normandia yazar profili

normandia kapak fotoğrafı
normandia profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 2101 tanım: 203 başlık: 70 takipçi: 59

son tanımları


sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

çoğrafyanın düşük yaptığı çocuklarız. gidenler, arda kalanlara ders niteliğinde bir yaşam bırakmış fakat bizler ders almaktan aciz hınzır yaşantılarımızla geriye dönüp kişisel acılarımıza bakmaktan öteye geçmiş değiliz. ne zaman bir toplumun parçası olacağımızı, mutluluğun refahın ve huzurun toplumca olacağını anlayabileceğiz bilemiyorum. parçası olduğumuz oyunun içerisinde takım çalışması yapmamız gerektiğini, her birimizin boynunda bir ilmik urgan attığımız adımın geriye kalanların canını yakacağınızı ne zaman gözeteceğiz. şahsı duygu düşüncelerden arınıp, serin kanlı kalıp toplum çıkarına ne vakit harekete geçeceğiz. evet, her birimiz özel, her birimizin bir nefeslik canı var. hayat umulmadığı kadar uzun bilinmediği kadar da kısa. durum böyle iken artık kendimizi bırakıp başkalarının yaralarını sarmamız gerekiyor. ki birileri de bizim yaramızı sarar olsun. öte türlü bir birimize zarar vermekten ileriye gidemeyeceğiz.
çeşitli haberler, çeşitli duyumlar ve her bireyin kendine ait duygu düşüncelerinin ne denli ayrıştırıcı olduğunu fark ettikce kanım donuyor. göcük altında kalmış insanların o an umudunu yitirmemek adına sosyal medya üzerinden yardım çağrıları bulunurken, öte yandan kafasını dağıtmak için şöyle göz ucuyla bir şeylere bakacak, bir şeyleri okuyacak olsun bırak siyasetcilerimizin insanımızın kendi yorumları bile o insanların umudunu baltalar oldu. evet müdahale etme konusunda çok geciktik, evet gerekli organizasyon sağlanmadı. peki bunun yeri ve zamanı mıydı? kritik saniyeler içerisinde bunlara yer verilmeli miydi? ne olurdu sanki her ne olursa olsun yalandan da olsa umut verici paylaşımlarda bulunsaydık? yalanda olsa insanlar karınca gibi çalışıyor deseydik?
gözlerimizin önünde bi karış duvarın ötesine geçemediğimiz ve telefonun başında göz yaşlarıyla veda eden insanların umutlarını baltaladığımızı unutmayalım.
yardım gelmeyeceğini, çalışmaların başlamadığını duyan tüm kalbi narin insanları kaybettik.
geçmiş olsun, başımız sağ olsun.
devamını gör...

balkon soğuğu

şuradan öylece yıkılsam. tüm birikmişlerim dışarı çıksa. geriye üzeri al al kıyafetler kalsa. hangi biri bilecek varlığımın çok öncesinde beklerken yitip gittiğini. herhangi bir gündem, herhangi bir başlıktan öteye gidecekmi tüm yaşantım. hangi tanım hayatımı deli dolu açıklayabilir. küçük bir balkon soğuğu sabaha kadar çatı katında mahsur kalmaya nasıl empati kurabilir. kara bir bekleyiş. köşe bucak kaçmana rağmen yabancı, bilmediğin etmediğin tüm kişilerin yüksek perdeden konuşmasına mı, yoksa eş dosttun var mı haber çağrılarına mı. ben neye kalakalayım? varmı arta kalanlar söz konusuyken. tipik bir buhran değil öyle üstün körü bahsedip, sonra derinlemesine ineyim. yıllardır içimde boşalan tüm o duyguların varlığını temsil eden tüm canların seslerini işitmeyeyim. bir varsayımmış oysa ki, insan yaşarken ölmez. insan öldü mü? ölür. gerisi yaşam. tüm politik atışmalar, tüm koşuşturmalar, yaftalanmalar, en olmadık vaazlar ve hiç ummadık sözler. bir şeyler oldu. ve devam ediyor. hiç birimiz dünyası hiç birimizin dünyasına yansıma değil. en can alıcı olanda bir balkon soğuğunda bunu anlamak oldu. yabancılarız, ama yalnız değiliz.
yakınlarını kaybedenlere başlığı dilerim. haber bekleyenlere de sabır.
devamını gör...

öğret bana nasıl unutulur düşünmek

onuda yaşayıp tüketene kadar.
devamını gör...

histerik

ani geçişlerin, ışık etkilerinin, nevroz duyguların, ılık limanların ve de en umulmaz tetikleyici unsurların bir araya gelmesi ile ansızın yaşanılan kriz durumu. öyle zarif öyle serin bir etkiyle bedeni kontrols eder ki, varlık ile yokluk arasında. olmuş ile ne alaka arasında yaşanılan deneyim. değeri dengesiz ruh hali.
devamını gör...

katilini seç

bir kez ölmeyeceksin bu topraklarda, bir kez daha dönmeyecek gibi gideceksin kürkçü dükkanına. neşende peşinde olacak, göz yaşlarıda arkanda. sen kartlarını açık edeceksin, varlığını kanıksarcasına. küçük mutlu yuavalar bulacaksın, her birinde misafir olurcasına. yaşacaksın. hayat bu, en içten dileklerin gerçekleşmesi son bulurcasına. ve, bir gün duracaksın. yalın başına kuru kalabalık toplayacaksın. her birinin gözünden bakacaksın kendine. kendin dışında. durmayı özlediğini anımsayacaksın. ağırlığını sevdiğin yorganın üzerinde, yüzün duvar soğuğuna dönük hissedeceksin. hisleneceksin çocuk, hiç anladığın, hiç ummadığın bir şekilde yaşacaksın. yaş aya caksın. ve birgün ettiğin duaların, hayallerin yaşanmışlığıyla kütük gibi öylece kala kalacaksın. ateş uzatanın olmayacak, yanmayacaksın, ısınmayacaksın. çünkü sen, duvara dönük uyumaya hasret kalacaksın. ne ellerinle ördüğün bir yuvan ne de içerisinde gürül gürül yanan soban olacak. her birini geride, andığın, deneyimlediğin, hayat bu ya işte dediğin bir an bile olsun önemini kaybetmediğin diyarlarda bırakacaksın.
devamını gör...

dolunay

sancıların içten içe yükseldiği, denizin dolunay öncesi çekildiği gibi kör bir adamın daha ileriye yürümesine sebep olan etki. alışılmışın dışında, ezberin dışında fakat ara ara bunu çekilmelerle, sahile tüm hıncını kusarcasına kirlenmesindeydi. ne aynı yol uzundu, ne de kısa. aynı yoldu işte. ay nı. bir dolunay etkisiydi soğuğuyla varlığını gizleyen. ezberimde olan yerden bir sigara, birde çakmak. rüzgarında izniyle çiğerlere selam. karanlığa aydınlık, görmekten uzak göz bebeklerine. bir veda. değildi geri çekilişler, daha da deli dönüşlerin habercisiydi. o kısa aralıkta derin soluyup, can sıkıntısına çare bulmaktı. özel bir alan, özel bir andı. vücudun sindirimini rahatlatıp köşe yastığına uzanmaktı. sadece gök kubbede dolunay yoktu, içimde de koca bir ışık eksikti ve yerini yarımıyla çeyreğiyle sürdürmeye devam edecek bir varlık vardı kendinden eksik. kendinden noksan. sanki tamamlamak istercesine uzaklaşıp koştur koştur gelen. soluk soluğa öylece bakan. küçük tebessümler eden, başını kaldırdığında utanan. ve ayak uçlarındaki soğukluğun bedeninin titremesine sebep olan. şimdi uzaklardasın.
devamını gör...

uçurtmalara bağlı ruhlar

gökyüzüne yükselişini düşleyerek bir araya getirdiğin yaşamın ruhuyla can verirsin uçurtmaya. tüm duygu durumlarını, düşüncelerini ince ince işlersin. gökyüzüne kaldırmak adına koşturduğun heyecanın kesintisi ta ki süzülürken ki huzuruna kadar süre gelir. ve sonrası, akış. inişler çıkışlar huzurlu bir şekilde asılı kalmalar. ruhun ipin uçunda, ve her şey bir esintiye bağlı.
devamını gör...

sesli sessiz sayfalar

en olmayacak yerden kırılmanın verdiği etkinin ardına verilen tepkilerin içerisinde gözlerim kararıyor artık. kusacak gibi oluyorum. boş bir midenin asidi içerisinde eriyor gibi olup kıvrılıyorum. anne rahminde dünyaya gelmiş tüm canlılara imrenerek bakıyorum. sanki tok diye olmuş, köklerinden kopup harekete geçen bir ağaç, hayır hayır bir kütük gibi hareket ediyorum. sesli sessiz sayfaların hikayelerini ardıma bırakıyorum. öylece oturuyorum be, öylece oturuyor ve izliyorum. içimde fırtınalar yeniden inşa edilecek tüm yaşam alternatiflerini sadece izliyorum. dinliyorum. hiç bir şey en olmayacak yerlerden çıka gele dursun ben artık öylece oturuyorum. kendi sessizliğimde sizleri gürültü zamanlarımdan kalanlara emanet ediyorum. ben artık yokum. bir başka günde bir başka birisi olarak emekleyip belkide yürümeden koşarak göç etmeye gideceğim. yeni yeniden. sesli sessiz sayfaları da sizlere bırakıyorum.
devamını gör...

ölüm ve zaman

hangisi varlığını tam anlamıyla kanıtlayacak çözebilmiş değilim. hangisi bir öncekinden daha var, hangisi bir önceden daha bir üstün. kolum saatin içerisinde dönen rakamlara mı yazılara mı kanayım yoksa enerjisi azaldığında kendisini kapatmaya mı. hangi birinin kıymeti bir öteki olmaksızın bilinir? kim bilir. belki de ölüm ve zaman ikilisi gibi bizde bir kaç ikilemden biriyiz.
devamını gör...

sözlük yazarlarının fark ettiği şeyler

konu artık bizden çıkmış, ve ben rakı bardağında bira içmeye başlamışım. öyle saydığımdan özen gösterdiğimdem değil. misafir olduğum evde sirkülasyonu daha az olduğu için. ya da ne bileyim bir yerden mi özendim? yine de özenmeye değer bir zevkmiş bunun altını çizebilirim.
neyse, ne diyorduk?
- gelip geçene, harcanıp harcanana...
konu artık bizden çıkmış. geriye yutan eleman gibi bir ben kalmışım koca koskoaca sıfır ben. üzerine her beden kıyafeti geçirebildiğin bir ben. bir olmasına sıfır yaşayan ben.
öyle şaşalı, öyle süslü yalnızlıkların kıyı köşe sosyalleştiği ben'e kalan, süslü şaşalı yalnız ben.
birden ona kadar saymaktansa, üç iki beş dört bir beş on diye sayan ben. elimin altındaki çıvataların, boyuma denk gelen kabloların, yerli yersiz sorgu suallerin, idare etmelerin ve met etmelerin gerisinde ben. öylece seyirci ben.
usul usul işlediğimiz onca şeyin ötesine nasılda planlı plansız bir şekilde ortaya çıkan varlığımla nasılda böylesine barışık, nasılda ölesiye anlayışlı olduğunu anlamış değilim anladığım kadarıyla. hayatın en zarif yanından tutup onlarca yükün altında sınamakta sanırsam bana yakışırdı. yakışırdı da nasıl bu yakıştırmayı yapmaya cüret gösteririm ona da şaşarım.
- gelip yer edinene, yerini boş bıraktığını düşünene...
geriye dönüp başımı koyduğum yastıklı yastıksız onlarca uyku dalışlarında ne çok sahne değişiyor, ne çok kimlik değişiyor ve ne çok seyir haliyle izliyorum.
kontrolü bizde olsaydı yaşamın, bu kadar bilinçsiz hareket etmezdik, ki oysa ki tüm kontrollerde elimdeydi. geçmiş zamanın farkındalığıydı zaten tüm birikimler.
bol köpürt, kiminin akşamı olmasına rağmen bu yorgunluk bu saatte sana gece. kendimin yaveriyim ve de ne çok eğlenir üzülür geçerim. geçerim. geç erim. ulan ne de güzel kelimeymiş kafam milyon olunca takılacağım cinsten bir kelimeymiş zihnimin kıyı köşesine not edeyim.
bir şey fark ettimde, kendime o şey hakkında bahsetmeksizin bir şeyler anlatmak istedim.
devamını gör...

bir başkasına dert yanmak

anlattıkca ağırlaştığını hissettiğin bir çevreye sahip olunca insan yoldan çevirip bir başkasına dert yanmak istiyor. ya tamam işte, ben demiştimi duymak istemiyor. ben bilmiyor muyum? ben düşünemiyor muyum? ( evet kimi veya çoğu zaman yapmıyor olabilirim ) ama işte başka bir şey duymak veya farklı bir etkileşim yakalamak istiyor insan. daimi olarak olanı biteni paylaştığım kendimle büyüdüğüm birileri var yok değil. onlar artık yaşamının bir parçası olmak şöyle dursun artık vücudunun bir parçası oluyor. onun gibi düşünüyorsun, onun gibi hissedebiliyorsun. işte bundan dolayıdır ki başka bir denizde yüzmek başka bir su kenarında su içmek istiyor insan.
biz hangi ara yalnızlığına böyle düşkün ve kendimizden çıkarcasına başkası olmak adına böyle sürgün edildik anlamıyorum.
devamını gör...

derinden

içimde koca bir sıkıntı, bir üflemeyle uçup gidecek. durmayacak elbet kirası ağır bu yaşamın. fakat öylesine perçinlenmiş ki gitmek bilmiyor gidecek olsa da hareket edecek enerjiyi bulamıyor. koca bir buhran ağırlaştırmış perdeyi açmak için yardıma ihtiyaç var. duman altında kaçışan düşüncelerin arasından hasır altı ettiğim anıları çıkardım. yetmez, yetmezmiş gibi de bir de kendime dair senleri andım. sende kimdin hatırlamakta da epey zorlandım. sessiz gidişler arasında kopuşan bağların uçlarının bir birine en uzak olanıydı sanırım içim bir boş kaldı.
bugün apartmanın merdiven dairesinde adım başına konulan saksıların içerisinde yetişmiş bitkiler çiçekler ve sarmaşıklar gördüm. ayazına dayanamadığım şehrin nasılda umut dolu yaşamlarının olduğunu görünce şaşırmadım. en olmayacak yerde yeşeren onlarca çiceğin en olmayacak şekilde verilen emeklerle yeşereceğini bilmek gerek tabi.
bilmek gerek emeksiz olmayacağını, ve de emeğinin boşa gitmeyecek şekilde kollamaya devam etmeyi. bu devinim bitmeyecek gibi.
umutsuz unutkanlıkların çirkinliği sinmiş artık üzerime. daha dün dağıldığım ve kendime koca hülyalar ısmarladığım köyden nasılda sistemin içine laps diye daldığımı ancak üzerinden bir kaç hafta gecince farkına vardım.
modernize köleliğin ayak basmadığı bir yer var mı? tekrar sardım baştan ve istrati ile metro durakları arasında delice konuştuk. hangi ara inmemiz gerektiğini kollamaktan yoruluyor daha da konuşmak istiyoruz. o anlatıyor ben dinliyorum. bazen bir üçüncü kişi dahil olsa da acep nasıl olurdular arasında hikayelerde yaşamlarda yeni yeniden tekrarlayarak canlandırmaya devam ediyoruz.
derinden sarsılıyorum ve meraksız bir şekilde ortaya çıkacak yeni bir benliğin bekleyişinde sabahın ilk ışıklarının öncesine kuruyorum alarmı.
devamını gör...

mum karanlığı

fazla ışığın çekingenliğinden her akşam köşe de ufak bir mum yakarsın, yakarsında her üfleyip söndürdükten sonra da benliğini kaybetmiş gibi yolunu arar durursun. kaç zamandır tanışız, artık kestiremiyorum.
kaç akşamdır mumlarını yakmıyorsun, aydınlığın içerisinde saklanıyorsun. bir ayı aşmış olsa gerek, yine kendi sessizliğinde ayları geri mi atıyorsun?
ben sana denk değilim, sırf değirmenin işlesin diye kaynağımdan olmuş gibiyim. ne bir yeşili kaldı baktığım tarafların ne de ışıltısı yansıyan gün doğumları. seni artık bol ışıklı güvenli akşamlara bırakıyorum. elbet yalnızlığını özlediğin gibi, benide onunla anımsayacaksın. başın sağ olsun, başka temennim yok, sen öyle veya böyle ayakta durabilirsin, raflarında toza bulanmış mumların, bir heves başka bir istencin olursa kıyıya vurur mektupların.
devamını gör...

ölümler doğumlarla ölçülebilir

gel yeniden yaşayalım, eskinin farkındalığıyla edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda tekrar dokunalım. sütunların, basıp geçtiğimiz kaldırımların, dizlere ufak ufak yüklenen asfaltın sonunda banklarda oturalım.
şehirler her bir zaman değişir, her bir zaman değişkenlerin içerisinde bizde yer değiştirir dururuz. ya sen önce arşınladın ya da ben önemi yok bir arada olup olmamanın, zaman içerisinde keşişmiş yeniden çizgiler.
ölümler doğumlarla ölçülebilir, umut kapıyı çalmasını bilsin aşın azda olsa yaşamı sürdürür benliğin.
kırık lambanın ışığı altında karanlığı böylesine sevimli bir sen anlatabilirsin.

güneş rotasını çize dursun, sen gölgende masallarla geldin. öylesine yorgundum ki, ölesiye. bir can aldım suyundan bir nefes daha hissettim varlığından. sokaklar dardı ve ışıl ışıldı kat ettiğimiz yollar. hafif bir boğaz havası vardı terkedilmiş taşların ardında, ve öylece duruyorlardı yaşayanlar. ilahi bir ses ilişkilerini kesmişti, sanki anne karnındalar. her biri savunmasız, kabul görmüş şekilde yaşıyorlar. yazgılar, ah o yazgılar. her biri için yas tuttuğun ve bileğinde taşıdığın adaklar. bir sonu olmalı, yeniden başlayanlar.
devamını gör...

son hece dansı

duvar kağıtlarından dökülen harflerin yerine dizilmiş bir kaç resim. yakından öylesine baştan savma gibi görünse de, kuytu köşeye geçtiğinde o nasıl bir alıştır sarsar durur içini. harf birliklerinin bütüncül şekilde zihninde dolanması bi yana mistik bir etkidir titremelerini hafifletir.
olan biten herşeye uzaktan mı bakmak gerekir? yoksa iç içe yaşamak mı?
kim nasıl ne şekilde buna bir ayar verebilir?
gecenin bir vaktine yaklaşırken bir başka yabancının ezgileri de esip gittim. penceremin diğer yanı ayaz, bu yanı nefes almış buhar. ne dokunmaya bir cesaretim var ne de öylece ayazı ayaz bırakmaya, kim bu soğuk ellerin sebebi ki kim bu yalnızlığın güzelliğinde esip zihnimde yeller estiren. daha dün ölmüştü çiçekler daha dün gibi biliyorum ne de çabuk yeşerdi yeniden.
kuş çıvıltılarını unuttum, duyamıyorum artık da duyumsamıyorum da. başımın içinde parazitli bir çızıltı radyo dan düzenli gelen seslerin başka başka yorumlar.
uzaktan mıydı farkına varmak? içerisine dalıp da son bir kez mi bakmak?
son hece dansı yabancılaşmış seslerin tanışıklığıyla savrulan.
devamını gör...

yeni yeniden yılın

nerede, ne şekilde ve hangi duygu durumunda olduğumuzun bir önemi olmaksızın hayatın içerisindeyiz. var olduğumuz kadar var ve yok olduğumuz kadar önemliyiz. ateş olsan cülmün kadar yer yakarsın!
tamamlamasını geride bırakalım. fazlasıyla yer de yakabiliriz hiç ummadığımız performanslarda sergileyebiliriz. fakat başkasına değil, kendimize kadar olması gerekir. bu bir sidik yarışı değil tankı dolu olan veya yüksek kapasitesi olan kazansın. strateji söz konusu, çünkü eve döndüğünüzde üstünüz sidik olduğunda dayak yiyecek birisi koştur koştur işeyemez. kimse de özgürce çişini yaparken koşamaz alan sınırlıdır ve isimler uzundur ki yetiştirmek. ondan mütevellitir ki kısaltılmış isimler ve sonlamalara ihtiyaç duyarız.
buraya kadar tamam istek yeni yeniden bir zaman döngüsünün içerisinde girdik. bizden bağımsız yüzlerce insan evladı, yüzlerce sistem yeni yeniden analizler ve sistematik değişimlere ve de hedeflere doğru şekil almış bulunuyor. bizler nazlı ceylanlar olarak şu an mışıl mışıl uyurken onlar bizim hayatımızı yönlendirecek projelerin startlarını verdiler. peki ya biz cülmümüzden daha fazla alana sahip olmak için neler yapmalıyız?
nasıl daha mutlu ve huzurlu yaşayabiliriz?
kendi yaşantımıza çok fazla efor sarf etmeksizin nasıl yaşarız?
vs. vs. vb. vb.
basit. meyvesini kopardığımız ağaç misali bu dönüşüme gitmeliyiz.
yeni yeniden hiç olmamış gibi değil, olduğundan öteye kendimizi taşıyıp, vakıf olduğumuz bilince şekil vererek yılmaksızın devam etmeliyiz. ve bir daha yeni yeniden yılmaksızın devam etmeliyiz.
söylemesi kadar uygulaması zor, fakat adım attıkça devamı gelen bir eylemdir.
yeni yılınız yeni olsun. tarih dışında değişimlere maruz kalırız umarım. artık sonu yirmi üç olan bir dilimdeyiz.
devamını gör...

öyle yıkma kendini

ahmet arif'in anadolu şiirinden bir kesittir. tamamı ise;

beşikler vermişim nuh'a
salıncaklar, hamaklar,
havva ana'n dünkü çocuk sayılır,
anadoluyum ben,
tanıyor musun ?

utanırım,
utanırım fukaralıktan,
ele, güne karşı çıplak...
üşür fidelerim,
harmanım kesat.
kardeşliğin, çalışmanın,
beraberliğin,
atom güllerinin katmer açtığı,
şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
kalmışım bir başıma,
bir başıma ve uzak.
biliyor musun ?

binlerce yıl sağılmışım,
korkunç atlılarıyla parçalamışlar
nazlı, seher-sabah uykularımı
hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
haraç salmışlar üstüme.
ne iskender takmışım,
ne şah ne sultan
göçüp gitmişler, gölgesiz!
selam etmişim dostuma
ve dayatmışım...
görüyor musun ?

nasıl severim bir bilsen.
köroğlu'yu,
karayılanı,
meçhul askeri...
sonra pir sultanı ve bedrettini.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda...
bir bilsen,
onlar beni nasıl severdi.
bir bilsen, urfa'da kurşun atanı
minareden, barikattan,
selvi dalından,
ölüme nasıl gülerdi.
bilmeni mutlak isterim,
duyuyor musun ?

öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.

gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun ?


arif'in bu şiirini bir zamanlar eskişehir'de can bir aile babasının dilinden dinlemiştim. en sevdiği şiirdi babanın. her ne kadar bir çok an'ı unutsam anadolu şiirini bir türlü zihnimin köşesinde saklar oldum. büyük bir mirastı benim için bu bilgi. irfan amcayı, nice irfanları nice havvaları anlatırdı. bir an bir arkadaşının hikayesinde genç birinin pencerenin kenarında perdesi yüksek şekilde insanlara seslenirken ki sözlerini duyduğumda bir yerden tanıyorum dedim ve bakımdığımda ise anadolu tekrar dizeleriyle gelmiş bulundu. güzeldir hoştur.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

bu ara dan
devamını gör...

yitik ritim

hadi tekrar başlıyoruz. küçük salınımlar eşliğinde adım atıyoruz. uzak olduğu kadar yakın, yakın olduğu kadar hiç olmayanları yaşıyoruz. ışık oyunları yok, sadece kulaklığın çızıltısı arasına sığan toplu taşımanın gece endişesi içerisinde özgürlük sınırlarını zorluyoruz. hiçte öyle değil biliyoruz, biliyoruz en az bilmediğimiz kadarıyla yaşadıklarımızın bilinciyle iki koltuk arası sınırı hiç mi hiç aşmıyoruz.
yine yeni bir su buldun ve daha derini zorlamamı istiyorsun neden hiç sadece öylece duramıyoruz?
tüm bu devinimlerimin sonucunda en çokta umudu taşıyan sen neden? neden öylesine hareket ediyor gibi dururken...
en çokta umut sen, en çokta umut etmeyi bir nebze yaşamak isteyen ben. yitik bir ritim bizi böylesine içerisinde sarsabilen.
devamını gör...

sanrısız

uçuk bir kafanın ardında bırakılan ekonomik krizin taa. dibinden ensef bir nefes daha çekiyorum. küçümsenen tüm sınırların etrafında dolanıyorum. gözlerim deli dolu ve zihnim açık, sen kimsin be.. kaçık kafiyelerin içerisinde nitelendirilmiş bir çıkış. hoş be hoş bir kaçış.
yazgımın ta ortaya yerine, müthiş noktalar koydum. her birinin kuyruğu uzun yalanların ardına uçurtmalar taktım ve dolandım dolandım dolandım dolandım. sarmaş dolaş olana dek karardım. seni küçük farklılık, tüm benliğimle hayatımı sarsmanın ardına deli dolu vedalar sığdırdım. sığdırdı sığdırıldım.
kalın kabuk içerisindeki ince ruhların serzenişleri eşliğinde. ah be can.
kırk ağaç dizdim sebepsiz, her birine urganla dilekler bağladım. her biri size ait benlerin yeşermesi dileğiyle kalpsiz bir ben mi kaldım?
bir son daha yeniden yakıyorum, yakıyorum, yakı..
sanrısız geleceğin sarsılmış umutları gibi.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim