meja - en beğenilen tanımları (1. sayfa)

terapi niyetine resim yapanların doldurduğu başlık. insanı rahatlatıyor gerçekten.

her sözlüğe koydum bunu, buraya da koyayım *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

edit: kırık link düzeltildi.
devamını gör...

devam:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

güya eksikleri giderip hatalı yerleri düzeltecektim. böylece kaldı...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

edit: kırık link düzeltildi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

edit: kırık link düzeltildi
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her ne kadar insana cevabı 0 olacak gibi gelse de, öyle olmayan işlem.

normal şartlarda aynı sayının pozitif ve negatif versiyonları toplandığında, sayı kaç olursa olsun sonuç 0 olur.

1 - 1 = 0
450 - 450 = 0
10²⁰ - 10²⁰ = 0
...

fakat söz konusu sonsuz olduğunda yanılgımız, eksi ve artı sonsuzun birer sayı zannedilmesinden kaynaklıdır.

sonsuz dediğimiz ifade, tek bir sayıya karşılık gelmez. onun yerine sonsuzu, sürekli olarak büyüyen (ya da küçülen) bir sayı topluluğu olarak düşünmeniz gerekir. sürekli büyüyen bir sayı grubundan bir şey çıkarmanız ya da ona bir şey eklemeniz hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve sayı grubunun büyümesini önlemeyecektir. bu nedenle bu işlem

klavye + anahtarlık = ?

işlemi kadar anlamsızdır. sonucu da bu nedenle 0 değil tanımsızdır.

edit: ilk entry'i okumadan yorum yapılmasa mı acaba?
devamını gör...

1964'ten acımasızlığın fotoğrafı... fotoğraftaki havuza siyahların girmesi yasaktır. siyah beyaz ayrımını protesto etmek amacında olan karışık bir grup, hep birlikte havuza atlarlar. ancak havuzun ait olduğu otelin james brock adlı yöneticisi, elinde bir kutu asit ile havuzun yanına gelerek onu siyah insanların üzerine döker.

neyse ki asit, havuz suyunun yanında, miktar olarak oldukça düşük olduğundan kimseye zarar vermez. ancak kötülüğün bedenlenmiş hali, bu fotoğrafla ölümsüzleşir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, theafricanamericanathlete. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...

kendisiyle neden uğraşıldığını anlamayan yazar.

arkadaşlar, şurada trollük yapmayıp bilgi giren herkesin nickaltında düzgün düzgün yazılıp çizilirken ne hikmetse kimseye sataşmadığım ve kendi halimde takıldığım halde sürekli olarak birileri laf sokma ihtiyacı hissediyor. tam olarak derdiniz nedir bilmiyorum ama savunma yapmaya da mecbur bırakıyorsunuz insanı.

defalarca kopyala yapıştır konusundaki fikirlerimi söylediğim halde biri gelip kopyala yapıştırcı olduğumu iddia etti (ki olmadığımın kanıtı google amca. açın kontrol edin. denemesi bedava...).

kendimi kesinlikle zeki falan bulmadığımı birkaç başlıkta açık açık beyan ettiğim halde biri gelip "kendini zeki zanneden yazarlar" diye bakınız verdi.

bir başkası, profil fotoğrafı olan tek kadın yazar benmişim gibi farklı şeyler ima etti.

şimdi bir arkadaş da yazdıklarımı zorlama bulup burayı çok ciddiye aldığımı iddia etti. burayı ciddiye almaktan kasıt nedir? herkes gibi tanım giriyorum sadece. üstelik burayı ciddiye alınca ne oluyor, bu laf neden her sözlük ortamında herkesin diline dolanmış durumda, onu da anlamış değilim. ortam sanal olabilir ama arkasında gerçek insanların olduğu her yer ciddiye alınabilir. bu o kadar da patolojik bir durum değil.

bu aralar yapay zekâ kodlaması ile uğraşmak istediğim için eğitim videoları izliyor ve kitaplar okuyorum. bundan geriye kalan boş vakitlerimi burada bir şeyler paylaşarak değerlendirmeyi seviyorum. burada yazdıklarımı bir blog açarak yazmayı tasarlıyordum ama şu an için o karardan vazgeçtiğimden, blogda değil burada yazıyorum aklımdakileri. eğer tanımların uzunluğu size zorlama gibi geliyorsa, benim için uzun yazı yazmak leblebi yemek gibi sıradan bir iş. tanımların içeriği zorlama gibi geliyorsa o da gelmesin çünkü üniversitede eğitimini aldığım konuları yazıyorum, özellikle konu aramıyorum buraya yazmak için. en iyi bildiğim şeyleri de yazmayayım mı siz mutlu olacaksınız diye?

kimseye bir şey yapmadığım halde varlığımın sürekli birilerine batması da ne bileyim... cidden üzücü yahu! böyle böyle bıraktıracaksınız zaten sonunda yazmayı.

düşüncelerinizi tabi ki ifade edin de, durup dururken herhangi bir yazarın nickaltına gidip, kendisiyle 2 kelam dahi etmediğim halde kendisine bir şeyler yakıştırmadığım için, bana yapılmasını da tuhaf karşılıyorum.

ben de görüşümü yazdım. şimdi bundan da rahatsız olursunuz falan. aman kusura bakmayın, bu da benim had bilmezliğim. *

edit: tüm bu yazdıklarımdan bu sonucu mu çıkardınız cidden? pes!..

edit 2: son editimdir. bu konunun daha fazla uzamasını istemiyorum artık. en sevmediğim şeydir böyle aptalca ithamlara maruz kalmak.

koca sitede profil fotoğrafı olan onlarca kadın yazar, yazdıklarını sizin deyiminizle "özene bezene" yazan ve resimlerle destekleyen onlarca insan varken aradan beni seçmiş olmanız en kırıcı olmayan ifadeyle söylemek gerekirse sadece komik. demek ki hepsinin tek derdi kendisini sevdirmekmiş, boşuna okuyormuşuz biz bu insanların yazdıklarını. düşüncelerini boşuna umursuyormuşuz. ne günlere kaldık...

ayrıca aklınızca laf sokuşturmaya çalışmışsınız ama "kısıtlı" vaktim olduğunu söylemedim. tıpkı profil fotoğrafımı istediğim yerde kullanmak konusunda keyfimin kâhyalığını yapamayacağınız gibi, vaktimin ne kadarını nereye nasıl harcadığım da sizi ilgilendirmiyor. "şükela"larınız sizin olsun, bana önce insanlık lazım. burada tuhaf olan şey, insanların sözlüğün verdiği doğal bir haktan faydalanıp buraya fotoğraf koymaları değil, sizin gibilerin sadece fotoğrafa kafayı takıp insanların fikirlerini, yazdıklarını göremeyecek kadar kör olması.

tanımadığınız insanlara da karakter tahlili yapıp gülünç duruma düşmeyin. az buçuk tanısaydınız, söylediğiniz karakterde biri olmadığımı da bilirdiniz ve böyle bomboş konuşmazdınız. herkesi kendiniz gibi sanmak iyi bir yöntem değildir.

"akıllı insan işiyle, akılsız insan kişiyle uğraşır." ben sözlüğe geldiğimden beri 1 kişiyle bile uğraşmadım. bence siz de işinize bakın, insanları rahat bırakın.
devamını gör...

durduk yere atışamam
çok kızarsam yatışamam
sevdiğimin ahı tutar
başkasıyla bakışamam

yazarım ben şair gibi
bu işlerde mahir gibi
gece gece cazgır gibi
kimselerle çatışamam
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hakkındaki, büyük teleskoplarla bile neden göremediğimiz sorusunu az sonra yanıtlayacak olduğum, ay görevleri sonrasında ay yüzeyinde bırakılan bayraklar. bu arada sadece amerika birleşik devletleri'nin apollo görevlerinden geriye kalan 6 bayrağı değil, mesela çin'in de bayrağı bulunuyor ay'da. hatta hindistan, japonya ve avrupa uzay ajansı'nın da fiziksel olarak olmasa da, sembolik olarak bayrakları var ay üzerinde.

her ne kadar insanlı ilk görev ve fiziksel bakımdan ilk bayrak abd'ye ait desek de, teknik olarak ay'da bulunan ilk ülke bayrağı aslında sovyetler birliği'ne ait. sovyetler birliği'nin, 1959 yılında ay'a çarptırdığı bir roketinin üzerinde ülkenin bir bayrağı bulunuyordu çünkü. yukarıdaki listeye bu ülkeyi de ekleyebiliriz bu nedenle.

bayraklar hâlâ orada mı, renkleri radyasyon nedeniyle soldu mu gibi tartışmalar bir yana, konuya ilişkin en sık sorulan soru bayrakları neden göremediğimiz. her ne kadar "koskoca" hubble uzay teleskobu çok uzakları görürken burnumuzun dibini neden göremiyor sorusu ilk bakışta çok mantıklı gibi görünse de, cevap işin teknolojik boyutunda yatıyor.

uzun yazı okumak istemeyenler için kısa cevap: teleskopların açısal çözünürlüğü ve gözlenen cismin uzayda kapladığı alan nedeniyle ay'daki bayrağı göremiyoruz.

***

meraklıları için uzun ve detaylı cevap;

bu arkadaş sombrero galaksisi ve bu fotoğraf hubble ile çekildi:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

görselin kaynağı

bu galaksinin uzayda kapladığı alandan bahsedeyim önce. galaksinin bir uçtan diğer uca olan mesafesine çap diyoruz ve çapı, galaksinin bizden olan uzaklığına böldüğümüzde, onun görünen boyutunu bulabiliyoruz ki bu basit matematiksel bir hesap sadece.

sombrero'nun uzayda görünen boyutu için bu hesap 0,0017 radyan çıkar.

şimdi konuyu ay'daki bayrağa getirmeden önce, iyi bir kıyaslama yapabilmek için plüto için de benzer hesapları yapacağım.

bu, new horizons ile çekilmiş olan plüto fotoğrafı:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, cdn.mos.cms.futurecdn. net'ten alıntıdır.)

plüto'nun gökyüzünde kapladığı alan da 0,00000053 radyandır.

sombrero'nun kapladığı alanı plüto'nun kapladığı alana bölersek 3208 çıkar. yani sombrero galaksisi'nin gökyüzünde kapladığı alan, plüto'nun kapladığı alandan 3208 kat fazladır.

teleskoplarda açısal çözünürlük dediğimiz bir nicelik var. aslında neyin detayını ne kadar görebileceğimizi belirleyen başlıca etkenlerden biri bu. hubble için bu sayı 0,05 yay saniyesi. yay saniyesi ve radyan gibi değerler, çok küçük açılarla uğraşırken işimize yarayan birimler. fizikte bir işlem yapılacağı zaman, benzer büyüklüklere ait birimler arasında dönüşüm yapmak gerekir. metre ile işlem yapacaksak formüldeki her şeyi metre cinsinden yazmamız gerekir örneğin. burada da yay saniyesi - radyan dönüşümü yaptığımızda, 0,05 yay saniyesi = 0,00000024 radyan olur.

şimdi sırada, bu iki cismin dedektör üzerinde kaplayacağı alanı hesaplamak var. bunun için gökyüzünde kapladıkları alanı, hubble'ın açısal çözünürlüğüne bölüyoruz:

0,0017 radyan / 0,00000024 radyan = 70.833
0,00000053 radyan / 0,00000024 radyan = 2

geldik zurnanın zırt dediği yere... yukarıdaki iki işlem der ki; sombrero galaksisi dedektör üzerinde 70.833 piksellik bir alanı kaplarken, plüto sadece 2 piksellik alan kaplar.

bu arada piksel dediğimiz şeyi de bilgisayarlarınızdan tanıyorsunuz aslında. örneğin monitörünüzün çözünürlük değeri 1024 × 768 ise bunun anlamı şudur: monitörün geniş kenarı boyunca 1024 piksel, yüksekliği boyunca 768 piksel var. monitör dikdörtgen olduğundan, tüm monitörde ise bu iki kenarın çarpımı kadar piksel var ki bu sayı 786.432...

monitörünüzün yaklaşık 11'de 1'ini düşünün. işte sombrero galaksisi gibi devasa bir yapının, dedektör üzerinde kaplayacağı alan, monitörünüzde bu kadar olurken, plüto'yu monitörünüzde göremezdiniz bile. mesela bu fotoğraf bozuk bir pikseli gösteriyor. yani bir pikselin boyutu bu kadar. bundan 2 tane düşünün ve plüto'yu buna sığdırmaya çalışın. olmuyor, değil mi?

şurada plüto'nun, yanılmıyorsam 15 piksellik bir görüntüsünün büyütülmüş halini görüyorsunuz (ki bu da hubble'ın şu anda kullanılmayan sönük nesne kamerası ile çekilmişti):
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, ichef.bbci.co. uk'tan alıntıdır.)

yukarıdaki ilk plüto fotoğrafının bu kadar net olmasının nedeni, new horizons'ın, plüto'nun burnunun dibinden geçerken çekmiş olmasıydı bunu. hubble ise dünya yörüngesinde dolanıyor ve plüto ile arasındaki mesafe oldukça fazla.

***

gelelim ay'daki bayrağa...

bir uçtan diğerine olan uzunluğu yaklaşık 125 cm kadar olan bu cisim için bu hesapları yaptığımızda elde edeceğimiz sonuç 0,013 piksel. düşünün ki koskoca bir gezegene ait 2 piksellik bir görüntü bile, hubble'ın dedektörleri üzerinde hiçbir şeye benzemiyorken, bunun yaklaşık 153'te 1'i kadar olan bir cismi kesinlikle dedektör üzerinde ayıramazsınız.

peki bayrağın büyüklüğü en az ne kadar olmalıydı, onu hubble ile görebilmemiz için? bir futbol sahasından biraz daha büyük!.. işte bu sınırları çizen şey açısal çözünürlüktür ve hubble'ın açısal çözünürlüğü, ay'daki bayrağı net bir şekilde ayırt etmek için yeterli değildir. bir gün çok farklı bir teknoloji ile donatılmış bir teleskop yapmayı başarırsak, bayrağı da görebileceğimizden emin olabilirsiniz.

edit: anlatım bozukluğu düzeltildi.

edit 2: görsel linki düzeltildi. uyarı için sandman'e teşekkürler.
devamını gör...

günün birinde karısını, kızını muayene ettirecek kadın doktor arayacak kişi beyanı.
devamını gör...

bu seneden değil ama olsun:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

artık aranızdan tamamen ayrılma günü gelmiş olan yazar.

üst edit: şov ya da ilgi çekmek amaçlı bir yazı değildir. takip ettiğim/takip eden, iyi kötü muhabbetim olan insanlara tek tek mesaj atmaktansa buradan topluca duyurmak daha mantıklı geldi. "gitme kal" falan densin diye de yazmıyorum. kararımı verdim ve bunu değiştirebilecek bir şey yok. buraya yazarak sol frame'i oyaladığım için de affınıza sığınıyorum. sonuçta son sözlerim. idare ediverin artık.

öncelikle değerli varlıklarıyla yüzümü güldürmüş olan herkese teşekkür ederim. her zaman destekleriyle yanımda olan kadın veya erkek tüm yazarlara, nazımı en çok çeken domestic hıyar'a, sevgili yengem büfeci'ye, kısa süreliğine de olsa birlikte güzel zamanlar geçirdiğim ve benim için şu sözlükte çok farklı bir konuma gelmeyi başarmış olan lucifer'a, hiçbir zaman yardım isteklerimi geri çevirmemiş olan moderatör ekibine sevgiler. ismini tek tek sayamadığım tüm arkadaşlar; seviliyorsunuz.

son zamanlarda zaten sık sık eskisi kadar keyif almadığımı söylüyordum. girdiğim tanımlardan da anlamıştır takipte olanlar. artık boş konuşmaya, hatta saçmalamaya başlamıştım. bu şekilde devam etmektense hiç etmemek daha iyidir diye düşündüğümden veda etmeyi uygun buldum.

birkaç kişide discord adresim, 1 kişide telefon numaram var. ulaşmak isteyen her zaman ulaşabilir. kimseyle kavgalı ya da küs ayrılmadığım için arayıp soran olursa her zaman başımın üzerinde yeri var.

(bkz: hoçça ğalın ğidiyom ben)
devamını gör...

artık sözlükte, küçük bir ailenin bazen birbirini mutlu eden, bazen birbiriyle ufak çekişmeler yaşayan üyeleri gibiyiz. bu yüzden bu programı, hiç tanımadığınız insanların profesyonel bir kaydı gibi değil, içinizden birilerinin, dostlarınızın yaptığı ufak bir sohbet gibi keyifle dinleyebileceğinizi umuyoruz ve hepinizi yarı ciddi, yarı sohbet havasındaki bu yayınımızda, agora meyhanesi'nde görmeyi umuyoruz.

ilk yayının günahı olmaz. mutlaka hatalarımız, eksiklerimiz olacaktır. siz hobi olarak yine biraz vurun tabi ama ölümüne de vurmayın ki hayatta kalabilelim ve önümüzdeki yayınlarda eksiklerimizi gidererek sizlere daha keyifli sohbetler dinletebilmek için şansımız olsun. *
devamını gör...

jantlarla başım belada...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her ne kadar görünüşteki amaçları hacıların güvenliğini sağlamak olsa da, albert pike tarafından yazılan morals and dogma adlı kitapta amaçlarının süleyman tapınağı'nı yeniden inşa etmek olduğunu söylediği bir çeşit örgüt.

biraz uzun olacak bu yazı. gece gece deliyle mi öpüştün diyebilirsiniz ama ilgi çekici bir olaydır bence bu adamların yaptıkları. bu nedenle detaylı bir anlatımı hak ettiğini düşünüyorum.

***

tapınakçılar, haçlılar kudüs'ü ele geçirdikten 20 yıl kadar sonra bu bölgede çıkar tarih sahnesine. aslında isimleri "isa'nın ve süleyman tapınağı'nın yoksul şövalyeleri"dir. hugues de payens başta olmak üzere 9 şövalye ile başlar örgüt hayatına.

dönemin kudüs kralının huzuruna çıkarak, hacıların korunması işine talip olduklarını söylerler. izni koparmakla kalmazlar, kraldan epey de destek görürler. mescid-i aksa'nın da olduğu bölgeyi içine alacak şekilde, süleyman tapınağı kendilerine tahsis edilir. kralın da bu arada kendi çıkarları için bazı planları vardır ve bu desteği vermesinin nedeni odur. bölgedeki müslümanlar kralı tedirgin etmektedir ve tapınakçıların savaş tecrübesi onun için bir çeşit güvencedir. bu nedenle sayılarının artması için de onlara destek olur ve bir çeşit referans mektubu vererek onları aziz bernard adlı nüfuzlu bir din adamına yollar.

aziz bernard sıradan bir din adamı değildir. birçok yerle bağlantısı vardır ve birçok yerde sözü geçmektedir. kralın mektubunda, tapınakçıların papa tarafından tanınması ve onlara her türlü desteğin verilmesi gerektiği yazmaktadır. böylece tapınakçılar, papa tarafından da tanınır ve yerlerini biraz daha sağlamlaştırırlar. nizamnamelerini de aziz bernard kaleme alır ve tapınakçılar bunu benimseyerek bunun doğrultusunda yaşamaya başlar.

***

örgüt hızla büyümeye başlar. çeşitli ünlü isimler örgüte üye olmaya, çeşitli krallardan ve önemli kişilerden örgüte hediye adı altında para ve mal yağmaya başlar. tapınakçılar bireysel olarak yoksul hayatlar sürmeye yemin etmiştir ama örgüte ait mal mülk hızla artmaktadır. serdar adalı bu konu hakkındaki kitabında fransa'nın toplam yıllık gelirinin 250.000 frank olmasına karşılık, tapınakçıların sadece avrupa'daki yıllık gelirlerinin yaklaşık 30.000.000 frank olduğunu yazar. hatta kıbrıs'ı kral richard'dan satın almış ve daha sonra satmış ama satana kadar da ağır vergilerle epey gelir elde etmişlerdir.

kısa zaman içinde 9 şövalye ile başlayan yolculuk, on binlerce kişi ve sayısız mülk ile neredeyse bir şirkete dönüşür.
kendilerine yağan hediyelere ek olarak tapınakçılar da boş durmaz, mesela dönemin denizcilikte en iyi olan milletleriyle birlikte çalışıp o işi de öğrenerek koca bir filo kurarlar. bir yandan da hacıların yollarda soyguna uğramasını engellemek için bugünkü bankacılık sisteminin temelini atarlar. hatta çek olayını ilk kez onlar uygulamıştır bilindiği kadarıyla.

zamanla tapınakçıların gücü, kralların gücünü de aşar. devletler arasındaki anlaşmalarda hakem olmalar, kralları, iktidarlarını ellerinden almakla tehdit etmeler, magna carta gibi önemli belgelerin imzalanmasında parmaklarının olması, hasan sabbah'ın haşhaşileriyle iş birliği yapmalar... tapınakçılar doğrudan papa'ya bağlı olduklarından kimseye hesap vermemektedir. bu da onların küstahlığını günden güne artırır. kendi adlarına kilise kurup dini törenler yapmak, kendi mahkemelerini kurmak, vergi toplamak gibi çok sayıda imtiyaza sahip olmuşlardır. yayıldıkları coğrafyada, kendilerine borçlu olmayan kimse yoktur.

***

başta "isa'nın koruyucu yoksul askerleri" olarak papa'dan onay almış olsalar da, incil'e göre kesinlikle yasak olan tefecilikle uğraşmaya başlarlar. yine incil'e göre birini öldürmek kesinlikle yasaklanmış olsa da, tapınakçıların vurduğu yerde gül biter hesabı, onların birini öldürmesi, kötülüğün defedilmesi olarak görüldüğünden serbesttir. bir yandan da müslüman, hristiyan demeden insanları avrupa'ya götürüp köle olarak satmaktadırlar.

her ne kadar işin başında hristiyanlığın ve hacıların koruyucuları gibi bir sıfatla ortaya çıkmış olsalar da, aslında kabala ile ilgilenmekte, süleyman tapınağı'nın bulunduğu yerde kazılar yaparak bir çeşit gizemi aramakta ve bir yandan da ezekiel'in talimatları doğrultusunda tapınağı yeniden inşa etmek için uğraşmaktadırlar.

***

tüm bu süre boyunca tapınakçılar bazı insanların tepkilerini çeker ama aleyhlerinde olan her türlü hamleyi ustalıkla savuşturmayı başarırlar. tepkisini çektikleri kişilerden biri de fransa kralı ıv. philippe olur. ancak philippe diğerleri gibi değildir ve tapınakçıları sonun başlangıcına sürükleyecek kişidir.

philippe, basit önlemlerle tehlike bataklığını kurutamayacağının farkındadır. bu nedenle kökten ve etkili bir çözüm düşünür. aleyhlerinde birtakım suçlamalara ilişkin belgeler hazırlatır. bunlar özetle şöyledir:

- hz. isa'ya inanmak şöyle dursun, onun anısına saygısızlık yapmakta, haça tükürmekte ve şatolarının gizli bölmelerinde baphomet adlı bir puta, yani şeytana tapmaktadırlar.
- kilise'yi düşman olarak görmekte ancak bunu açıktan göstermemektedirler.
- zenginlik elde edebilmek için din ve yasa dışı işler yapmaktadırlar.
- eşcinselliği teşvik etmektedirler.

başlarda pek net bir tavır takınamayan ve aslında ne yapacağını bilemeyen papa, sonunda bu suçlamalar karşısında daha fazla tarafsız (ya da tapınakçılardan taraf) kalamaz. zira kendisi hakkında da sapkınları korumak için rüşvet aldığı gibi iddialar dolanmaya başlar ortalıkta.

sonunda haklarında tutuklama kararı çıkarılır. çoğu hiçbir direniş göstermeden yakalanır. philippe gözünü onların servetine dikmiştir ama o servet hiçbir yerde bulunamaz. bu da tapınakçıların durumu önceden haber aldığına ilişkin bir delil sayılabilir. fransa ile yetinmez philippe ve diğer ülkelerde de tutuklanmaları için her türlü nüfuzunu kullanır. sonunda istediğini de elde eder ama tapınakçılara en büyük eziyetler fransa'da yapılır.

***

büyük üstatları jacques de molay başta olmak üzere birçok tapınakçı diri diri yakılarak öldürülür. molay ölürken papa ve philippe'ye sövgülerle dolu meydan okumalarda bulunur. bir an önce diğer dünyaya onun arkasından giderek onunla hesaplaşmalarını dilemiştir molay. o yıl bitmeden papa da philippe de ölür. büyük ihtimalle ikisi de sağ kalan tapınakçılar tarafından, intikam amacıyla öldürülmüştür. fakat bunu akıl etmeyenler tarafından bu ölümler, molay'ın beddualarının/kehanetlerinin tuttuğu ve tapınakçıların mistik bir yanı olduğu şeklinde yorumlanır. bu yüzden örgüt gizemli, büyülü, mistik bir topluluk olarak da ün kazanır.


tüm bu işler 14. yüzyılda olup biter ve tapınakçılar 19. yüzyılın başına kadar yer altına gizlenir ve ortalıkta görünmezler.

bir komplo teorisi der ki; tapınakçılar, büyük üstatları molay öldürüldüğü için onun intikamını almak, bu uğurda da papalığın ve avrupa'daki bazı krallıkların yıkılması için ant içmiştir. fransız ihtilali'nin gerçekleşmesinin nedeni de budur.

***

buraya dek anlattıklarım, şu anda ismini hatırlamadığım bir yazarın, tapınakçıların ortadan kalkmasından çok daha sonra yazdığı bir kitapta geçen bilgiler. yani ilk elden tanıklığa dayanmıyorlar. bu nedenle güvenilirlikleri bazı kişilere göre tartışmalı. ancak görünen o ki eldeki en detaylı anlatımların başında da bu kitap geliyor.

lafı yeterince uzattım. tapınakçılar daha sonra yeniden yapılanmış ve tekrar büyük bir güce kavuşmuştur. artık bu kısmını da uzun uzadıya anlatmayacağım. ayrıca kendilerinin meşhur kutsal kasenin koruyucuları oldukları yönünde birtakım kayıtlar var.
devamını gör...

ne yazık ki üzücü bir hikâye yazacağım. çok duygusal ve hassas yapıda olan arkadaşlar fotoğraflara tıklamasın. moral bozucu olabilir.

fotoğrafçı stanley forman'a pulitzer ödülü kazandıran fotoğrafın hikâyesi bu. forman, bir gazete için haber yapmak üzere bir yangın bölgesine gitmiş. orada çekim yaparken, itfaiyenin uzattığı yangın merdiveninden kurtarılmaya çalışılan bir kadınla çocuğun, merdivenin yıkılması sonucu aşağıya düşmelerine şahit olmuş. o sırada çekim yapmaya devam etmekteymiş.

ödülü kazanmaya kazanmış ama, bu fotoğrafla birlikte, bir fotoğrafçının (ya da gazetecinin) işini yapmaya hangi noktada son vermesi gerektiği, bu tür rahatsızlık verici fotoğrafları yayımlamanın etik olup olmadığı gibi tartışmalar da beraberinde gelmiş. ancak yetkililerin, yangın merdivenlerinin sağlamlığı ve güvenliği konusunda daha fazla tedbir almasını sağlamış aynı zamanda.

çocukla kadına gelince... çocuk kurtarılmış, ama kadın ne yazık ki hayatını kaybetmiş.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, alchetron. com'dan alıntıdır.)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, pbs.twimg. com'dan alıntıdır.)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, cloudfront. net'ten alıntıdır.)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kara deliklerin etrafında bulunan ve bir kez içine düşüldüğünde bir daha geri dönülemeyeceğini düşündüğümüz sınır.

kara delikler, kütle çekimsel güçleri sınırsız ya da sonsuz olan cisimler değil. bir kara deliğin olay ufkunun hemen dışında sağlam kalmak mümkün ama olay ufkundan içeriye düşmeye başladığınızda bundan kaçabilmenizin tek bir yolu var: ışıktan hızlı hareket etmek. bu da -en azından bildiğimiz kadarıyla- mümkün değil.

bir kara deliğin olay ufku civarında neler oluyor, buradaki yapı nasıl ortaya çıkıyor? basitçe anlatmaya çalışayım.

olay ufkunun hemen dışında biriken maddelere birikim diski diyoruz. bunlar kara deliğin etrafına nasıl yığılıyor?

diyelim ki kara deliğe doğru yaklaşan bir gaz kütlesi var. bu kütle kara deliğe yaklaşır yaklaşmaz olay ufkundan içeriye düşmez. önce, kütle çekim etkisi nedeniyle kara deliğe yaklaştıkça hızlanır, ondan uzaklaştıkça yavaşlar. tipik bir yörünge hareketine benzer bu hareket. yine diyelim ki, kara deliğe yaklaşan tek gaz kütlesi bu değil. başka bazı yönlerden de farklı gaz kütleleri geliyor. bu gaz bulutları birbirleriyle çarpışabilir ve kinetik enerji kaybı yaşarlar. enerji kaybeden bulutların hızı düşer. hızı düşen bulutlar kara delikten fazla uzaklaşamamaya başlar ve onun etrafında eliptik bir yörüngeye yerleşir.

her yönden gelen bu gaz bulutları arasında kaos ve çarpışma ortamı sürekli olarak devam eder. gaz bulutları arasındaki çarpışmalar ne kadar çok olursa, hız kaybı da o kadar sık yaşanır. hız düştükçe yörüngeler eliptik olmaktan çıkarak daireselleşmeye başlar. bu sırada enerji vardan yok olmayacağı için, kaybedilen kinetik enerji, ısı enerjisine dönüşür. birikmekte olan gaz kütlelerinin sıcaklığı gittikçe yükselir. şimdi artık kara deliğin etrafında dairesel yörüngede dolanan sıcak bir bulutumuz var.

gaz bulutlarının iç kesimleri kara deliğe daha yakın olduğundan, tıpkı yörünge hareketinde olduğu gibi, daha hızlı hareket eder. bunun neticesi, iç kısımdaki gazla dış kısımdaki gaz arasında ortaya çıkan sürtünme kuvvetleri ve enerji kayıplarıdır. iç kısımdaki gazlar bu etkiler nedeniyle gittikçe daha küçük yörüngelere otururlar. işte birikim diski dediğimiz şey budur.

birikim diski orada öylece kalır mı?

diskteki madde gittikçe ısındığı ve yörünge büyüklüğünü değiştirdiği için, diskin toplam açısal momentumu sürekli olarak diske yeniden dağılır (çünkü korunumlu bir fiziksel özelliktir.) bahsi geçen madde viskozitesi nedeniyle spiral bir hal alır yavaş yavaş ve gittikçe küçülen yörüngelerin bir sonucu olarak kara deliğe doğru hızla düşmeye başlar. işte bundan geri dönüş yoktur. bu noktadan sonra parlak, sıcak madde görünmez olur ve karanlık bir görüntü ortaya çıkar. işte bu noktaya olay ufku deriz.

***

kaçış hızı ya da kurtulma hızı olarak adlandırdığımız bir özellik var. kısaca uzaydaki bir cisim üzerinden kurtulup uzaya çıkabilmek için gereken hız limiti olarak tanımlanabilir. örneğin saniyede yaklaşık 11,2 kilometre hıza sahipseniz, dünya yüzeyinden kurtulup uzaya çıkabilirsiniz. ancak kara deliklerde bu sınır ışık hızıdır. bu yüzden olay ufkundan ışık bile kaçamaz denir ki bunu çoğunuz duymuştur mutlaka. buna rağmen kara deliklerden de madde kaçışı olabilir. bunun için (bkz: hawking radyasyonu)

***

2019 yılında olay ufkunun fotoğrafını çekmeyi başardık.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, forbes. com'dan alıntıdır.)

aslında fotoğrafta gördüğümüz ortada bulunan karanlık "şey" kara deliğin kendisi değil "gölgesi" çünkü onu doğrudan görme şansımız yok. etrafındaki birikim diski ise tam da modellemelere uygun şekilde yakalanmış. bu fotoğrafın çekilebilmesi için dünya boyutlarında bir teleskop gerekirdi. böyle bir teleskobu doğrudan inşa etmek mümkün değil. bu nedenle dünyanın çeşitli bölgelerindeki teleskoplar ile tek bir teleskop gibi çalışan bir ağ kuruldu ve böylece bu efsanevi fotoğrafı yakalama şansını elde ettik.

bu fotoğraf, messier 87 adlı galaksinin merkezindeki süper kütleli kara deliğin olay ufkuna ait. ilerleyen zamanlarda kendi galaksimizdekinin de bir fotoğrafını çekmek için çalışmalar sürüyor.

galaksimizdeki kara delikle ilgili bilgi için (bkz: sagittarius a)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim