gündemi takip etmemeyi gerektirir. ancak gündemi takip etmesek de bir markete ekmek almaya gittiğimiz zaman bile strese girebileceğimiz bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki.
insanların kişisel alanına gereksiz konuşmasını ispatlamak için dalan insanlara uyuz oluyorum. bunu yapan biri kendi düşüncesini karşıdaki insana dayatıyordur ve kayda değer bir düşüncesi net yoktur.
aydınlı bir arkadaşım aydın dışındaki her şehire sallıyor. insanlar her konuda birbirlerine zorbalık yapmak zorunda mı anlamıyorum. neyin kavgasında, neyin ispatındayız?
bir erkeğe boyun eğmemek, özgür olmak, özgürce yaşamak, feminizm vs. görüşünü savunan hanımefendi. henüz çok detaylı incelemedim yazdıklarını fakat bu başta sayıp döktüğüm düşüncelerle son zamanda çok sık karşılaşıyorum. özgürlük fikrine bu denli bağlı biri de özgürlük fikrine tutsak olmuyor mu? salt özgürlük mümkün mü? veyahut da birini sevmek ona boyun eğmek midir?
eylül’den beri bu şehirde yaşıyorum. her şeye erişebiliyor olmak çok güzel ama bu şehir tam bir baş ağrısı. sakin hiçbir yeri yok, insan yalnız kalamıyor bu şehirde.
şükrü erbaş’ın ömür hanım’ı, proust’un albertine’i, johannes’in cordelia’sı... herkes belirtili isim tamlamasıyken ben, yalnızca dönüşlülük zamiriyle pekişmiş birinci tekil şahısmışım gibi hissettiren duygudur.
şimdi gönderdiğim o mektuptan hiç emin değilim. hem de hiç. her şeye razı olan, sessizce karşılık veren ve kabul eden ben değil miydim? bir erkeği kendinden nefret etmeye sevkten suçlu değil miydim? ve aslında bütün bunlar bunun bir erkek dünyası olduğu gerçeğinden kaynaklanmıyor mu? çünkü bir erkek önüne gelenle yatmayı seçse bile, önüne gelenle yatma fikrine bütün zarafetiyle hâlâ burun kıvırabilir. kadının kendisine sadık olmasını, onu kendi arzularından kurtarmasını talep edebilir. ama kadınların da arzuları vardır. kadınlar neden duygu bekçisi, bebek bakıcısı, erkeğin ruhunun, bedeninin ve gururunun besleyicisi konumuna indirgenmeli ki? bir kadın olarak doğmak benim korkunç trajedim. ana rahmine düştüğüm andan itibaren bedenimde penis ve testisler yerine göğüsler ve yumurtalıklar tomurcuklandırmaya; tüm eylem, düşünce ve duygu çemberimin kaçınılmaz kadınsılığımla kesin bir çizgiyle sınırlandırılmasına mahkûm edildim. evet, sahnenin dinleyen, kaydeden, isimsiz bir parçası olmaya duyduğum yıkıcı arzularım, hepsi ama hepsi; yol işçileri, denizciler ve askerlerle, meyhane müdavimleriyle haşır neşir olduğum, kız olduğum, daima taciz ve tecavüz tehlikesi altındaki bir dişi olduğum gerçeğiyle yerle bir oluyor. erkeklere ve onların hayatlarına duyduğum ilgi, onları baştan çıkarma arzusu ya da cinsel birliktelik davetiyesi olarak yanlış yorumlanıyor. fakat tanrım, ben herkesle elimden geldiğince derinlemesine konuşmak istiyorum. açık bir arazide uyuyabilmek, batı’ya seyahat edebilmek, geceleri özgürce yürüyebilmek istiyorum... - günlüğünden alıntı.
geçtiğimiz yaz günlüklerini okuyup hayatına dair bilgi edindiğim yazar.
"aşk başladığında, sevdiğimiz kişinin gözünde, sevebileceği yabancı olarak kalmak isteriz, ama ona ihtiyaç duyarız; bedeninden çok dikkatine, kalbine dokunma ihtiyacı hissederiz."
marcel proust - çiçek açmış genç kızların gölgesinde
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.