mitosfer yazar profili

mitosfer kapak fotoğrafı
mitosfer profil fotoğrafı
rozet
kalbimiz seninle
karma: 8981 tanım: 186 başlık: 65 takipçi: 144
Kardeşlerim sevgi eğitici bir güçtür, ancak elde edilmesi zor, aşırı çaba isteyen bir iştir. Çünkü belirli bir an için değil sonuna kadar sevebilmek gerekir... Dostoyevski - Karamazov Kardeşler

son tanımları


normal sözlük’ün isminin acilen değiştirilmesi gerekliliği

efendim, tdk sözlüğüne soralım ne demekmiş bu normal.
1. sıfat kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun.

2. isim aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum.

normal kavramını hayata geçiren bir toplumdur.
maalesef bizim toplumumuzun genel olarak alışılagelen, olağan karşılanan özellikleri hiç iç açıcı değildir. sorgulamama, çabucak unutma, kabullenme, biat etmek gibi. bu özellikler fazlasıyla artırabilir. hal böyleyken sözlüğe bu ismi koymak toplumun normal olarak karşıladığı şeyleri bizim sözlüğümüz için de normal karşılanacağı anlamı taşır. çünkü sonuç olarak sözlük bu toplumun küçücük bir parçasıdır.

eğer, yeni ismiyle nitelendirirsek sözlüğü, elimizde şöyle bir sözlük var olur. sorgulamayan, unutuveren, biat eden, sıradan, vasat yazarların oluşturduğu bir sözlük.
dışarıdan bakıldığında bu böyle anlaşılır.

oysa ki bizim yazarlarımızın çoğu sorgulayan, çabuk unutmayan, despotluğu ve biat etmeyi sevmeyen sıra dışı yazarlardır.

bu tanımı okuyorsan eğer yoldaş şimdi soruyorum sana. bu yazarlara bu ismi mi reva gördün.

ayrıca hangi gelişim, hangi keşif, hangi buluş normalden çıkmıştır ki? söyleyim mi yoldaş tabii ki hiç bir gelişim normalden çıkmamıştır. sen şimdi ismimizi normal koyduk diye daha da gaza geldiğini söyleyip sözlüğü geliştireceğinden söz ediyorsun. ya normalin anlamını bilmiyorsun ya da üzerinde çok düşünmedin bu konunun.

keşke buradaki yazarlara da sorsaydın isim konusunu yoldaş. zira burada çok yaratıcı, zeki, akıllı yazarlar var. muhteşem isimler bulunabilirdi. isim deyip geçmeyin efendim. ben asla ismi normal sözlük olan bir sözlüğe kayıt olmazdım. kafa sözlüğün ismini görür görmez kayıt olma isteği oluşmuştu. bilmiyorum anlatabiliyor muyum yoldaş derdimi?

bir de kelimenin kökenine bakalım.
fransızca norm kelimesinden türemiştir.
norm ise grup üyelerinin belirli bir bağlamda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar veya ilkeler bütünüdür.

dışardan bakan bir göz bu sözlükte belli kurallar dahilinde yazarlara nasıl davranmaları gerektiğini dikte eden bir yönetimin varlığını hisseder. ve böyle bir sözlüğe kayıt olmaz. isim bu noktada çok önemlidir.

son olarak yoldaş şunu da söylemem gerekiyor. isim değişikliğinden son gün hatta son saatler bahsediyorsun. ve aile gibi gördüğünü söylediğin yazarlara isim konusunda danışmıyorsun, bir fikir alma yoluna gitmiyorsun. işte bundan dolayı yapmış olduğun duygu dolu tanımın gözümde beş para etmez. hatta memlekette çok ciddi enflasyon olduğundan üç para etmez. nazarımda, yaptığın şey günah çıkarmadan bir adım öteye dahi geçemez.

işte tüm bu sebeplerden dolayı normal sözlüğün isminin bir an önce değişmesi elzemdir.
devamını gör...

bir şaman doğuyor

bugünlerde kendimi bir garip, bir değişik hissediyorum. zaten oldum olası arkadaşlarımdan farklıydım. bir de bayılmalar peydah olmuştu. sinirliydim, asabiydim. yalnızlığı hep sevmişimdir. yalnız kalıp düşüncelere dalma isteği son zamanlarda iyice artmıştı.

ben arçuray. arkıl’ın oğlu arçuray. ismimin, ağaçlık alanların kutsal ruhu anlamına geldiğini babamdan öğrendim. güneş babamdı, toprak ise anam.

hayal kurmaya bayılırım. artık öyle hayaller kuruyordum ki gerçeğin tıpkısıydılar. bazen yoğun acılar çekiyorum, sebepsiz yere. ve iyice sinirli bir hale bürünüyorum.

ben arçuray. geçenlerde nehrin kenarındaki ulu çınarın gölgesinde otururken, gözleri açık rüya gören arçuray.
eğri gagalı, kaslı bacaklı, heybetli bir kartal geldi yanıbaşıma.uzun uzun bana baktı. sanki, gözleriyle bir şeyler anlatmak istiyordu. etrafımda dolandı. hafifçe havalanıp yere kondu. benden biraz uzaklaşıp, tekrar yanıma geldi. anlamıştım, beni gezintiye davet ediyordu canım kartal. kalktığımı görünce yavaşca kanat çırpmaya başladı.
havalandı kartal. ben de koşturmaya başladım. çok hızlı koşuyordum. öyle ki uçuyor gibi hissediyordum. konuşuyordu kartal benimle. ağaçlardan ağaçlara atlıyordum. yükseldikçe yükseliyordum. bir yandan da çok korkuyordum.

çınarın gövdesine yaslanmış bir vaziyette, gözlerim açık ama herhangi bir tepki vermezken bulmuş babam beni. kucaklayıp doğru şifacı yaşlı kadına götürmüş.
şifacı kadının çadırında kalmışım bir gece. başımda sürekli bir şeyler mırıldandığını hayal meyal hatırlıyorum. hazırladığı bitki karışımları beni iyileştirmiş.
kendime geldiğimde şifacıyı babam ile konuşurken gördüm. babama benim şaman burutay’ın yanında kalmam gerektiğini söylüyordu. bu neden gerekliydi hiç bilmiyordum.

ertesi gün babam, beni şamanın yanına götürdü. çok dalgın görünen şamana fısıl fısıl bir şeyler söylüyordu. şaman ise kafa sallayalarak evet bizim aileden çıkar dedi.
duvarda bir davul asılıydı. üzerinde çeşitli hayvan çizimleri ve semboller vardı.
bir de ilginç bir kıyafet. baseni örtecek şekilde uzanan, deriden yapılmış bir elbise. etek uçları ve kol altları saçaklıydı.
elbisenin üzerinde gerçek hayvan parçaları, pençe gibi metal unsurlar ve metalden yapılmış hayvan figürleri gibi şeyler vardı. çadırda çeşitli maskeler de gördüm.

bir süre benimle kalcaksın evlat. öğrenmenin elzem olduğunu şeyler var. bunları sana anlatacağım dedi.
devamını gör...

ozgur1ey

özgür epey bir zamandır içiyordu.
beraber de içtik. beethoven dinlerken içtik. mozart dinlerken içtik. türk marşı ile halay çekmişliğimiz bile var. requiem ile içip içip birbirimizi kutsadığımız zamanlar oldu. moonlight sonata dinleyip büyük aşklarımızdan bahsettiğimiz anlar da.

ama bu kadarı yeterdi. yapma dedim. bu kadarı bünyeye zarar dedim. bana karışma mito bir şey olmaz dedi.
neyse efendim içkiye artık ara veren yazarımız kendini bitkisel çaylara ve yürüyüşe verdi.

ankara’ya doğanın bir hediyesidir eymir. ankaralılar iyi bilir eymir’de yürüyüş yapmanın muhteşemliğini.
özgür de madem yürüyüşe başladım, kendimi eymir’in güzelim kollarına bırakıyım dedi.
yürüdü özgür. özgür yürüdü.
haşortmanını üzerine geçirip de öyle yürüdü.

geçen hafta sonu nathalie matthys’in johann sebastian bach besteleri isimli dinletisi vardı. bu fırsatı kaçırır mıyım hiç. hemen iki bilet kaptım.

özgür ile bir takım olmak için ben de haşortmanımı giydim. eşofman giycektim ama onu yalnız bırakmamak adına giymedim.
soluğu eymir’de aldım. özgür yürüyordu. hadi dedim gidiyoruz. konserden bahsettim. pek mutlu oldu. benim kadar bach tutkunu değildi ama olsundu yine de severdi bach ı. o mozart tutkunuydu.

haşortmanlarımızla pek bir asildik, asırlık salonda. salon beyefendileri, fularlı abiler, entel ablalar nedense bize bakıyorlardı. bizim keyfimiz yerindeydi ama. muhteşem bir konserdi.konserden bir kesiti şuraya bırakayım.


sözlüğün, sevilen yazarı sevgili özgür sen yaz hep. biz zevle okuyalım seni.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

kalbime ektiğim,
aşk tohumlarına,
can suyu oldun.
hayalime,
gerçek oldun.

yazıma fikir,
şiirime mısra oldun.
filmime battaniye,
mitosuma efsane oldun.

içime kelebek,
kalbime küt küt oldun.
gözüme nur,
ateşime çıra oldun.

müziğime söz,
fikrime ince gül oldun.
canıma canan,
ruhuma eş oldun.
devamını gör...

kuzguncuktaki vişne

bir vişne kolay mı yetişiyor sanıyorsunuz. hele ki kuzguncukta. her türlü ranta, her türlü iktidara karşı direnip meyve vermeye devam ediyor.
siz ne yapıyorsunuz?
taşlıyorsunuz bu nadide meyveyi. yapmayın etmeyin.

burası sözlük. troll yuvası değil.
burası sözlük. forum mekanı değil.
burası sözlük. insanlara sataşma yeri hiç değil.
burası sözlük. kendilerini komik sanan ama espri yeteneğinden uzak kişilerin yeri de değil.

kuzguncuktaki vişne yine güzel tanımlarını yazmaya devam edecektir.
ya siz bu sözlük ne için ne yapacaksınız?
işte tüm sorun bu.

ayrıca lütfen sorunu olan kişiler sorunlarını o kişinin mesaj kutusuyla çözsünler. bunun için nick6 ya da tanım kullanmak iyi niyetten çok uzak bir davranış.
devamını gör...

sümer mitolojisine göre insanın yaratılışı

sevgili muazzez ilmiye çığ, sümer yaratılış efsanesinin yazılı olduğu tablet hakkında şunları söyler. " insanın yaratılışına ait efsane 150 satır kadardır. dört parçaya ayrılan tablet birleştirilerek bir metin meydana getirilmiştir."

sümer tanrıları çok tembelmiş efendim. o kadar tembellermiş ki kendi yemeklerini bile hazırlamakta güçlük çekiyorlarmış. sızlanıp duruyorlarmış. bilgelik tanrısı da duymamış onları. bir gün tanrılar, tanrıçalar toplanıp bir fikir atmışlar ortaya. nammu'ya başvurmaya karar vermişler. (nammu, evrende ilk olandır. ilk tanrıçadır. ilk tanrılar kendinden oluşmuştur. gök ve yeri doğurmuştur. kendisi uçsuz bucaksız sudur.)

tanrılara yardımcı olmak isteyen nammu, uyuyan oğlunu uyandırır. bilgelik tanrısına, diğer tanrıların üzgün olduklarından, ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından bahsederek onlara yardımcı olmasını söyler.
bilgelik tanrısı tabii ki annesini kırmayacaktır. ve ona, anacığım bir çamur al eline, şu uçurumdan. narin güzelim ellerinle bir şekil ver der.
yalnız sümer tanrılarına da bakın. hadi diğer tanrılar tembel, sen bilgelik tanrısısın, ulu nammu'nun oğlusun, sana ne oldu da hemen kaytarmaya bakıp anneye yüklüyorsun bu işi. her neyse efendim, ana yüreği bu dayanmaz, yine erkek evladına bir kıyak geçer. çamuru eline alıp altı tane insan yapar. ve kendi nefesinden üfleyerek onlara can verir.

bir gün, tanrı enki (bilgelik tanrısı) ve nammu bir şölende epey içerler. enki, kafasının güzelliğinden mi yoksa tembelliğinden utanmasından mıdır bilinmez, annesine yardım etmek ister. çamurdan insanlar yapmaya başlar. ama vücutları orantısız ve bozuk yapar. bazıları konuşamaz, yürüyemez. bu kısım itibariyle grek mitolojisine benzer. orada da prometheus içtikten sonra insanları bozuk yapmaya başlar. her neyse insanları düzgün yapamadığı için annesinin gazabına uğrar, insanın koruyucusu enki.
her nedense iki büyük mitolojide de insanların koruyucusu lanetlenmiştir efendim.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

büyük amerikan rüyası,
oldu dünyanın kabusu.
hep daha fazlası lazımdı.
düşüncesi makyavelistdi.

aç gözlü avrupa.
gözü hep afrika’da.
sömür babam sömür.
kömür kaderli afrika.

felsefe tarihiyle övünen yunan,
olmasaydı emrinde köleler,
nasıl yapardın felsefe?
olurdu düşüncende zelzele.

anlattınız filmlerinizde,
düşmanlarınızı pejoratif bir dille.
aklınıza şaşayım.
hiç yazılır mı tarih böyle?
devamını gör...

insanların oynadıkları oyunlar

oldum olası oyun kelimesinden çok haz almışımdır.
küçüklüğümde aklınıza gelebilecek her türlü oyunu oynamış olabilirim.
şimdiler de ise küçüklüğümden çok farklı oyunlar oynuyorum.

her oyun kendine ait bir dünya kurar. o dünya sizi yaşamın sıkıntılardan bir süre uzak tutar. oyuna bu şekilde bakarsak eğer oyun oynamanın bir nevi meditasyon olduğunu görürüz. fiziksel olarak oynanan oyunlarda bunu daha güçlü hissederiz.

mesela ben, saykodelik ya da etnik müzik eşliğinde içimden geldiği gibi dans edip oynamayı severim. bu benim için mükemmel bir meditasyondur.

yukarıda söylediğim oyun, benim tek başıma yaptığım bir oyun oynama şeklidir.

insanlar ile ilişkilerim sırasında da oynadığım bir oyun vardır efendim. bu oyunun ismi ne kadar gizemli kalabilirsin?

evren başlı başına bir gizem ise ben neden gizemli olmayayım. bana göre gizemi kalmayan her şey bir şekilde bitmeye mahkumdur. bence ilişkilerde katlanmaya çalışmak da bir bitiştir.

efendim bu oyunu nasıl oynuyorum ondan da birazcık bahsetmek istiyorum.
genelde karşımdaki insanın bir şekilde konuşmasını sağlarım. bunu nasıl yaparım onun ilgi alanlarını öğrenirim önce. ve muhabbeti bir şekilde onun ilgi alanlarına çeviririm. öncelikle o kişiden çok şey öğrenmeliyim. bitmek bilmez bir merak vardır bende. onun fikirlerini, düşünceleri resmen sömürmeliyim.

bu oyun bana iki şey kazandırır.

birincisi az konuşup karşımdaki insanı çok konuşturarak ondan bir şeyler kaparım. ikincisi ise kendim hakkında bilgi vermekten uzaklaşmış olurum. tabiki bir konu hakkındaki düşüncelerimi tüm ayrıntısına kadar anlatırım. lakin kişisel hayatımı öyle kolay kolay anlatmam. bir şekilde gizemli kalmalıdır hayatım. arkadaşlarımdan şu lafı çok duyarım. seninle o kadar zamandır tanışıyoruz, o kadar uzun konuşmalarımız oldu. ama hakkında bilgi sahibi değilim.

bir de şu var efendim. benim özel hayatım çok mühim değil. önemli olan fikirlerim düşüncelerim değil midir?
devamını gör...

mısır mitolojisine göre insanın yaratılışı

insanın yaratılışına geçmeden önce, mısır mitolojisi ile ilgili küçücük bir bilgi vermek faydalı olacaktır.
mısır mitolojisinin temelini oluşturan kavramlar; ölümden sonraki hayata olan inanç ve firavunun kendisidir.
firavunun güneş tanrısı ra'nın oğlu ve büyük tanrı osiris'in oğlu horus 'un temsilcisi olduğuna inanılırdı.
horus, maat yasasından sorumlu olduğundan, firavun'un en temel görevi de maat yasasını korumaktı. bu ilahi ve adaletli bir sistem için şarttı. maat yasası da mısır mitolojisinde önemli bir yer tutan kavramdır.

mısır mitolojisinin temellerini, özellikle piramit metinleri, tabut metinleri ve ölüler kitabından öğreniyoruz. bunlar, başka tanım konuları olsun.

mısır mitolojisine göre insanlar, atum-ra'nın gözyaşlarından yaratılmıştır.

atum-ra ilk tanrıdır. yani yaşamın kendisidir. atum-ra; şu ile tefnut'u, mastürbasyon yoluyla kadına ihtiyaç duymadan yarattığı söylenir. şu hava (hava tanrısı), tefnut ise sudur (yağmur tanrısı). bunların cinsel birlikteliğinden geb (yeryüzü), ve nut (gökyüzü) oluşur. bu ilk cinsel ilişkidir.

yaratılışın ilk günlerinde, büyük tanrı, atum-ra'nın canı sıkılmaya başlar ve çocukları şu ve tefnut'a bir dünya kurmalarını söyler. şu ve tefnut babasının yanında ayrılarak, dünyayı kurmaya başlarlar. ancak atum-ra, çocuklarını çok merak eder. zira epey zaman geçmiştir, gitmelerinin üzerinden. gördüğünüz gibi her şey basit bir can sıkıntısından.

her neyse, baba yüreği dayanmaz olur. atum-ra çocuklarını nasıl bulacağını düşünür. çözümü kendi gözünden vazgeçmekte bulur. ve gözünü çıkararak, dünyaya gönderir, çocuklarını bulması için. karanlıklar içinde kalan ulu tanrı merakla beklemeye başlar.
bir gün çocukları, ra'nın gözü ile babalarının yanına giderler. beklenen an gelmiştir. çok mutlu olan baba ra gözünü alarak yerine takar. ve gözünü takar takmaz, mutluluk gözyaşları dökmeye başlar. işte bu gözyaşlarından insanlar meydana gelir.
devamını gör...

ateist kaplumbağa

aziz dostum olan yazardır.

sözlüğün ulu yazarıdır.

mümkünse, uygun olan en kısa zamanda, yedikule’ de bulunan safa meyhanesinde, muhabbetin kralını yapmaya davet ettiğim güzel yürekli insandır.

dostum seninle, aristokrasinin bir kolu olan meritokrasi ile devlet yönetiminin mümkün olup olamayacağından,

mitosları nasıl anlamlandırmamız gerektiğinden,

marcel proust'un kayıp zamanın izini nasıl sürdüğünden,

ak şamandan - kara şamandan, aborjinlerden,
hala afrika kabilelerinde yaşıyor olan mitoslardan, seth ile horus'un bitmek bilmeyen mücadelesinden,

lenin'in filozofluğundan, fikret kızılok'un devrimci sözlerinden, haziranda ölmenin nasıl zor olduğundan,

anadolu'nun araplaştırılması sonucunda, anadolu insanının daha önceleri persçe dediği bir dilin isminin nasıl farsça kelimesine dönüştüğünden,

bohemian rhapsody'den, aşık mahzuni şerif'in felsefik türkülerinden, johann sebastian bach'ın barok döneminin en büyük sanatçısı olduğundan,

musa'nın, mısır'dan nasıl ayrıldığından, gılgamış destanı'ndan, sümerler'den, hititler'den, antik mısır’ın; haneden, eski ve yeni krallık dönemlerinden,

hacı bektaş veli'nin, anadolu'ya getirdiği kültür ve öğretilerden, pir sultan abdal'ın şiirlerinden, anadolu insanının çektiği acılardan, katliamlardan,

spinoza'nın panteizminden, platon'un mağarasından, stoacılardan, sartre'ın varoluşçuluğundan, dostoyevski'nin nasıl şahane bir yazar olduğundan,

klise çanlarının ezanla karıştığı coğrafyalardan, hacı bayram veli cami nin pagan tapınağına birleşik olarak yapılmasından, ayasofya'nın tarihinden, ibadete açılmasından,

dünyadaki sol fraksiyonlardan, diyalektik materyalizmden, orta doğuyu nasıl dogmatik fikirlerin esir aldığından,

kadınlardan, aşktan, konuşmak doğrusu muhteşem olurdu.

illaki futbol da konuşalım dersen, mümkünse şişenin dibini gördüğümüzde olsun.

sevgiyle.
devamını gör...

grek mitolojisine göre insanın yaratılışı

prometheus, yunan mitolojisine göre insanın yaratıcıdır. prometheus sadece insanın yaratıcısı değil, aynı zamanda onun koruyucusudur. babası iapetos, kronos'un kardeşidir. kronos ise, gaia'nın kendi oğlu uranüs ile cinsel birleşmesinden doğan on iki titandan biridir. işte bu titanlardan bizim bildiğimiz ünlü olimpos tanrıları doğar. gördüğünüz gibi şanlı bir soydan gelmektedir.

prometheus insanı balçıktan yaratmıştır. tıpkı, çoğu yaratılış mitosunda olduğu gibi. balçığı eline alan prometheus, insana şekil vermeye başlar. bir süre sonra dionysos, onu ziyarete gelir. kendileri şarap tanrısı olur. prometheus'u bir güzel gezdirir. ona şarap içirir. eğlendirir onu. sarhoş olan prometheus, balçıktan insan yapma işine geri döner. haliyle kafası güzelken, güzel insanlar yapamaz. orantısız insanlar da yapmaya başlar. hayattaki beden olarak orantısız insanların bu yüzden var olduğu söylenir.

prometheus ismi önceden bilen anlamına gelir. zeki, hınzır ve oyunbazdır. insanları sever. onların koruyuculuğunu yapar. sonuç itibariyle onları kendisi yaratmıştır. bir de onun kıt akıllı kardeşi vardır. onun ismi epimetheus'tur.

prometheus önce insanı çok ilkel yaratmıştır. hiçbir şey bilmeyen insana yavaş yavaş öğretmiştir bilmediklerini. onlara akıl vermiştir. kısaca nasıl yaşayacaklarını anlatmıştır. ateşi vermiştir onlara.

buraya kadar güzel, hoş. insanlar bir şekilde yaşayıp gidiyorlar. ta ki, prometheus ile zeus arasında meşhur öküz olayı geçene kadar. bu olayı, şu an anlatmak tanımı gereksiz uzatacağından, bu olay başka bir tanım konusu olsun efendim. bu öküz davasında prometheus, koskoca zeus'u kandırmayı başarır. zeus çok öfkelenir. zeus'un öfkesinden korkulur efendim. prometheus'un, insanları çok sevdiğini bilir. ve onu sevgili insanları ile cezalandırmak ister. insanların elinden ateşi alır. insanlar ateşsiz çok zor duruma düşer. prometheus bu, insanlar için her şeyi yapar. ölümlüler uğruna zeus'tan ateşi tekrar alır. zeus'u iki kere kandırmayı becerir. tarihte onu iki kere kandırabilen başka bir güç yoktur. zeus öfkeden kudurur. onun yakalanması için emirler yağdırır. sonuçta yakalanır prometheus ve ellerinden bir direğe çivilenir tıpkı isa gibi. gündüzleri kartalların yemi olur, tarifsiz acılar çeker. geceleri ise ölümsüz olduğundan kendini yeniler. sonsuza kadar insanlar için acı çekecektir prometheus.

zeus bu öfkesi geçer mi hiç. bu sefer de insanları cezalandırmak ister. insanları pandora'nın kutusu ile buluşturur. bu da başka bir tanım konusu olsun efendim.
devamını gör...

felsefede ihtilal yapan karl marx

o bir ihtilalci filozof. ihtilalci diyorum çünkü, ondan önceki filozoflardan özellikle hegel'in yaptığı kalkışma hareketini, devrimle tamamlamayı bilmiştir.
ona sadece filozof demek büyük haksızlık olurdu. o bir ekonomist, sosyolog, tarihçi yani kısaca, tam anlamıyla bir sosyal bilimciydi.

onun için felsefede devrim yapan filozof tanımlamasını yapıyorum. çünkü o, bu dünyadaki sıkıntılarımızın, kendinden önceki filozofların neredeyse tamamının düşündüğü gibi dünyayı anlama problemi değil de dünyayı değiştirme problemi olduğunu düşünür. ve tüm felsefesini bu problem üzerine kurar. kişilerin ayrı ayrı ekonomik olarak gelişmesini en temel ilke olarak ortaya koyar. düşüncelerin maddi gerçeklikle örtüşmedikçe önemlerini yitirdiklerine inanır. ayrıca insanların maddi zorluklar yaşarken felsefeyi anlamasının mümkün olmayacağını bilecek kadar gerçekçidir.

o bildiğiniz gibi bir materyalisttir. marx, insanın maddi koşullarını önemsemeyen, maddi durumunun gelişmesi için herhangi bir düşüncesi olmayan her türlü felsefi düşünceyi dışlar. ona göre, bireylerin toplumsal davranışları kişisel değil, ekonomik sınıflarına göre toplumsal bir dayatma sonucu biçilmiş rollerin gereği yapmış oldukları eylemlerdir. toplumda ekonomik anlamda en güçlü olan grubun fikirlerinin de hakim olduğunu, diğer sınıfların fikirlerinin onlar açısından bir öneminin olmadığını vurgular.

marx, cennet ve cehenneme inanmanın akıl yolu ile açıklanamayacağını, ama hayatları, kapitalist bir sosyal düzen tarafından engellenen, bastırılan ihtiyaçları, hayalleri bir çeşit erteleme yoluyla açıklanacağını düşünür. insan artık bu dünyadan ümidini kesmiştir. bir avuç insan için gece gündüz çalışıp hakkını alamamaktadır. böyle bir insan için hakkını diğer dünyada alma ihtimali kesinlikle caziptir.

marx eserlerinde; toplumsal yapıları, üretim biçimlerini, mülkiyet şekillerini kısacası maddi anlamda bir toplum için en uygun olan sistemini tüm ayrıntılarıyla ele alır. ayrıca bunlardan tek tek bahsedip tanımı şişirmeye hiç niyetim yok.

sonuç olarak marx, içinde yaşadığı toplumun gerçek hayattaki sorunlarını kendine dert ederek, kendince toplum için en faydalı olabilecek sosyalizmin temellerini kurmuştur.
en azından, tüm hayatını insanların ekonomik olarak nasıl güçlenebileceğine adamıştır.
devamını gör...

normal sözlük aşık atışması

vişne karpuza evrilmiş
hıyar içmekten devrilmiş
atışma oyuncağa çevrilmiş
bana buralar vız gelirmiş
devamını gör...

unutulmayan beş kardeş dizisi diyalogları

sait, nazım ve orhan masada otururlar.

sait - nazım lan sen bilirsin. niye böyle akşam olunca bir hüzün çöküyor insana?

nazım - çünkü gün bitiyor abi. bir de zaman geçiyor. o ürkütüyor insanı. bitiyor yani. bir gün daha bitiyor. sonuçta, bir son var. içten içe biliyorsun bunu. her akşam bu sona doğru biraz daha yaklaşıyorsun yani. biraz daha biraz daha.

sait - offff

nazım - nazım hikmet ne diyor biliyor musun abi?

sait - ne diyor lan.

nazım - insan diyor, öleceğini bile bile nasıl yaşar. ya çıldırır ya da öleceğini unutur.

orhan - offff

nazım - rahmetli annem hep derdi ya. yaşadığım kadar daha mı yaşayacağım.

sait - yani.

nazım - geldik gidiyoruz elde var sıfır.

orhan - hem de bir sürü sıfır.

nazım - alt alta koy bir sürü sıfır.

orhan - sıfıra sıfır elde var sıfır.

nazım - ama sıfırın da bir günahı yok. o da yalnız başına güzel. mesela her şey sıfırla başlar. ama bizim elimizde hiç oluyorlar. biz de onunla beraber yavaş yavaş hiçe dönüyoruz.

(turgut kapıyı açarak içeri girer)

turgut - allaaah

sait - hoş geldin turgut.

turgut - abi, allah iyiliğinizi versin. ödümü kopartınız. ne yapıyorsunuz böyle karanlığın içinde?

sait - hiç olduk biz turgut.

mitosfer - ölüm bizi, yaşarken yarı ölü yapan bir kavramdır. yaşadığımız korkuların temelinde ölüm korkusu yatar. ölümden korkmazsak geriye korku namına pek bir şey kalmaz.
aslında ölüm olduğundan tam anlamıyla yaşıyor olduğumuz söylenemez. o yüzden ölüme alışkın olmamız gerekir diye düşünüyorum. şimdi bana ölüm olduğu için yaşadığımız anın daha da değerini bilerek yaşayabiliriz diyebilirsiniz.
o zaman ben de size en mutlu anımızda bile içimizi kavuran bu hüzün nedir diye sorarım.
devamını gör...

doğadan öğrenilenler

belli kurallar dahilinde tıkır tıkır işleyen bir makine edasında, nasıl da düzenli olunabileceğini öğrendim, doğadan.

mesela ağaçlardan esnek olmayı,
öyle her rüzgarda kırılmamayı,
başkalarına gölge olmamayı,
sadece kendini düşünmeyip başka canlılarından düşünülmesi gerektiği öğrendim.

doğada her şey işindeydi gücündeydi, kimse kimsenin işine karışmazdı.
bilmediğim işlere karışmamayı öğrendim.

ormanlardan kardeşçe nasıl yaşanacağını öğrendim.

göllerden dingin olmayı öğrendim.

akarsulardan engelleri nasıl aşacağımı öğrendim.

topraktan, en sadık yar nasıl olunur, onu öğrendim.
emeğin karşılığı nasıl verilmelidir onu da topraktan öğrendim.

bahardan, nasıl coşkulu olunabileceğini öğrendim.

dikenlerini saklamayıp göstererek beni sevecekseniz böyle sevin diyen kaktüsten, insanın içinin dışının bir olması gerektiğini öğrendim.
çok az şeyle yaşanabileceğini de ondan öğrendim.

bazı şeylerin şakası olmadığını, mesela ciddi olmayı ondan öğrendim.

(küresel ısınmanın vereceği etkilerle beraber yıllar sonra tekrar hiç şakasının olmayacağını göreceğiz.)

dere kenarlarının konut alanı olmaması gerektiğini de ondan öğrendim. sırf ben değil, benim atalarım da bunu çok iyi bildiklerinden yerleşim alanlarını derelerden uzak tutmuşlardır.

ondan kopuk bir hayatın nasıl buhranlara yol açtığını öğrendim.
binlerce yıl atalarım doğada yaşadı. hala genetiğimizde doğada yaşamaya karşı bir istek varken, ondan uzaklaşmak bence bu dönem insanının yaşadığı en büyük sorunlardan biridir.
devamını gör...

normal sözlük aşık atışması

buraların acemisiyim
vişnenin delisiyim
eriğin hastasıyım
kaşkolun kışıyım
hıyarın nesiyim?
devamını gör...

normal sözlük aşık atışması

yandı etraf içim yaralı
bu nasıl ülke talihi karalı
başımızda var bir saralı
siz üzseniz ne yazar
devamını gör...

normal sözlük aşık atışması

kuruldu saatler dokuza dokuza
sürmeyin sözleri yokuşa yokuşa
kırmayın lafları tokuşa tokuşa
uzaklaşın meyveler kokuşa kokuşa
devamını gör...

schopenhauer'a göre kurtuluş

o bir kötümserdir. kötümserlik felsefesini kendine ilke edinmiş bir filozoftur. o dünyadaki yegane gerçek şeyin, acı ve mutsuzluk olduğunu öne sürer. ona göre dünyanın her köşesindeki insanlar acı ve mutsuzluğun etkisindedir. bu en baştan beri böyledir. insanın doğumundan ölümüne kadar.

iyimser filozofları şu yönde eleştirmiştir. iyimserlere göre peşinden koşulacak bir amaç, bir anlam vardır. schopenhauer bu düşünceyi kesinlikle kabul etmez. ona göre ne peşinden koşulacak bir anlam ne de bir amaç vardır. bu fikri çok saçma ve boşuna bir uğraş olarak görür.

insanların özünde dürüst olmadıklarını, onların hepsinin maskelerinin olduğunu düşünür. bu yüzden sevgiye ve aşka da inanmaz. ona göre aşk dediğimiz kavram, tamamen "iradenin yaşama isteğidir." schopenhauer iradenin yaşama isteği derken türün varlığını devam ettirme arzusunu kastetmektedir.
ona göre insan; arzu, ihtiyaç ve istekleri ile tatminsizlik arasında sıkışıp kalmıştır. bu durumun insana sadece acı ve mutsuzluk getireceğini düşünmektedir. ve bir insanda ihtiyaç ve isteklerin arttığı oranda mutsuzluğunun da artacağına inanmaktadır.

peki, bu acı ve mutsuzluktan insan nasıl kurtulabilir? bunun cevabını schopenhauer, ahlak ve sanat yoluyla mümkün olabileceğini düşünür. ve tüm felsefesini; kötümserlik, ahlak ve sanat üzerine kurar.

sanatı çok önemli bir yere koymuştur. ona göre sanattan gelen güzellik kavramının insanı bireyselleştirmekten uzaklaştıracağına inanır. bireysellikten uzaklaşan insanın isteklerinin de daha azalacağını düşünür. insanın gerçek bir sanatçının elinden çıkan sanat ürününü incelendiğinde, gündelik hayatın istek ve arzularından bir süreliğine de olsa vazgeçeceğinden emindir. ayrıca sanatın insana haz verdiğini de düşünür.

acı ve mutsuzluktan kurtulmanın diğer yolunun, kısaca hayattan vazgeçme olduğunu söyler. yaşamın tüm arzu ve isteklerini bir kenara atarak insanın benliğini öldürmesini ister. bu yol ona göre gerçek çözümdür.

tanımımın bu kısmında, uzun bir zamandan beri tanıdığım filozof ile ilgili kendi yorumlarımı yapmak istiyorum.
schopenhauer'un kurtuluş reçetesi yeni bir reçete değildir. bu çözümü, hint felsefesinde de, tibet felsefesinde de görürüz. peki onu bu kadar ünlü yapan neydi? bana göre, çok uzun zamandan beri bu çilecilik yönteminden bahseden ilk filozof olmasından kaynaklanmaktadır. felsefe ve bilim ilerlerken, insanlığı önceki felsefi görüşlere götürmesidir.

insanın benliği, yaşama iradesi üzerine kuruluyken, hayattan, istek ve arzulardan tamamen vazgeçmenin çok zor olacağı aşikardır. sanat ile uğraşmak bu istek ve arzuları köreltmede çok kısa süreler için etkin olabileceğine inanıyorum. bana göre onun felsefesindeki sakat kısım hayattan tamamen vazgeçmenin yolunu tam olarak gösteremediğidir. ayrıca bu çilekeş dönemde insanın çektiği azabın bedeli ne olacaktı. hayatta olsaydı ona ölçülülük erdemini hatırlatmak isterdim.
devamını gör...

grek tanrılarının genel özellikleri

grek tanrılarının hiçbiri en büyük tanrı değildir. mutlak gücün toplandığı tek bir tanrı yoktur. her birinin farklı farklı güçleri vardır. bazen sorumluluk alanlarının çakıştığı görülmüştür. ve sürekli birbirleri ile iktidar mücadelesine girmişlerdir.

tanrıların hepsi insanca, pek insanca özelliklere sahiptirler.
insanlar gibi, güç ve iktidar peşinde koşmuşlardır.
onlar gibi gaddar, kaprisli, ikiyüzlü ve riyakardırlar.
güç uğruna her şeyi yapabilirler.
tanrılardan, her türlü ilişkiye girmeleri de beklenebilirdi. hatta tanrıların bir kısmı, bazı tanrıların ensest ilişkilerinden meydana gelmiştir.
örnek vermek gerekirse; gaia, kendi oğlu uranos'la cinsel olarak birleşerek on iki titan doğurmuştur. o titanlardan ise, diğer tanrılar ortaya çıkmıştır. kendi çocuklarını yiyen kronos gibi cani oldukları da görülür.

insanlar için emir vererek, böyle davranın dedikleri duyulmamıştır. onlara yazılı kurallar da bildirmemişlerdir.
insanlardan bir beklentileri de olmamıştır. zaten onları pek sevmezler. ve onlardan da herhangi bir sevgi beklemezlerdi.
kurban gibi bir beklentileri de yoktur. ama insanlar sırf tanrıların kendilerine borçlu hissetmeleri için onlara kurbanlar kesmişlerdir. hala da kesmektedirler.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim