meja yazar profili

meja kapak fotoğrafı
meja profil fotoğrafı
rozet
meja (mejaste)
karma: 132642 tanım: 12466 başlık: 1929 takipçi: 432
Kafa izninde

son tanımları | başucu eserleri


artı sonsuzla eksi sonsuzun toplamı

her ne kadar insana cevabı 0 olacak gibi gelse de, öyle olmayan işlem.

normal şartlarda aynı sayının pozitif ve negatif versiyonları toplandığında, sayı kaç olursa olsun sonuç 0 olur.

1 - 1 = 0
450 - 450 = 0
10²⁰ - 10²⁰ = 0
...

fakat söz konusu sonsuz olduğunda yanılgımız, eksi ve artı sonsuzun birer sayı zannedilmesinden kaynaklıdır.

sonsuz dediğimiz ifade, tek bir sayıya karşılık gelmez. onun yerine sonsuzu, sürekli olarak büyüyen (ya da küçülen) bir sayı topluluğu olarak düşünmeniz gerekir. sürekli büyüyen bir sayı grubundan bir şey çıkarmanız ya da ona bir şey eklemeniz hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve sayı grubunun büyümesini önlemeyecektir. bu nedenle bu işlem

klavye + anahtarlık = ?

işlemi kadar anlamsızdır. sonucu da bu nedenle 0 değil tanımsızdır.

edit: ilk entry'i okumadan yorum yapılmasa mı acaba?
devamını gör...

ay'daki bayraklar

hakkındaki, büyük teleskoplarla bile neden göremediğimiz sorusunu az sonra yanıtlayacak olduğum, ay görevleri sonrasında ay yüzeyinde bırakılan bayraklar. bu arada sadece amerika birleşik devletleri'nin apollo görevlerinden geriye kalan 6 bayrağı değil, mesela çin'in de bayrağı bulunuyor ay'da. hatta hindistan, japonya ve avrupa uzay ajansı'nın da fiziksel olarak olmasa da, sembolik olarak bayrakları var ay üzerinde.

her ne kadar insanlı ilk görev ve fiziksel bakımdan ilk bayrak abd'ye ait desek de, teknik olarak ay'da bulunan ilk ülke bayrağı aslında sovyetler birliği'ne ait. sovyetler birliği'nin, 1959 yılında ay'a çarptırdığı bir roketinin üzerinde ülkenin bir bayrağı bulunuyordu çünkü. yukarıdaki listeye bu ülkeyi de ekleyebiliriz bu nedenle.

bayraklar hâlâ orada mı, renkleri radyasyon nedeniyle soldu mu gibi tartışmalar bir yana, konuya ilişkin en sık sorulan soru bayrakları neden göremediğimiz. her ne kadar "koskoca" hubble uzay teleskobu çok uzakları görürken burnumuzun dibini neden göremiyor sorusu ilk bakışta çok mantıklı gibi görünse de, cevap işin teknolojik boyutunda yatıyor.

uzun yazı okumak istemeyenler için kısa cevap: teleskopların açısal çözünürlüğü ve gözlenen cismin uzayda kapladığı alan nedeniyle ay'daki bayrağı göremiyoruz.

***

meraklıları için uzun ve detaylı cevap;

bu arkadaş sombrero galaksisi ve bu fotoğraf hubble ile çekildi:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı

bu galaksinin uzayda kapladığı alandan bahsedeyim önce. galaksinin bir uçtan diğer uca olan mesafesine çap diyoruz ve çapı, galaksinin bizden olan uzaklığına böldüğümüzde, onun görünen boyutunu bulabiliyoruz ki bu basit matematiksel bir hesap sadece.

sombrero'nun uzayda görünen boyutu için bu hesap 0,0017 radyan çıkar.

şimdi konuyu ay'daki bayrağa getirmeden önce, iyi bir kıyaslama yapabilmek için plüto için de benzer hesapları yapacağım.

bu, new horizons ile çekilmiş olan plüto fotoğrafı:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, cdn.mos.cms.futurecdn. net'ten alıntıdır.)

plüto'nun gökyüzünde kapladığı alan da 0,00000053 radyandır.

sombrero'nun kapladığı alanı plüto'nun kapladığı alana bölersek 3208 çıkar. yani sombrero galaksisi'nin gökyüzünde kapladığı alan, plüto'nun kapladığı alandan 3208 kat fazladır.

teleskoplarda açısal çözünürlük dediğimiz bir nicelik var. aslında neyin detayını ne kadar görebileceğimizi belirleyen başlıca etkenlerden biri bu. hubble için bu sayı 0,05 yay saniyesi. yay saniyesi ve radyan gibi değerler, çok küçük açılarla uğraşırken işimize yarayan birimler. fizikte bir işlem yapılacağı zaman, benzer büyüklüklere ait birimler arasında dönüşüm yapmak gerekir. metre ile işlem yapacaksak formüldeki her şeyi metre cinsinden yazmamız gerekir örneğin. burada da yay saniyesi - radyan dönüşümü yaptığımızda, 0,05 yay saniyesi = 0,00000024 radyan olur.

şimdi sırada, bu iki cismin dedektör üzerinde kaplayacağı alanı hesaplamak var. bunun için gökyüzünde kapladıkları alanı, hubble'ın açısal çözünürlüğüne bölüyoruz:

0,0017 radyan / 0,00000024 radyan = 70.833
0,00000053 radyan / 0,00000024 radyan = 2

geldik zurnanın zırt dediği yere... yukarıdaki iki işlem der ki; sombrero galaksisi dedektör üzerinde 70.833 piksellik bir alanı kaplarken, plüto sadece 2 piksellik alan kaplar.

bu arada piksel dediğimiz şeyi de bilgisayarlarınızdan tanıyorsunuz aslında. örneğin monitörünüzün çözünürlük değeri 1024 × 768 ise bunun anlamı şudur: monitörün geniş kenarı boyunca 1024 piksel, yüksekliği boyunca 768 piksel var. monitör dikdörtgen olduğundan, tüm monitörde ise bu iki kenarın çarpımı kadar piksel var ki bu sayı 786.432...

monitörünüzün yaklaşık 11'de 1'ini düşünün. işte sombrero galaksisi gibi devasa bir yapının, dedektör üzerinde kaplayacağı alan, monitörünüzde bu kadar olurken, plüto'yu monitörünüzde göremezdiniz bile. mesela bu fotoğraf bozuk bir pikseli gösteriyor. yani bir pikselin boyutu bu kadar. bundan 2 tane düşünün ve plüto'yu buna sığdırmaya çalışın. olmuyor, değil mi?

şurada plüto'nun, yanılmıyorsam 15 piksellik bir görüntüsünün büyütülmüş halini görüyorsunuz (ki bu da hubble'ın şu anda kullanılmayan sönük nesne kamerası ile çekilmişti):
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, ichef.bbci.co. uk'tan alıntıdır.)

yukarıdaki ilk plüto fotoğrafının bu kadar net olmasının nedeni, new horizons'ın, plüto'nun burnunun dibinden geçerken çekmiş olmasıydı bunu. hubble ise dünya yörüngesinde dolanıyor ve plüto ile arasındaki mesafe oldukça fazla.

***

gelelim ay'daki bayrağa...

bir uçtan diğerine olan uzunluğu yaklaşık 125 cm kadar olan bu cisim için bu hesapları yaptığımızda elde edeceğimiz sonuç 0,013 piksel. düşünün ki koskoca bir gezegene ait 2 piksellik bir görüntü bile, hubble'ın dedektörleri üzerinde hiçbir şeye benzemiyorken, bunun yaklaşık 153'te 1'i kadar olan bir cismi kesinlikle dedektör üzerinde ayıramazsınız.

peki bayrağın büyüklüğü en az ne kadar olmalıydı, onu hubble ile görebilmemiz için? bir futbol sahasından biraz daha büyük!.. işte bu sınırları çizen şey açısal çözünürlüktür ve hubble'ın açısal çözünürlüğü, ay'daki bayrağı net bir şekilde ayırt etmek için yeterli değildir. bir gün çok farklı bir teknoloji ile donatılmış bir teleskop yapmayı başarırsak, bayrağı da görebileceğimizden emin olabilirsiniz.

edit: anlatım bozukluğu düzeltildi.

edit 2: görsel linki düzeltildi. uyarı için sandman'e teşekkürler.
devamını gör...

tapınak şövalyeleri

her ne kadar görünüşteki amaçları hacıların güvenliğini sağlamak olsa da, albert pike tarafından yazılan morals and dogma adlı kitapta amaçlarının süleyman tapınağı'nı yeniden inşa etmek olduğunu söylediği bir çeşit örgüt.

biraz uzun olacak bu yazı. gece gece deliyle mi öpüştün diyebilirsiniz ama ilgi çekici bir olaydır bence bu adamların yaptıkları. bu nedenle detaylı bir anlatımı hak ettiğini düşünüyorum.

***

tapınakçılar, haçlılar kudüs'ü ele geçirdikten 20 yıl kadar sonra bu bölgede çıkar tarih sahnesine. aslında isimleri "isa'nın ve süleyman tapınağı'nın yoksul şövalyeleri"dir. hugues de payens başta olmak üzere 9 şövalye ile başlar örgüt hayatına.

dönemin kudüs kralının huzuruna çıkarak, hacıların korunması işine talip olduklarını söylerler. izni koparmakla kalmazlar, kraldan epey de destek görürler. mescid-i aksa'nın da olduğu bölgeyi içine alacak şekilde, süleyman tapınağı kendilerine tahsis edilir. kralın da bu arada kendi çıkarları için bazı planları vardır ve bu desteği vermesinin nedeni odur. bölgedeki müslümanlar kralı tedirgin etmektedir ve tapınakçıların savaş tecrübesi onun için bir çeşit güvencedir. bu nedenle sayılarının artması için de onlara destek olur ve bir çeşit referans mektubu vererek onları aziz bernard adlı nüfuzlu bir din adamına yollar.

aziz bernard sıradan bir din adamı değildir. birçok yerle bağlantısı vardır ve birçok yerde sözü geçmektedir. kralın mektubunda, tapınakçıların papa tarafından tanınması ve onlara her türlü desteğin verilmesi gerektiği yazmaktadır. böylece tapınakçılar, papa tarafından da tanınır ve yerlerini biraz daha sağlamlaştırırlar. nizamnamelerini de aziz bernard kaleme alır ve tapınakçılar bunu benimseyerek bunun doğrultusunda yaşamaya başlar.

***

örgüt hızla büyümeye başlar. çeşitli ünlü isimler örgüte üye olmaya, çeşitli krallardan ve önemli kişilerden örgüte hediye adı altında para ve mal yağmaya başlar. tapınakçılar bireysel olarak yoksul hayatlar sürmeye yemin etmiştir ama örgüte ait mal mülk hızla artmaktadır. serdar adalı bu konu hakkındaki kitabında fransa'nın toplam yıllık gelirinin 250.000 frank olmasına karşılık, tapınakçıların sadece avrupa'daki yıllık gelirlerinin yaklaşık 30.000.000 frank olduğunu yazar. hatta kıbrıs'ı kral richard'dan satın almış ve daha sonra satmış ama satana kadar da ağır vergilerle epey gelir elde etmişlerdir.

kısa zaman içinde 9 şövalye ile başlayan yolculuk, on binlerce kişi ve sayısız mülk ile neredeyse bir şirkete dönüşür.
kendilerine yağan hediyelere ek olarak tapınakçılar da boş durmaz, mesela dönemin denizcilikte en iyi olan milletleriyle birlikte çalışıp o işi de öğrenerek koca bir filo kurarlar. bir yandan da hacıların yollarda soyguna uğramasını engellemek için bugünkü bankacılık sisteminin temelini atarlar. hatta çek olayını ilk kez onlar uygulamıştır bilindiği kadarıyla.

zamanla tapınakçıların gücü, kralların gücünü de aşar. devletler arasındaki anlaşmalarda hakem olmalar, kralları, iktidarlarını ellerinden almakla tehdit etmeler, magna carta gibi önemli belgelerin imzalanmasında parmaklarının olması, hasan sabbah'ın haşhaşileriyle iş birliği yapmalar... tapınakçılar doğrudan papa'ya bağlı olduklarından kimseye hesap vermemektedir. bu da onların küstahlığını günden güne artırır. kendi adlarına kilise kurup dini törenler yapmak, kendi mahkemelerini kurmak, vergi toplamak gibi çok sayıda imtiyaza sahip olmuşlardır. yayıldıkları coğrafyada, kendilerine borçlu olmayan kimse yoktur.

***

başta "isa'nın koruyucu yoksul askerleri" olarak papa'dan onay almış olsalar da, incil'e göre kesinlikle yasak olan tefecilikle uğraşmaya başlarlar. yine incil'e göre birini öldürmek kesinlikle yasaklanmış olsa da, tapınakçıların vurduğu yerde gül biter hesabı, onların birini öldürmesi, kötülüğün defedilmesi olarak görüldüğünden serbesttir. bir yandan da müslüman, hristiyan demeden insanları avrupa'ya götürüp köle olarak satmaktadırlar.

her ne kadar işin başında hristiyanlığın ve hacıların koruyucuları gibi bir sıfatla ortaya çıkmış olsalar da, aslında kabala ile ilgilenmekte, süleyman tapınağı'nın bulunduğu yerde kazılar yaparak bir çeşit gizemi aramakta ve bir yandan da ezekiel'in talimatları doğrultusunda tapınağı yeniden inşa etmek için uğraşmaktadırlar.

***

tüm bu süre boyunca tapınakçılar bazı insanların tepkilerini çeker ama aleyhlerinde olan her türlü hamleyi ustalıkla savuşturmayı başarırlar. tepkisini çektikleri kişilerden biri de fransa kralı ıv. philippe olur. ancak philippe diğerleri gibi değildir ve tapınakçıları sonun başlangıcına sürükleyecek kişidir.

philippe, basit önlemlerle tehlike bataklığını kurutamayacağının farkındadır. bu nedenle kökten ve etkili bir çözüm düşünür. aleyhlerinde birtakım suçlamalara ilişkin belgeler hazırlatır. bunlar özetle şöyledir:

- hz. isa'ya inanmak şöyle dursun, onun anısına saygısızlık yapmakta, haça tükürmekte ve şatolarının gizli bölmelerinde baphomet adlı bir puta, yani şeytana tapmaktadırlar.
- kilise'yi düşman olarak görmekte ancak bunu açıktan göstermemektedirler.
- zenginlik elde edebilmek için din ve yasa dışı işler yapmaktadırlar.
- eşcinselliği teşvik etmektedirler.

başlarda pek net bir tavır takınamayan ve aslında ne yapacağını bilemeyen papa, sonunda bu suçlamalar karşısında daha fazla tarafsız (ya da tapınakçılardan taraf) kalamaz. zira kendisi hakkında da sapkınları korumak için rüşvet aldığı gibi iddialar dolanmaya başlar ortalıkta.

sonunda haklarında tutuklama kararı çıkarılır. çoğu hiçbir direniş göstermeden yakalanır. philippe gözünü onların servetine dikmiştir ama o servet hiçbir yerde bulunamaz. bu da tapınakçıların durumu önceden haber aldığına ilişkin bir delil sayılabilir. fransa ile yetinmez philippe ve diğer ülkelerde de tutuklanmaları için her türlü nüfuzunu kullanır. sonunda istediğini de elde eder ama tapınakçılara en büyük eziyetler fransa'da yapılır.

***

büyük üstatları jacques de molay başta olmak üzere birçok tapınakçı diri diri yakılarak öldürülür. molay ölürken papa ve philippe'ye sövgülerle dolu meydan okumalarda bulunur. bir an önce diğer dünyaya onun arkasından giderek onunla hesaplaşmalarını dilemiştir molay. o yıl bitmeden papa da philippe de ölür. büyük ihtimalle ikisi de sağ kalan tapınakçılar tarafından, intikam amacıyla öldürülmüştür. fakat bunu akıl etmeyenler tarafından bu ölümler, molay'ın beddualarının/kehanetlerinin tuttuğu ve tapınakçıların mistik bir yanı olduğu şeklinde yorumlanır. bu yüzden örgüt gizemli, büyülü, mistik bir topluluk olarak da ün kazanır.


tüm bu işler 14. yüzyılda olup biter ve tapınakçılar 19. yüzyılın başına kadar yer altına gizlenir ve ortalıkta görünmezler.

bir komplo teorisi der ki; tapınakçılar, büyük üstatları molay öldürüldüğü için onun intikamını almak, bu uğurda da papalığın ve avrupa'daki bazı krallıkların yıkılması için ant içmiştir. fransız ihtilali'nin gerçekleşmesinin nedeni de budur.

***

buraya dek anlattıklarım, şu anda ismini hatırlamadığım bir yazarın, tapınakçıların ortadan kalkmasından çok daha sonra yazdığı bir kitapta geçen bilgiler. yani ilk elden tanıklığa dayanmıyorlar. bu nedenle güvenilirlikleri bazı kişilere göre tartışmalı. ancak görünen o ki eldeki en detaylı anlatımların başında da bu kitap geliyor.

lafı yeterince uzattım. tapınakçılar daha sonra yeniden yapılanmış ve tekrar büyük bir güce kavuşmuştur. artık bu kısmını da uzun uzadıya anlatmayacağım. ayrıca kendilerinin meşhur kutsal kasenin koruyucuları oldukları yönünde birtakım kayıtlar var.
devamını gör...

olay ufku

kara deliklerin etrafında bulunan ve bir kez içine düşüldüğünde bir daha geri dönülemeyeceğini düşündüğümüz sınır.

kara delikler, kütle çekimsel güçleri sınırsız ya da sonsuz olan cisimler değil. bir kara deliğin olay ufkunun hemen dışında sağlam kalmak mümkün ama olay ufkundan içeriye düşmeye başladığınızda bundan kaçabilmenizin tek bir yolu var: ışıktan hızlı hareket etmek. bu da -en azından bildiğimiz kadarıyla- mümkün değil.

bir kara deliğin olay ufku civarında neler oluyor, buradaki yapı nasıl ortaya çıkıyor? basitçe anlatmaya çalışayım.

olay ufkunun hemen dışında biriken maddelere birikim diski diyoruz. bunlar kara deliğin etrafına nasıl yığılıyor?

diyelim ki kara deliğe doğru yaklaşan bir gaz kütlesi var. bu kütle kara deliğe yaklaşır yaklaşmaz olay ufkundan içeriye düşmez. önce, kütle çekim etkisi nedeniyle kara deliğe yaklaştıkça hızlanır, ondan uzaklaştıkça yavaşlar. tipik bir yörünge hareketine benzer bu hareket. yine diyelim ki, kara deliğe yaklaşan tek gaz kütlesi bu değil. başka bazı yönlerden de farklı gaz kütleleri geliyor. bu gaz bulutları birbirleriyle çarpışabilir ve kinetik enerji kaybı yaşarlar. enerji kaybeden bulutların hızı düşer. hızı düşen bulutlar kara delikten fazla uzaklaşamamaya başlar ve onun etrafında eliptik bir yörüngeye yerleşir.

her yönden gelen bu gaz bulutları arasında kaos ve çarpışma ortamı sürekli olarak devam eder. gaz bulutları arasındaki çarpışmalar ne kadar çok olursa, hız kaybı da o kadar sık yaşanır. hız düştükçe yörüngeler eliptik olmaktan çıkarak daireselleşmeye başlar. bu sırada enerji vardan yok olmayacağı için, kaybedilen kinetik enerji, ısı enerjisine dönüşür. birikmekte olan gaz kütlelerinin sıcaklığı gittikçe yükselir. şimdi artık kara deliğin etrafında dairesel yörüngede dolanan sıcak bir bulutumuz var.

gaz bulutlarının iç kesimleri kara deliğe daha yakın olduğundan, tıpkı yörünge hareketinde olduğu gibi, daha hızlı hareket eder. bunun neticesi, iç kısımdaki gazla dış kısımdaki gaz arasında ortaya çıkan sürtünme kuvvetleri ve enerji kayıplarıdır. iç kısımdaki gazlar bu etkiler nedeniyle gittikçe daha küçük yörüngelere otururlar. işte birikim diski dediğimiz şey budur.

birikim diski orada öylece kalır mı?

diskteki madde gittikçe ısındığı ve yörünge büyüklüğünü değiştirdiği için, diskin toplam açısal momentumu sürekli olarak diske yeniden dağılır (çünkü korunumlu bir fiziksel özelliktir.) bahsi geçen madde viskozitesi nedeniyle spiral bir hal alır yavaş yavaş ve gittikçe küçülen yörüngelerin bir sonucu olarak kara deliğe doğru hızla düşmeye başlar. işte bundan geri dönüş yoktur. bu noktadan sonra parlak, sıcak madde görünmez olur ve karanlık bir görüntü ortaya çıkar. işte bu noktaya olay ufku deriz.

***

kaçış hızı ya da kurtulma hızı olarak adlandırdığımız bir özellik var. kısaca uzaydaki bir cisim üzerinden kurtulup uzaya çıkabilmek için gereken hız limiti olarak tanımlanabilir. örneğin saniyede yaklaşık 11,2 kilometre hıza sahipseniz, dünya yüzeyinden kurtulup uzaya çıkabilirsiniz. ancak kara deliklerde bu sınır ışık hızıdır. bu yüzden olay ufkundan ışık bile kaçamaz denir ki bunu çoğunuz duymuştur mutlaka. buna rağmen kara deliklerden de madde kaçışı olabilir. bunun için (bkz: hawking radyasyonu)

***

2019 yılında olay ufkunun fotoğrafını çekmeyi başardık.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, forbes. com'dan alıntıdır.)

aslında fotoğrafta gördüğümüz ortada bulunan karanlık "şey" kara deliğin kendisi değil "gölgesi" çünkü onu doğrudan görme şansımız yok. etrafındaki birikim diski ise tam da modellemelere uygun şekilde yakalanmış. bu fotoğrafın çekilebilmesi için dünya boyutlarında bir teleskop gerekirdi. böyle bir teleskobu doğrudan inşa etmek mümkün değil. bu nedenle dünyanın çeşitli bölgelerindeki teleskoplar ile tek bir teleskop gibi çalışan bir ağ kuruldu ve böylece bu efsanevi fotoğrafı yakalama şansını elde ettik.

bu fotoğraf, messier 87 adlı galaksinin merkezindeki süper kütleli kara deliğin olay ufkuna ait. ilerleyen zamanlarda kendi galaksimizdekinin de bir fotoğrafını çekmek için çalışmalar sürüyor.

galaksimizdeki kara delikle ilgili bilgi için (bkz: sagittarius a)
devamını gör...

schrödinger'in kedisi

kuantum fiziği ile hayatımıza giren süperpozisyon adlı ilkenin, günlük hayata uyarlandığında nasıl bir sonuç vereceğini göstermek maksadıyla erwin schrödinger tarafından tasarlanmış düşünce deneyi.

deney için hayali malzemeler:
- 1 adet kedi
- 1 adet radyoaktivite ölçüm cihazı
- 1 adet radyoaktif kaynak
- 1 küçük şişe zehir
- 1 adet çekiç

içi görünmeyen kapalı bir kutu içerisine bunların hepsini birlikte koyuyoruz. sonra ortaya çıkabilecek 2 ihtimal üzerinden yorumumuzu yapıyoruz.

1. ihtimal:

radyoaktif kaynak bozunmaya başlar. ölçüm cihazı bu durumu algılar ve çekiç sistemini çalıştırarak şişenin kırılmasını sağlar. şişe kırılınca zehir, kutu içerisinde yayılır ve ne yazık ki kedimiz ölür.

2. ihtimal:
kaynak bozunmaz. cihaz herhangi bir radyoaktivite algılamaz. şişe kırılmadığından ve zehir yayılmadığından kedi turp gibi sağlam kalır.

resimde 1. ve 2. ihtimaller ters numara ile gösterilmiş. kafanız karışmasın.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

***

şimdi gelelim esas mevzuya: biz kutuyu açıp bakmadığımız sürece, kedi sağ mı ölü mü bilme şansımız yok. bu durum şu şekilde özetlenir genellikle: kutuyu açıp bakmadığımız sürece kedi ne ölü ne de diridir ya da kutuyu açıp bakmadığımız sürece kedi hem ölü hem de diridir.

bu durum kuantum fiziğinde, aynı anda gerçekleşmekte olan üst üste binmiş olasılıklar, yani süperpozisyon olarak adlandırılır. kuantum fiziğinde, 1 parçacık için aynı anda farklı olasılıklar geçerli durumdadır. gözlem yaptığınızda parçacık bunlardan birini rastgele seçer. deney bu yüzden gözlemcinin etkisi hakkında da ipuçları verir.

***

schrödinger kendi yaptığı bu düşünce deneyinden memnun kalmamıştı çünkü gündelik hayat üzerinden kurguladığı bu sonuç ona mantıksız gelmişti. fakat makro dünya üzerinden mikro dünyanın özelliklerini inkâr etmek gibi bir lüksümüz yok. belki gerçek hayatta böyle durumlar hakikaten mantıksız ve bunlarla karşılaşmıyoruz ama atom altı parçacıklar için bu durumun kesinlikle geçerli olduğunu biliyoruz.

edit: ukde olarak bırakılmıştı. doldurdum. kimin ukdesi olduğunu nereden gördüğümüzü bilmediğimden onu belirtemedim.
edit akbayram: sol gözü kör kedi nickli yazar arkadaşımızın ukdesi imiş. gecikmeli de olsa ekledim.
devamını gör...

apollo 13

11 nisan 1970 tarihinde ay'a insanlı iniş yapmak üzere başlatılan, ancak olmadık bir aksilik nedeniyle ay'a iniş yapamadan geri dönen astronotların yer aldığı nasa programı.

meraklısına detaylar geliyor. uzun bir yazı, uyarmadı demeyin.

--- mürettebat ---

görevin ilk mürettebatı gordon cooper, donn eisele ve edgar mitchell olarak belirlenmişti. fakat bu durum uzun sürmedi. kiminin eğitim sırasındaki davranışları, kiminin özel hayatındaki sorunlar göreve de yansıdı. böylece mürettebat alan shepard, stuart roosa ve edgar mitchell olarak yeniden düzenlendi. bu kez de ortaya birtakım sağlık sorunları çıktı derken yeniden bir düzenleme yapıldı: jim lovell, fred haise ve ken mattingly. mattingly de bir hastalık geçirince mürettebat yine yenilendi ve jim lovell, fred haise ile jack swigert görevde yer almak üzere son seçilen kadro oldu.

soldan sağa: swigert, lovell ve haise
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, astronomy. com'dan alıntıdır.)

lovell daha önce nasa'da çalışıyordu zaten. haise ve swigert ise daha önce askeri pilotluk yapmıştı. bu nedenle ekip uçuş konusunda oldukça tecrübeliydi. bu, ilerleyen günlerde gelecek olan felaketler için büyük bir avantajdı.

--- uçuş öncesi ---

mekik, servis modülü, kumanda modülü odyssey ve ay örümceği aquarius adlı kısımlardan oluşuyordu. ay üzerindeki fra maura adlı bölgeye iniş planlanmıştı.

temsili bir çizim:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, awesomestories. com'dan alıntıdır.)

uçuştan önceki haftalarda geri sayım aşaması için tatbikat yapıldı. bir test sırasında, oksijen tankındaki likit oksijen boşaltılarak yerine gaz halinde oksijen dolduruldu. test sonrasında tank boşaltılırken, aracın boru tesisatının kontrol edilmediği görüldü. bunun üzerine gerçekleştirilen kontrol sırasında, ısıtıcı sistemin kullanacağı elektriği sağlamak için yeni bir düzenleme yapıldı.

burada bir ihmal söz konusu oldu. roket üreticisi ile oksijen tankı üreticisi arasında bir görüşme yapıldı ve tank üreticisine, termostatların çalışması için gereken voltaj aralığının yükseltilmesi gerektiği söylendi. ancak ne yazık ki bu yapılmadı. üstelik buna rağmen tank 2. kez kontrol edildi ve yıpratıldı ki zaten tankın üretilmesinin üzerinden yıllar geçmişti. bu ihmalin neye yol açtığını az sonra yazacağım.

--- uçuş günü ve sonrası ---

roket ateşlendi, araç beklenen yörüngeye oturdu. 2 saat kadar sonra, pogo salınımı başlayınca motorda bir tuhaflık olduğu fark edildi. aslında benzer bir durum apollo 6'nın testlerinde de ortaya çıktığı için, bir çeşit önlem alınmıştı bu duruma karşı. bu önlem devreye alındı ve sonrasında ay'a doğru yolculuk başladı. her şey düzeldi zannedildi ancak ne yazık ki durum sandıklarından daha kötüydü.

uçuşun 56. saatinde, her şey yolundaymış gibi görünürken son derece yüksek sesli bir patlama gerçekleşti.

ilk başta lovell bunu, test zamanlarında haise tarafından yapılan şakalardan biri zannetmiş. zira haise vanalarla oynayarak patlamaya benzer sesler çıkarmalarına neden olarak eğlenirmiş. ancak patlamanın ardından lovell ile göz göze geldiklerinde, haise korku dolu bir suratla "ben yapmadım" deyince lovell da endişelenmeye başlamış.

patlayan şey, yukarıda bahsettiğim ihmal nedeniyle, oksijen tankının ta kendisiydi çünkü tanka kontrol aşamasında 65 voltluk gerilim sağlayan bir devre düzenlemesi getirilmişti. fakat tank üreticisi yapılması gerekeni yapıp sistemi buna uygun hale getirmediğinden, tankın sıcaklığı 80 dereceyi bulmuştu. bu da ortamdaki sıvı oksijeni harekete geçirmişti. düşmesi gereken sıcaklık da hatalı sistem nedeniyle düşürülemediğinden süreç patlamayla sonuçlanmıştı.

--- houston, bir sorunumuz var ---

filmlerden bildiğimiz bu cümle, swigert'ın dudaklarından dökülen cümle oldu. oksijen tankına ait göstergede koca bir "sıfır" görünüyordu. modülün camından dışarıya baktıklarında, uzayın derinliklerine doğru yol alan bir sızıntı gördüler. ardından diğer tank da sıfırlandı ve kumanda modülünde gerekli teknik desteği sağlayan oksijen bir anda tükendi. bunun anlamı, kumanda modülünün işe yaramaz hale gelmesiydi.

yapılacak tek şey kalmıştı: ay örümceği aquarius'a geçmek (çünkü onun oksijen tankı sağlamdı) ve görevi falan bir kenara bırakıp dünyaya dönmek.

ancak aquarius, ay'a iniş için tasarlanmıştı. aslında bu da geri dönüşü sağlayabilecek bir araçtı ama yer atmosferine girildiğinde gerekecek olan ısı kalkanı bu araçta yoktu. normal şartlarda kumanda modülünü taşıyan mekikle geri dönüş mümkündü ama bunu yapmak için aquarius'u mekikten ayırmaları gerekiyordu. oysa şimdi iş, aquarius aracılığıyla geri dönmeye kalmıştı ki bu da başlı başına bir sorundu.

aquarius'un içerisinde sıcaklık dondurucu seviyelerdeydi. üstelik haise bir üriner enfeksiyon nedeniyle rahatsızlanmıştı ve halsiz bir şekilde bir kenara yığılmıştı. ihtiyaç olan elektrik seviyesi ellerinde bulunandan yüksekti. bu nedenle yer ekibiyle olan bağlantıları sık sık kesiliyordu.

neyse ki lovell oldukça tecrübeli biriydi. birkaç yörünge düzeltmesi ile ay'ın etrafından dolanıp dünyaya doğru yönelmeyi başardılar. dönüş için 2 kişiyi 2 gün süresince idare edecek bir oksijen filtresi vardı aquarius'un içerisinde. ancak dönüşün 4 gün süreceği ve içeride 3 kişi olduğu düşünülünce sıkıntının büyüklüğü anlaşılabilir sanıyorum. burada da yardıma yerdeki ekip koştu ve onların talimatı ile kumanda modülünün kare filtresini alarak binbir güçlükle aquarius'un yuvarlak bir kısmına takmayı başardılar. böylece araç içerisinde biriken karbondioksit sorunu çözülmüş oldu.

dünyaya yaklaşınca, ısı kalkanının devreye girmesi gerektiğinden, işe yaramaz haldeki odyssey yeniden çalıştırılmalıydı. üstelik aquarius'un da odyssey'den ayrılması gerekiyordu.

burada detaya fazlaca girmeme gerek yok. yer ekibinin yaptığı bir plan sayesinde işler yolunda gitti. odyssey pasifik okyanusu'na inmeyi (ya da düşmeyi diyelim) başardı. böylece filmlerdekilere benzeyen kabus gibi birkaç gün sona ermiş ve astronotlar bu görevden canlarını sağ salim kurtarmayı başarmıştı.

ay'a kadar gidip yüzeye epeyce yaklaşıp onu yakından görmek ama üzerine inemeden gerisin geri dönmek oldukça moral bozucu olmalı. ancak hayatınızın devamı ile görev aşkını kıyaslayınca, bunu sineye çekmek belki biraz daha kolay oluyordur, kim bilir.

kumanda modülü:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, space. com'dan alıntıdır.)

ay örümceği:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, wikimedia. org'dan alıntıdır.)
devamını gör...

heisenberg belirsizlik ilkesi

werner heisenberg tarafından ortaya konan ve klasik bakış açısıyla "bir parçacığın konumunu ne kesinlikte bilirsek momentumundaki belirsizlik de o derece artar ve tersi de geçerlidir" şeklinde özetlenen ilke. aynı durum enerji ve zaman için de geçerlidir. ancak sanıldığı gibi biz onu ölçtüğümüz için değil, hem parçacık hem dalga özelliği gösterdiği için var olan bir ilkedir.

***

meraklısına biraz detay...

parçacık dediğimiz şeylerin belirli yerleri vardır. bir parçacığı aradığımızda, onu bulabileceğimiz net bir konumu olur. dalga dediğimizde ise bu geçersizdir. dalgaya bir bütün olarak bakabilir, onun dalga boyunu ve buna bağlı olarak da frekansını ve benzer özelliklerini belirleyebiliriz. ancak dalga boyunun tek bir konumu yoktur. sürekli hareket halinde olan dalga boyunca, herhangi bir yerde var olabilir. yani bulunmasının söz konusu olduğu tek bir yer değil, bir olasılıklar bütünü vardır.

yukarıda parçacık için hem dalga hem parçacık davranışı gösterir dedim ama bu aslında evrendeki her cisim için geçerli. yalnız önemli bir ayrım var: mesela bir tenis topunun karşılık geldiği dalga boyu, ölçemeyeceğimiz ve tenis topunun yanında ihmal edilecek kadar küçük. o nedenle tenis topu, bir parçacık gibi davranır ve onun dalga doğasını ihmal edebiliriz. aynı şekilde, gözümüzle görebildiğimiz her cisim için bu geçerli. fakat atom altı parçacıklarda durum tersine dönüyor ve onların dalga boyu, ölçebileceğimiz ve parçacığın kendisiyle kıyaslandığında önemli bir boyutta sayılan bir hale dönüşüyor. burada dalga boyunun, cismin momentumuyla da yakından ilgili olduğunu söylemek gerekiyor. eğer momentum büyükse, dalga boyu küçük oluyor.

bir dalganın dalga boyunu ölçebiliyorsak, onun momentumunu da ölçebiliyoruz demektir. ancak yukarıda da söylediğim gibi, konumuna ilişkin net bir şey diyemiyoruz. parçacığın ise konumunu ölçebiliyoruz ama onun da bir dalga boyu yok, dolayısıyla momentumunu ölçemiyoruz.

şu halde iki durumu birleştirip, hem momentumunu hem de konumunu bilebileceğimiz bir şey elde etmeye çalışabiliriz. bunu nasıl yapabiliriz? küçük bir alana sıkıştırılmış, dalgalı bir yapı elde ederek.

bunun için şöyle bir yöntem düşünebiliriz: farklı dalga boyu olan dalgaları bir araya getirmek. bunu yapabilirsek -fizik dersinden hatırlayanlar olacaktır- dalgaların yapıcı ve yıkıcı girişim yapacağını biliyoruz. dalgaların tepe ve çukurlarının çakışarak birbirini sönümlediği, yani yıkıcı girişim olan bölgelerle işimiz yok. bize lazım olan, dalga tepelerinin üst üste geldiği yapıcı girişim bölgelerindeki kısım.

şu görselde yapıcı ve yıkıcı girişimin ne olduğunu sembolik olarak görebilirsiniz.

eğer bu 2 dalgaya, farklı dalga boylu yeni dalgalar eklemeye devam edersek, yapıcı girişimle ortaya çıkan desen biraz daha daralır ve sivrilir. ne kadar çok dalga eklenirse, dalga o kadar incelir ve neredeyse tek bir konuma indirgenecek kadar daralır. bu kadar dalgayı üst üste yığdığımız fiziksel bölgeye dalga paketi diyoruz. şimdi ortaya öyle bir yapı çıktı ki, hemen hemen istediğimiz şeyi elde ettik diyebiliriz: hem dalga hem parçacık özelliği olan küçük bir paket. fakat...

paketi oluşturmak için birçok dalgayı birleştirdiğimiz, dolayısıyla birçok dalganın dalga boyunu bir araya getirdiğimizden ve dalgalar için net bir konum bilgisi edinemeyeceğimizi bildiğimize göre, konum hakkında yine net bir bilgimiz yok demektir. yine sadece olası konumlardan söz edebiliriz. ayrıca yine birçok dalga boyunu içeren bir paketimiz olduğu için de, elimizdeki paketin sahip olabileceği 1'den fazla momentum olasılığımız var demektir. yani momentumda da belirsizlik var.

işte belirsizlik ilkesi burada devreye girer ve der ki;
eğer bu paketteki konum belirsizliğini ortadan kaldırmak istersek, daha fazla dalga eklememiz gerekir ki, dalga piki tam olarak tek noktayı gösterecek şekilde belirginleşip sivrilsin ama bunu yapmak için eklediğimiz yeni dalgaların momentumları da, elimizdeki olası momentumlara ekleneceğinden, konumu net şekilde belirleyebilmek, momentum bilgisini feda etmek anlamına gelir.

eğer momentum belirsizliğini ortadan kaldırmak için dalga eksiltirsek, bu kez dalga pikten uzaklaşıp yayılmaya başlayacak. bu durumda da konumdaki netliği feda etmiş olacağız.

***

görüldüğü gibi heisenberg belirsizlik ilkesi, aslında ölçümden kaynaklanan bir hata ya da ölçüm kaynaklı bir sonuç olmaktan ziyade, evrendeki parçacıkların dalga - parçacık düalitesi nedeniyle ortaya çıkan, değiştirilemeyen bir fizik kanunu.
devamını gör...

sicim teorisi

parçacık fiziği alanında, kuantum teorisi ile görelilik teorisini birleştirerek evrenin oluşumunu, yapısını ve özelliklerini daha iyi anlama amacı güden teori.

buradan gerisi biraz detay olacak. uzun yazı sevmeyenlere göre değil maalesef.

sicim teorisine neden ihtiyaç duyduk sorusunu cevaplamaya çalışayım.

atomlar, evrendeki her şeyin yapı taşları. atomların, proton, nötron ve elektron gibi parçacıklardan, nötron ve protonların da kuark adlı daha küçük parçacıklardan oluştuğunu biliyoruz. peki ya kuarklar da çok daha küçük parçacıklardan oluşuyorsa?

fakat burada bir problem var: biz evreni bu kadar küçük ölçekte doğrudan göremiyor, inceleyemiyoruz. bu nedenle parçacıklarla ilgili çalışırken bazı varsayımlar, daha doğrusu yaklaşımlar geliştirmek zorundayız. fizikçiler de zamanında bu yaklaşımla, bu küçücük parçacıkları uzayda birer nokta olarak kabul etti. bu kabul, standart model ve kuantum fiziği gibi birçok kullanışlı çalışmayı kazandırdı bize. ancak zamanla yetersiz hale geldi çünkü sonuçta genel geçer bir olgu değil, sadece bir yaklaşımdı ve problemleri bir noktaya kadar çözebilmişti sadece.

evrende temel kuvvetler dediğimiz 4 kuvvet var. bunlardan 3 tanesi ((gbkz: elektromanyetik kuvvet), güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet) kuantum kuramı ile barış içerisinde yaşarken, 4. kuvvet olan kütle çekim kuvveti olayı altüst etmişti. buna mantıklı bir çözüm bulunması gerekiyordu.

***

çok geçmeden fizikçiler buna da bir çözüm önerdiler. "biz işi çok basite indirgedik. yaklaşımımız, uzaydaki bir noktadan biraz daha karmaşık bir şekil olsaydı ne olurdu?" diye düşündüler. böylece sicim fikri doğmuş oldu çünkü bir sicim, bir noktadan daha karmaşık bir yapıdır. böylece öneri daha da geliştirildi ve evrendeki parçacıkların hepsinin, bu sicimlerin farklı titreşimleri sonucunda ortaya çıktığı fikri doğdu. tıpkı bir gitar ya da kemanın tellerinin farklı titreşim frekanslarında farklı notalar çıkarması gibi...

***

sicim teorisi, kuantum kuramı ile göreliliği uzlaştırabilen bir teori olduğu için fizikçiler başta oldukça mutluydu. ancak zamanla ortaya çıkan ve hevesleri kursaklarda bırakan sonuç şu oldu: sicim teorisinin doğru olabilmesi için, evrende bildiğimiz 3 uzay ve 1 zaman boyutuna ek olarak 6 uzay boyutu daha olması gerekiyordu. oysa gözlemlerimizde böyle bir şeyi göremiyoruz. ancak yine de bu, sicim teorisine yanlış demek için çok erken bir sonuç. zira sicim teorisi, matematiksel olarak 10 boyutun varlığının mümkün olduğunu gösteriyor. fizikte bir şey matematiksel olarak mümkünse, onun keşfedilebilmesi an meselesidir. bu yüzden sicim teorisi, son yıllarda teorik fiziğin gözde konularından biri olmayı sürdürüyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim