oguz kagan - en beğenilen tanımları (1. sayfa)
1.
23 haziran 2022 mahmut ustaosmanoğlu'nun hayatını kaybetmesi
bu başlık neden açılmış olabilir???
1) bu başlık altında, islâm dinine yönelik kinini kusmak için!
2) (1) maddeye ek olarak; kendi gibi düşünen kişileri tespit etmek, onlarla olası ittifaklar yapmak için!
3) bu başlık altında, gelecek karşı tepkilere göre kendisine karşı olan kişi veya kişileri belirlemek için; yani bir nevi bu paylaşımı turnusol kağıdı olarak kullanmak için!
4) çoğu zaman olduğu gibi, vefat eden kişiyi seven normal sözlük yazarlarının sessiz kalacağını bilerek, onları bu paylaşım ile rencide etmek, aşağılamak, üzmek için. başlığı açan kişi diyecektir ki "benim öyle bir amacım yoktu, ben yalnızca gerçekleri yazdım, alınan alınsın, darılan darılsın" yada buna yakın bir savunma geliştirebilir.
5) vefat eden kişi üstünden, daha önceden işlenmiş tüm suçların yargılamasını yapmak, tüm suçların cezasını, bugün ölen kişiye yüklemek için.
sonuç olarak, paylaşımın amacı, empati kurmak değil, nefret söylemini yaymak ve bu nefretin çiğ gibi büyümesine sebep olmak; yani amaç hiçbir şekilde halis değil.
yazıyı yazan kişi olarak; vefat eden kişiyi hiç tanımıyorum. ama başlığı açan kişi gibide ön yargılı değilim. allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun inşallah, deyip konuyu kendim için kapatabiliyorum. vefat eden kişi, en azından onu seven kişilerin paylaşımına göre islâm üzeri yaşadığı ve öldüğü ortada; teknik olarak suç işlediğine ilişkin açılan başlık ve devamında ki yazılar itibari ile bir bilgi yok;
ölen kişi dindar bir kişi olmasa, türkiye cumhuriyeti vatandaşı bir süryani olsa; eğer bu süryani ile ilgili bilinen bir olumsuzluk yok ise, aynı şekilde yakınlarına sabır dileyip, taziye mesajı yayınlamak gerektiğini düşünürüm. çünkü acı acıdır, bunu yaşayanın müslüman veya hristiyan olmasının temelde bir farkı yok,
son cümle olarak; toplum olarak karşılıklı empati içinde yaşamalıyız. birbirinden farklı görüşte olan kişilerin, birbirlerinin acısı ile dalga geçmesi ve/veya bunu vesile kılıp nefretini kusması, karşı tarafı kendisine yaklaştırmaz, bilâkis dahada uzaklaştırır. diyeceksiniz ki, bu başlığı açan ve onun liman suyuna yorum yapanların kimse ile yakınlaşmaya veya uzlaşmaya niyetleri yok; o zamanda anayasanın 24. maddesine atıf yaparak cevap verebiliriz; "din ve vicdan özgürlüğü". bu özgürlük neyi kapsıyor? bu özgürlük "her hangi bir dini inanca sahip olmayı veya inançsız olmayı, güvence altına alıyor; bu cümleden olarak, farklı fikirde olanların birbirine saygı duyması gerektiğine atıf yapıyor."
sevgi duymak zorunda değilsiniz; ancak saygı duymaya mecbursunuz!!!
1) bu başlık altında, islâm dinine yönelik kinini kusmak için!
2) (1) maddeye ek olarak; kendi gibi düşünen kişileri tespit etmek, onlarla olası ittifaklar yapmak için!
3) bu başlık altında, gelecek karşı tepkilere göre kendisine karşı olan kişi veya kişileri belirlemek için; yani bir nevi bu paylaşımı turnusol kağıdı olarak kullanmak için!
4) çoğu zaman olduğu gibi, vefat eden kişiyi seven normal sözlük yazarlarının sessiz kalacağını bilerek, onları bu paylaşım ile rencide etmek, aşağılamak, üzmek için. başlığı açan kişi diyecektir ki "benim öyle bir amacım yoktu, ben yalnızca gerçekleri yazdım, alınan alınsın, darılan darılsın" yada buna yakın bir savunma geliştirebilir.
5) vefat eden kişi üstünden, daha önceden işlenmiş tüm suçların yargılamasını yapmak, tüm suçların cezasını, bugün ölen kişiye yüklemek için.
sonuç olarak, paylaşımın amacı, empati kurmak değil, nefret söylemini yaymak ve bu nefretin çiğ gibi büyümesine sebep olmak; yani amaç hiçbir şekilde halis değil.
yazıyı yazan kişi olarak; vefat eden kişiyi hiç tanımıyorum. ama başlığı açan kişi gibide ön yargılı değilim. allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun inşallah, deyip konuyu kendim için kapatabiliyorum. vefat eden kişi, en azından onu seven kişilerin paylaşımına göre islâm üzeri yaşadığı ve öldüğü ortada; teknik olarak suç işlediğine ilişkin açılan başlık ve devamında ki yazılar itibari ile bir bilgi yok;
ölen kişi dindar bir kişi olmasa, türkiye cumhuriyeti vatandaşı bir süryani olsa; eğer bu süryani ile ilgili bilinen bir olumsuzluk yok ise, aynı şekilde yakınlarına sabır dileyip, taziye mesajı yayınlamak gerektiğini düşünürüm. çünkü acı acıdır, bunu yaşayanın müslüman veya hristiyan olmasının temelde bir farkı yok,
son cümle olarak; toplum olarak karşılıklı empati içinde yaşamalıyız. birbirinden farklı görüşte olan kişilerin, birbirlerinin acısı ile dalga geçmesi ve/veya bunu vesile kılıp nefretini kusması, karşı tarafı kendisine yaklaştırmaz, bilâkis dahada uzaklaştırır. diyeceksiniz ki, bu başlığı açan ve onun liman suyuna yorum yapanların kimse ile yakınlaşmaya veya uzlaşmaya niyetleri yok; o zamanda anayasanın 24. maddesine atıf yaparak cevap verebiliriz; "din ve vicdan özgürlüğü". bu özgürlük neyi kapsıyor? bu özgürlük "her hangi bir dini inanca sahip olmayı veya inançsız olmayı, güvence altına alıyor; bu cümleden olarak, farklı fikirde olanların birbirine saygı duyması gerektiğine atıf yapıyor."
sevgi duymak zorunda değilsiniz; ancak saygı duymaya mecbursunuz!!!
devamını gör...
2.
karlofça antlaşması
osmanlı imparatorluğunda tarihin dönüm noktası, 2. viyana kuşatmasıdır.
daha önce savaş kazanmış bir vezir i azam olan merzifonlu kara mustafa paşa, direkt hedef odaklı hareket etmiş; viyana kapılarına dayanmış, viyana yolu üstünde bulunan hisarları almak veya etkisiz hale getirmek için uğraşmamış, ayrıca viyana yolunda ki köprüyü tutmakla görevli kırım hanının köprüde ki askerlerini çekmesi sonucu, almadığı etkisiz hale getirmediği hisarlardaki düşman kuvvetleri bir araya gelmiş ve arkadan saldırmıştır. osmanlı imparatorluğu tarihinde ilk kez iki ateş arasında kalmıştır. benzer durum 1402 ankara savaşının olmuş ancak iki ateş arasında kalma durumu değildir; daha çok osmanlı askerleri içinde bulunan eski beyliklere ait askerlerin taraf değiştirmeleridir. viyana da ki durum, çok farklıdır. kuşatma altında ki, viyana kalesinden çıkan isterler ile, osmanlı ordusunu arkadan kuşatan eskirler arasında kalmıştır. osmanlı hazinelerini de terk ederek, çok kötü bir biçimde çekilmek zorunda kalmıştır. ilber ortaylı ya göre, ricat yani geri çekilme çok önemli bir manevradır; ve maalesef osmanlı ordusu bu konuda hiçte başarılı değildir. başarısız geri çekilme sırasında da çok fazla asker kaybedilir.
sonrasında, merzifonlu kara mustafa paşa nin idamına karar verilir. tarihçiler der ki; eğer köprülülerin damadı merzifonlu kara mustafa paşa idam edilmese idi, osmanlı viyana yi 3. kuşatma da alabilirdi. merzifonlu kara mustafa paşa nin idamı ile köprülüler dönemide kapanır.
şimdi birde 1402 de timur un hareket tarzına bakalım; çubuk ovasına gelene kadar, önüne çıkan tüm kaleleri alıp içinde bulunan askerleri etkisiz hale getirmiş. bu durumda, osmanlı ordusuna, sivas amasya ve tokat tan yardım edecek her hangi bir birlik kalmamıştır.
işte tam da bu noktada; neden tarihi iyi okumalıyız sorusu gündeme geliyor. eğer tarihi okumazsak, tekrar tekrar ders almak durumunda kalırız.
daha önce savaş kazanmış bir vezir i azam olan merzifonlu kara mustafa paşa, direkt hedef odaklı hareket etmiş; viyana kapılarına dayanmış, viyana yolu üstünde bulunan hisarları almak veya etkisiz hale getirmek için uğraşmamış, ayrıca viyana yolunda ki köprüyü tutmakla görevli kırım hanının köprüde ki askerlerini çekmesi sonucu, almadığı etkisiz hale getirmediği hisarlardaki düşman kuvvetleri bir araya gelmiş ve arkadan saldırmıştır. osmanlı imparatorluğu tarihinde ilk kez iki ateş arasında kalmıştır. benzer durum 1402 ankara savaşının olmuş ancak iki ateş arasında kalma durumu değildir; daha çok osmanlı askerleri içinde bulunan eski beyliklere ait askerlerin taraf değiştirmeleridir. viyana da ki durum, çok farklıdır. kuşatma altında ki, viyana kalesinden çıkan isterler ile, osmanlı ordusunu arkadan kuşatan eskirler arasında kalmıştır. osmanlı hazinelerini de terk ederek, çok kötü bir biçimde çekilmek zorunda kalmıştır. ilber ortaylı ya göre, ricat yani geri çekilme çok önemli bir manevradır; ve maalesef osmanlı ordusu bu konuda hiçte başarılı değildir. başarısız geri çekilme sırasında da çok fazla asker kaybedilir.
sonrasında, merzifonlu kara mustafa paşa nin idamına karar verilir. tarihçiler der ki; eğer köprülülerin damadı merzifonlu kara mustafa paşa idam edilmese idi, osmanlı viyana yi 3. kuşatma da alabilirdi. merzifonlu kara mustafa paşa nin idamı ile köprülüler dönemide kapanır.
şimdi birde 1402 de timur un hareket tarzına bakalım; çubuk ovasına gelene kadar, önüne çıkan tüm kaleleri alıp içinde bulunan askerleri etkisiz hale getirmiş. bu durumda, osmanlı ordusuna, sivas amasya ve tokat tan yardım edecek her hangi bir birlik kalmamıştır.
işte tam da bu noktada; neden tarihi iyi okumalıyız sorusu gündeme geliyor. eğer tarihi okumazsak, tekrar tekrar ders almak durumunda kalırız.
devamını gör...
3.
eroin güncesi
kitabın girişinde, size hiçbir şey borçlu değilim diye başlıyordu.
insanlardan bıkkınlığını yılgınlığını, onlardan uzak durmak ve münzevi bir hayat sürmek şeklinde, birazda tıbba ve dine aykırı kavramlar kullanarak açıklıyor.
mutsuz bir evlilikte doğan ve mutsuz bir ailede büyüyen bir çocuk; hatta annesi ve babası boşanmak üzere mahkemeye başvurduklarında tanık olarak dinleniyor ve mahkemede boyundan büyük laflar ediyor, belkide sorunlu evliliğin devam etmesinde ki tek etken.
zeki bir insan, zeki ki tıp fakültesini kazanıyor, ancak kitabın 29. sayfasında da açıkladığı üzere hayatında hep bir şeyler eksik; "sevgi", ailesinden sevgi görmemesinden çok muzdarip. sigara, içki, derken esrar ile tanışması; akabinde hayatını da sonlandırdığı eroin ile tanışması. bu süreçte hayatına giren kişilerde hayatına son verme noktasında ki kararını pekiştiriyor; örneğin ressam sevgilisi, onu hayata döndürmek için çırpınıyor, döndermenin mümkün olmadığı noktada, kanat güner'in kendisine zerk ettiği eroin ile altın vuruş yapıyor ve kanat'a bir mektup bırakarak ölüyor. diyor ki mektupta; senin gözlerimin önünde ölüşünü seyretmeye dayanamadım, bu nedenle senden önce ölmeye karar verdim, mimvalinde bir şey söylüyor.
hayatını, kornişte sağa sola giden perde gibi tanımlıyor;
taaa kitabın başında, kendini öldürme kararının en doğru karar olduğunu, mazallah tam tersi bir kararı almasının topluma yapılmış bir kötülük olduğunu söylüyor. ölüm veya kendini öldürme kararını da; "ey millet, sahneye çıkmam gereken zamanı ayarlayamadım, ama çıkmam gereken zamanı biliyorum." gibi bir cümle ile veciz bir şekilde ifade ediyor.
kitap isminden de anlaşılacağı üzere, bir günce, yani günlük. tarih tarih mümkün mertebe sıralı yazılmış. öyle her gün yazılmış diye beklemeyin, kimi zaman bir aylık aralarla yazılmış.
eroin in sonu olduğunu her satırda anlatıyor. ki kitabın tanıtımı için yapılan toplantı da, çay molası verildiği sırada, tuvalette kendisine altın vuruş yapıp kitabına noktayı koyuyor.
eroin ile ilgili bir kitap değil sadece, hayatı sevgisizliği anlatan, direkt kaynağından yazılmış bir başyapıt.
okumanızı şiddetle öneririm.
insanlardan bıkkınlığını yılgınlığını, onlardan uzak durmak ve münzevi bir hayat sürmek şeklinde, birazda tıbba ve dine aykırı kavramlar kullanarak açıklıyor.
mutsuz bir evlilikte doğan ve mutsuz bir ailede büyüyen bir çocuk; hatta annesi ve babası boşanmak üzere mahkemeye başvurduklarında tanık olarak dinleniyor ve mahkemede boyundan büyük laflar ediyor, belkide sorunlu evliliğin devam etmesinde ki tek etken.
zeki bir insan, zeki ki tıp fakültesini kazanıyor, ancak kitabın 29. sayfasında da açıkladığı üzere hayatında hep bir şeyler eksik; "sevgi", ailesinden sevgi görmemesinden çok muzdarip. sigara, içki, derken esrar ile tanışması; akabinde hayatını da sonlandırdığı eroin ile tanışması. bu süreçte hayatına giren kişilerde hayatına son verme noktasında ki kararını pekiştiriyor; örneğin ressam sevgilisi, onu hayata döndürmek için çırpınıyor, döndermenin mümkün olmadığı noktada, kanat güner'in kendisine zerk ettiği eroin ile altın vuruş yapıyor ve kanat'a bir mektup bırakarak ölüyor. diyor ki mektupta; senin gözlerimin önünde ölüşünü seyretmeye dayanamadım, bu nedenle senden önce ölmeye karar verdim, mimvalinde bir şey söylüyor.
hayatını, kornişte sağa sola giden perde gibi tanımlıyor;
taaa kitabın başında, kendini öldürme kararının en doğru karar olduğunu, mazallah tam tersi bir kararı almasının topluma yapılmış bir kötülük olduğunu söylüyor. ölüm veya kendini öldürme kararını da; "ey millet, sahneye çıkmam gereken zamanı ayarlayamadım, ama çıkmam gereken zamanı biliyorum." gibi bir cümle ile veciz bir şekilde ifade ediyor.
kitap isminden de anlaşılacağı üzere, bir günce, yani günlük. tarih tarih mümkün mertebe sıralı yazılmış. öyle her gün yazılmış diye beklemeyin, kimi zaman bir aylık aralarla yazılmış.
eroin in sonu olduğunu her satırda anlatıyor. ki kitabın tanıtımı için yapılan toplantı da, çay molası verildiği sırada, tuvalette kendisine altın vuruş yapıp kitabına noktayı koyuyor.
eroin ile ilgili bir kitap değil sadece, hayatı sevgisizliği anlatan, direkt kaynağından yazılmış bir başyapıt.
okumanızı şiddetle öneririm.
devamını gör...
4.
yıldız tilbe'nin nevşin mengü ve şahan gökbakar'a cevabı
son günlerde üç çocuğun sokak köpekleri yüzünden öldüğünü öğrenmemize ve güvenlik kamera kayıtlarında da köpeklerin saldırganlığı net bir biçimde tespit edilmiş olmasına rağmen; hayvan haklarının, insan hakları üstünde bir üst değer olarak artık kendisini kabul ettirmiş olduğu günümüzde, artık kimse insan hakkının kutsallığını ve azizliği savunamaz oldu, örneğin "insan hakkı, hayvan hakkından daha aziz ve üstündür" gibi bir söze rastlamanız mümkün değil. çünkü hayvan hakları savunucuları her yerde; en ufak bir töleransları yok farklı bir karşı sese;
bu cümleden olarak, kendisini dinlersiniz dinlemezsiniz yıldız tilbe'nin hakkında işlem başlatılan sözleri bu çocuk ölümleri üstüne söylenmiş idi, herkesten kelimelerini seçerek, kılı kırk yararak cevap vermesini bekleyemezsiniz, ama en azından gidip bu konuda ifade vermiş meramını anlatmış, kanunun koruma zırhına sığınmamış, anayasanın 10. maddesi uyarınca "kanun önünde eşitlik" ilkesi uyarınca, herkesten farklı olduğu zanni ile hareket etmemiş. ifade çıkışı yaptığı açıklama tiye alınınca, epey de ağır konuşmuş;
mengü'yü bilmem ama, diğer komedyen kişi popülütesini korumak için bu tarz çıkışlara ihtiyacı var sanırım, yoksa konuyu çarpıtmaya çalıştığı ortada, özgür bir ülkede istediği gibi açıklama yapma özgürlüğüne sahip, ülkeye ait değerlerin belli kişileri ait olduğu gibi bir algı var, bu değerleri başka kişiler ağızlarına alamaz veya almamalı diye bir algı;
bu cümleden olarak, kendisini dinlersiniz dinlemezsiniz yıldız tilbe'nin hakkında işlem başlatılan sözleri bu çocuk ölümleri üstüne söylenmiş idi, herkesten kelimelerini seçerek, kılı kırk yararak cevap vermesini bekleyemezsiniz, ama en azından gidip bu konuda ifade vermiş meramını anlatmış, kanunun koruma zırhına sığınmamış, anayasanın 10. maddesi uyarınca "kanun önünde eşitlik" ilkesi uyarınca, herkesten farklı olduğu zanni ile hareket etmemiş. ifade çıkışı yaptığı açıklama tiye alınınca, epey de ağır konuşmuş;
mengü'yü bilmem ama, diğer komedyen kişi popülütesini korumak için bu tarz çıkışlara ihtiyacı var sanırım, yoksa konuyu çarpıtmaya çalıştığı ortada, özgür bir ülkede istediği gibi açıklama yapma özgürlüğüne sahip, ülkeye ait değerlerin belli kişileri ait olduğu gibi bir algı var, bu değerleri başka kişiler ağızlarına alamaz veya almamalı diye bir algı;
devamını gör...
5.
piercing taktığı için sınava alınmayan kız
kurallar ile ilgili ciddi problemimiz var;
bir kural konulduğu zaman bu kuralın tüm herkese uygulanabilir olmasını kabul edemiyoruz.
mesela, araçta kemer takma zorunluluğu hakkında ciddi sıkıntımız var, bu kuraldan muhaf tutulma derindeyiz.
bu kurallardan muaf tutulma, kuralları ve kanunları delme sorunu tepeden tırnağa her yerde var.
bundan bir kaç yıl önce araç muayenesi yapan tüvtürk yönünden, araç camında bulunan bant yasaktı, valiliklere ait makam araçları dahi bu muayeneden geçemiyordu, hatta bununla ilgili tüvtürk e baskı yapılması bile gündeme gelmişti, sonunda baskı işe yaramayınca gidip camdaki filmi söküp muayeneyeden geçirdikten sonra tekrar film yapılmıştı. şimdi kamu araçları dahil tüm araçlar, mafyatik bir şekilde filmli camlı. sorsan niye böyle diye; içinde ailem var diye savunma geliştirirler.
yada başka bir örnek, hız sınırına uymayıp, radara yakalanan kişinin her türlü çirkefliği yaparak cezayı kaldırtma çabası; yabancı bir ülkede olsa, hız sınırını aşan kişi tıpış tıpış cezayı öder, bir daha da hız sınırını aşmamaya dikkat eder; ya türkiye de cezası çirkeflikle kaldırılan kişi hız sınırı kuralı ihlaline zerre dikkat etmez, çünkü bilir ki bir daha ceza yese, her türlü çirkeflikle cezayı tekrar kaldırtır. zaten üç yılda bir vergi affı gelen bir ülkeden söz ediyoruz.
şimdi güncel piercing vakasına dönecek olursak; bu takılı takan kızın ailesi cimer dahil her türlü yola başvurur, hatta ösym dahil bir çok kişi ve kuruma karşı tazminat davası açması yakındır.
bir kural konulduğu zaman bu kuralın tüm herkese uygulanabilir olmasını kabul edemiyoruz.
mesela, araçta kemer takma zorunluluğu hakkında ciddi sıkıntımız var, bu kuraldan muhaf tutulma derindeyiz.
bu kurallardan muaf tutulma, kuralları ve kanunları delme sorunu tepeden tırnağa her yerde var.
bundan bir kaç yıl önce araç muayenesi yapan tüvtürk yönünden, araç camında bulunan bant yasaktı, valiliklere ait makam araçları dahi bu muayeneden geçemiyordu, hatta bununla ilgili tüvtürk e baskı yapılması bile gündeme gelmişti, sonunda baskı işe yaramayınca gidip camdaki filmi söküp muayeneyeden geçirdikten sonra tekrar film yapılmıştı. şimdi kamu araçları dahil tüm araçlar, mafyatik bir şekilde filmli camlı. sorsan niye böyle diye; içinde ailem var diye savunma geliştirirler.
yada başka bir örnek, hız sınırına uymayıp, radara yakalanan kişinin her türlü çirkefliği yaparak cezayı kaldırtma çabası; yabancı bir ülkede olsa, hız sınırını aşan kişi tıpış tıpış cezayı öder, bir daha da hız sınırını aşmamaya dikkat eder; ya türkiye de cezası çirkeflikle kaldırılan kişi hız sınırı kuralı ihlaline zerre dikkat etmez, çünkü bilir ki bir daha ceza yese, her türlü çirkeflikle cezayı tekrar kaldırtır. zaten üç yılda bir vergi affı gelen bir ülkeden söz ediyoruz.
şimdi güncel piercing vakasına dönecek olursak; bu takılı takan kızın ailesi cimer dahil her türlü yola başvurur, hatta ösym dahil bir çok kişi ve kuruma karşı tazminat davası açması yakındır.
devamını gör...
6.
zelenski'nin 20 bin türk'ü katleden örgütü övmesi
her şey aslına döner. ya da zaten var olan şey ortaya çıkar.
zelenski den ne bekleniyor ki, bağımsız bir devlet başkanı mi? abd emrinde olduğu çok belli değil mi? hep abd nin dili ile konuşmadı mi? sanki abd nin ukrayna büyükelçisi gibi davranmadı mi?
20 bin türk'ü öldüren örgütü övmesine şaşırmamak lâzım.
hatta ilerleyen aşamada, cafer dudayev, şamil basayev; ve hatta şeyh şamil'i övücü sözler söylerse sakın şaşırmayın. bunu neden mi yapacak? çünkü rusya bu saydığım üç ismi yok saydığı ve tarihten bile silmeye çalıştığı için, rusyaya karşı olduğu için bunu yapacak. o zaman bizim ülkemizde ki, bazı siyasiler zelenski yi göklere çıkartacak; ama gerçekte olan, "düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığı.
zelenski dost değil, ama buna karşın putin de dost değil,
zelenski den ne bekleniyor ki, bağımsız bir devlet başkanı mi? abd emrinde olduğu çok belli değil mi? hep abd nin dili ile konuşmadı mi? sanki abd nin ukrayna büyükelçisi gibi davranmadı mi?
20 bin türk'ü öldüren örgütü övmesine şaşırmamak lâzım.
hatta ilerleyen aşamada, cafer dudayev, şamil basayev; ve hatta şeyh şamil'i övücü sözler söylerse sakın şaşırmayın. bunu neden mi yapacak? çünkü rusya bu saydığım üç ismi yok saydığı ve tarihten bile silmeye çalıştığı için, rusyaya karşı olduğu için bunu yapacak. o zaman bizim ülkemizde ki, bazı siyasiler zelenski yi göklere çıkartacak; ama gerçekte olan, "düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığı.
zelenski dost değil, ama buna karşın putin de dost değil,
devamını gör...
7.
avustralya'nın türkiye'ye giden vatandaşlarını uyarması
avustralya, kanada, başta olmak üzere, bir çok ülkenin doğal başkanı olarak ingiltere kraliçesinin kabul edildiği bir dünyada, bu ülkelerin sözde bağımsız ülke olarak kabul etmek çok akla mantığa uygun olmasa gerek;
1. dünya savaşında ingiltere; sömürgesi olan ülkelerden askerleri getirtip, kendi adına savaştırıyor; bunu fransa da yapıyor tabiki; yani bir nevi vekaletler savaşı, kendi ana kara ülkesinden savaşa giren asker sayısı çok değil. giren askerlerde, genellikle subay kesiminden; roma imparatorluğunun ördü sistemini kendisine uyarlayıp, uyguluyor. romanın asıl vatandaşları subay kesimi, köleler, istila edilen ülkelerden temin edilen askerler ise nefer kesimini teşkil etmesi gibi.
çanakkale savaşında da, anzak olarak kısaltılan (avusturalya, nev zealand, army, company) ordusu vekalet savaşını yürütüyor. hatta çok komik bir yalan uydurarak, anzak olarak askerleri gaza getiriyor. yalan şu; iki tane osmanlı askeri, taaaa avustralya ya tek başlarına gidip, iki asker kıtada bir kaleye saldırıyorlar, hatta ciddi şekilde hasarda veriyorlar, sonra iki asker ölü ele geçiriliyor; iki aşkının üzerinden osmanlı askeri olduklarına dair belge çıkıyor. tesadüfe bakın ki, bu olay kıtada ki insanların savaşa katılmak istemedikleri bir anda, oluveriyor. sonra bu belge ve saldırı üzerine, kıtada ki askerler; kendi ülkelerini iki asker ile istila (???!!!) etmeye gelen osmanlı ya karşı canla başla savaşıyorlar.
bu hikâye baştan sona uydurma; bildiğin propagadanda. ama bizim kimi türk kaynaklarında da, iki türk şöyle kahramanca çatışarak şehid düştü diye hamasi duygularla anlatılır.
yani demem o ki; bu uyarının adresi, avustralya değil, direkt ingiltere dır.
1. dünya savaşında ingiltere; sömürgesi olan ülkelerden askerleri getirtip, kendi adına savaştırıyor; bunu fransa da yapıyor tabiki; yani bir nevi vekaletler savaşı, kendi ana kara ülkesinden savaşa giren asker sayısı çok değil. giren askerlerde, genellikle subay kesiminden; roma imparatorluğunun ördü sistemini kendisine uyarlayıp, uyguluyor. romanın asıl vatandaşları subay kesimi, köleler, istila edilen ülkelerden temin edilen askerler ise nefer kesimini teşkil etmesi gibi.
çanakkale savaşında da, anzak olarak kısaltılan (avusturalya, nev zealand, army, company) ordusu vekalet savaşını yürütüyor. hatta çok komik bir yalan uydurarak, anzak olarak askerleri gaza getiriyor. yalan şu; iki tane osmanlı askeri, taaaa avustralya ya tek başlarına gidip, iki asker kıtada bir kaleye saldırıyorlar, hatta ciddi şekilde hasarda veriyorlar, sonra iki asker ölü ele geçiriliyor; iki aşkının üzerinden osmanlı askeri olduklarına dair belge çıkıyor. tesadüfe bakın ki, bu olay kıtada ki insanların savaşa katılmak istemedikleri bir anda, oluveriyor. sonra bu belge ve saldırı üzerine, kıtada ki askerler; kendi ülkelerini iki asker ile istila (???!!!) etmeye gelen osmanlı ya karşı canla başla savaşıyorlar.
bu hikâye baştan sona uydurma; bildiğin propagadanda. ama bizim kimi türk kaynaklarında da, iki türk şöyle kahramanca çatışarak şehid düştü diye hamasi duygularla anlatılır.
yani demem o ki; bu uyarının adresi, avustralya değil, direkt ingiltere dır.
devamını gör...
8.
haklı olmaktan yorulmak
klasik "kassandra kompleksi" durumu; yunan mitolojisinde bir karakterdir kassandra; geleceği bilir, insanları uyarır ama kimse onu dinlemez, meczup yerine konur, tüm kehanetleri çıkar.
bir konuda birilerini veya birini uyarırsın, ama ısrarla seni dinlemez; sonra beklenilen risk gerçekleşir, çoğu zaman bu kişi senin onu uyarmadığından dem vurup "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" sözüne eş olayın sorumluluğunu senin üstüne yıkmaya çalışır. bu tür durumlar iş yerinde yaşanıyor ise ve seni dinlemeyen senin amirin ise; amirini bypass edip amirinin üstüne konuyu yazılı olarak anlatan bir evrak sunarsın; ilerleyen aşamada, amirinin üstü olan amirinde seni dinlemez ve beklenilen risk gerçekleşirse, senin sorumluluğun doğmaz, ikramiye bu durumda iki kişiye vurur. ama senin içinde şöyle bir durum olur; iki üst amirinin görevden alınmasına sebep olan lânetli personel; sonradan yeni atanan amir sana hep dikkat edecek, sana gizliden gizliye husumet duyacaktır. ha hatta bazen, seni amirinin pozisyonuna dahi yükseltebilirler, bu işte olması gereken feraset örneğidir.
bir konuda birilerini veya birini uyarırsın, ama ısrarla seni dinlemez; sonra beklenilen risk gerçekleşir, çoğu zaman bu kişi senin onu uyarmadığından dem vurup "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" sözüne eş olayın sorumluluğunu senin üstüne yıkmaya çalışır. bu tür durumlar iş yerinde yaşanıyor ise ve seni dinlemeyen senin amirin ise; amirini bypass edip amirinin üstüne konuyu yazılı olarak anlatan bir evrak sunarsın; ilerleyen aşamada, amirinin üstü olan amirinde seni dinlemez ve beklenilen risk gerçekleşirse, senin sorumluluğun doğmaz, ikramiye bu durumda iki kişiye vurur. ama senin içinde şöyle bir durum olur; iki üst amirinin görevden alınmasına sebep olan lânetli personel; sonradan yeni atanan amir sana hep dikkat edecek, sana gizliden gizliye husumet duyacaktır. ha hatta bazen, seni amirinin pozisyonuna dahi yükseltebilirler, bu işte olması gereken feraset örneğidir.
devamını gör...
9.
cumhurbaşkanımız nobeli hak ediyor
sayın cumhurbaşkanı ve/veya türkiye ne yapsa idi, dış işleri bakanının dediği ödülü alırdı veya bu ödüle aday gösterilebilirdi???
bu birinci soru: cevabı çok basit, hiçbir şey yapmasa idi, veya rusya aleyhine birşeyler yapsa, barış umudu olmadığı yönde negatif enerji yaysa bu ödüle aday gösterilebilirdi. ama şu an ki yapılan tüm eylemler, başta abd olmak üzere tüm batı devletlerinin aleyhine işleyen bir süreç var; türkiye'nin barış umudu yayması, batının plânlarını alt üst etti. bu durumda da, söz konusu ödülle en son aday gösterilecek kişi olacaktır.
ikinci soru da şu; sayın cumhurbaşkanı, mevcut şartlar içinde, ödülü aday gösterilebilir mi????
ismi barış ile birlikte anılsa da, nobel ödüllerinin verilmesinde gözetilen kriterler belli; batının kulu kölesi olacaksınız, ülkenizi argo ifadesi ile satacaksınız, ülkeden kaçan sözde ayrılıkçı lider veya sürgünde ki devrik devlet başkanı felan olacaksınız, hamid karzai gibi, ancak bu şekilde ödül alabilirsiniz. nobel ile ilgili banu avar'ın "sınırlar arasında" programında yaptığı bir program vardı, türkiye den bi ödülü alan kişi de dahil olmak üzere, tüm kişiler ülkeleri ile ilgili olumsuz açıklamalar yaptıkları için ödüle lâyık görülmüşler.
yani bu şartlar altında, sayın cumhurbaşkanımızın bu ödülü alma veya aday gösterilme imkân ve ihtimali yok.
sayın dış işleri bakanı, ya gönlünden geçeni dile getirdi, ya da o da ödüle aday dahi gösterilmeyeceğini bilmesine rağmen, sırf batıyı germek onların sinirlerini bozmak ve belki içlerinde gizledikleri bizim ile ilgili kötü duygularını kusturmak için bile bile söyledi. bu konu biraz ısıtılır ve hatta türkiye ye gelen, yabancı yetkililere yöneltilecek sorularla gündem oluşturursa, batının gerçek niyetini çok net anlarız.
sonuç olarak, sayın bakanım hamlesi bir nevi tuzak gibi geliyor.
bu birinci soru: cevabı çok basit, hiçbir şey yapmasa idi, veya rusya aleyhine birşeyler yapsa, barış umudu olmadığı yönde negatif enerji yaysa bu ödüle aday gösterilebilirdi. ama şu an ki yapılan tüm eylemler, başta abd olmak üzere tüm batı devletlerinin aleyhine işleyen bir süreç var; türkiye'nin barış umudu yayması, batının plânlarını alt üst etti. bu durumda da, söz konusu ödülle en son aday gösterilecek kişi olacaktır.
ikinci soru da şu; sayın cumhurbaşkanı, mevcut şartlar içinde, ödülü aday gösterilebilir mi????
ismi barış ile birlikte anılsa da, nobel ödüllerinin verilmesinde gözetilen kriterler belli; batının kulu kölesi olacaksınız, ülkenizi argo ifadesi ile satacaksınız, ülkeden kaçan sözde ayrılıkçı lider veya sürgünde ki devrik devlet başkanı felan olacaksınız, hamid karzai gibi, ancak bu şekilde ödül alabilirsiniz. nobel ile ilgili banu avar'ın "sınırlar arasında" programında yaptığı bir program vardı, türkiye den bi ödülü alan kişi de dahil olmak üzere, tüm kişiler ülkeleri ile ilgili olumsuz açıklamalar yaptıkları için ödüle lâyık görülmüşler.
yani bu şartlar altında, sayın cumhurbaşkanımızın bu ödülü alma veya aday gösterilme imkân ve ihtimali yok.
sayın dış işleri bakanı, ya gönlünden geçeni dile getirdi, ya da o da ödüle aday dahi gösterilmeyeceğini bilmesine rağmen, sırf batıyı germek onların sinirlerini bozmak ve belki içlerinde gizledikleri bizim ile ilgili kötü duygularını kusturmak için bile bile söyledi. bu konu biraz ısıtılır ve hatta türkiye ye gelen, yabancı yetkililere yöneltilecek sorularla gündem oluşturursa, batının gerçek niyetini çok net anlarız.
sonuç olarak, sayın bakanım hamlesi bir nevi tuzak gibi geliyor.
devamını gör...
10.
erzincan iliç'te siyanür borusunun kırılması
"nerden baksan tutarsızlık"
olay başlı başına vahim, ancak yapılan veya yapılmayan işlemler altın şirketinin korunduğu kollandığı izlenimi veriyor.
bir defa, yapılacak adli soruşturmada, "erzincan cumhuriyet başsavcılığı" emrinde çalışması gereken "adli kolluk" birimi erzincan il jandarma komutanlığı "sicilini" dolduran ve "tayin, özlük hakları" ile ilgili tüm işlemlerde gerçek patron olduğu belli olan, "iç işleri bakanlığı" nın bir memuru gibi hareket ederek, olayı araştırmaya değil, olayın göründüğünden küçük olduğuna dair tavır sergilediği. aynı şekilde valiliğin yaptığı açıklama da, benzer şekilde haraket ettiği ortadadır.
peki ne olacak? vatandaşın zehirlenmesi, yıllar içinde kanser ve diğer hastaliklarla kendisini gösterecek sürecin yaşanacak olması kimsenin umrunda değil mi??? ciddi bir soruşturma yapılabilmesi için, yurt dışından baskı veya eleştiri filan mi gelmeli?
es kaza, bu olayı soruşturmaya kalkan bir adli görevli, üç vakte kadar (3 saat, 3 gün, 3 hafta) içinde tayini çıkma ihtimali olacaktır.
vatandaşın huzur ve refahı mi?
vatandaşın hüzün ve felaketi mi?
olay başlı başına vahim, ancak yapılan veya yapılmayan işlemler altın şirketinin korunduğu kollandığı izlenimi veriyor.
bir defa, yapılacak adli soruşturmada, "erzincan cumhuriyet başsavcılığı" emrinde çalışması gereken "adli kolluk" birimi erzincan il jandarma komutanlığı "sicilini" dolduran ve "tayin, özlük hakları" ile ilgili tüm işlemlerde gerçek patron olduğu belli olan, "iç işleri bakanlığı" nın bir memuru gibi hareket ederek, olayı araştırmaya değil, olayın göründüğünden küçük olduğuna dair tavır sergilediği. aynı şekilde valiliğin yaptığı açıklama da, benzer şekilde haraket ettiği ortadadır.
peki ne olacak? vatandaşın zehirlenmesi, yıllar içinde kanser ve diğer hastaliklarla kendisini gösterecek sürecin yaşanacak olması kimsenin umrunda değil mi??? ciddi bir soruşturma yapılabilmesi için, yurt dışından baskı veya eleştiri filan mi gelmeli?
es kaza, bu olayı soruşturmaya kalkan bir adli görevli, üç vakte kadar (3 saat, 3 gün, 3 hafta) içinde tayini çıkma ihtimali olacaktır.
vatandaşın huzur ve refahı mi?
vatandaşın hüzün ve felaketi mi?
devamını gör...
11.
cemal kaşıkçı davasının suudi arabistan'a devredilmesi
cemal kaşıkçı cinayeti yol kazası;
türkiye'nin yargı alanında ki imajında ciddi bir yara açacağı kesin. bu konuda maalesef çok hasar aldığı zaten, güncel yaşanan olaylardan ayan beyan ortadadır. konuya keşke taaa en başında bir karar verilerek dosyanın suudi arabistan ülkesine gönderse idi; ki bu çok sırıtmazdı. çünkü, büyükelçilik sınırları içi, bir ülkenin toprağı kabul edilir. orada işlenen suçta, o ülkenin yargı sınırı kabul edilir. örneğin, bir uyuşturucu satıcısı çin büyükelçiliği içinde uyuşturucu satsa ve bu tespit olunsa; bu kişi çin'e götürülüp akabinde yargılanıp idam cezası ile cezalandırılabilir.
cemal kaşıkçı olayı, türkiye'nin başına çorap örmek için kurulmuş bir komplo idi, türkiye bu konuda tuzağa düşmedi, ama yargılama ile ilgili olarak ta çok başarılı bir grafik çizmedi.
yargılarının devri ile, yaşanacakları az çok herkes tahmin ediyor. yapilacak yargılama sonrasında, tüm sanıkların öyle veya böyle beraatine karar verilecek; hatta bu davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verilmesi de gündeme gelebilir. yani açılan iddianame, istanbul ağır ceza mahkemesinin yaptığı tüm işlemleri "keemnenyekün" sayıp yoluna devam edebilirler. çünkü yargılanmanın durma kararı ile başka bir ülkeye devreni ilişkin örneklerde çok başarılı bir grafik çizilmediği kesin. birde türkiye yargılamayı devrederken her hangi bir güvence almış değil.
sonuç; iler tutar yani yok,
türkiye'nin yargı alanında ki imajında ciddi bir yara açacağı kesin. bu konuda maalesef çok hasar aldığı zaten, güncel yaşanan olaylardan ayan beyan ortadadır. konuya keşke taaa en başında bir karar verilerek dosyanın suudi arabistan ülkesine gönderse idi; ki bu çok sırıtmazdı. çünkü, büyükelçilik sınırları içi, bir ülkenin toprağı kabul edilir. orada işlenen suçta, o ülkenin yargı sınırı kabul edilir. örneğin, bir uyuşturucu satıcısı çin büyükelçiliği içinde uyuşturucu satsa ve bu tespit olunsa; bu kişi çin'e götürülüp akabinde yargılanıp idam cezası ile cezalandırılabilir.
cemal kaşıkçı olayı, türkiye'nin başına çorap örmek için kurulmuş bir komplo idi, türkiye bu konuda tuzağa düşmedi, ama yargılama ile ilgili olarak ta çok başarılı bir grafik çizmedi.
yargılarının devri ile, yaşanacakları az çok herkes tahmin ediyor. yapilacak yargılama sonrasında, tüm sanıkların öyle veya böyle beraatine karar verilecek; hatta bu davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verilmesi de gündeme gelebilir. yani açılan iddianame, istanbul ağır ceza mahkemesinin yaptığı tüm işlemleri "keemnenyekün" sayıp yoluna devam edebilirler. çünkü yargılanmanın durma kararı ile başka bir ülkeye devreni ilişkin örneklerde çok başarılı bir grafik çizilmediği kesin. birde türkiye yargılamayı devrederken her hangi bir güvence almış değil.
sonuç; iler tutar yani yok,
devamını gör...
12.
öcalan'ın katkısı olmadan barış yolunda mesafe kat edilemez
neyi beklediklerini ve ne yiyip içtiklerini çok merak ediyorum.
30.000 kişinin katili bir kişinin tahliye edilmesi ve sözde barış için muhatap alınması????
eğer bunlar bir şekilde gerçekleşirse; o zaman devletin tamamen bittiği, tam sömürge haline geldiğimiz zaman demektir. sömürge olan bir meclis, saçma sapan kararlarda alır, düşman tanımı dost olarak güncellerde; aynı 1918- 1923 arası istanbul'un durumu gibi bir durum gerçekleşmiş olur.
eğer bunlar olsun istemiyorsak; öncelikle kendi tarihimizi iyi öğrenmeliyiz, gerekirse "kemal tahir" in "esir şehrin insanları" isimli romanını bile okumalıyız.
neden mi? başka türkiye yok!! bizi kimse ülkesine kabul etmeyecektir!
30.000 kişinin katili bir kişinin tahliye edilmesi ve sözde barış için muhatap alınması????
eğer bunlar bir şekilde gerçekleşirse; o zaman devletin tamamen bittiği, tam sömürge haline geldiğimiz zaman demektir. sömürge olan bir meclis, saçma sapan kararlarda alır, düşman tanımı dost olarak güncellerde; aynı 1918- 1923 arası istanbul'un durumu gibi bir durum gerçekleşmiş olur.
eğer bunlar olsun istemiyorsak; öncelikle kendi tarihimizi iyi öğrenmeliyiz, gerekirse "kemal tahir" in "esir şehrin insanları" isimli romanını bile okumalıyız.
neden mi? başka türkiye yok!! bizi kimse ülkesine kabul etmeyecektir!
devamını gör...
13.
ismet özel
》 bir dönem ataol behramoğlu ile yakın arkadaş, aralarından su sızmıyor, askerde iken ataol behramoğlu na mektup yazabilmek için, tedavi ile kurtulabilecek bir dişini çektirmiş (diş çektirince iki gün rapor alındığı için,) iki günde uzun uzun mektup yazmıştır.
》1973 te, bileğini keserek intihar etmeye kalkışıyor, hastaneye filan kaldırılıyor, bu dakikadan sonra meşhur "amentü" şiirini yazıyor.
》ondan sonra islâmi kanada geçiyor, yazdığı yazılar çok müthiş ama sağ/muhafazakâr kesim bu adama karşı hep truva atı gözü ile bakıyor, muhafazakâr kesim tarafından kitapları çok okunmuyor.
》ismet özel in babası polis memurudur, şiirlerinde bundan bahseder zaman zaman.
》orijinal bir şairdir; yalnızca ismini yazdığı ancak henüz dizilerini yazmadığı şiirleri vardır, sanırım bu yönü ile başka bir örneği yoktur. yani şiir kitabında, şiirin ismi var, örneğin "üvey kardeşim cesar" ama şiir dizeleri henüz yok.
》tek bir şiir dizesini yazmak için günlerce uğraşır, grameri harikadır.
》başta "tahrir vazifeleri" olmak üzere, makale tarzı yazıları çok harikadır, insanı düşünmeye sevk eder, yazıları sanki güncel bir olay için yazılmış gibi düşünsekte, bugün okuduğunuzda hala güncelliğini koruduğunu fark edersiniz.
》idealist bir insan/yazar/şairdir. kitapların, best seller olması gibi bir kaygısı yoktur. herkes benim kitabımı okumak zorunda değildir, diye kendisi ile barışık bir insandır.
》şiirleri çok anlaşılmaz, yazıları ise daha da anlaşılmazdır. onun kitabını okuyan, ve seven onu terk etmez, tüm kitaplarını okur.
》 ona karşı, intihar sonrası değişimi nedeni ile kızgın olan sol veya sosyal demokrat düşünceye sahip kişiler, onu yerden yere vururlar (kendisinin bu eleştirilere cevap verdiğini hiç görmedim; en güzel cevabı veriyor görmezden geliyor.)
》 sağ/muhafazakar kesim ise ona hep truva atı muamelesi yapmıştır. onun kitaplarını veya makalelerini okumaktan imtina etmiş, hatta zerre sevgi dahi göstermemişlerdir. ancak islâmi konulara hakimiyeti, kökten sağ/ muhafazakâr çizgide olan kişilerden daha berraktır. sanırım, konuyu çok basit ve yalın ifade edebilmesi de kıskanılmasına sebep olmuştur.
》ilk kez, ismet özel okuyacaklara ilk kitap olarak, "tahrir vazifeleri" kitabından başlamaları önerilir.
》1973 te, bileğini keserek intihar etmeye kalkışıyor, hastaneye filan kaldırılıyor, bu dakikadan sonra meşhur "amentü" şiirini yazıyor.
》ondan sonra islâmi kanada geçiyor, yazdığı yazılar çok müthiş ama sağ/muhafazakâr kesim bu adama karşı hep truva atı gözü ile bakıyor, muhafazakâr kesim tarafından kitapları çok okunmuyor.
》ismet özel in babası polis memurudur, şiirlerinde bundan bahseder zaman zaman.
》orijinal bir şairdir; yalnızca ismini yazdığı ancak henüz dizilerini yazmadığı şiirleri vardır, sanırım bu yönü ile başka bir örneği yoktur. yani şiir kitabında, şiirin ismi var, örneğin "üvey kardeşim cesar" ama şiir dizeleri henüz yok.
》tek bir şiir dizesini yazmak için günlerce uğraşır, grameri harikadır.
》başta "tahrir vazifeleri" olmak üzere, makale tarzı yazıları çok harikadır, insanı düşünmeye sevk eder, yazıları sanki güncel bir olay için yazılmış gibi düşünsekte, bugün okuduğunuzda hala güncelliğini koruduğunu fark edersiniz.
》idealist bir insan/yazar/şairdir. kitapların, best seller olması gibi bir kaygısı yoktur. herkes benim kitabımı okumak zorunda değildir, diye kendisi ile barışık bir insandır.
》şiirleri çok anlaşılmaz, yazıları ise daha da anlaşılmazdır. onun kitabını okuyan, ve seven onu terk etmez, tüm kitaplarını okur.
》 ona karşı, intihar sonrası değişimi nedeni ile kızgın olan sol veya sosyal demokrat düşünceye sahip kişiler, onu yerden yere vururlar (kendisinin bu eleştirilere cevap verdiğini hiç görmedim; en güzel cevabı veriyor görmezden geliyor.)
》 sağ/muhafazakar kesim ise ona hep truva atı muamelesi yapmıştır. onun kitaplarını veya makalelerini okumaktan imtina etmiş, hatta zerre sevgi dahi göstermemişlerdir. ancak islâmi konulara hakimiyeti, kökten sağ/ muhafazakâr çizgide olan kişilerden daha berraktır. sanırım, konuyu çok basit ve yalın ifade edebilmesi de kıskanılmasına sebep olmuştur.
》ilk kez, ismet özel okuyacaklara ilk kitap olarak, "tahrir vazifeleri" kitabından başlamaları önerilir.
devamını gör...
14.
ortaklarını ikna et zina suç sayılsın
zina, bakış açısı ile, yaklaşım doğru;
islâm dini kurallarına göre de, zinanın artması kıyamet alâmetlerinden olduğu söylenir.
katolik hristiyanlar ve dindar yahudiler açısından da zina günah kabul olunur.
ancak, zinanın ceza yasaları ile yaptırıma bağlanması çok zor gibi; bir de yaptırıma bağlandı, suçun işlendiğine ilişkin delil olarak, hangi unsurları kabul edeceksiniz? evli olmayan iki karşı cinsin aynı otel odasında veya taraflardan birisinin evinde bulunması tek başına suçun işlendiği hususuna karine teşkil eder mi? aynı elinde kürek ile 1.derece sit alanına girene "tarihî eser kaçakçısı" suçu ile suçlanması gibi. hani bir fıkra anlatılır ya, "suç aletinin" bulunması tek başına suç işlediğinin delili olması ile ilgili; burada da birisi bayan, diğeri erkek iki kişinin aynı odada veya aynı odada olmasa bile aynı evin içinde bulunması zina suçuna delil sayılır mi? sayılmalı mı?
hadi bir an için, bu suçun yeniden kanunen geri diriltildiğini düşünürsek;
islâmi hassasiyeti olduğunu söyleyen ve libiosu yüksek ve hatta aylık geliri tl bazında 100.000 tl civarı olan bir kişinin, resmi nikâhlı eşi dahil, toplam üç veya dört bayan ile "binbir gece masalı" misali (şehrezat in anlattığı "binbir gece masalları" abbasi halifesi "{harun reşid}" döneminde geçmektedir. bu masallarda baş kahraman da yine aynı halefi olduğu söylenir. şehrezat, her akşam halife harun reşid'e bambaşka hikâyeler anlatır, tabi o dönemde televizyon ve internet olmayınca) hayat sürüyor; zina suçunu işleyen kişilerden tek farkı, resmi nikâhlı eşi dahil, dört bayan ile de imam nikâhı ile evli olması, olduğu söylenir.
yani şu: o kişi birisi ile dini nikâh kıymadan birlikte olduğu için, zina suçunu işliyor (ki kur-an i kerim de sanırım "nisa" süresinde de, gerçekten böyle deniyor; yani evet bu teknik olarak zina eylemi oluyor, ve zani (zina yapan) günah işlemiş oluyor.) ancak diğer kişi dört eşine de dini nikâh kıydığı için, zina eylemi içinde değil???? birde diyelim ki, bu kişi işi daha da abarttı, daha güzel veya daha genç veya her neyse farklı bir bayan daha gördü, onu da nikâhı altına almak istedi, ama dört yabancı sınırı olduğu için; önceki dörtten birisini "talak" ile boşadı, yeni dördüncü eşe nikâh kıydı; nikâhı atılan kadını toplumsal olarak koruyacak mekânizma ne şimdi? sürekli gözden düşmemek için efor sarf etmesi mi, gerekiyor? aksi halde kanunen hiç bir güvencesi olmadan kapı dışarı edilebiliyor.
sakın yanlış anlaşılmasın, zina yi savunmuyorum. ancak zina nin günah olduğunu peşinen kabul ettikten sonra, diğer durum da bol paralı beyfendi nin zina suçunu yada eylemini işleyenden temelde çok farkı yok; sadece dini nikâh kıyıyor;
allaha karşı sanki hile yapılıyor gibi ama tam bilemedim.
birde dört bayana nikâh kıymanın mezhepler arasında farklı hükümleri var; bir mezhebe göre, ilk resmi nikâhlı eşin, kendisinden sonra ki her bayan için açık rıza göstermesi gerekiyor. ne demek açık rıza??? 1. kadına, erkek gidip 2. kadından bahsedip rıza göstermesini isteyecek!!! eğer 1. kadın (eş) rıza göstermezse kıyılan nikâhta sıkıntılı; hadi diyelim ki 1. eş/kadını ikna etti, 2. eşi/bayana nikâh kıydı, 3. eş/bayan için, 1 ve 2. eşin açık rızasına ihtiyaç var.
ahaa burdada büyük bir kriz çıktı; dört eşi olan bu kişilerin, sonraki her eş için önceki eşlerden rıza almadıkları, 2 ve sonraki tüm eşlerin, zina yapılan kadınlardan çok farklı bir yaşama mahkum olmadıkları ortada;
neyse bu konu sosyolojik bir konu;
zina, konusu dini nikâh açısındanda, müctehidler tarafından tüm yönleri ile tartışılması, islami açıdan binbir gece masalı yaşayan uyanıkların durumu kendilerine izah olunması diye düşünüyorum.
neyse çok uzun yazı olmuş; sabır ile okuyanlara selâm olsun.
islâm dini kurallarına göre de, zinanın artması kıyamet alâmetlerinden olduğu söylenir.
katolik hristiyanlar ve dindar yahudiler açısından da zina günah kabul olunur.
ancak, zinanın ceza yasaları ile yaptırıma bağlanması çok zor gibi; bir de yaptırıma bağlandı, suçun işlendiğine ilişkin delil olarak, hangi unsurları kabul edeceksiniz? evli olmayan iki karşı cinsin aynı otel odasında veya taraflardan birisinin evinde bulunması tek başına suçun işlendiği hususuna karine teşkil eder mi? aynı elinde kürek ile 1.derece sit alanına girene "tarihî eser kaçakçısı" suçu ile suçlanması gibi. hani bir fıkra anlatılır ya, "suç aletinin" bulunması tek başına suç işlediğinin delili olması ile ilgili; burada da birisi bayan, diğeri erkek iki kişinin aynı odada veya aynı odada olmasa bile aynı evin içinde bulunması zina suçuna delil sayılır mi? sayılmalı mı?
hadi bir an için, bu suçun yeniden kanunen geri diriltildiğini düşünürsek;
islâmi hassasiyeti olduğunu söyleyen ve libiosu yüksek ve hatta aylık geliri tl bazında 100.000 tl civarı olan bir kişinin, resmi nikâhlı eşi dahil, toplam üç veya dört bayan ile "binbir gece masalı" misali (şehrezat in anlattığı "binbir gece masalları" abbasi halifesi "{harun reşid}" döneminde geçmektedir. bu masallarda baş kahraman da yine aynı halefi olduğu söylenir. şehrezat, her akşam halife harun reşid'e bambaşka hikâyeler anlatır, tabi o dönemde televizyon ve internet olmayınca) hayat sürüyor; zina suçunu işleyen kişilerden tek farkı, resmi nikâhlı eşi dahil, dört bayan ile de imam nikâhı ile evli olması, olduğu söylenir.
yani şu: o kişi birisi ile dini nikâh kıymadan birlikte olduğu için, zina suçunu işliyor (ki kur-an i kerim de sanırım "nisa" süresinde de, gerçekten böyle deniyor; yani evet bu teknik olarak zina eylemi oluyor, ve zani (zina yapan) günah işlemiş oluyor.) ancak diğer kişi dört eşine de dini nikâh kıydığı için, zina eylemi içinde değil???? birde diyelim ki, bu kişi işi daha da abarttı, daha güzel veya daha genç veya her neyse farklı bir bayan daha gördü, onu da nikâhı altına almak istedi, ama dört yabancı sınırı olduğu için; önceki dörtten birisini "talak" ile boşadı, yeni dördüncü eşe nikâh kıydı; nikâhı atılan kadını toplumsal olarak koruyacak mekânizma ne şimdi? sürekli gözden düşmemek için efor sarf etmesi mi, gerekiyor? aksi halde kanunen hiç bir güvencesi olmadan kapı dışarı edilebiliyor.
sakın yanlış anlaşılmasın, zina yi savunmuyorum. ancak zina nin günah olduğunu peşinen kabul ettikten sonra, diğer durum da bol paralı beyfendi nin zina suçunu yada eylemini işleyenden temelde çok farkı yok; sadece dini nikâh kıyıyor;
allaha karşı sanki hile yapılıyor gibi ama tam bilemedim.
birde dört bayana nikâh kıymanın mezhepler arasında farklı hükümleri var; bir mezhebe göre, ilk resmi nikâhlı eşin, kendisinden sonra ki her bayan için açık rıza göstermesi gerekiyor. ne demek açık rıza??? 1. kadına, erkek gidip 2. kadından bahsedip rıza göstermesini isteyecek!!! eğer 1. kadın (eş) rıza göstermezse kıyılan nikâhta sıkıntılı; hadi diyelim ki 1. eş/kadını ikna etti, 2. eşi/bayana nikâh kıydı, 3. eş/bayan için, 1 ve 2. eşin açık rızasına ihtiyaç var.
ahaa burdada büyük bir kriz çıktı; dört eşi olan bu kişilerin, sonraki her eş için önceki eşlerden rıza almadıkları, 2 ve sonraki tüm eşlerin, zina yapılan kadınlardan çok farklı bir yaşama mahkum olmadıkları ortada;
neyse bu konu sosyolojik bir konu;
zina, konusu dini nikâh açısındanda, müctehidler tarafından tüm yönleri ile tartışılması, islami açıdan binbir gece masalı yaşayan uyanıkların durumu kendilerine izah olunması diye düşünüyorum.
neyse çok uzun yazı olmuş; sabır ile okuyanlara selâm olsun.
devamını gör...
15.
reservoir dogs
pulp fiction (ucuz roman) kadar sevilmese de, yinede ortalamanın (neyin ortalaması, izlenebilir film ortalaması, imdb puanı, eleştirmen bilmem nesi haricinde) seyir zevki olarak, güzel bir film. tabiki klasik tarantino gerçeği, bol bol kan, savrulan insan bedenleri, gerekli gereksiz işkencevari aşırı şiddet sahneleri olan bir film.
mantık hatası şurada olduğunu hep düşündürmüştür bana; çete içine sızan polisi tespit etmek çok zor olmasa gerek. tespit ettikten sonra, film mantığı ve mafya felsefesine göre yapılması gereken belli. ama film size onu vermiyor. bu noktada, jean reno'nun "leon" filmini düşünelim. evi çepeçevre polis ile kuşatıldıktan sonra, kızı polisin elinden tereyağından kıl çeker gibi kurtardıktan sonra, (ki bu aşamada eve kapıyı kırarak giren polisler, evin giriş kapısının hemen üstünde tavan kısmına saklanarak tek kişi hayatta kalmayacak şekilde öldürüyor), evde bulunan itfaiyeci baltası ile evin baca kısmında kızın geçeceği kadar delik açmaya çalışır... neyse sonuç kısmına hızlıca geleyim, leon üstünde itfaiyeci elbisesi ve kafasında kaskı ile dışarı çıkar, özgürlüğe bir adım kalmıştır ama dur orada kötü adam onu vurur, hemen yanına gelir "erol taş vari" bir gülüş atar. ama son gülen leon olur, vücudunda el bombaları ve kötü adam konuşurken pimlerini çoktan çekmiş, hektor salanca vari bir gülüş atar gustavo frig misali kötü adama. (bu el borsasının pilini çekme sahnesi le case de papel de, tokyo tarafından da yinelenir. ancak burada seyirci hazırlıklıdır, bu kadar ağır çatışma sonrası, tokyo yanına bir kaç kişiyi illaki alacaktır),
çok uzadı, sonuçta çeteye sızan polisin hayatta kalması çok mantıklı gelmedi bana.
mantık hatası şurada olduğunu hep düşündürmüştür bana; çete içine sızan polisi tespit etmek çok zor olmasa gerek. tespit ettikten sonra, film mantığı ve mafya felsefesine göre yapılması gereken belli. ama film size onu vermiyor. bu noktada, jean reno'nun "leon" filmini düşünelim. evi çepeçevre polis ile kuşatıldıktan sonra, kızı polisin elinden tereyağından kıl çeker gibi kurtardıktan sonra, (ki bu aşamada eve kapıyı kırarak giren polisler, evin giriş kapısının hemen üstünde tavan kısmına saklanarak tek kişi hayatta kalmayacak şekilde öldürüyor), evde bulunan itfaiyeci baltası ile evin baca kısmında kızın geçeceği kadar delik açmaya çalışır... neyse sonuç kısmına hızlıca geleyim, leon üstünde itfaiyeci elbisesi ve kafasında kaskı ile dışarı çıkar, özgürlüğe bir adım kalmıştır ama dur orada kötü adam onu vurur, hemen yanına gelir "erol taş vari" bir gülüş atar. ama son gülen leon olur, vücudunda el bombaları ve kötü adam konuşurken pimlerini çoktan çekmiş, hektor salanca vari bir gülüş atar gustavo frig misali kötü adama. (bu el borsasının pilini çekme sahnesi le case de papel de, tokyo tarafından da yinelenir. ancak burada seyirci hazırlıklıdır, bu kadar ağır çatışma sonrası, tokyo yanına bir kaç kişiyi illaki alacaktır),
çok uzadı, sonuçta çeteye sızan polisin hayatta kalması çok mantıklı gelmedi bana.
devamını gör...
16.
bebeğini öldürdü iftirasına uğrayan babanın hapishanede kendini asması
bunun adı kamu oyu baskısıdır. çocukta morluk vs varsa, ailesi veya çoğunlukla babası kesin darp etmiştir önyargısı sonucu, babanın tutuklamaya sevk edilmesi sonucu, sulh ceza hâkimliğininde twiterde bombardımana tutulmamak, ve olası aile bakanlığı şikâyeti sonrasında soruşturma geçirmemek için garanti olsun diye babayı tutuklaması dır.
aile içi şiddet kavramı veya sorunsalı çerçevesinde, tüm sorunların kaynağının "baba" olarak görülmesi. mayıs 2022 tarihinde çıkan kanun değişikliği bile, "baba-koca" peşinen suçludur; ona ceza verilirken "allah ne verdiyse" diye davranılması durumu;
her olayın kendi özel durumuna göre davranılması gerekirken; kocaya-babaya karşı önyargı ile davranılması; bu önyargı yalnızca bizde yok, abd de var; güncel örneği johny deep olayı, sanatçı henüz yargılanmadan tüm film anlaşmaları vs iptal edildi, bir nevi linçe tabi tutuldu, şimdi adamın jüri ve mahkeme kararı ile suçsuz olduğu ortaya çıktı; bu davayı tüm dünya canlı yayında takip etti.
kadına şiddet maalesef büyük bir sorun, ve esas büyük sorun şu ki, esas problemli alana ulaşılamamış olması; kolluk veya adliyeye yansıyan olay sayısı 20 ise henüz yansımayan 80 adet daha olay vardır. türkiye dahil, tüm ülkelerde bu durum böyledir. örneğin çocuğun nitelikli cinsel istismarı maalesef adliye intikal eden suçun 4 katı dahası karanlıkta kalmaktadır. bunda şehrin yöneticilerinin, şehrin isminin kötüye çıkmasının önüne geçmek için, bu tarz suçları çoğu zaman kapatma eğilimi göstermeleri; çoğunlukla çocuk yuvasında yaşanan olaylarda, cinsel istismar zanlısının tayini a ilçesinden b ilçesine tayin edilerek, sorun öteleniyor, hatta b şehrindeki çocuk yuvasında kalan çocuklarda tehdit altında kalıyor; neden? çünkü kurum yıpratılmalısın diye;
bu konuda yapılan çalıştay, seminer de filan, aile bakanlığı yetkililerine ödül filan veriliyor, ama yukarda ayrıntılı açıkladığım sorun hep halının altına süpürülüyor;
biliyorum konu haksız suçlandığı için intihar eden kişi idi ama bu konu çok önemli; çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunda, hemen herkes sorumluluk almalı, diye açıklama yapmak istedim.
aile içi şiddet kavramı veya sorunsalı çerçevesinde, tüm sorunların kaynağının "baba" olarak görülmesi. mayıs 2022 tarihinde çıkan kanun değişikliği bile, "baba-koca" peşinen suçludur; ona ceza verilirken "allah ne verdiyse" diye davranılması durumu;
her olayın kendi özel durumuna göre davranılması gerekirken; kocaya-babaya karşı önyargı ile davranılması; bu önyargı yalnızca bizde yok, abd de var; güncel örneği johny deep olayı, sanatçı henüz yargılanmadan tüm film anlaşmaları vs iptal edildi, bir nevi linçe tabi tutuldu, şimdi adamın jüri ve mahkeme kararı ile suçsuz olduğu ortaya çıktı; bu davayı tüm dünya canlı yayında takip etti.
kadına şiddet maalesef büyük bir sorun, ve esas büyük sorun şu ki, esas problemli alana ulaşılamamış olması; kolluk veya adliyeye yansıyan olay sayısı 20 ise henüz yansımayan 80 adet daha olay vardır. türkiye dahil, tüm ülkelerde bu durum böyledir. örneğin çocuğun nitelikli cinsel istismarı maalesef adliye intikal eden suçun 4 katı dahası karanlıkta kalmaktadır. bunda şehrin yöneticilerinin, şehrin isminin kötüye çıkmasının önüne geçmek için, bu tarz suçları çoğu zaman kapatma eğilimi göstermeleri; çoğunlukla çocuk yuvasında yaşanan olaylarda, cinsel istismar zanlısının tayini a ilçesinden b ilçesine tayin edilerek, sorun öteleniyor, hatta b şehrindeki çocuk yuvasında kalan çocuklarda tehdit altında kalıyor; neden? çünkü kurum yıpratılmalısın diye;
bu konuda yapılan çalıştay, seminer de filan, aile bakanlığı yetkililerine ödül filan veriliyor, ama yukarda ayrıntılı açıkladığım sorun hep halının altına süpürülüyor;
biliyorum konu haksız suçlandığı için intihar eden kişi idi ama bu konu çok önemli; çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunda, hemen herkes sorumluluk almalı, diye açıklama yapmak istedim.
devamını gör...
17.
her biriniz kendi alanınızda bir recep tayyip erdoğan olacaksınız
harbiye de okuyan, askeri okul öğrencilerini motive etmek için, "her biriniz geleceğin, mustafa kemal'lerisiniz" cümlesi söylenir.
bu cümleden olarak, gözünü budaktan esirgemeyen zekai aksakallı, ismail metin temel gibi korkusuz askerler yetişmiş midir? yetişmiştir.
kurmay dediğin yaşanan bir kriz anında, elindeki imkânlar ile krizi en pratik nasıl çözerim diyen ve kafasında en az duruma uyan 10 savaş senaryosu olan, örneğin hava desteğini yitirince geri çekilip, tank desteği ile yarma harekâtını denemeyi göze alabilmeli. tabi bunlar salon subaylığı ile olmuyor, vatan piyadenin süngüsü ile süslenmeden kurtulmuyor.
ne diyordu orhan veli;
şu vatan için neler yaptık,
kimimiz öldü...
konu ne idi? ha evet, "hepiniz geleceğin, mustafa kemal'lerisiniz"
bu cümleden olarak, gözünü budaktan esirgemeyen zekai aksakallı, ismail metin temel gibi korkusuz askerler yetişmiş midir? yetişmiştir.
kurmay dediğin yaşanan bir kriz anında, elindeki imkânlar ile krizi en pratik nasıl çözerim diyen ve kafasında en az duruma uyan 10 savaş senaryosu olan, örneğin hava desteğini yitirince geri çekilip, tank desteği ile yarma harekâtını denemeyi göze alabilmeli. tabi bunlar salon subaylığı ile olmuyor, vatan piyadenin süngüsü ile süslenmeden kurtulmuyor.
ne diyordu orhan veli;
şu vatan için neler yaptık,
kimimiz öldü...
konu ne idi? ha evet, "hepiniz geleceğin, mustafa kemal'lerisiniz"
devamını gör...
18.
kur’an kursunda tecavüz davasını haberleştiren kanallara ceza verilmesi
yalan haber olmadığı sürece, haberin iletilmesinin engellenmemesi gerekiyor. ancak türkiye'nin bu konuda ki karnesi çokta başarılı sayılmaz. takriri sükun yasası; gibi resmi anlamda çıkartılan yasalar bulunuyor.
olayın diğer boyutunda ise; çocuğun nitelikli cinsel istismarı eyleminde, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı alınacaktır. yani dosya mahkeme (kovuşturma) aşamasına kadar kamudan gizlenecektir. bu gizliliğin amacı, soruşturmanın selameti, mağdur olan çocukların ifşa edilmesinin önüne geçilmesidir. yoksa, amaç suçun örtbas edilmesi değildir. bu cümleden olarak; kısıtlama kararı (cmk 153. madde) bulunan bir dosya da; karara rağmen yasa-dışı yollardan dosya hakkında bilgi alınıp, bunun haber yapılması suç teşkil edecektir.
çocuklar ile ilgili haber yaparken, çok dikkatli olunmalıdır. kaş yapayım derken göz çıkartmamamız gerekir.
olayın diğer boyutunda ise; çocuğun nitelikli cinsel istismarı eyleminde, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı alınacaktır. yani dosya mahkeme (kovuşturma) aşamasına kadar kamudan gizlenecektir. bu gizliliğin amacı, soruşturmanın selameti, mağdur olan çocukların ifşa edilmesinin önüne geçilmesidir. yoksa, amaç suçun örtbas edilmesi değildir. bu cümleden olarak; kısıtlama kararı (cmk 153. madde) bulunan bir dosya da; karara rağmen yasa-dışı yollardan dosya hakkında bilgi alınıp, bunun haber yapılması suç teşkil edecektir.
çocuklar ile ilgili haber yaparken, çok dikkatli olunmalıdır. kaş yapayım derken göz çıkartmamamız gerekir.
devamını gör...
19.
yaş ilerledikçe azalan şeyler
değişime veya değiştirmeye olan inancın azalır:
zaman geçtikçe, bir şeylerin değişeceğine olan inancın azalır, bir nevi yanan mumum her lâhza azalması tükenmesi gibi bir şeydir. mum demişken, eski mısırda ve islâm döneminde arabistanda mum saat ölçü birimi olarak kullanılmış. mum un 15 dakika, yarım saat, ve 1 saatte yandığı kısmı hesap ederek, mum üstünde ilgili saat kısımlarını çizgi ve farklı renkli boyalar ile belirgin hale getirmişler, mum yandıkça saat hakkında net bilgiye sahip olmuşlar. senkronize düşünüldüğünde çok modern bir tasarım. hatta hz ömer'in devlet işinde kullandığı mum ile özel işin de kullandığı mumun farklı olması durumuda anlatılan örnek davranışlardandır. ama, konu bu değil.
zaman ilerledikçe, değişime olan inancın sarsılır, tükenir demiyorum çünkü ümit her zaman vardır, ama tükenir, azalır.
zaman geçtikçe, bir şeylerin değişeceğine olan inancın azalır, bir nevi yanan mumum her lâhza azalması tükenmesi gibi bir şeydir. mum demişken, eski mısırda ve islâm döneminde arabistanda mum saat ölçü birimi olarak kullanılmış. mum un 15 dakika, yarım saat, ve 1 saatte yandığı kısmı hesap ederek, mum üstünde ilgili saat kısımlarını çizgi ve farklı renkli boyalar ile belirgin hale getirmişler, mum yandıkça saat hakkında net bilgiye sahip olmuşlar. senkronize düşünüldüğünde çok modern bir tasarım. hatta hz ömer'in devlet işinde kullandığı mum ile özel işin de kullandığı mumun farklı olması durumuda anlatılan örnek davranışlardandır. ama, konu bu değil.
zaman ilerledikçe, değişime olan inancın sarsılır, tükenir demiyorum çünkü ümit her zaman vardır, ama tükenir, azalır.
devamını gör...
20.
hz. muhammed'in hayatı
martin lings'in, peygamber efendimiz hz muhammedin (s.a.v.) hayatını anlattığı kitap çok mükemmel bir siyer; bildiğim kadarı ile siyer ödüllü bir kitap.
bu kitabı, diyanet yayınevinden aldığım yine peygamber efendimizin hayatını anlatan bir kitap ile eş zamanlı olarak, okudum. martin lings'in kitabı inanılmaz detaylı bir siyer, diyanetin siyeri çoğu yerde, olayları anlatmak yerine kişileri savunmaya geçiyor, örneğin diyor ki; hz ayşe evlendiğinde yabancıların dediği gibi 10 yaşında değildi, daha büyüktü gibi açıklama getirmeye çalışıyor, martin lings ise konuyu doğum tarihini ve bilinen evlilik tarihini belirtiyor.
ha keza savaşlarda kimlerin katılıp kimlerin katılmadığını ayrıntılı bir biçimde anlatıyor; örneğin, hz osman'ın bedir ve uhud savaşlarına katılmadığını açıklıyor. uhud savaşında, hz ömer'in bir an korku içinde olduğunu, sonra durup toparlandığını anlatıyor. hz ömer ile peygamber efendimizin arasında savaş öncesinde mevzi belirlenmesinde geçen diyaloglar çok ayrıntılı, mekkeli müşrikler ile yaşanan barış anlaşmasında çok taviz verildiğini düşünen hz ömer'in peygamber efendimiz ile yaşadığı kısmî tartışma, ve sonrasında peygamber efendimizin insanlardan biat alması. yine uhud savaşında, oylama yapılması gençlerin savaşı şehrin dışında yapılmasını istemesi, bunun islâm ümmeti için zor bir savaş olacağını söylüyor ve karşı çıkıyor hz ömer.
birde, martin lings'in kitabı tüm olayları bölüm bölüm anlatıyor, bu da okuma açısından da kolaylık oluyor, tarihi kronoloji açısından da anlaşılır oluyor; kronolojiye kitabın sonuna kadar riayet ediyor.
daha önce peygamber efendimizin hayatını başka kitaptan okumuşsanızda, birde bu kitaptan okumanızı öneririm. bu kitabı okuduktan sonra, islâm tarihine olan ilginiz kesinlikle artacaktır; hatta peygamberimizin ölümü sonrasında yaşanan olayları da merak edip kitap okuma isteği doğacaktır. bu dönem için ise; "ahmet akbulut" un "sahabe dönemi iktidar çatışması (veya kavgası)" önerilir.
bu kitabı, diyanet yayınevinden aldığım yine peygamber efendimizin hayatını anlatan bir kitap ile eş zamanlı olarak, okudum. martin lings'in kitabı inanılmaz detaylı bir siyer, diyanetin siyeri çoğu yerde, olayları anlatmak yerine kişileri savunmaya geçiyor, örneğin diyor ki; hz ayşe evlendiğinde yabancıların dediği gibi 10 yaşında değildi, daha büyüktü gibi açıklama getirmeye çalışıyor, martin lings ise konuyu doğum tarihini ve bilinen evlilik tarihini belirtiyor.
ha keza savaşlarda kimlerin katılıp kimlerin katılmadığını ayrıntılı bir biçimde anlatıyor; örneğin, hz osman'ın bedir ve uhud savaşlarına katılmadığını açıklıyor. uhud savaşında, hz ömer'in bir an korku içinde olduğunu, sonra durup toparlandığını anlatıyor. hz ömer ile peygamber efendimizin arasında savaş öncesinde mevzi belirlenmesinde geçen diyaloglar çok ayrıntılı, mekkeli müşrikler ile yaşanan barış anlaşmasında çok taviz verildiğini düşünen hz ömer'in peygamber efendimiz ile yaşadığı kısmî tartışma, ve sonrasında peygamber efendimizin insanlardan biat alması. yine uhud savaşında, oylama yapılması gençlerin savaşı şehrin dışında yapılmasını istemesi, bunun islâm ümmeti için zor bir savaş olacağını söylüyor ve karşı çıkıyor hz ömer.
birde, martin lings'in kitabı tüm olayları bölüm bölüm anlatıyor, bu da okuma açısından da kolaylık oluyor, tarihi kronoloji açısından da anlaşılır oluyor; kronolojiye kitabın sonuna kadar riayet ediyor.
daha önce peygamber efendimizin hayatını başka kitaptan okumuşsanızda, birde bu kitaptan okumanızı öneririm. bu kitabı okuduktan sonra, islâm tarihine olan ilginiz kesinlikle artacaktır; hatta peygamberimizin ölümü sonrasında yaşanan olayları da merak edip kitap okuma isteği doğacaktır. bu dönem için ise; "ahmet akbulut" un "sahabe dönemi iktidar çatışması (veya kavgası)" önerilir.
devamını gör...