam gerek dedim. ortak yaşanmışlıklar tanışmadan samimiyet kuruyor sanki iki yabancı arasında. yazdıklarınızı çok içten hisseden biri olarak iyi ki yazıyorsunuz demek istiyorum. zevkle takip edeceğim. teşekkürler :)
devamını gör...

nevarbiliyormusun

yazılarınız arasında yer alan şarkılar eşliğinde, terapi niyetine, iç dökmeli tanımlarınızı pek sevdim.

#3042255 tanımınızda kullandığınız şarkı sonda olmasaydı, upuzuuuun yazmış olsaydınız, ben o tanımı hiç okumadan bile sırf şarkının hatrına fav'ı basardım. o derece sevdiğim bir şarkıdır, ayrıca bir flood misâli geriye doğru çok güzel aktı o tanımlarınız :) diğer yazdıklarınızı da yavaş yavaş okuyacağım. çok keyif verici ve akıcılar. teşekkür ederim :)
devamını gör...

hicri yılbaşı

ay yılı esaslı hicrî takvime göre bugün (7 temmuz 2024) yılbaşı. hicrî 1446 senesinin ilk gününü yaşıyoruz. herkese sağlık, mutluluk, huzur dolu bir yıl dilerim.

ocağı kaçırmış, yeni yıl yeni umutlar planlarını gerçekleştirememiş ve bunun için hayıflanan ama bir yandan da başlamak için kendine bir sebep arayanlar için güzel fırsat :) *
devamını gör...

blood free

başrollerinde çok sevdiğim 2 oyuncunun olduğu bilimkurgu, gerilim türlerindeki bir güney kore dizisi. haberi çıktığı günden beri disney+’a gelmesini bekliyordum ve nihayet geldi! disney+'ta hâlihazırda izleyebilirsiniz, lâkin şu anda izlememenizi öneriyorum. çünkü 2. sezonu kesin gelecek! dizi tam almış başını gidiyor, müthiş heyecanlanmışken, --şak diye!!-- birçok soru işaretiyle beraber 1. sezona nokta koydular.

gel gelelim o çok sevdiğim başrollere. joo ji-hoon (woo chae-woon) donanmadan ayrılmış özel korumalık yapan bir karakteri canlandırırken, han hyo-joo (yun ja-yu) bf [yani blood free. aynı zamanda 'beef'e de gönderme içeren bir kısaltma] adında kültür eti üreten bir şirketin ceo'su. tahmin edeceğiniz üzere korumalık yapan eski askerimiz ceo'nun özel koruması oluyor ve dizi bundan sonraki süreçte yaşananları anlatıyor.

bf isimli şirketin (halkın bildiği kadarıyla) kurulma amacı ise insanların beslenmek için hiçbir canlıya zarar vermemesi gerektiği ideası. insan her ne kadar besin zincirinin en üstündeki başat tür olarak kabul edilse de yaşamak için başka canlıları öldürmesi elzem (yani onlara bağımlı) ve bu, insan türünün aslında başat tür olmadığını gösterir düşüncesini baz alarak tıpta okuyan bir genç olan ja-yu fakülteden arkadaşı on san ile beraber bu şirketi kurar ve bilinen adıyla yapay et -kültür et- üretmeye başlarlar. hatta sektör o kadar gelişir ki başlarda çok pahalı olan bu etler artık herkesin ulaşabildiği seviyeye inmiş, çok ucuzlamıştır. dizi 2025 sonları 2026'da geçiyor ve bu yapay et olayının üstüne acayip gidiyor. insan izlerken "hayırdır?! bunlar bi mesaj mı vermeye çalışıyorlar acaba?" diye hafiften komplo teorisyenliğine bağlıyor:)

tabii canlı katlinden maksat sadece büyükbaş/küçükbaş hayvanlar değil. bitkiler, balıklar vs hepsini üretmeye başlıyor şirket. lâkin sadece gıdayla sınırlı kalmayarak başka bir alana da giriyorlar ve bunu başta halktan gizleseler de bu teknolojinin peşinde olan ve kendisi sahip olmak isteyen çok daha zengin başka bir holdingin ceo'su ve ülkenin başbakanı olan oğlu bf çalışanlarına gün yüzü göstermiyor. bol aksiyonlu, vurdulu kırdılı, çok hareketli zamanlar yaşanıyor.

dizi konusu bakımından gâyet ilgi çekici. fakat öyle anlaşılmayacak gizemlerin olduğu bir yapım değil. birçok şey açık. adamlar merak ettirelim de izletelim dememişler. ayrıca kore dizilerini sadece romantik-komedi sananlara hiç de öyle olmadığının bir örneği diyebiliriz.
açıkçası ben 2 oyuncunun da hayranıyım. yıllardır dizi ve filmlerini severek izlediğim 2 oyuncu bir yapımda buluştu. elbette büyük bir heyecanla bekledim ve diziyi çok sevdim. o yüzden objektif bakamıyor olabilirim:)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel *
diziden çok sevdiğim bir bölümü de alıntılayayım. şirketin kurucusu her ne kadar iyi amaçlarla bu yola çıkmış olsa da, eninde sonunda bu işin nereye varacağının belirtildiği hoş bir diyalogdu.

cw - insanlar sırf öldürmek için yatırım yapıp teknoloji geliştiriyor.
jy - öldürmek için teknolojiler varsa hayat kurtarmak için de olmalı.
cw - doğru. bilime yabancı olduğum için böyle düşünüyorum sanırım fakat bodrumda gördüklerim beni rahatsız etti. herhâlde insanların et kadar savaşlarla da beslendiğine inandığım için.
devamını gör...

bilinmeyen bir kadının mektubu

stefan zweig'ın okuduğum ilk kitabı. uzun zamandır kütüphanemde bekleyen kitaplarından en merak ettiğime bu akşam bir fırsat verdim ve yaklaşık 2 saatte, film izlercesine bir dram okudum. kitabı bitirdikten sonra kütüphaneme kaldırırken, içindeki ayracın ne kadar gereksiz olduğunu düşündüm fakat bir yandan da ayraç koleksiyonuma bir yeni parçayı eklemenin mutluluğunu yaşıyorum. gereksiz dedim çünkü ayracı kullanma ihtiyacı pek duymayacaksınız. birkaç saatte bitebilecek derecede çerez, lâkin bitirmeden bırakmak istemeyeceğiniz kadar sürükleyici bir eser.



âşık yerine saplantılı demeyi tercih ettiğim bir kadının tek taraflı duygularını ölümün eşiğindeyken, uzunca bir mektup aracılığıyla aşkının/saplantısının nesnesi olan adama açıklamasını anlatan, yer yer hüzünlendirip, yer yer ağlatmayı başarabilen bir kitap.

saplantı diyorum çünkü kadının hissettikleri bana tamamen babasızlığının ve dul kalmış (belki de depresyondaki) bir annenin ilgi göstermediği çocuğunun duyduğu sevgi açlığı sonucu ortaya çıkmış bir durum gibi geliyor. hatta karakter daha çocuk yaşta o kadar ilgisiz kalmış ki birileri onu tanısın, bilsin, kâle alsın istiyor! mektubunda sürekli adamın kendisini hatırlamasını, tanımasını arzulaması da bu yüzden diye düşünüyorum.

durumunuz iyiyken babanızı kaybediyorsunuz, anneniz ilgisiz ve siz karşı komşunuz olan yakışıklı, havalı(?!) ve durumu yerinde, yalnız yaşayan (bir uşakla) bir genci merak ederek ona karşı duyduğunuz hislerin adına ‘aşk’(?) diyorsunuz. ki bu kişinin pek de hoşlanmadığınız tavırlarına rastladığınız ve sürekli farklı kadınlarla gördüğünüz hâlde!

bir insanı gördüğünüzde etkilenebilirsiniz elbette ama aşkın, sevginin karşınızdakini tanıdıkça oluştuğunu düşünen biri olarak kitaba ‘saf âşık bir kadının dramı’ şeklinde bakamıyorum. fakat ‘çocuğunu kaybeden bir annenin dramı ve hezeyânları’ dersek daha doğru olur sanırım. zirâ daha ikinci sayfada geçen “çocuğum öldü dün - o narin, körpe canı kurtarmak için üç gün üç gece ölümle mücadele ettim…” ifadelerini okumak gözlerimi yaşartmaya yetti ve kitabın son sayfalarında yine evladının kaybını anlatışı beni ağlatmayı başardı.

tüm detaylı anlatıma rağmen mektubun muhatabı erkek karakterin kadını hatırlayamayışı ve kadının kendisinin olmasa bile oğlunun bir fotoğrafını göndermemiş olması fazlasıyla can sıkıcıydı.

yine de oturup bir film izlemek yerine, anca o kadar vaktinizi alacak, bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

...
rest your head onto my chest
i'll tell you stories of the dream we could have lived,
of the places we could have seen,
of the things we could have done,
of the people we could have been.

now if every word is a whisper,
and if every sound is a song,
and as all the leaves rustle above us
there's no moving on,
this is the end.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak


’cause you are loved.
you are loved more than you know.


*
devamını gör...

çayı süt ile içmek

çayı çok severim ve her türlüsünü içmekten büyük zevk alırım. sadece "hâlâ şekerli mi içiyorsun?!"* gibi yermeler canımı sıksa da o lafları es geçer, eser miktarda şekerimi atar ve keyfime bakarım:)

astringency yani burukluk dense de türkçe karşılığı tam olarak bulun(a)mamış, siyah çayın sebep olduğu o tadın/dildeki hissin kırılmasında limon en etkili ürün olsa da süt katmak tadı yumuşatacağından yine çok etkilidir. (en belirgin şekilde, muz kabuğunun iç kısmının dilinizde oluşturduğu hissiyattır astringency.)

ingilizlerin çay seremonileri fazla ün yaptığından ingiliz çayı dense de adamlar teee~ 17.yy'da bu şekilde içmeye başlamışlar. orta asya'da kim bilir ne zamandır içiliyor? hemen öyle ingiliz demeyin canım!

orta asya'dan göçtüğümüz rivayetleri eşliğinde babam sayesinde küçüklükten beri çok severek içtiğim ve türk geleneği olarak bildiğim bu içiş şekli keyif için yapılır bizde.
eğer evde süt pişirildiyse, kaynar süt çayın sadece demiyle beraber 1 bardak dahi olsa içilir. onun dışında pek içmeyiz. bu içiş şeklinde çaya su koymamanızı tavsiye ederim. demi bol tutup kaynar sütü ekleyeceksiniz direkt.

zaten marketten alma, yağı alınmış pastörize sütlerle o güzel tada ulaşamazsınız. sütünüz illa ki yağlı olacak. sıcak içilmesi bir diğer tavsiyemdir. orta asya'da da ayrıca tereyağ, tuz ve farklı baharatlar atılarak yapılması bundan sebep olsa gerek. ayrıca çayı şekersiz içen babam bile sütlü çayı az şekerli içer. yani sevmeyenler çayı nasıl içiyorsa tam tersi şekilde bir daha denesinler bence ve eser miktarda tuz tadını patlatır, çok yakışır.


aslen arap olup araplara karşı ırkçılık yapan eniştem bizim sayemizde tanımış ve bu tadı hiç sevmemiştir. zaten çayı da çok sevmez kendisi. nefret ettiğim ırkçılığına inat "daha senin damak tadın bile türk değil be!!" diye şaka yollu gıcıklık yapmışlığım var. ettiğim lafın saçmalığı bir kenara, insanın nefret ettiği bir duruş karşısında muhattabına yapamayacağı gerzeklik yok sanırım.
devamını gör...

sadece 65 yaş üstü insanların yapabileceği muhabbetler

başlıktan alâkasız yazacağım, mazûr görün--> #2951514 kendisine hep katıldığım biricik yazarımızın önerisini es geçmeyin, en yakın vakitte bir huzurevi ziyareti gerçekleştirin diye naçizane bir tavsiyede bulunmak isterim ben de:)

buna ek olarak öyle eliniz boş gitmeyin ama 3-5 kişiye yetecek bir şey de götürmeyin. ama en mühimi yüreğiniz boş gitmeyin. bazılarının hoş bir sohbete çok aç olduklarını, bazılarınınsa sizinle hiç mi hiç alâkadar olmayacağı bilinciyle gidin:))
devamını gör...

kibritleri çok seven küçük kız

kanadalı profesör ve yazar olan gaétan soucy tarafından 98'de yazılmış roman türündeki eserdir. ülkemizde can yayınları'ndan çıkmış olan eser 20'den fazla dile çevrilmiş ve aldığı ödüller, övgülerle yazar uluslararası çapta üne sahip olmuş deniyor. fransızca yazılmış eseri orijinalinden çeviren aysel bora iyi bir iş çıkartmış belli ki zirâ kitap en ilginç şekilde yazılmış eserlerden biri. kastettiğim, kitabın dili bir çocuğun güncesi tarzında ama kaleme alan* kız çocuğumuz erkek kardeşiyle beraber babalarının kendilerini tamamen tecrit ettiği bir evde daha doğrusu malikânede yaşıyorlar ve babalarının ölümüyle ortada kalan çocukların yaşadıkları kızımızın kendine has diliyle anlatılıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kitabın dili başlarda pek anlaşılamıyor ama alıştıkça ve anlatılanları anlamaya başladığınızda sizi tam mânasıyla dumura uğratacak olayları okuyacağınız bir kitap. herkesin okurken şaşırdığı, sonu ne olacak diye büyük bir merakla, bir çırpıda okuduğu kitaplar illâ ki vardır. bu kitapta da aynısını yaşamanız muhtemel çünkü diline alıştıktan sonra sizi inanılmaz bir merakla sonunu okumaya iten bir rahatsızlık duymaya başlıyorsunuz.

yalnız anlatılan olaylar gerçekten rahatsız edici. çocuk istismarı ve ensest ilişkinin de yer aldığı hikâyeyi herkes kaldıramayabilir. edebî açıdan sizi doyuran bir eser değil ama o farklı anlatım sayesinde ana karakterimiz olan kız çocuğuyla enteresan bir bağ kuruyorsunuz. yaşadıklarını okudukça keşke yanımda olsa da ona bildiğim her şeyi öğretsem, onu eğitsem diye diye onun adına kahroluyorsunuz. evet, "onu eğitsem" dedim çünkü karşınızda hayattan tecrit edilmiş, sıfır bilgi, sıfır görgü, sıfır eğitimli 2* çocuğun babalarının bir gün aniden ölmesiyle ne yapacaklarını bilmez bir şekilde boşlukta kalışları var.

spoiler yazmak istemiyorum çünkü gerçek anlamda farklı ve insanın ağzını açık bıraktıracak derecede şaşırtan bir hikâye okumak istiyorsanız kesinlikle tavsiye ederim! 150 sayfalık kısacık bir kitapta ne kadar şaşırtıcı olay olabilir ki diyebilirsiniz ama birkaç yıl önce okuduğum kitabı şimdi tanım girerken tekrar düşünüyorum ve hatırladığım en az 5 olayda ciddi ciddi kalakalmış, "oha! ne okudum ben şimdi?!" deyip geri giderek tekrar aynı sayfayı okuduğumu biliyorum.
devamını gör...

patiswiss sosyal medya rezilliği

şu marka geniş çapta rezil oldu ya, ay nasıl mutluyum! :)) mühendislere rezil tavırları sebebiyle biz staj için kapısını çalmaktan bile imtina ettik zamanında çünkü duyduklarımız gerçekten fena!! kişi, maalesef tam bir zengin züppe tavırlarıyla karşısındaki çalışanı (mühendisten tutun üretim bandında çalışan emekçilere kadar) insan yerine koymayan, sürekli mobbinge maruz bırakan biriymiş. çevremde de sırf markanın ismi sebebiyle kaliteli zannedenlere aldırtmıyordum. artık daha çok insan almaz da akılları başlarına gelir umarım.
devamını gör...

küfürsüz konuşamayan insan

âcizdir.
devamını gör...

en yakındaki kitabın 17. sayfasının 3. cümlesi


"ama yine allah'ın rahmeti gelir, beni ye'se düşmekten kurtarır."
~s.karakoç
devamını gör...

the shape of water

filmin son sahnesinde yer alan tasavvufî şiirin yazarının 'anonim' diye belirtildiği bir görsele rast gelince şöyle bir araştırayım dedim ve insanların bu kadar meraksız ve öğrenmeye tok halleri beni şaşırttı. etkilendikleri bir şiiri, sözü paylaşmak maksadıyla üşenmeden öyle alengirli görseller hazırlayıp sözün sahibi kimdir acaba merakına düşmemeleri gerçekten çok enteresân! bizim insanımızda bu hâl -maalesef- daha belirgin. şiirin sahibi üzerine yazılmış ciddi ingilizce bloglar var meselâ. gerçi bizimkilerin neden pek de umursamadığı ve diğer milletlerin 'kimin bu şiir arkadaş?!' arayışına girme nedenleri başka tabii de.. neyse, film tanımına devam edelim.

filmi hatırlayınca açıp tekrar izledim. ikinci izleyişimdi, tekrar izler miyim? pek sanmam.
yönetmeni guillermo del toro ve başrollerinde;
--maudie filminde fiziksel dezavantajlara sahip* bir kadın rolünün hakkını vermiş, bu filmde de konuşma engelli bir kadın rolünü "eh işte.. başarmış" diyebileceğimiz sally hawkins,
--normal tipiyle neredeyse hiç filmi olmayan sürekli makyaj/kostümlerle fantastik bir yaratığı oynayan ve bu filmdeki amfibik varlığı canlandıran doug jones,
--hikâyenin anlatıcısı richard jenkins,
--dostluğun hakkını vermiş, sırf konuşma engelli diye dostu için işaret dilini çözmüş karakteri canlandıran octavia spencer,
--filmin kötü adamı michael shannon
--ve idealist, rus bilim adamı michael stuhlbarg yer almaktadır.
film 'en iyi film' ödülü de dahil 4 oscar kazanmış fakat oscarlık bir film mi? yani~ pek de bilemedim. güzel bir film, yani kötü diyemem ama en iyi film oscarını alacak derecede değil diye düşünüyorum şahsen. ha böyle diyorum, sonra filmin sonunda kullanılan şiiri düşünüp, neyse biraz da böyle işler değer görsün demekten kendimi alamıyorum :)

hikâye deniz kızı fantezisinin deniz oğlanına* evrilmiş versiyonu. sudan bir canlı çıkaralım ama bu sefer insana benzemesin ve erkek olsun demişler âdeta. sally hawkins'in canlandırdığı elisa karakteri yetiştirme yurdunda büyümüş ve ses tellerinin sonradan zarar görmesi sebebiyle konuşamayan bir kadın. amfibik canlımız da insanımsı ama konuşamayan bir varlık olduğu için elisa kendisine çok yakın hissediyor ve aralarında bir çekim yaşanıyor. amfibik yaratığın ölümsüzlük, iyileştirme, dokunduğu yere bereket getirme* gibi fantastik özellikleri de var. bu canlı gizli bir laboratuvarda amerikalılar tarafından araştırılırken kötü adamımız sürekli erkeğim ben erkeğim.. erkek erkek erkek!!!! havalarında ortalarda kasıla kasıla dolaştığı için kendisinden daha maskülen bu yaratığa kinleniyor ve sapıkça uğraşmaya başlıyor. rus bir bilim adamı olan karakterimiz de hem amerikalılar bize karşı üstünlük sağlayamasın hem de böyle bir canlıya bir zeval gelmesin maksadıyla elisa'ya yardım ederek canlıyı kötü adama yem etmemeye çalışıyor. amerika-rusya atışması, ırkçılık, homofobi gibi konuları kullanarak yapılan fantastik, romantik bir dram filmi.

filmin türkçe adı suyun sesi olarak çevrilse de artık bizimkilerin kitap/film/dizi ismi tercüme edememesine takılmıyorum demeyi çok isterdim ama sırf ana karakterler konuşamıyor diye 'the shape of water'ı 'suyun sesi'ne dönüştürmek yine bir isim katli yaşanmış dedirtiyor insana. gerçi ortada pek de ustaca konmuş bir isim yok. adamlar su bulunduğu kabın şeklini aldığı, daha doğrusu belli bir şeklinin olmaması gibi basit bir sebeple; su, bir şekle bürünse nasıl olurdu diye düşünmüş olacaklar ki oradan olayı biraz daha kudretlendirmeye çalışıp tanrı, güç ve aşk gibi konulara yol almaya çalışmışlar.

tabii tasavvuftaki ilâhî aşk kavramına fazlasıyla uzak kalındığı için hedeflerine ulaşamamışlar ve mecazî aşkta tıkanıp kalmışlar:) yani, insana pek de benzemeyen bir yaratıkla*, bir insanın cinsî münasebetinin ötesinde bir paylaşımının olmadığı filmde sadece kadının duygusal yönden yaklaşıp, "hiçbir zaman bilemeyeceksin seni ne kadar sevdiğimi" mesajı işte o tıkanan nokta:))
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel -james jean imzalı bir poster.

kadının muhatabı insan değil (yaratık), e hâliyle o bilişsel seviyeye ulaşamıyor. fakat ikisi de hem yalnız hem de birbirlerine muhtaç olduklarından ayrılmak istemiyorlar gibi bir anlama yoruyorum ben filmi.
işte tam da bu noktada filmin son sahnesine ulaşıyoruz ve o tasavvufî şiirle filme nokta koyuyorlar ama siz olduğunuz yerde mıhlanıp
"offff~ işte o ilâhî aşk'a nasıl ulaşılır?!! nefsi yenip, beşerden geçip, o'nda kaybolmak..."
diye diye bambaşka âlemlere gidiyorsunuz.

yönetmen del toro'nun önce "bir zamanlar islâmi bir şiir kitabında okuyup beğendiğim bir şiirdi, yazarını hatırlamıyorum" diye bahsedip sonradan filmin credits kısmında 'adapted works by hakim sanai' olarak geçen ve aslında ilâhî aşk anlatılarında sıklıkla karşımıza çıkabilecek ve tasavvuf erbâblarının birçoğunun benzerlerini dile getirdiği şiir~

"unable to perceive the shape of you,
i find you all around me.
your presence fills my eyes with your love,
it humbles my heart,
for you are everywhere..."

“tasavvur edemem suretini,
görürüm/bulurum her yerde seni.
varlığın gözlerimi doldurur aşkın ile,
yüreğimi tevazu ile.
zirâ sen her yerdesin.”
devamını gör...

çok aşk

izlemeyin, izletmeyin. fenalıklar geçiriyorsunuz izlerken.. tabii izlemeyi başarabilirseniz!
başlığı açan yazarımıza fazlasıyla katılıyorum ve olur da izlemeyi düşünenler varsa diye bir izlememe tavsiyesi de ben vermiş olayım diye bu tanımı yazıyorum.

neden para harcadınız şöyle bir filmsiyi yapmak için gerçekten çok merak ediyorum?!! çok gereksiz bir iş! şimdi uzun uzun 'neden izlemeyin'e girmeyi çok isterdim ama onu bile gereksiz görüyorum.
devamını gör...

ev baklavası

bayramın yaklaşmasıyla birkaç gündür tw'da linç yiyen muhteşem lezzet.
ramazan gelince güllaç, bayram gelince ev baklavası linçleyelim diyen bir güruh var.
nedense insanımız bazı yiyecekler özelinde iyisine denk gel(e)mediği için hepsi kötüymüş, yenmezmiş imajını hemen yapıştırıyor.
hepsine söylenebilecek tek bir cümle var: iyisini yememişsin:)

ev baklavası eğer tek tek açılmışsa,
en az 30-35 katsa,
maharetli eller az nişastayla-incecik açabilmeyi başardıysa,
kullanılan malzemeler özenle en iyisinden seçilmiş ve bol kullanılmışsa (özellikle ceviz ve tereyağ),
odun fırınında-bakır tepside piştiyse,
şerbeti tam kıvamında ayarlanıp verildiyse,
karşınızda yemeye kıyamayacağınız, tatlı sevmeyen insanın bile ana yemek yerine onu yemek isteyeceği bir ürün ortaya çıkıyor.

üzgünüm ama bu şaheseri yapmayı anneleriniz, büyükanneleriniz hatta siz başaramıyorsanız, sorun baklavada değil sanki:)
devamını gör...

lise müfredatından integralin kaldırılması

üzgünüm gençler ama hayatımızı idâme ettireceğimiz mesleği daha küçük yaşlardan itibaren seçemediğimiz için sayısalcıların lisede çatır çatır integral alması elzemdir! sonra hiç aklınızda bile yokken çok farklı bir bölüm yazabilir ve üniversitenin ilk senesinde maalesef fara yakalanmış tavşan misâli amfinin orta yerinde kalakalırsınız :)

hocam, üniversitede hocalarınız siz anlayın diye gram uğraşmaz. sizin temeliniz yoksa (ki zaten temel denen şey kalmadı bence) o çok mutlu, neşeli olmanız gereken, sosyalliğin zirvesine çıkabileceğiniz haftalarınız yurtta/evde oturup kafa patlatmakla geçer.

şimdi size gereksiz gibi geliyor anlıyorum ama inanın zaten önünüzde çalışmanız gereken bir sınav var ve hâli hazırda o sınav için kafa patlatıyorsunuz. integral için de madem bu süreçte kafa patlatın ve üniversitede doya doya eğlenin:) sizin yerinizde olsam bu değişikliği geri aldırmak için uğraşırım. artık meb'e mi yazarsınız naparsınız orasını bilemem. ama olan yine size oluyor aslında..
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim