oguz kagan yazar profili

oguz kagan kapak fotoğrafı
oguz kagan profil fotoğrafı
rozet
karma: 4617 tanım: 337 başlık: 4 takipçi: 24

son tanımları


distopya

baskıcı rejimler, tek tipleştirme; köleleştirme; insanlar üstünde deneyler gibi kavramlar işlenir;
sylvester stallone oynadığı "cezalandırıcı" isimli film de böyle ilginç bir dünya dan bahsediliyordu;
insanların dondurucuda dondurularak cezalandırıldığı bir dünya;

yine; "azınlık raporu" isimli filmde de, insanlar daha suçları işlemeden önce bu tespit edilip; insanların henüz eyleme geçmemiş davranışları, düşünceleri cezalandırılıyordu;
soru şu; eyleme geçmemiş düşünce cezalandırılır mi???
ki bu soru da tartışılıyordu filmde;
önleyici kolluk dedikleri kavram;

günümüzde, boşanma aşamasında ki insanların, evine girip, eşini çocuklarını bıçakla katlettikten sonra intihar ettiği bir ortamda; böyle önleyici bir kolluk olsa işe yarar mı sorusu geliyor!!!

ha keza; insanların girdikleri güvenlikli bir bölgeye, sorunlu oldukları kişilerin alınmaması, örneğin boşanma aşamasında ki eşlerinden steril bir alan; steril alanlar oluşturulamaz mi?
devamını gör...

dreyfus olayı

dreyfus savunması; hukukî metinlerde geçen meşhur savunmalardan kabul edilir. socrates'in savunması da meşhur olanlar arasındadır.
fransa de yahudi karşıtlığının direkt yansıması olan gerçekten yaşanmış bir olaydır. fransız yazar emile zola (ki kendisi de yüzbaşı dreyfus gibi yahudi dir), bu uğurda, dreyfus u savunmak adına gazetelerde yazmış çizmiştir. hatta evinin aranması gibi bir durum da söz konusudur. (yakın dönem "subay ve casus" filmi izlenebilir; ki trt 2 de yayınlandı.)

konu ırkçılığa gelince, akla hep almanlar ve dolayısı ile hit-ler gelir; ve fakat, fransızların ırkçılık konusunda, yahudi karşıtlığı konusunda aslında yatacak yerleri yoktur. ha keza, stalin de polonya da ki yahudileri ve çingeneleri, hit-ler ile birlik olup, katletmiştir (bu konuda yazılmış kitaplar bulunmaktadır. hatta "enigma" isimli bir film de bu konuya değinilir; "enigma" isminde iki film var, eski tarihli olan dır.)
nâzım hikmet'in böyle bir mektubunun olduğunu bilmiyordum; nâzım hikmet 'in ailesinin, göçmen oldukları, islamiyete geçtiği bilinen bir gerçektir. hatta dedesi mehmet ali paşanın müslüman olmadığı gibi bir iddia da bulunmaktadır.
nâzım hikmet te, belki de dedesi ile ilgili söylenenlere atfen, ironik bir şey yazmak istemiş olabilir; dreyfus un dışlanması ötekileştirilmesi gibi kendisinin ötekileştirilmesi;
nazım hikmet in kore'ye giden türk askerleri için yazdığı bir şiir vardı; 25 sent; çok dramatik, bir şiir;
abd nin ta o yıllarda, türk askerine bakışını ortaya koyan bir tespit içeriyor. ki abd nin bakış açısı hala aynı ;,,,
"olta da ki balığa, yem vermeye gerek yok"
devamını gör...

türkiye'nin olmadığı bir dünya ne kaybederdi sorunsalı

çok şey kaybedeceği kesin, şöyle ki; bir çok ülke kendi tarihinden bahsederken türkleri anmaya mecbur, bir çırpıda sayılacak ülkeler arasında, yunanistan, bulgaristan, romanya, sırbistan gelir.
diyeceksiniz ki; şu an için türkiye nin olmaması bu ülkelere veya dünyaya ne kaybettirir?? şu an iran ve orta-doğu ile temassız aracısız sınır komşusu olurlar. hani hep deriz ya türkiye'nin jeo-politik konumu diye; işte o konum bir çok açıdan bizi zorluyor, terörle mücadele anlamında. şimdi türkiye aradan çekilirse veya türkiye tamamen yok olursa, (sevr; syse-picot gibi anlaşmalar) bu durum ortadoğunun anadolu içlerine kadar gelmesi sonucunu doğuracaktır.
devamını gör...

enerji bakanımızdan müthiş tasarruf tedbirleri

isveç te otellerde, tasarruf ile ilgili uyarı metinlerini hatırlattı;
* içinde metal bulunan her hangi bir şeyi lütfen çöpe atmayın, şurada bulunan kutuya atın, isveç sanayi için her metale ihtiyacımız var.

- (isveç te) ayrıca volvo 'nun ceo su bile, yemeğini sefer tasında evinden getirirmiş;
- (yine isveç te) bir iş yerine gittiğinizde size en fazla bitki çayı tarzı bir şey ikram edilirmiş; çok büyük bir alışveriş sonrasında kahve ikram edilirmiş.
- (yine isveç te) tüm dünyaya (ya da özellikle türkiye'ye) #ikea marka mobilyalarını satmalarına rağmen, kendileri mobilyalarını yıllarca kullanırlarmış,
ğibi örnekler çoğaltılabilir.

enerji tasarrufu ile ilgili olmasada, otellerde uygulanan #"herşey dâhil"# sisteminin derhal terk edilmesi lâzım; otellerde, dinlenme tesislerinde uygulanan "self servis" olayına geçilmeli ki yiyecek israfının önüne geçilebilir.
devamını gör...

çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak

bir çok yazar; tembellik, tam beni anlatıyor gibi cevap vermiş.
ve fakat, çok şey yapmak isteyen bir kişi, tembel olamaz; istek ve tembellik birbirine fersah fersah uzak kavramlar. biri varken birisi olamaz yani.
akla şu soru gelir o zaman; istek li olunmasına rağmen, neden elde var 0?
bunun farklı sebepleri olabilir; yöntem den kaynaklanıyor olabilir örneğin; yada sen bir şey yaparken aksi yönde işi bozan etkenler olabilir, bu durumda sen ya hala başlangıç (orjin) noktasındasındır veya daha da kötüsü başlangıçtan daha da geridesindir;
bir italyan atasözü der ki; çok istemek ile keman çalınmaz. (yani emek ve mesai gerekir.)
devamını gör...

sarhoşken yapılmaması gerekenler

nişanlının ailesinin evine gitmek; çıkacak rezaletin boyutu, evlilik ile ilgili nişanlının ve de ailesinin kararında etki edecektir.
devamını gör...

ankara'nın garip hüzünlü soğuk havası

bedirhan gökçe'nin okuduğu şiirdi, ankara.

ey gidi ankara ey,
beni de kendine benzettin ya,
...
devamını gör...

iz bırakan kitap cümleleri

"ata, ata, atika" (baba, baba, babacığım)
cengiz aytmatov (gün olur asr a bedel)

babası sovyet polisi tarafından götürülen çocuğun babasına son seslenişi, bu söz kulaklarınızda ve hatta beyninizde yankılanır.
sonra bir gün, cengiz aytmatov un babasının stalin tarafından kurşuna dizildiğini öğrendiğinizde; bu romanın cengiz aytmatov un kendi hayat hikayesi olduğunu anlarsınız.
devamını gör...

gereksiz abartılan şeyler

sopranos da bir replik var, tony soprano nin eşi; diyor ki "adamların senin anlattığın saçma şeylere gülüyorlar, sırf sana yalakalık olsun diye" diyor;
bunun benzeri şeyleri, tony nin psikiyatristi de söylüyor.
sonra tony saçma bir fıkra anlatıyor; adamlarının hepsi abartılı bir şekilde katıla katıla gülüyor; içinde yalnızca birisi gülmüyor, diğerlerine bakıyor; tony de o yaşlı adamına bakıyor.

tony nin psikiyatristi diyor ki; "sen bir zorbasın, istediğin her şeyi güç kullanarak alıyorsun, bunu da kendi hakkın olduğunu kabul ediyorsun, direnç ile karşılaşınca önüne çıkan -yasal ya da değil- engeli her türlü geçiyorsun;" gibi

gerçek hayatta da, tony ler var ve biz onlara hep katıla katıla gülüyoruz,
devamını gör...

sen kimsin lan çıkışına verilebilecek en etkili yanıt

bu çıkış karşısında,
ya aynı sertlikte cevap vermek gerekir, ki bu durumda fiziki çatışma kaçınılmaz olur;
ya da, sineye çekip, "ya sabır" deyip yoluna gidilmeli.

hangisi mantıklı, bu hiç bir zaman bilinmez. tarih-se -sa lar ile yazılmaz. burak kut'un şarkısı gibi "yaşanır biter saygısızca" . anlık olur biter, bazı şeyler, veya çoğu şey anlık yaşanır.

kimi zaman kırlangıç misali, belanın altından veya üstünden uçmak lâzım.
kimi zamanda, bal porsuğu misali, kendinin bilmem kaç katı ayıyı alıp kevgire çevirip, o hırlamasını ona iade etmeli.
devamını gör...

gece gelen hayatı sorgulama hissi

gün içinde yaşanılan durumların olayların gece z raporunun çekilmesi;
bazı anların yeniden film karesi gibi gözün önünden geçmesi,
- keşke şöyle deseydim veya yapsaydım.
veya;
- keşke şöyle demeseydim veya yapmasaydım.
belli bir yere kadar bu "günün muhasebesi" iyi olduğu söylenir (psikoloji açısından) fazlası, "geçmişe saplanıp kalmak" olur ki, günü yaşayamayıp, hep geçmişte kalmak demektir.
devamını gör...

okuduğun kitaptan bir alıntı bırak

"izm'ler idrakimize giydirilmiş, deli gömlekleridir!"

cemil meriç- "bu ülke"
devamını gör...

bağcılar'da annesini katleden evlat

sanık avukatının teknik savunması; müvekkilim akıl sağlığı yerinde değil olacaktır. sonrasında adli tıp kurumundan rapor alınacak; yeterli olmayacak bir rapor daha alınacak; neden mi? çünkü ilk raporda kesin bir üye muhalif kalır veya kararsız kalır. sonra bu rapor süreci nerede ise 2,5 - 3 yıl sürer; bu arada sanık avukatı serbest kalmak yani tahliye için zorlarda zorlar.
sonuç maalesef "olan ölene olur" , sanık ya cezasız kalır veya akıl hastalığı kartı ile aramıza geri döner.

çözüm mü;??? akıl hastalarının gerekirse ömür boyu kalacakları bir ceza infaz kurumundan geçer;

"kuzuların sessizliği" veya "ölümsüz" (samuel li jackson) filminde bu tarz ceza infaz kurumları bulunmakta idi; ha birde "guguk kuşu" (jack nicholsan") filmlerinde ki gibi.
devamını gör...

trabzon'da araplardan rahatsız olanlar vatan hainidir

ateşle oynanıyor sanki;

trabzon, da mardin'in a.t. isimli milletvekilinin burnunu kırmışlardı; milliyetçiliği ile nam salmış illerden, ha keza "milli mücadele" döneminde ki yararlılıklarıda tartışılmaz.
"bize her yer trabzon" çılgınlığını da bir yere koymak gerekir.

her şeyin yapilacak seçim/lere endekslenmesi de ayrı bir tartışma konusu. yani bu söz söylendi diye, insanların etkileneceğinin beklenilmesi, çok doğru bir mantık önermesi değil; çünkü seçime kadar daha çok söz söylenir, bu söz seçim tarihinde unutulmuş olur.

ancak; vatan hainliği kavramı; bu kadar basite indirgenmemeli; türkiye de sığınmacılarının bulunmasının türkiye ye ne gibi yararı var??? bu ciddi argümanlarla ortaya konulmalı; eğer ciddi bir argüman konulamıyorsa, birilerinin vatan haini ilan edilmesi çok incitici olabilir.
tabi diyeceksiniz ki, bu raddede incitilmek çok mu önemli.
devamını gör...

avusturya'da tutuklu bulunan sezgin baran korkmaz'ın abd'ye iade edilmesi

türkiye'nin karizmasının çizildiğinin resmidir!!

türkiye de ilgili kişi ile ilgili devam eden bir yargılama bulunurken, abd bu kişiyi kendi ülkesinde yargılamak üzere istemesi ve dahi alması türkiye açısından çok acı bir tablodur.

diyeceksiniz ki, bu olaya kadar türkiye her hukukî olayda gözetilmiş miydi de, bu olay da karizması çizildi???
cevap; evet maalesef türkiye hemen hiçbir olayda hukukî olarak tanınmadı, kendi ülkesinde olan "cemal kaşıkçı" olayında bile yargılama yetkisi zorla elinden alındı. avrupada da yakalanan hemen hiçbir suçlu türkiye ye iade edilmedi, biz hala bu "suçluluların iadesi" anlaşmalarını tek taraflı olarak işletiyoruz, örneğin italya tarafından aranan bir suçluyu yakaladık mı, hemen italya ya iade ediyoruz. avrupa ülkeleri de bize, hemen bir kırmızı kurdele takıyor, "aferin sana türkiye, hep böyle ol" diyor.

tüm bu şartlar altında, avrupa ve amerika ile "mütekabiliyet" ilkelerini tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir, merhum demirel 'in ifadesi ile "ne kadar ekmek; o kadar köfte" demeliyiz.
devamını gör...

kadir şeker'in tahliye olması

adli tıp kurumu olaya yön vermedi!!! bilâkis, olayı içinden daha da çıkılmaz hale soktu!!!

olaya dair çelişkiler;!?

1) kadir şeker, olayında ölen kişinin elinde veya üzerinde; silah (tabanca) veya bıçak bulunmuyor. ancak kadir şeker 'in üzerinde "sustalı bıçak" bulunuyor.
2) sustalı bıçak, ölen kişinin kalbine dik açı ile girdiği otopsi raporu ile sabit; tek bıçak darbesi ile aortu kesiyor.
3) adli tıp kurumu, diyor ki; bıçak kalbe kadir şeker tarafından dik açı ile saplanmışta olabilir; boğuşma esnasında kadir şeker in elinde ki bıçağın üstüne ölen kişi atlamış veya saplanmış olabilir.
bu iki ihtimalli rapor aklıma "robert de niro" nun mafya babası rolünü canlardırdığı komedi filmindeki repliği hatırlattı, replik şöyle idi; "olayın tanığı, kaza eseri kendisini sırtından üç kez bıçaklayarak öldüğü"

kadir şeker, sorunlu ilişkisi olan karı koca kavgasına ilk etapta iyiniyetle müdahale etmiş olabilir. ancak sonrasında, elinde ve üzerinde hiç silâh bulunmayan kişiye karşı sustalı bıçak ile olan eylemi "meşru müdafa" sayılması mümkün değil.

kadir şeker 'in bıçağı açıp ölenin yanına gittiği sırada, ölenin kadına yönelik hiçbir eylemi yok;

diğer taraftan, kadına yönelik şiddet konusu da çok ciddi bir sorun yumağı.

herkesin mahkemenin verdiği karara saygı duyması gerekli; artık bir yerden başlamalıyız, şu saygı konusunda.
devamını gör...

1 temmuz 2022 mesih hasan mezarcı tweeti

bu adamın söylediği sözleri daha önce merhum "muhsin yazıcıoğlu" da dile getirmişti, "arap kültürünü islâm, çıplaklığı çağdaşlık sayan kesimler" vardır diye tespitte bulunmuştu.

diyanet ve bu kurumun icraatları çoğu zaman eleştiri konusu oldu. bu konuda *diyanetin emniyet ile ilgili kitap* konusunda da yazdığım gibi; diyanet inisiyatif alması gereken durumlarda ve konularda, kenarda bekleyip sorunu izleyip, ardından herşey bittikten sonra yorum yapması; ki bu yorum da yarım yamalak olmakta.
diyeceksiniz ki, diyanet bu konularda keskin yorumlar yapamaz, daha itidalli yorum yapmalı, harareti düşürmeli. ben buna tam olarak katılmıyorum; örneğin kurban bayramının yaklaştığı şu günlerde, "tavuktan, horozdan kurban olur" diye fetva veren bir sosyolog un gündem oluşturmasına müsaade ettiler!! buna karşın diyanetten kerli ferli yetkililer çıkıpta "horozdan kurban olmaz!!" gibi bir cümle sarf etmediler; insanlarda gidip "horozu" kurban olarak kesmedi, en azından böyle bir haber çıkmadı. ama diyanet bu konuda sessiz kalmamalı idi.

mesih konusu daha sıkıntılı bir alan, 8. yüzyılda şii (şia) ortaya çıkması ile, 12 imam kültü oluşturulmuş, ve 12. imamın "imam mehdi" olduğu ahir zamanda dünyaya zuhur edeceği gibi bir efsane ortaya çıkmış. şiî liğin kendi içinde mezheplerinde de farklılık göstermekte, ana kol şiî likte "12 imam" inancı yaygınken, "ismailiye" mezhebinde ise "8 imam" inancı yaygındır. (bu konuda "farhad daftary" in "ismaililer tarihleri ve özellikleri" diye bir kitabı var okunabilir.) şiî liğin tüm mezheplerinde "mesih kültürü" hristiyanlaktaki hz isa'nın dünyaya zuhur etmesi ile çok benzeşmektedir. şiî likte, mensuplarına "kerbela" başta olmak üzere çekilen çilelerin sonucunda, "mesih" in dünyaya zuhur etmesi ile, kaos durumunun sona ermesi, gibi efsaneler söz konusu. efsane çünkü, hiç bir dayanağı bulunmuyor, dayanak olarak gittiğiniz son kaynak yine şiî bir âlim tarafından yazılmış kitap oluyor. yani bir paradoks ile karşı karşıyasınız.

twet sahibinin söylediği kimi şeyler insanın duygularını okşasada; bu sözler ortalama bir çok kişi tarafından düşünülmekte ve zaman zaman dile getirilmekte. yukarıda açıkladığım üzere, "mesih" konusu tamamen sıkıntılı bir alan.

bir çok yazıda belirtiğim gibi; kendimizi geliştirmek için okumamız şart.
devamını gör...

bir gün elbet okurum diye kitaplıkta bekleyen kitaplar

roman tarzı kitaplar ne kadar kalın olursa olsun hemen okunur biter. kitaplıkta en çok felsefi ve psikolojik kitaplar bekler, çünkü bu kitaplar roman gibi bir çırpıda okunup geçilmesi söz konusu değildir, o nedenle bu tarz kitaplara başlayıp yarıda bırakmakta söz konusu olabiliyor.
birde çok bilinen ama okunmayan kitaplar; safahat, mesnevi. en fazla basılan, satılan ve belediye gibi kuruluşlarca dağıtılmasına rağmen en az okunan iki kitaptır sanırım. zaten bir kitap parasız dağıtılıyorsa okunma oranı buna karşın düşüyor. insanlarda ki mantık, para verdimse okumalıyım diye düşünüyor.
devamını gör...

ilkokulun vazgeçilmezleri

leblebi tozu ve onunla birlikte satılan akışkan şeker ikilisi;???
şekeri yedikten sonra leblebi tozunu yerseniz, leblebi tozunun boğazınıza yapışması kaçınılmaz. ve buna bağlı olarak öksürmek, bu sırada leblebi tozunu püskürtmek; ama yinede okul önünde satılırdı ve öğrencilerde satın alırdı;
milli bayram günleri satılan "horoz şekeri" ve yine "elma şekeri". şahsen ben horoz şekerini daha çok severdim, elma şekerinin ortasında elma bulunurdu, tahta çubuğun elmaya batırılıp kırmızı renkli şeker kazanında etrafının şeker ile kaplanması. elma şekerinde çoğunlukla, elma kısmı yenilmez, şeker tüketildikten sonra elma içinde ki çubuk ile atılırdı. ama horoz şekerirden gramı zayi olmazdı, dişler ile çatır çatır kırmadan uzun bir dil ile tüketim süreci.
güzel yıllardı, herşey saf ve masumdu; şarkıda da geçtiği gibi "biz büyüdükte kirlendi dünya".
devamını gör...

trabzon'da 254 hafızın icazet merasimi yapması

bu konuda yukarıda tüm yazılanlar doğru ve desteklenesi;
evet gerçekten özgürlük kapsamında olduğunu düşünüyorum.
ancak bir önceki yazarın, tüm yorumuna katılmasamda (örneğin "sözde onur yürüyüşüne" izin verilmesi ile aynı şey değil); herhangi bir konuda okumamamız ile ilgili söyledikleri o kadar doğru ki; inandığımızı söylediğimiz dinimiz ile ilgili en temel kitabı okumaktan aciziz. kuranın 30 cüz e ayrıldığı düşünülürse; her hafta bir cüz de ki kısmı okumuş olsak, 30 haftada tamamını bitirmiş oluruz. ilk okumadan 6 ay sonra bir defa daha okuyacak olsak, emin olun bir çok sure ile ilgili ve bir çok konu ile ilgili çok kapsamlı bilgimiz olabilir. örneğin hz yusuf peygamber kıssası, örneğin hz nuh peygamber kıssası, iftira ile ilgili hükümler, vs direkt kaynağından bilgi almış oluruz. camide geçirdiğimiz kısıtlı zamanlarda kuranın tamamı hakkında bize bilgi verilmesi söz konusu değil, ayrıca camide kılınan namazlarda da buna değinmek mümkün değil. cuma namazlarında okunan "cuma hutbesi" ve yılda sayısı iki olan "bayram namazı hutbesi" nde kuranın bütününden bahsetmek yine çok zor;
sonuç olarak yine okumak zorundayız; kendimiz için ve toplumun genel ortalaması için okumak zorundayız; eğer biz okursak "üzüm özüme baka baka kararır" misali çevremizdeki herkes okuyacak. ilk adımı bizim atmamız lâzım. hadi bi gayret, okumaya davet, okumaya teşvik.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim