meja - en beğenilen tanımları (1. sayfa)
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298
299
300
301
302
303
304
305
306
307
308
309
310
311
312
313
314
315
316
317
318
319
320
321
322
323
324
325
326
327
328
329
330
331
332
333
334
335
336
337
338
339
340
341
342
343
344
345
346
347
348
349
350
351
352
353
354
355
356
357
358
359
360
361
362
363
364
365
366
367
368
369
370
371
372
373
374
375
376
377
378
379
380
381
382
383
384
385
386
387
388
389
390
391
392
393
394
395
396
397
398
399
400
401
402
403
404
405
406
407
408
409
410
411
412
413
414
415
416
417
418
419
420
421
422
423
424
425
426
427
428
429
430
431
432
433
434
435
436
437
438
439
440
441
442
443
444
445
446
447
448
449
450
451
452
453
454
455
456
457
458
459
460
461
462
463
464
465
466
467
468
469
470
471
472
473
474
475
476
477
478
479
480
481
482
483
484
485
486
487
488
489
490
491
492
493
494
495
496
497
498
499
500
501
502
503
504
505
506
507
508
509
510
511
512
513
514
515
516
517
518
519
520
521
522
523
524
525
526
527
528
529
530
531
532
533
534
535
536
537
538
539
540
541
542
543
544
545
546
547
548
549
550
551
552
553
554
555
556
557
558
559
560
561
562
563
564
565
566
567
568
569
570
571
572
573
574
575
576
577
578
579
580
581
582
583
584
585
586
587
588
589
590
591
592
593
594
595
596
597
598
599
600
601
602
603
604
605
606
607
608
609
610
611
612
613
614
615
616
617
618
619
620
621
622
623
624
625
626
627
628
629
630
631
632
633
634
635
636
637
638
639
640
641
642
643
644
645
646
647
648
649
650
651
652
653
654
655
656
657
658
659
660
661
662
663
664
665
666
667
668
669
670
671
672
673
674
675
676
677
678
679
680
681
682
683
684
685
686
687
688
689
690
691
692
693
694
695
696
697
698
699
700
701
702
703
704
705
706
707
708
709
710
711
712
713
714
715
716
717
718
719
720
721
722
723
724
725
726
727
728
729
730
731
732
733
734
735
736
737
738
739
740
741
742
743
744
745
746
747
748
749
750
751
752
753
754
755
756
757
758
759
760
761
762
763
764
765
766
767
768
769
770
771
772
773
774
775
776
777
778
779
780
781
782
783
784
785
786
787
788
789
790
791
792
793
794
795
796
797
798
799
800
801
802
803
804
805
806
807
808
809
810
811
812
813
814
815
816
817
818
819
820
821
822
823
824
825
826
827
828
829
830
831
832
833
834
835
836
837
838
839
840
841
842
843
844
845
846
847
848
849
850
851
852
853
854
855
856
857
858
859
860
861
862
863
864
865
866
867
868
869
870
871
872
873
874
6.
artı sonsuzla eksi sonsuzun toplamı
her ne kadar insana cevabı 0 olacak gibi gelse de, öyle olmayan işlem.
normal şartlarda aynı sayının pozitif ve negatif versiyonları toplandığında, sayı kaç olursa olsun sonuç 0 olur.
1 - 1 = 0
450 - 450 = 0
10²⁰ - 10²⁰ = 0
...
fakat söz konusu sonsuz olduğunda yanılgımız, eksi ve artı sonsuzun birer sayı zannedilmesinden kaynaklıdır.
sonsuz dediğimiz ifade, tek bir sayıya karşılık gelmez. onun yerine sonsuzu, sürekli olarak büyüyen (ya da küçülen) bir sayı topluluğu olarak düşünmeniz gerekir. sürekli büyüyen bir sayı grubundan bir şey çıkarmanız ya da ona bir şey eklemeniz hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve sayı grubunun büyümesini önlemeyecektir. bu nedenle bu işlem
klavye + anahtarlık = ?
işlemi kadar anlamsızdır. sonucu da bu nedenle 0 değil tanımsızdır.
edit: ilk entry'i okumadan yorum yapılmasa mı acaba?
normal şartlarda aynı sayının pozitif ve negatif versiyonları toplandığında, sayı kaç olursa olsun sonuç 0 olur.
1 - 1 = 0
450 - 450 = 0
10²⁰ - 10²⁰ = 0
...
fakat söz konusu sonsuz olduğunda yanılgımız, eksi ve artı sonsuzun birer sayı zannedilmesinden kaynaklıdır.
sonsuz dediğimiz ifade, tek bir sayıya karşılık gelmez. onun yerine sonsuzu, sürekli olarak büyüyen (ya da küçülen) bir sayı topluluğu olarak düşünmeniz gerekir. sürekli büyüyen bir sayı grubundan bir şey çıkarmanız ya da ona bir şey eklemeniz hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve sayı grubunun büyümesini önlemeyecektir. bu nedenle bu işlem
klavye + anahtarlık = ?
işlemi kadar anlamsızdır. sonucu da bu nedenle 0 değil tanımsızdır.
edit: ilk entry'i okumadan yorum yapılmasa mı acaba?
devamını gör...
7.
geceye bir fotoğraf bırak
1964'ten acımasızlığın fotoğrafı... fotoğraftaki havuza siyahların girmesi yasaktır. siyah beyaz ayrımını protesto etmek amacında olan karışık bir grup, hep birlikte havuza atlarlar. ancak havuzun ait olduğu otelin james brock adlı yöneticisi, elinde bir kutu asit ile havuzun yanına gelerek onu siyah insanların üzerine döker.
neyse ki asit, havuz suyunun yanında, miktar olarak oldukça düşük olduğundan kimseye zarar vermez. ancak kötülüğün bedenlenmiş hali, bu fotoğrafla ölümsüzleşir.

(görsel, theafricanamericanathlete. com'dan alıntıdır.)
neyse ki asit, havuz suyunun yanında, miktar olarak oldukça düşük olduğundan kimseye zarar vermez. ancak kötülüğün bedenlenmiş hali, bu fotoğrafla ölümsüzleşir.

(görsel, theafricanamericanathlete. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...
8.
meja (yazar)
kendisiyle neden uğraşıldığını anlamayan yazar.
arkadaşlar, şurada trollük yapmayıp bilgi giren herkesin nickaltında düzgün düzgün yazılıp çizilirken ne hikmetse kimseye sataşmadığım ve kendi halimde takıldığım halde sürekli olarak birileri laf sokma ihtiyacı hissediyor. tam olarak derdiniz nedir bilmiyorum ama savunma yapmaya da mecbur bırakıyorsunuz insanı.
defalarca kopyala yapıştır konusundaki fikirlerimi söylediğim halde biri gelip kopyala yapıştırcı olduğumu iddia etti (ki olmadığımın kanıtı google amca. açın kontrol edin. denemesi bedava...).
kendimi kesinlikle zeki falan bulmadığımı birkaç başlıkta açık açık beyan ettiğim halde biri gelip "kendini zeki zanneden yazarlar" diye bakınız verdi.
bir başkası, profil fotoğrafı olan tek kadın yazar benmişim gibi farklı şeyler ima etti.
şimdi bir arkadaş da yazdıklarımı zorlama bulup burayı çok ciddiye aldığımı iddia etti. burayı ciddiye almaktan kasıt nedir? herkes gibi tanım giriyorum sadece. üstelik burayı ciddiye alınca ne oluyor, bu laf neden her sözlük ortamında herkesin diline dolanmış durumda, onu da anlamış değilim. ortam sanal olabilir ama arkasında gerçek insanların olduğu her yer ciddiye alınabilir. bu o kadar da patolojik bir durum değil.
bu aralar yapay zekâ kodlaması ile uğraşmak istediğim için eğitim videoları izliyor ve kitaplar okuyorum. bundan geriye kalan boş vakitlerimi burada bir şeyler paylaşarak değerlendirmeyi seviyorum. burada yazdıklarımı bir blog açarak yazmayı tasarlıyordum ama şu an için o karardan vazgeçtiğimden, blogda değil burada yazıyorum aklımdakileri. eğer tanımların uzunluğu size zorlama gibi geliyorsa, benim için uzun yazı yazmak leblebi yemek gibi sıradan bir iş. tanımların içeriği zorlama gibi geliyorsa o da gelmesin çünkü üniversitede eğitimini aldığım konuları yazıyorum, özellikle konu aramıyorum buraya yazmak için. en iyi bildiğim şeyleri de yazmayayım mı siz mutlu olacaksınız diye?
kimseye bir şey yapmadığım halde varlığımın sürekli birilerine batması da ne bileyim... cidden üzücü yahu! böyle böyle bıraktıracaksınız zaten sonunda yazmayı.
düşüncelerinizi tabi ki ifade edin de, durup dururken herhangi bir yazarın nickaltına gidip, kendisiyle 2 kelam dahi etmediğim halde kendisine bir şeyler yakıştırmadığım için, bana yapılmasını da tuhaf karşılıyorum.
ben de görüşümü yazdım. şimdi bundan da rahatsız olursunuz falan. aman kusura bakmayın, bu da benim had bilmezliğim. *
edit: tüm bu yazdıklarımdan bu sonucu mu çıkardınız cidden? pes!..
edit 2: son editimdir. bu konunun daha fazla uzamasını istemiyorum artık. en sevmediğim şeydir böyle aptalca ithamlara maruz kalmak.
koca sitede profil fotoğrafı olan onlarca kadın yazar, yazdıklarını sizin deyiminizle "özene bezene" yazan ve resimlerle destekleyen onlarca insan varken aradan beni seçmiş olmanız en kırıcı olmayan ifadeyle söylemek gerekirse sadece komik. demek ki hepsinin tek derdi kendisini sevdirmekmiş, boşuna okuyormuşuz biz bu insanların yazdıklarını. düşüncelerini boşuna umursuyormuşuz. ne günlere kaldık...
ayrıca aklınızca laf sokuşturmaya çalışmışsınız ama "kısıtlı" vaktim olduğunu söylemedim. tıpkı profil fotoğrafımı istediğim yerde kullanmak konusunda keyfimin kâhyalığını yapamayacağınız gibi, vaktimin ne kadarını nereye nasıl harcadığım da sizi ilgilendirmiyor. "şükela"larınız sizin olsun, bana önce insanlık lazım. burada tuhaf olan şey, insanların sözlüğün verdiği doğal bir haktan faydalanıp buraya fotoğraf koymaları değil, sizin gibilerin sadece fotoğrafa kafayı takıp insanların fikirlerini, yazdıklarını göremeyecek kadar kör olması.
tanımadığınız insanlara da karakter tahlili yapıp gülünç duruma düşmeyin. az buçuk tanısaydınız, söylediğiniz karakterde biri olmadığımı da bilirdiniz ve böyle bomboş konuşmazdınız. herkesi kendiniz gibi sanmak iyi bir yöntem değildir.
"akıllı insan işiyle, akılsız insan kişiyle uğraşır." ben sözlüğe geldiğimden beri 1 kişiyle bile uğraşmadım. bence siz de işinize bakın, insanları rahat bırakın.
arkadaşlar, şurada trollük yapmayıp bilgi giren herkesin nickaltında düzgün düzgün yazılıp çizilirken ne hikmetse kimseye sataşmadığım ve kendi halimde takıldığım halde sürekli olarak birileri laf sokma ihtiyacı hissediyor. tam olarak derdiniz nedir bilmiyorum ama savunma yapmaya da mecbur bırakıyorsunuz insanı.
defalarca kopyala yapıştır konusundaki fikirlerimi söylediğim halde biri gelip kopyala yapıştırcı olduğumu iddia etti (ki olmadığımın kanıtı google amca. açın kontrol edin. denemesi bedava...).
kendimi kesinlikle zeki falan bulmadığımı birkaç başlıkta açık açık beyan ettiğim halde biri gelip "kendini zeki zanneden yazarlar" diye bakınız verdi.
bir başkası, profil fotoğrafı olan tek kadın yazar benmişim gibi farklı şeyler ima etti.
şimdi bir arkadaş da yazdıklarımı zorlama bulup burayı çok ciddiye aldığımı iddia etti. burayı ciddiye almaktan kasıt nedir? herkes gibi tanım giriyorum sadece. üstelik burayı ciddiye alınca ne oluyor, bu laf neden her sözlük ortamında herkesin diline dolanmış durumda, onu da anlamış değilim. ortam sanal olabilir ama arkasında gerçek insanların olduğu her yer ciddiye alınabilir. bu o kadar da patolojik bir durum değil.
bu aralar yapay zekâ kodlaması ile uğraşmak istediğim için eğitim videoları izliyor ve kitaplar okuyorum. bundan geriye kalan boş vakitlerimi burada bir şeyler paylaşarak değerlendirmeyi seviyorum. burada yazdıklarımı bir blog açarak yazmayı tasarlıyordum ama şu an için o karardan vazgeçtiğimden, blogda değil burada yazıyorum aklımdakileri. eğer tanımların uzunluğu size zorlama gibi geliyorsa, benim için uzun yazı yazmak leblebi yemek gibi sıradan bir iş. tanımların içeriği zorlama gibi geliyorsa o da gelmesin çünkü üniversitede eğitimini aldığım konuları yazıyorum, özellikle konu aramıyorum buraya yazmak için. en iyi bildiğim şeyleri de yazmayayım mı siz mutlu olacaksınız diye?
kimseye bir şey yapmadığım halde varlığımın sürekli birilerine batması da ne bileyim... cidden üzücü yahu! böyle böyle bıraktıracaksınız zaten sonunda yazmayı.
düşüncelerinizi tabi ki ifade edin de, durup dururken herhangi bir yazarın nickaltına gidip, kendisiyle 2 kelam dahi etmediğim halde kendisine bir şeyler yakıştırmadığım için, bana yapılmasını da tuhaf karşılıyorum.
ben de görüşümü yazdım. şimdi bundan da rahatsız olursunuz falan. aman kusura bakmayın, bu da benim had bilmezliğim. *
edit: tüm bu yazdıklarımdan bu sonucu mu çıkardınız cidden? pes!..
edit 2: son editimdir. bu konunun daha fazla uzamasını istemiyorum artık. en sevmediğim şeydir böyle aptalca ithamlara maruz kalmak.
koca sitede profil fotoğrafı olan onlarca kadın yazar, yazdıklarını sizin deyiminizle "özene bezene" yazan ve resimlerle destekleyen onlarca insan varken aradan beni seçmiş olmanız en kırıcı olmayan ifadeyle söylemek gerekirse sadece komik. demek ki hepsinin tek derdi kendisini sevdirmekmiş, boşuna okuyormuşuz biz bu insanların yazdıklarını. düşüncelerini boşuna umursuyormuşuz. ne günlere kaldık...
ayrıca aklınızca laf sokuşturmaya çalışmışsınız ama "kısıtlı" vaktim olduğunu söylemedim. tıpkı profil fotoğrafımı istediğim yerde kullanmak konusunda keyfimin kâhyalığını yapamayacağınız gibi, vaktimin ne kadarını nereye nasıl harcadığım da sizi ilgilendirmiyor. "şükela"larınız sizin olsun, bana önce insanlık lazım. burada tuhaf olan şey, insanların sözlüğün verdiği doğal bir haktan faydalanıp buraya fotoğraf koymaları değil, sizin gibilerin sadece fotoğrafa kafayı takıp insanların fikirlerini, yazdıklarını göremeyecek kadar kör olması.
tanımadığınız insanlara da karakter tahlili yapıp gülünç duruma düşmeyin. az buçuk tanısaydınız, söylediğiniz karakterde biri olmadığımı da bilirdiniz ve böyle bomboş konuşmazdınız. herkesi kendiniz gibi sanmak iyi bir yöntem değildir.
"akıllı insan işiyle, akılsız insan kişiyle uğraşır." ben sözlüğe geldiğimden beri 1 kişiyle bile uğraşmadım. bence siz de işinize bakın, insanları rahat bırakın.
devamını gör...
11.
ay'daki bayraklar
hakkındaki, büyük teleskoplarla bile neden göremediğimiz sorusunu az sonra yanıtlayacak olduğum, ay görevleri sonrasında ay yüzeyinde bırakılan bayraklar. bu arada sadece amerika birleşik devletleri'nin apollo görevlerinden geriye kalan 6 bayrağı değil, mesela çin'in de bayrağı bulunuyor ay'da. hatta hindistan, japonya ve avrupa uzay ajansı'nın da fiziksel olarak olmasa da, sembolik olarak bayrakları var ay üzerinde.
her ne kadar insanlı ilk görev ve fiziksel bakımdan ilk bayrak abd'ye ait desek de, teknik olarak ay'da bulunan ilk ülke bayrağı aslında sovyetler birliği'ne ait. sovyetler birliği'nin, 1959 yılında ay'a çarptırdığı bir roketinin üzerinde ülkenin bir bayrağı bulunuyordu çünkü. yukarıdaki listeye bu ülkeyi de ekleyebiliriz bu nedenle.
bayraklar hâlâ orada mı, renkleri radyasyon nedeniyle soldu mu gibi tartışmalar bir yana, konuya ilişkin en sık sorulan soru bayrakları neden göremediğimiz. her ne kadar "koskoca" hubble uzay teleskobu çok uzakları görürken burnumuzun dibini neden göremiyor sorusu ilk bakışta çok mantıklı gibi görünse de, cevap işin teknolojik boyutunda yatıyor.
uzun yazı okumak istemeyenler için kısa cevap: teleskopların açısal çözünürlüğü ve gözlenen cismin uzayda kapladığı alan nedeniyle ay'daki bayrağı göremiyoruz.
***
meraklıları için uzun ve detaylı cevap;
bu arkadaş sombrero galaksisi ve bu fotoğraf hubble ile çekildi:

görselin kaynağı
bu galaksinin uzayda kapladığı alandan bahsedeyim önce. galaksinin bir uçtan diğer uca olan mesafesine çap diyoruz ve çapı, galaksinin bizden olan uzaklığına böldüğümüzde, onun görünen boyutunu bulabiliyoruz ki bu basit matematiksel bir hesap sadece.
sombrero'nun uzayda görünen boyutu için bu hesap 0,0017 radyan çıkar.
şimdi konuyu ay'daki bayrağa getirmeden önce, iyi bir kıyaslama yapabilmek için plüto için de benzer hesapları yapacağım.
bu, new horizons ile çekilmiş olan plüto fotoğrafı:

(görsel, cdn.mos.cms.futurecdn. net'ten alıntıdır.)
plüto'nun gökyüzünde kapladığı alan da 0,00000053 radyandır.
sombrero'nun kapladığı alanı plüto'nun kapladığı alana bölersek 3208 çıkar. yani sombrero galaksisi'nin gökyüzünde kapladığı alan, plüto'nun kapladığı alandan 3208 kat fazladır.
teleskoplarda açısal çözünürlük dediğimiz bir nicelik var. aslında neyin detayını ne kadar görebileceğimizi belirleyen başlıca etkenlerden biri bu. hubble için bu sayı 0,05 yay saniyesi. yay saniyesi ve radyan gibi değerler, çok küçük açılarla uğraşırken işimize yarayan birimler. fizikte bir işlem yapılacağı zaman, benzer büyüklüklere ait birimler arasında dönüşüm yapmak gerekir. metre ile işlem yapacaksak formüldeki her şeyi metre cinsinden yazmamız gerekir örneğin. burada da yay saniyesi - radyan dönüşümü yaptığımızda, 0,05 yay saniyesi = 0,00000024 radyan olur.
şimdi sırada, bu iki cismin dedektör üzerinde kaplayacağı alanı hesaplamak var. bunun için gökyüzünde kapladıkları alanı, hubble'ın açısal çözünürlüğüne bölüyoruz:
0,0017 radyan / 0,00000024 radyan = 70.833
0,00000053 radyan / 0,00000024 radyan = 2
geldik zurnanın zırt dediği yere... yukarıdaki iki işlem der ki; sombrero galaksisi dedektör üzerinde 70.833 piksellik bir alanı kaplarken, plüto sadece 2 piksellik alan kaplar.
bu arada piksel dediğimiz şeyi de bilgisayarlarınızdan tanıyorsunuz aslında. örneğin monitörünüzün çözünürlük değeri 1024 × 768 ise bunun anlamı şudur: monitörün geniş kenarı boyunca 1024 piksel, yüksekliği boyunca 768 piksel var. monitör dikdörtgen olduğundan, tüm monitörde ise bu iki kenarın çarpımı kadar piksel var ki bu sayı 786.432...
monitörünüzün yaklaşık 11'de 1'ini düşünün. işte sombrero galaksisi gibi devasa bir yapının, dedektör üzerinde kaplayacağı alan, monitörünüzde bu kadar olurken, plüto'yu monitörünüzde göremezdiniz bile. mesela bu fotoğraf bozuk bir pikseli gösteriyor. yani bir pikselin boyutu bu kadar. bundan 2 tane düşünün ve plüto'yu buna sığdırmaya çalışın. olmuyor, değil mi?
şurada plüto'nun, yanılmıyorsam 15 piksellik bir görüntüsünün büyütülmüş halini görüyorsunuz (ki bu da hubble'ın şu anda kullanılmayan sönük nesne kamerası ile çekilmişti):

(görsel, ichef.bbci.co. uk'tan alıntıdır.)
yukarıdaki ilk plüto fotoğrafının bu kadar net olmasının nedeni, new horizons'ın, plüto'nun burnunun dibinden geçerken çekmiş olmasıydı bunu. hubble ise dünya yörüngesinde dolanıyor ve plüto ile arasındaki mesafe oldukça fazla.
***
gelelim ay'daki bayrağa...
bir uçtan diğerine olan uzunluğu yaklaşık 125 cm kadar olan bu cisim için bu hesapları yaptığımızda elde edeceğimiz sonuç 0,013 piksel. düşünün ki koskoca bir gezegene ait 2 piksellik bir görüntü bile, hubble'ın dedektörleri üzerinde hiçbir şeye benzemiyorken, bunun yaklaşık 153'te 1'i kadar olan bir cismi kesinlikle dedektör üzerinde ayıramazsınız.
peki bayrağın büyüklüğü en az ne kadar olmalıydı, onu hubble ile görebilmemiz için? bir futbol sahasından biraz daha büyük!.. işte bu sınırları çizen şey açısal çözünürlüktür ve hubble'ın açısal çözünürlüğü, ay'daki bayrağı net bir şekilde ayırt etmek için yeterli değildir. bir gün çok farklı bir teknoloji ile donatılmış bir teleskop yapmayı başarırsak, bayrağı da görebileceğimizden emin olabilirsiniz.
edit: anlatım bozukluğu düzeltildi.
edit 2: görsel linki düzeltildi. uyarı için sandman'e teşekkürler.
her ne kadar insanlı ilk görev ve fiziksel bakımdan ilk bayrak abd'ye ait desek de, teknik olarak ay'da bulunan ilk ülke bayrağı aslında sovyetler birliği'ne ait. sovyetler birliği'nin, 1959 yılında ay'a çarptırdığı bir roketinin üzerinde ülkenin bir bayrağı bulunuyordu çünkü. yukarıdaki listeye bu ülkeyi de ekleyebiliriz bu nedenle.
bayraklar hâlâ orada mı, renkleri radyasyon nedeniyle soldu mu gibi tartışmalar bir yana, konuya ilişkin en sık sorulan soru bayrakları neden göremediğimiz. her ne kadar "koskoca" hubble uzay teleskobu çok uzakları görürken burnumuzun dibini neden göremiyor sorusu ilk bakışta çok mantıklı gibi görünse de, cevap işin teknolojik boyutunda yatıyor.
uzun yazı okumak istemeyenler için kısa cevap: teleskopların açısal çözünürlüğü ve gözlenen cismin uzayda kapladığı alan nedeniyle ay'daki bayrağı göremiyoruz.
***
meraklıları için uzun ve detaylı cevap;
bu arkadaş sombrero galaksisi ve bu fotoğraf hubble ile çekildi:

görselin kaynağı
bu galaksinin uzayda kapladığı alandan bahsedeyim önce. galaksinin bir uçtan diğer uca olan mesafesine çap diyoruz ve çapı, galaksinin bizden olan uzaklığına böldüğümüzde, onun görünen boyutunu bulabiliyoruz ki bu basit matematiksel bir hesap sadece.
sombrero'nun uzayda görünen boyutu için bu hesap 0,0017 radyan çıkar.
şimdi konuyu ay'daki bayrağa getirmeden önce, iyi bir kıyaslama yapabilmek için plüto için de benzer hesapları yapacağım.
bu, new horizons ile çekilmiş olan plüto fotoğrafı:

(görsel, cdn.mos.cms.futurecdn. net'ten alıntıdır.)
plüto'nun gökyüzünde kapladığı alan da 0,00000053 radyandır.
sombrero'nun kapladığı alanı plüto'nun kapladığı alana bölersek 3208 çıkar. yani sombrero galaksisi'nin gökyüzünde kapladığı alan, plüto'nun kapladığı alandan 3208 kat fazladır.
teleskoplarda açısal çözünürlük dediğimiz bir nicelik var. aslında neyin detayını ne kadar görebileceğimizi belirleyen başlıca etkenlerden biri bu. hubble için bu sayı 0,05 yay saniyesi. yay saniyesi ve radyan gibi değerler, çok küçük açılarla uğraşırken işimize yarayan birimler. fizikte bir işlem yapılacağı zaman, benzer büyüklüklere ait birimler arasında dönüşüm yapmak gerekir. metre ile işlem yapacaksak formüldeki her şeyi metre cinsinden yazmamız gerekir örneğin. burada da yay saniyesi - radyan dönüşümü yaptığımızda, 0,05 yay saniyesi = 0,00000024 radyan olur.
şimdi sırada, bu iki cismin dedektör üzerinde kaplayacağı alanı hesaplamak var. bunun için gökyüzünde kapladıkları alanı, hubble'ın açısal çözünürlüğüne bölüyoruz:
0,0017 radyan / 0,00000024 radyan = 70.833
0,00000053 radyan / 0,00000024 radyan = 2
geldik zurnanın zırt dediği yere... yukarıdaki iki işlem der ki; sombrero galaksisi dedektör üzerinde 70.833 piksellik bir alanı kaplarken, plüto sadece 2 piksellik alan kaplar.
bu arada piksel dediğimiz şeyi de bilgisayarlarınızdan tanıyorsunuz aslında. örneğin monitörünüzün çözünürlük değeri 1024 × 768 ise bunun anlamı şudur: monitörün geniş kenarı boyunca 1024 piksel, yüksekliği boyunca 768 piksel var. monitör dikdörtgen olduğundan, tüm monitörde ise bu iki kenarın çarpımı kadar piksel var ki bu sayı 786.432...
monitörünüzün yaklaşık 11'de 1'ini düşünün. işte sombrero galaksisi gibi devasa bir yapının, dedektör üzerinde kaplayacağı alan, monitörünüzde bu kadar olurken, plüto'yu monitörünüzde göremezdiniz bile. mesela bu fotoğraf bozuk bir pikseli gösteriyor. yani bir pikselin boyutu bu kadar. bundan 2 tane düşünün ve plüto'yu buna sığdırmaya çalışın. olmuyor, değil mi?
şurada plüto'nun, yanılmıyorsam 15 piksellik bir görüntüsünün büyütülmüş halini görüyorsunuz (ki bu da hubble'ın şu anda kullanılmayan sönük nesne kamerası ile çekilmişti):

(görsel, ichef.bbci.co. uk'tan alıntıdır.)
yukarıdaki ilk plüto fotoğrafının bu kadar net olmasının nedeni, new horizons'ın, plüto'nun burnunun dibinden geçerken çekmiş olmasıydı bunu. hubble ise dünya yörüngesinde dolanıyor ve plüto ile arasındaki mesafe oldukça fazla.
***
gelelim ay'daki bayrağa...
bir uçtan diğerine olan uzunluğu yaklaşık 125 cm kadar olan bu cisim için bu hesapları yaptığımızda elde edeceğimiz sonuç 0,013 piksel. düşünün ki koskoca bir gezegene ait 2 piksellik bir görüntü bile, hubble'ın dedektörleri üzerinde hiçbir şeye benzemiyorken, bunun yaklaşık 153'te 1'i kadar olan bir cismi kesinlikle dedektör üzerinde ayıramazsınız.
peki bayrağın büyüklüğü en az ne kadar olmalıydı, onu hubble ile görebilmemiz için? bir futbol sahasından biraz daha büyük!.. işte bu sınırları çizen şey açısal çözünürlüktür ve hubble'ın açısal çözünürlüğü, ay'daki bayrağı net bir şekilde ayırt etmek için yeterli değildir. bir gün çok farklı bir teknoloji ile donatılmış bir teleskop yapmayı başarırsak, bayrağı da görebileceğimizden emin olabilirsiniz.
edit: anlatım bozukluğu düzeltildi.
edit 2: görsel linki düzeltildi. uyarı için sandman'e teşekkürler.
devamını gör...
12.
kız çocuklarını üniversiteye gönderen babalar cehennemliksiniz
günün birinde karısını, kızını muayene ettirecek kadın doktor arayacak kişi beyanı.
devamını gör...
14.
meja (yazar)
artık aranızdan tamamen ayrılma günü gelmiş olan yazar.
üst edit: şov ya da ilgi çekmek amaçlı bir yazı değildir. takip ettiğim/takip eden, iyi kötü muhabbetim olan insanlara tek tek mesaj atmaktansa buradan topluca duyurmak daha mantıklı geldi. "gitme kal" falan densin diye de yazmıyorum. kararımı verdim ve bunu değiştirebilecek bir şey yok. buraya yazarak sol frame'i oyaladığım için de affınıza sığınıyorum. sonuçta son sözlerim. idare ediverin artık.
öncelikle değerli varlıklarıyla yüzümü güldürmüş olan herkese teşekkür ederim. her zaman destekleriyle yanımda olan kadın veya erkek tüm yazarlara, nazımı en çok çeken domestic hıyar'a, sevgili yengem büfeci'ye, kısa süreliğine de olsa birlikte güzel zamanlar geçirdiğim ve benim için şu sözlükte çok farklı bir konuma gelmeyi başarmış olan lucifer'a, hiçbir zaman yardım isteklerimi geri çevirmemiş olan moderatör ekibine sevgiler. ismini tek tek sayamadığım tüm arkadaşlar; seviliyorsunuz.
son zamanlarda zaten sık sık eskisi kadar keyif almadığımı söylüyordum. girdiğim tanımlardan da anlamıştır takipte olanlar. artık boş konuşmaya, hatta saçmalamaya başlamıştım. bu şekilde devam etmektense hiç etmemek daha iyidir diye düşündüğümden veda etmeyi uygun buldum.
birkaç kişide discord adresim, 1 kişide telefon numaram var. ulaşmak isteyen her zaman ulaşabilir. kimseyle kavgalı ya da küs ayrılmadığım için arayıp soran olursa her zaman başımın üzerinde yeri var.
(bkz: hoçça ğalın ğidiyom ben)
üst edit: şov ya da ilgi çekmek amaçlı bir yazı değildir. takip ettiğim/takip eden, iyi kötü muhabbetim olan insanlara tek tek mesaj atmaktansa buradan topluca duyurmak daha mantıklı geldi. "gitme kal" falan densin diye de yazmıyorum. kararımı verdim ve bunu değiştirebilecek bir şey yok. buraya yazarak sol frame'i oyaladığım için de affınıza sığınıyorum. sonuçta son sözlerim. idare ediverin artık.
öncelikle değerli varlıklarıyla yüzümü güldürmüş olan herkese teşekkür ederim. her zaman destekleriyle yanımda olan kadın veya erkek tüm yazarlara, nazımı en çok çeken domestic hıyar'a, sevgili yengem büfeci'ye, kısa süreliğine de olsa birlikte güzel zamanlar geçirdiğim ve benim için şu sözlükte çok farklı bir konuma gelmeyi başarmış olan lucifer'a, hiçbir zaman yardım isteklerimi geri çevirmemiş olan moderatör ekibine sevgiler. ismini tek tek sayamadığım tüm arkadaşlar; seviliyorsunuz.
son zamanlarda zaten sık sık eskisi kadar keyif almadığımı söylüyordum. girdiğim tanımlardan da anlamıştır takipte olanlar. artık boş konuşmaya, hatta saçmalamaya başlamıştım. bu şekilde devam etmektense hiç etmemek daha iyidir diye düşündüğümden veda etmeyi uygun buldum.
birkaç kişide discord adresim, 1 kişide telefon numaram var. ulaşmak isteyen her zaman ulaşabilir. kimseyle kavgalı ya da küs ayrılmadığım için arayıp soran olursa her zaman başımın üzerinde yeri var.
(bkz: hoçça ğalın ğidiyom ben)
devamını gör...
15.
agora meyhanesi radyo yayını
artık sözlükte, küçük bir ailenin bazen birbirini mutlu eden, bazen birbiriyle ufak çekişmeler yaşayan üyeleri gibiyiz. bu yüzden bu programı, hiç tanımadığınız insanların profesyonel bir kaydı gibi değil, içinizden birilerinin, dostlarınızın yaptığı ufak bir sohbet gibi keyifle dinleyebileceğinizi umuyoruz ve hepinizi yarı ciddi, yarı sohbet havasındaki bu yayınımızda, agora meyhanesi'nde görmeyi umuyoruz.
ilk yayının günahı olmaz. mutlaka hatalarımız, eksiklerimiz olacaktır. siz hobi olarak yine biraz vurun tabi ama ölümüne de vurmayın ki hayatta kalabilelim ve önümüzdeki yayınlarda eksiklerimizi gidererek sizlere daha keyifli sohbetler dinletebilmek için şansımız olsun. *
ilk yayının günahı olmaz. mutlaka hatalarımız, eksiklerimiz olacaktır. siz hobi olarak yine biraz vurun tabi ama ölümüne de vurmayın ki hayatta kalabilelim ve önümüzdeki yayınlarda eksiklerimizi gidererek sizlere daha keyifli sohbetler dinletebilmek için şansımız olsun. *
devamını gör...
17.
tapınak şövalyeleri
her ne kadar görünüşteki amaçları hacıların güvenliğini sağlamak olsa da, albert pike tarafından yazılan morals and dogma adlı kitapta amaçlarının süleyman tapınağı'nı yeniden inşa etmek olduğunu söylediği bir çeşit örgüt.
biraz uzun olacak bu yazı. gece gece deliyle mi öpüştün diyebilirsiniz ama ilgi çekici bir olaydır bence bu adamların yaptıkları. bu nedenle detaylı bir anlatımı hak ettiğini düşünüyorum.
***
tapınakçılar, haçlılar kudüs'ü ele geçirdikten 20 yıl kadar sonra bu bölgede çıkar tarih sahnesine. aslında isimleri "isa'nın ve süleyman tapınağı'nın yoksul şövalyeleri"dir. hugues de payens başta olmak üzere 9 şövalye ile başlar örgüt hayatına.
dönemin kudüs kralının huzuruna çıkarak, hacıların korunması işine talip olduklarını söylerler. izni koparmakla kalmazlar, kraldan epey de destek görürler. mescid-i aksa'nın da olduğu bölgeyi içine alacak şekilde, süleyman tapınağı kendilerine tahsis edilir. kralın da bu arada kendi çıkarları için bazı planları vardır ve bu desteği vermesinin nedeni odur. bölgedeki müslümanlar kralı tedirgin etmektedir ve tapınakçıların savaş tecrübesi onun için bir çeşit güvencedir. bu nedenle sayılarının artması için de onlara destek olur ve bir çeşit referans mektubu vererek onları aziz bernard adlı nüfuzlu bir din adamına yollar.
aziz bernard sıradan bir din adamı değildir. birçok yerle bağlantısı vardır ve birçok yerde sözü geçmektedir. kralın mektubunda, tapınakçıların papa tarafından tanınması ve onlara her türlü desteğin verilmesi gerektiği yazmaktadır. böylece tapınakçılar, papa tarafından da tanınır ve yerlerini biraz daha sağlamlaştırırlar. nizamnamelerini de aziz bernard kaleme alır ve tapınakçılar bunu benimseyerek bunun doğrultusunda yaşamaya başlar.
***
örgüt hızla büyümeye başlar. çeşitli ünlü isimler örgüte üye olmaya, çeşitli krallardan ve önemli kişilerden örgüte hediye adı altında para ve mal yağmaya başlar. tapınakçılar bireysel olarak yoksul hayatlar sürmeye yemin etmiştir ama örgüte ait mal mülk hızla artmaktadır. serdar adalı bu konu hakkındaki kitabında fransa'nın toplam yıllık gelirinin 250.000 frank olmasına karşılık, tapınakçıların sadece avrupa'daki yıllık gelirlerinin yaklaşık 30.000.000 frank olduğunu yazar. hatta kıbrıs'ı kral richard'dan satın almış ve daha sonra satmış ama satana kadar da ağır vergilerle epey gelir elde etmişlerdir.
kısa zaman içinde 9 şövalye ile başlayan yolculuk, on binlerce kişi ve sayısız mülk ile neredeyse bir şirkete dönüşür.
kendilerine yağan hediyelere ek olarak tapınakçılar da boş durmaz, mesela dönemin denizcilikte en iyi olan milletleriyle birlikte çalışıp o işi de öğrenerek koca bir filo kurarlar. bir yandan da hacıların yollarda soyguna uğramasını engellemek için bugünkü bankacılık sisteminin temelini atarlar. hatta çek olayını ilk kez onlar uygulamıştır bilindiği kadarıyla.
zamanla tapınakçıların gücü, kralların gücünü de aşar. devletler arasındaki anlaşmalarda hakem olmalar, kralları, iktidarlarını ellerinden almakla tehdit etmeler, magna carta gibi önemli belgelerin imzalanmasında parmaklarının olması, hasan sabbah'ın haşhaşileriyle iş birliği yapmalar... tapınakçılar doğrudan papa'ya bağlı olduklarından kimseye hesap vermemektedir. bu da onların küstahlığını günden güne artırır. kendi adlarına kilise kurup dini törenler yapmak, kendi mahkemelerini kurmak, vergi toplamak gibi çok sayıda imtiyaza sahip olmuşlardır. yayıldıkları coğrafyada, kendilerine borçlu olmayan kimse yoktur.
***
başta "isa'nın koruyucu yoksul askerleri" olarak papa'dan onay almış olsalar da, incil'e göre kesinlikle yasak olan tefecilikle uğraşmaya başlarlar. yine incil'e göre birini öldürmek kesinlikle yasaklanmış olsa da, tapınakçıların vurduğu yerde gül biter hesabı, onların birini öldürmesi, kötülüğün defedilmesi olarak görüldüğünden serbesttir. bir yandan da müslüman, hristiyan demeden insanları avrupa'ya götürüp köle olarak satmaktadırlar.
her ne kadar işin başında hristiyanlığın ve hacıların koruyucuları gibi bir sıfatla ortaya çıkmış olsalar da, aslında kabala ile ilgilenmekte, süleyman tapınağı'nın bulunduğu yerde kazılar yaparak bir çeşit gizemi aramakta ve bir yandan da ezekiel'in talimatları doğrultusunda tapınağı yeniden inşa etmek için uğraşmaktadırlar.
***
tüm bu süre boyunca tapınakçılar bazı insanların tepkilerini çeker ama aleyhlerinde olan her türlü hamleyi ustalıkla savuşturmayı başarırlar. tepkisini çektikleri kişilerden biri de fransa kralı ıv. philippe olur. ancak philippe diğerleri gibi değildir ve tapınakçıları sonun başlangıcına sürükleyecek kişidir.
philippe, basit önlemlerle tehlike bataklığını kurutamayacağının farkındadır. bu nedenle kökten ve etkili bir çözüm düşünür. aleyhlerinde birtakım suçlamalara ilişkin belgeler hazırlatır. bunlar özetle şöyledir:
- hz. isa'ya inanmak şöyle dursun, onun anısına saygısızlık yapmakta, haça tükürmekte ve şatolarının gizli bölmelerinde baphomet adlı bir puta, yani şeytana tapmaktadırlar.
- kilise'yi düşman olarak görmekte ancak bunu açıktan göstermemektedirler.
- zenginlik elde edebilmek için din ve yasa dışı işler yapmaktadırlar.
- eşcinselliği teşvik etmektedirler.
başlarda pek net bir tavır takınamayan ve aslında ne yapacağını bilemeyen papa, sonunda bu suçlamalar karşısında daha fazla tarafsız (ya da tapınakçılardan taraf) kalamaz. zira kendisi hakkında da sapkınları korumak için rüşvet aldığı gibi iddialar dolanmaya başlar ortalıkta.
sonunda haklarında tutuklama kararı çıkarılır. çoğu hiçbir direniş göstermeden yakalanır. philippe gözünü onların servetine dikmiştir ama o servet hiçbir yerde bulunamaz. bu da tapınakçıların durumu önceden haber aldığına ilişkin bir delil sayılabilir. fransa ile yetinmez philippe ve diğer ülkelerde de tutuklanmaları için her türlü nüfuzunu kullanır. sonunda istediğini de elde eder ama tapınakçılara en büyük eziyetler fransa'da yapılır.
***
büyük üstatları jacques de molay başta olmak üzere birçok tapınakçı diri diri yakılarak öldürülür. molay ölürken papa ve philippe'ye sövgülerle dolu meydan okumalarda bulunur. bir an önce diğer dünyaya onun arkasından giderek onunla hesaplaşmalarını dilemiştir molay. o yıl bitmeden papa da philippe de ölür. büyük ihtimalle ikisi de sağ kalan tapınakçılar tarafından, intikam amacıyla öldürülmüştür. fakat bunu akıl etmeyenler tarafından bu ölümler, molay'ın beddualarının/kehanetlerinin tuttuğu ve tapınakçıların mistik bir yanı olduğu şeklinde yorumlanır. bu yüzden örgüt gizemli, büyülü, mistik bir topluluk olarak da ün kazanır.
tüm bu işler 14. yüzyılda olup biter ve tapınakçılar 19. yüzyılın başına kadar yer altına gizlenir ve ortalıkta görünmezler.
bir komplo teorisi der ki; tapınakçılar, büyük üstatları molay öldürüldüğü için onun intikamını almak, bu uğurda da papalığın ve avrupa'daki bazı krallıkların yıkılması için ant içmiştir. fransız ihtilali'nin gerçekleşmesinin nedeni de budur.
***
buraya dek anlattıklarım, şu anda ismini hatırlamadığım bir yazarın, tapınakçıların ortadan kalkmasından çok daha sonra yazdığı bir kitapta geçen bilgiler. yani ilk elden tanıklığa dayanmıyorlar. bu nedenle güvenilirlikleri bazı kişilere göre tartışmalı. ancak görünen o ki eldeki en detaylı anlatımların başında da bu kitap geliyor.
lafı yeterince uzattım. tapınakçılar daha sonra yeniden yapılanmış ve tekrar büyük bir güce kavuşmuştur. artık bu kısmını da uzun uzadıya anlatmayacağım. ayrıca kendilerinin meşhur kutsal kasenin koruyucuları oldukları yönünde birtakım kayıtlar var.
biraz uzun olacak bu yazı. gece gece deliyle mi öpüştün diyebilirsiniz ama ilgi çekici bir olaydır bence bu adamların yaptıkları. bu nedenle detaylı bir anlatımı hak ettiğini düşünüyorum.
***
tapınakçılar, haçlılar kudüs'ü ele geçirdikten 20 yıl kadar sonra bu bölgede çıkar tarih sahnesine. aslında isimleri "isa'nın ve süleyman tapınağı'nın yoksul şövalyeleri"dir. hugues de payens başta olmak üzere 9 şövalye ile başlar örgüt hayatına.
dönemin kudüs kralının huzuruna çıkarak, hacıların korunması işine talip olduklarını söylerler. izni koparmakla kalmazlar, kraldan epey de destek görürler. mescid-i aksa'nın da olduğu bölgeyi içine alacak şekilde, süleyman tapınağı kendilerine tahsis edilir. kralın da bu arada kendi çıkarları için bazı planları vardır ve bu desteği vermesinin nedeni odur. bölgedeki müslümanlar kralı tedirgin etmektedir ve tapınakçıların savaş tecrübesi onun için bir çeşit güvencedir. bu nedenle sayılarının artması için de onlara destek olur ve bir çeşit referans mektubu vererek onları aziz bernard adlı nüfuzlu bir din adamına yollar.
aziz bernard sıradan bir din adamı değildir. birçok yerle bağlantısı vardır ve birçok yerde sözü geçmektedir. kralın mektubunda, tapınakçıların papa tarafından tanınması ve onlara her türlü desteğin verilmesi gerektiği yazmaktadır. böylece tapınakçılar, papa tarafından da tanınır ve yerlerini biraz daha sağlamlaştırırlar. nizamnamelerini de aziz bernard kaleme alır ve tapınakçılar bunu benimseyerek bunun doğrultusunda yaşamaya başlar.
***
örgüt hızla büyümeye başlar. çeşitli ünlü isimler örgüte üye olmaya, çeşitli krallardan ve önemli kişilerden örgüte hediye adı altında para ve mal yağmaya başlar. tapınakçılar bireysel olarak yoksul hayatlar sürmeye yemin etmiştir ama örgüte ait mal mülk hızla artmaktadır. serdar adalı bu konu hakkındaki kitabında fransa'nın toplam yıllık gelirinin 250.000 frank olmasına karşılık, tapınakçıların sadece avrupa'daki yıllık gelirlerinin yaklaşık 30.000.000 frank olduğunu yazar. hatta kıbrıs'ı kral richard'dan satın almış ve daha sonra satmış ama satana kadar da ağır vergilerle epey gelir elde etmişlerdir.
kısa zaman içinde 9 şövalye ile başlayan yolculuk, on binlerce kişi ve sayısız mülk ile neredeyse bir şirkete dönüşür.
kendilerine yağan hediyelere ek olarak tapınakçılar da boş durmaz, mesela dönemin denizcilikte en iyi olan milletleriyle birlikte çalışıp o işi de öğrenerek koca bir filo kurarlar. bir yandan da hacıların yollarda soyguna uğramasını engellemek için bugünkü bankacılık sisteminin temelini atarlar. hatta çek olayını ilk kez onlar uygulamıştır bilindiği kadarıyla.
zamanla tapınakçıların gücü, kralların gücünü de aşar. devletler arasındaki anlaşmalarda hakem olmalar, kralları, iktidarlarını ellerinden almakla tehdit etmeler, magna carta gibi önemli belgelerin imzalanmasında parmaklarının olması, hasan sabbah'ın haşhaşileriyle iş birliği yapmalar... tapınakçılar doğrudan papa'ya bağlı olduklarından kimseye hesap vermemektedir. bu da onların küstahlığını günden güne artırır. kendi adlarına kilise kurup dini törenler yapmak, kendi mahkemelerini kurmak, vergi toplamak gibi çok sayıda imtiyaza sahip olmuşlardır. yayıldıkları coğrafyada, kendilerine borçlu olmayan kimse yoktur.
***
başta "isa'nın koruyucu yoksul askerleri" olarak papa'dan onay almış olsalar da, incil'e göre kesinlikle yasak olan tefecilikle uğraşmaya başlarlar. yine incil'e göre birini öldürmek kesinlikle yasaklanmış olsa da, tapınakçıların vurduğu yerde gül biter hesabı, onların birini öldürmesi, kötülüğün defedilmesi olarak görüldüğünden serbesttir. bir yandan da müslüman, hristiyan demeden insanları avrupa'ya götürüp köle olarak satmaktadırlar.
her ne kadar işin başında hristiyanlığın ve hacıların koruyucuları gibi bir sıfatla ortaya çıkmış olsalar da, aslında kabala ile ilgilenmekte, süleyman tapınağı'nın bulunduğu yerde kazılar yaparak bir çeşit gizemi aramakta ve bir yandan da ezekiel'in talimatları doğrultusunda tapınağı yeniden inşa etmek için uğraşmaktadırlar.
***
tüm bu süre boyunca tapınakçılar bazı insanların tepkilerini çeker ama aleyhlerinde olan her türlü hamleyi ustalıkla savuşturmayı başarırlar. tepkisini çektikleri kişilerden biri de fransa kralı ıv. philippe olur. ancak philippe diğerleri gibi değildir ve tapınakçıları sonun başlangıcına sürükleyecek kişidir.
philippe, basit önlemlerle tehlike bataklığını kurutamayacağının farkındadır. bu nedenle kökten ve etkili bir çözüm düşünür. aleyhlerinde birtakım suçlamalara ilişkin belgeler hazırlatır. bunlar özetle şöyledir:
- hz. isa'ya inanmak şöyle dursun, onun anısına saygısızlık yapmakta, haça tükürmekte ve şatolarının gizli bölmelerinde baphomet adlı bir puta, yani şeytana tapmaktadırlar.
- kilise'yi düşman olarak görmekte ancak bunu açıktan göstermemektedirler.
- zenginlik elde edebilmek için din ve yasa dışı işler yapmaktadırlar.
- eşcinselliği teşvik etmektedirler.
başlarda pek net bir tavır takınamayan ve aslında ne yapacağını bilemeyen papa, sonunda bu suçlamalar karşısında daha fazla tarafsız (ya da tapınakçılardan taraf) kalamaz. zira kendisi hakkında da sapkınları korumak için rüşvet aldığı gibi iddialar dolanmaya başlar ortalıkta.
sonunda haklarında tutuklama kararı çıkarılır. çoğu hiçbir direniş göstermeden yakalanır. philippe gözünü onların servetine dikmiştir ama o servet hiçbir yerde bulunamaz. bu da tapınakçıların durumu önceden haber aldığına ilişkin bir delil sayılabilir. fransa ile yetinmez philippe ve diğer ülkelerde de tutuklanmaları için her türlü nüfuzunu kullanır. sonunda istediğini de elde eder ama tapınakçılara en büyük eziyetler fransa'da yapılır.
***
büyük üstatları jacques de molay başta olmak üzere birçok tapınakçı diri diri yakılarak öldürülür. molay ölürken papa ve philippe'ye sövgülerle dolu meydan okumalarda bulunur. bir an önce diğer dünyaya onun arkasından giderek onunla hesaplaşmalarını dilemiştir molay. o yıl bitmeden papa da philippe de ölür. büyük ihtimalle ikisi de sağ kalan tapınakçılar tarafından, intikam amacıyla öldürülmüştür. fakat bunu akıl etmeyenler tarafından bu ölümler, molay'ın beddualarının/kehanetlerinin tuttuğu ve tapınakçıların mistik bir yanı olduğu şeklinde yorumlanır. bu yüzden örgüt gizemli, büyülü, mistik bir topluluk olarak da ün kazanır.
tüm bu işler 14. yüzyılda olup biter ve tapınakçılar 19. yüzyılın başına kadar yer altına gizlenir ve ortalıkta görünmezler.
bir komplo teorisi der ki; tapınakçılar, büyük üstatları molay öldürüldüğü için onun intikamını almak, bu uğurda da papalığın ve avrupa'daki bazı krallıkların yıkılması için ant içmiştir. fransız ihtilali'nin gerçekleşmesinin nedeni de budur.
***
buraya dek anlattıklarım, şu anda ismini hatırlamadığım bir yazarın, tapınakçıların ortadan kalkmasından çok daha sonra yazdığı bir kitapta geçen bilgiler. yani ilk elden tanıklığa dayanmıyorlar. bu nedenle güvenilirlikleri bazı kişilere göre tartışmalı. ancak görünen o ki eldeki en detaylı anlatımların başında da bu kitap geliyor.
lafı yeterince uzattım. tapınakçılar daha sonra yeniden yapılanmış ve tekrar büyük bir güce kavuşmuştur. artık bu kısmını da uzun uzadıya anlatmayacağım. ayrıca kendilerinin meşhur kutsal kasenin koruyucuları oldukları yönünde birtakım kayıtlar var.
devamını gör...
18.
fotoğrafın hikayesi
ne yazık ki üzücü bir hikâye yazacağım. çok duygusal ve hassas yapıda olan arkadaşlar fotoğraflara tıklamasın. moral bozucu olabilir.
fotoğrafçı stanley forman'a pulitzer ödülü kazandıran fotoğrafın hikâyesi bu. forman, bir gazete için haber yapmak üzere bir yangın bölgesine gitmiş. orada çekim yaparken, itfaiyenin uzattığı yangın merdiveninden kurtarılmaya çalışılan bir kadınla çocuğun, merdivenin yıkılması sonucu aşağıya düşmelerine şahit olmuş. o sırada çekim yapmaya devam etmekteymiş.
ödülü kazanmaya kazanmış ama, bu fotoğrafla birlikte, bir fotoğrafçının (ya da gazetecinin) işini yapmaya hangi noktada son vermesi gerektiği, bu tür rahatsızlık verici fotoğrafları yayımlamanın etik olup olmadığı gibi tartışmalar da beraberinde gelmiş. ancak yetkililerin, yangın merdivenlerinin sağlamlığı ve güvenliği konusunda daha fazla tedbir almasını sağlamış aynı zamanda.
çocukla kadına gelince... çocuk kurtarılmış, ama kadın ne yazık ki hayatını kaybetmiş.

(görsel, alchetron. com'dan alıntıdır.)

(görsel, pbs.twimg. com'dan alıntıdır.)

(görsel, cloudfront. net'ten alıntıdır.)
fotoğrafçı stanley forman'a pulitzer ödülü kazandıran fotoğrafın hikâyesi bu. forman, bir gazete için haber yapmak üzere bir yangın bölgesine gitmiş. orada çekim yaparken, itfaiyenin uzattığı yangın merdiveninden kurtarılmaya çalışılan bir kadınla çocuğun, merdivenin yıkılması sonucu aşağıya düşmelerine şahit olmuş. o sırada çekim yapmaya devam etmekteymiş.
ödülü kazanmaya kazanmış ama, bu fotoğrafla birlikte, bir fotoğrafçının (ya da gazetecinin) işini yapmaya hangi noktada son vermesi gerektiği, bu tür rahatsızlık verici fotoğrafları yayımlamanın etik olup olmadığı gibi tartışmalar da beraberinde gelmiş. ancak yetkililerin, yangın merdivenlerinin sağlamlığı ve güvenliği konusunda daha fazla tedbir almasını sağlamış aynı zamanda.
çocukla kadına gelince... çocuk kurtarılmış, ama kadın ne yazık ki hayatını kaybetmiş.

(görsel, alchetron. com'dan alıntıdır.)

(görsel, pbs.twimg. com'dan alıntıdır.)

(görsel, cloudfront. net'ten alıntıdır.)
devamını gör...
20.
olay ufku
kara deliklerin etrafında bulunan ve bir kez içine düşüldüğünde bir daha geri dönülemeyeceğini düşündüğümüz sınır.
kara delikler, kütle çekimsel güçleri sınırsız ya da sonsuz olan cisimler değil. bir kara deliğin olay ufkunun hemen dışında sağlam kalmak mümkün ama olay ufkundan içeriye düşmeye başladığınızda bundan kaçabilmenizin tek bir yolu var: ışıktan hızlı hareket etmek. bu da -en azından bildiğimiz kadarıyla- mümkün değil.
bir kara deliğin olay ufku civarında neler oluyor, buradaki yapı nasıl ortaya çıkıyor? basitçe anlatmaya çalışayım.
olay ufkunun hemen dışında biriken maddelere birikim diski diyoruz. bunlar kara deliğin etrafına nasıl yığılıyor?
diyelim ki kara deliğe doğru yaklaşan bir gaz kütlesi var. bu kütle kara deliğe yaklaşır yaklaşmaz olay ufkundan içeriye düşmez. önce, kütle çekim etkisi nedeniyle kara deliğe yaklaştıkça hızlanır, ondan uzaklaştıkça yavaşlar. tipik bir yörünge hareketine benzer bu hareket. yine diyelim ki, kara deliğe yaklaşan tek gaz kütlesi bu değil. başka bazı yönlerden de farklı gaz kütleleri geliyor. bu gaz bulutları birbirleriyle çarpışabilir ve kinetik enerji kaybı yaşarlar. enerji kaybeden bulutların hızı düşer. hızı düşen bulutlar kara delikten fazla uzaklaşamamaya başlar ve onun etrafında eliptik bir yörüngeye yerleşir.
her yönden gelen bu gaz bulutları arasında kaos ve çarpışma ortamı sürekli olarak devam eder. gaz bulutları arasındaki çarpışmalar ne kadar çok olursa, hız kaybı da o kadar sık yaşanır. hız düştükçe yörüngeler eliptik olmaktan çıkarak daireselleşmeye başlar. bu sırada enerji vardan yok olmayacağı için, kaybedilen kinetik enerji, ısı enerjisine dönüşür. birikmekte olan gaz kütlelerinin sıcaklığı gittikçe yükselir. şimdi artık kara deliğin etrafında dairesel yörüngede dolanan sıcak bir bulutumuz var.
gaz bulutlarının iç kesimleri kara deliğe daha yakın olduğundan, tıpkı yörünge hareketinde olduğu gibi, daha hızlı hareket eder. bunun neticesi, iç kısımdaki gazla dış kısımdaki gaz arasında ortaya çıkan sürtünme kuvvetleri ve enerji kayıplarıdır. iç kısımdaki gazlar bu etkiler nedeniyle gittikçe daha küçük yörüngelere otururlar. işte birikim diski dediğimiz şey budur.
birikim diski orada öylece kalır mı?
diskteki madde gittikçe ısındığı ve yörünge büyüklüğünü değiştirdiği için, diskin toplam açısal momentumu sürekli olarak diske yeniden dağılır (çünkü korunumlu bir fiziksel özelliktir.) bahsi geçen madde viskozitesi nedeniyle spiral bir hal alır yavaş yavaş ve gittikçe küçülen yörüngelerin bir sonucu olarak kara deliğe doğru hızla düşmeye başlar. işte bundan geri dönüş yoktur. bu noktadan sonra parlak, sıcak madde görünmez olur ve karanlık bir görüntü ortaya çıkar. işte bu noktaya olay ufku deriz.
***
kaçış hızı ya da kurtulma hızı olarak adlandırdığımız bir özellik var. kısaca uzaydaki bir cisim üzerinden kurtulup uzaya çıkabilmek için gereken hız limiti olarak tanımlanabilir. örneğin saniyede yaklaşık 11,2 kilometre hıza sahipseniz, dünya yüzeyinden kurtulup uzaya çıkabilirsiniz. ancak kara deliklerde bu sınır ışık hızıdır. bu yüzden olay ufkundan ışık bile kaçamaz denir ki bunu çoğunuz duymuştur mutlaka. buna rağmen kara deliklerden de madde kaçışı olabilir. bunun için (bkz: hawking radyasyonu)
***
2019 yılında olay ufkunun fotoğrafını çekmeyi başardık.

(görsel, forbes. com'dan alıntıdır.)
aslında fotoğrafta gördüğümüz ortada bulunan karanlık "şey" kara deliğin kendisi değil "gölgesi" çünkü onu doğrudan görme şansımız yok. etrafındaki birikim diski ise tam da modellemelere uygun şekilde yakalanmış. bu fotoğrafın çekilebilmesi için dünya boyutlarında bir teleskop gerekirdi. böyle bir teleskobu doğrudan inşa etmek mümkün değil. bu nedenle dünyanın çeşitli bölgelerindeki teleskoplar ile tek bir teleskop gibi çalışan bir ağ kuruldu ve böylece bu efsanevi fotoğrafı yakalama şansını elde ettik.
bu fotoğraf, messier 87 adlı galaksinin merkezindeki süper kütleli kara deliğin olay ufkuna ait. ilerleyen zamanlarda kendi galaksimizdekinin de bir fotoğrafını çekmek için çalışmalar sürüyor.
galaksimizdeki kara delikle ilgili bilgi için (bkz: sagittarius a)
kara delikler, kütle çekimsel güçleri sınırsız ya da sonsuz olan cisimler değil. bir kara deliğin olay ufkunun hemen dışında sağlam kalmak mümkün ama olay ufkundan içeriye düşmeye başladığınızda bundan kaçabilmenizin tek bir yolu var: ışıktan hızlı hareket etmek. bu da -en azından bildiğimiz kadarıyla- mümkün değil.
bir kara deliğin olay ufku civarında neler oluyor, buradaki yapı nasıl ortaya çıkıyor? basitçe anlatmaya çalışayım.
olay ufkunun hemen dışında biriken maddelere birikim diski diyoruz. bunlar kara deliğin etrafına nasıl yığılıyor?
diyelim ki kara deliğe doğru yaklaşan bir gaz kütlesi var. bu kütle kara deliğe yaklaşır yaklaşmaz olay ufkundan içeriye düşmez. önce, kütle çekim etkisi nedeniyle kara deliğe yaklaştıkça hızlanır, ondan uzaklaştıkça yavaşlar. tipik bir yörünge hareketine benzer bu hareket. yine diyelim ki, kara deliğe yaklaşan tek gaz kütlesi bu değil. başka bazı yönlerden de farklı gaz kütleleri geliyor. bu gaz bulutları birbirleriyle çarpışabilir ve kinetik enerji kaybı yaşarlar. enerji kaybeden bulutların hızı düşer. hızı düşen bulutlar kara delikten fazla uzaklaşamamaya başlar ve onun etrafında eliptik bir yörüngeye yerleşir.
her yönden gelen bu gaz bulutları arasında kaos ve çarpışma ortamı sürekli olarak devam eder. gaz bulutları arasındaki çarpışmalar ne kadar çok olursa, hız kaybı da o kadar sık yaşanır. hız düştükçe yörüngeler eliptik olmaktan çıkarak daireselleşmeye başlar. bu sırada enerji vardan yok olmayacağı için, kaybedilen kinetik enerji, ısı enerjisine dönüşür. birikmekte olan gaz kütlelerinin sıcaklığı gittikçe yükselir. şimdi artık kara deliğin etrafında dairesel yörüngede dolanan sıcak bir bulutumuz var.
gaz bulutlarının iç kesimleri kara deliğe daha yakın olduğundan, tıpkı yörünge hareketinde olduğu gibi, daha hızlı hareket eder. bunun neticesi, iç kısımdaki gazla dış kısımdaki gaz arasında ortaya çıkan sürtünme kuvvetleri ve enerji kayıplarıdır. iç kısımdaki gazlar bu etkiler nedeniyle gittikçe daha küçük yörüngelere otururlar. işte birikim diski dediğimiz şey budur.
birikim diski orada öylece kalır mı?
diskteki madde gittikçe ısındığı ve yörünge büyüklüğünü değiştirdiği için, diskin toplam açısal momentumu sürekli olarak diske yeniden dağılır (çünkü korunumlu bir fiziksel özelliktir.) bahsi geçen madde viskozitesi nedeniyle spiral bir hal alır yavaş yavaş ve gittikçe küçülen yörüngelerin bir sonucu olarak kara deliğe doğru hızla düşmeye başlar. işte bundan geri dönüş yoktur. bu noktadan sonra parlak, sıcak madde görünmez olur ve karanlık bir görüntü ortaya çıkar. işte bu noktaya olay ufku deriz.
***
kaçış hızı ya da kurtulma hızı olarak adlandırdığımız bir özellik var. kısaca uzaydaki bir cisim üzerinden kurtulup uzaya çıkabilmek için gereken hız limiti olarak tanımlanabilir. örneğin saniyede yaklaşık 11,2 kilometre hıza sahipseniz, dünya yüzeyinden kurtulup uzaya çıkabilirsiniz. ancak kara deliklerde bu sınır ışık hızıdır. bu yüzden olay ufkundan ışık bile kaçamaz denir ki bunu çoğunuz duymuştur mutlaka. buna rağmen kara deliklerden de madde kaçışı olabilir. bunun için (bkz: hawking radyasyonu)
***
2019 yılında olay ufkunun fotoğrafını çekmeyi başardık.

(görsel, forbes. com'dan alıntıdır.)
aslında fotoğrafta gördüğümüz ortada bulunan karanlık "şey" kara deliğin kendisi değil "gölgesi" çünkü onu doğrudan görme şansımız yok. etrafındaki birikim diski ise tam da modellemelere uygun şekilde yakalanmış. bu fotoğrafın çekilebilmesi için dünya boyutlarında bir teleskop gerekirdi. böyle bir teleskobu doğrudan inşa etmek mümkün değil. bu nedenle dünyanın çeşitli bölgelerindeki teleskoplar ile tek bir teleskop gibi çalışan bir ağ kuruldu ve böylece bu efsanevi fotoğrafı yakalama şansını elde ettik.
bu fotoğraf, messier 87 adlı galaksinin merkezindeki süper kütleli kara deliğin olay ufkuna ait. ilerleyen zamanlarda kendi galaksimizdekinin de bir fotoğrafını çekmek için çalışmalar sürüyor.
galaksimizdeki kara delikle ilgili bilgi için (bkz: sagittarius a)
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298
299
300
301
302
303
304
305
306
307
308
309
310
311
312
313
314
315
316
317
318
319
320
321
322
323
324
325
326
327
328
329
330
331
332
333
334
335
336
337
338
339
340
341
342
343
344
345
346
347
348
349
350
351
352
353
354
355
356
357
358
359
360
361
362
363
364
365
366
367
368
369
370
371
372
373
374
375
376
377
378
379
380
381
382
383
384
385
386
387
388
389
390
391
392
393
394
395
396
397
398
399
400
401
402
403
404
405
406
407
408
409
410
411
412
413
414
415
416
417
418
419
420
421
422
423
424
425
426
427
428
429
430
431
432
433
434
435
436
437
438
439
440
441
442
443
444
445
446
447
448
449
450
451
452
453
454
455
456
457
458
459
460
461
462
463
464
465
466
467
468
469
470
471
472
473
474
475
476
477
478
479
480
481
482
483
484
485
486
487
488
489
490
491
492
493
494
495
496
497
498
499
500
501
502
503
504
505
506
507
508
509
510
511
512
513
514
515
516
517
518
519
520
521
522
523
524
525
526
527
528
529
530
531
532
533
534
535
536
537
538
539
540
541
542
543
544
545
546
547
548
549
550
551
552
553
554
555
556
557
558
559
560
561
562
563
564
565
566
567
568
569
570
571
572
573
574
575
576
577
578
579
580
581
582
583
584
585
586
587
588
589
590
591
592
593
594
595
596
597
598
599
600
601
602
603
604
605
606
607
608
609
610
611
612
613
614
615
616
617
618
619
620
621
622
623
624
625
626
627
628
629
630
631
632
633
634
635
636
637
638
639
640
641
642
643
644
645
646
647
648
649
650
651
652
653
654
655
656
657
658
659
660
661
662
663
664
665
666
667
668
669
670
671
672
673
674
675
676
677
678
679
680
681
682
683
684
685
686
687
688
689
690
691
692
693
694
695
696
697
698
699
700
701
702
703
704
705
706
707
708
709
710
711
712
713
714
715
716
717
718
719
720
721
722
723
724
725
726
727
728
729
730
731
732
733
734
735
736
737
738
739
740
741
742
743
744
745
746
747
748
749
750
751
752
753
754
755
756
757
758
759
760
761
762
763
764
765
766
767
768
769
770
771
772
773
774
775
776
777
778
779
780
781
782
783
784
785
786
787
788
789
790
791
792
793
794
795
796
797
798
799
800
801
802
803
804
805
806
807
808
809
810
811
812
813
814
815
816
817
818
819
820
821
822
823
824
825
826
827
828
829
830
831
832
833
834
835
836
837
838
839
840
841
842
843
844
845
846
847
848
849
850
851
852
853
854
855
856
857
858
859
860
861
862
863
864
865
866
867
868
869
870
871
872
873
874