checker way yazar profili

-öne atılan cesur abilerin yanında olma genelde onlar en başta ölür ve salak başrol yaşar
-cırtlak kadınlarla takılma onlar ciyaklarken hortlak seni bir anda ham yapabilir.
-perili köşklerde bodrum ve mahzene inme. genelde oradan çıkıyorlar.
-gecenin bir vakti ormanda yürüme. kan alırlar adamdan kaaan
-yaratıklarla dövüşmeye kalkma gördün mü anında fıymalısın
-arkadaş grubunla ücra kasabalara da gitme. illa tatil yapacaksan normal yerlere gidiver
-perili köşklerde seks yapma

fenerbahçe yorumlarının çoğunda haklı ve doğru söylüyor.

ama videoları bir yerden sonra aşırı yoruyor. videolarında taktik ve teknik maç analizi yapmıyor. oyunu ve oyuncuları eleştirerek başlıyor ve sürekli olay ali koç beni çağırdı sonra yüzüme bakmadı ve ben vuruldum gelmedilere varıyor. devamlı yönetimin hataları dilinde ve her an çıldırabileceğinden bahsediyor. devamlı aşırı sinirli ve gergin. devamlı bağırıyor ve olayları çok abartıyor. devamlı negatif. bilmesek fener 2.ligde sanacağız. bunlardan dolayı izlenmiyor bir yerden sonra.

tatlı hayat dizisinde gerçekten döktürüyordu ama sonrasında o ölçüde bir rolünü göremedik kendisinin.

ibrahim büyükak ve benzeri komik olmayan adamlar bile filmler çekti ünlü oldu da bu adam yapamadı hiçbir şey. çoacayip.

köy, köy evi, cin ve ne olduğu belirsiz türlü korkunç varlıklarla dolu olan bir sinema. bunların bir de kentte geçenleri var orada da türlü hortlak ve zebaniler ekrandan falan fırlıyorlar. işin özünde acayip sesler ve onuncu sınıf makyajlarla insan korkutmaya çalışıyorlar. kısacası tam bir shit show.

rafet el romanın meltem cumbul'u götürdüğü sahne epey konuşulmuştu o zamanlar. ulan rafet sen nasıl götürdün onun gibi kadını deyip küfür edenler de olmuştu, melteem senin ne işin var bununla deyip meltem cumbul'a sallayanlar da olmuştu mdksk

malum sahne haricinde denenmemiş yönleriyle özgün bir filmdir propaganda. mesela konusu yönünden bir tarih ve kültür eleştirisi yapar ve sınır kavramını ele alır. ayrıca bakışıyla bile güldüren kemal sunal'dan otoriter ve sert bir sınır görevlisi yaratma fikri ve ortaya çıkan sonuçta yine çok başarılıdır.

sözlükte tanıdığım biri olmadığından aslında hiç kimse.

ama illa seçmek gerekirse misyonu devamlı ama devamlı komiklik yapmak olan kadın yazarlardan emine pir zola olabilir. erkek yazarlardan ise dahlvier ve slife hocam diyebilirim.

o günleri hiç unutmadım.

açelya marketin dergileri koyduğu o köşede uzun uzun dergileri karıştırmak (sanki hangi dergiyi alacağım belli değilmiş gibi) bir alışkanlığımız idi. sonrasında goal dergisini kapıp dingin bir havada eve doğru uzun bir yürüyüş yapardık. ne kadar keyifliydi bir yürüyüştü bu. sırf sahilin tadını çıkarmak için yavaş bir tempoda yürürdük ve yürürken sahildeki apartmanlara takılırdı gözümüz. balkon ve pencerelerinden bize bakan gözlerle karşılaşınca çevirirlerdi kafalarını sanki yakalanmış gibi.

sahil o zamanlar sığ ve sakindi. kaldırım boyunca yanımızdan geçen insanlar da genelde sahilin keyfini çıkartan görece huzurlu insanlar olurdu. bazen tanıdıklarımızı görür ve onlarla kısa bir sohbet gerçekleştirirdik. insanın kendini şanslı hissetmesinin ne kadar önemli olduğunu o günlerde anlamıştım ben. o histi belki de beni mutlu eden ve devamlı sakin kılan.

o sohbetlere için için çok güldüğümü ve küçümsediğimi anımsıyorum. ama sonrasında o insanları bir daha göremeyeceğimizi ve bizim de bir daha görülemeyeceğimizi nereden bilebilirdim ki?

çınaraltını geçerken bakardık yine tanıdığımız kimse var mı diye. özellikle ortancaların olduğu ve yunan sütunlarının yükseldiği yerde otururdu kimi tanıdıklarımız. sonrasında beyaz bahçeye kadar devam ederdi yürüyüşümüz ve beyaz bahçede bir mola verirdik. o molada dergiyi bırakıp atari salonuna giderdim hep. sorgu ve dert yok safi keyif ve huzurla bir günü geçirmek. orada da belliydi hangi oyunu oynayacağım. ondan sonra masaya geri döner ve denize karşı dergiyi karıştırmaya başlardım. zidane'ın real madrid'e yeni transferi fabio cannavaro'nun ayrılık dedikoduları... gazete kağıdı tadındaki o berbat tostları ve kedi çişi benzeri çayları bile özledim oranın ne yalan söyleyeyim.

eve yaklaştıkça gogo ve güven amcayı görürdük bazen. bazen de eski yeşilçam filmlerinde figüranlık yapmış tanıdıkları. neden orada olduğu belli olmayan bir sürü kaliteli insan vardı o yıllarda orada. karmaşanın ülkenin her yerine hakim olduğu yıllarda korunaklı kasabamızda başka bir rüya hayatı yaşıyorduk.

o günlerde bir dergiyi alıp eve yürümek gibi basit bir durum bile bizi mutlu ederken bugünlerde hiçbir şeyden mutlu olmamak devamlı bir memnuniyetsizlik hissetmek çok kötü. hem de giderek artan bir şekilde.

tucker carlson üstadın kanalında olduğuna göre olayın komplo teorisi olması yüksek bir ihtimaldir. kendisi son zamanlarda amerika'nın en medyatik ve sivri dilli isimlerinden birisidir. sık sık karşıt görüşte olduklarına akıl dolu eleştiriler döşer ve olayı bir komplo teorisiyle süslemeyi de ihmal etmez. gerçeği eğip bükmede çok mahirdir. bir ara trump'a oy vermeyeceğini düşündüğünde iblis görünümlü bir varlığın kendisine saldırdığını ve bütün gece boğuştuğunu iddia etmişti. kitlesinin neye inanacağını çok iyi biliyor ve ağzı da çok iyi laf yapıyor herifin. türkiye'deki izdüşümü sanırım cüneyt özdemir ve rasim ozan karışımı olarak düşünülebilir.

gerçek adı nelson de jesus silva olan emekli brezilyalı kalecidir. kariyeri boyunca uzun zaman brezilya liginde oynamış ve 27 yaşında milan'a transfer olmuştu. ilk senesinde başarılı olmayınca bir sene daha ülkesinde oynamış ve sonrasında döndüğü milan kalesini uzun süre korumuştu.

ceza sahası kaleciliği ve yan toplarda belli bir seviyenin üzerindeydi dida. ama bir buffon veya kahn seviyesinde de değildi. bunun da sebebi dida'nın hantal vücudu ve zıplama yeteneklerinin biraz kısıtlı olmasıydı.

-yangın nereden çıkar?
-yangın çıkışından.

bence futbolun bir dönemine damga vurmuş bir futbol efsanesidir kendisi. gerek rakip analizi kabiliyeti gerekse scouting yeteneğiyle bunu başarmıştır. başarılı dönemlerinde oynattığı futbolu bir türlü beğenemesem de bu böyleydi. egosu ve ukalalığı da bu yüzden uzun zaman haklıydı.

ama neredeyse on senedir o prime dönemindeki patlayıcı enerjisi ve hırsı yok. artık doymuşluk mu, emekli modu mu, devri geçtiğinden mi, futboldan mı bıktı bilmiyorum ama gelinen nokta maalesef bu. türkiye'ye gelmesi de bence büyük bir hataydı.

eski hali daha güzeldi. sabahları şimdilerde ahaber'de sabah programı yapan erkan tan çıkardı. sonra gezi programından, antin kuntin programlara çeşit çeşit programlar yayınlanırdı. bazı senelerde yabancı liglerin yayın hakları alınır ve maç gösterilirdi. akşamları mutlaka b kalite isimsiz filmler konurdu. nedense hiç sekmezdi bu. film sonrası hafta sonları göktuğ sevinçli'nin spor programı veya o sezon yayına konulan talk showlardan biri olurdu. evet kanal küçüktü, prodüksiyon sınırlıydı ama güzeldi.

acun satın aldıktan sonra kanal yaldızlandı ama aslında birkaç pahalı yapım harici kanalda içerik yok. altı ay survivor ve panoramalar, altı ay masterchef, arada o ses türkiye ve akşamüstü yemekteyiz ile dönüyor kanal. bunların her biri artık 10-15 senedir ekranda olduğu için acayip tekrara düşmüş durumda ve o gün dizisi olmayanlar haricinde çok az seyirci çekiyor. yeni içerik falan gelecek falan deniyor ama adam gidiyor çarkıfelek, passaparola, ben bilmem eşim bilir ve bu tarz benim gibi yıllar önce ömrü dolmuş formatları ısıtıp ekrana getiriyor. bence demirbaşlar hariç olmamaya başladı acun'un kanal sahipliği.

sakallı biri olarak kestaneyi çizdirmeyeceğim demek. buna çok sevindim ve şu anda koşarak kutlama için pasta almaya gidiyorum.

aynı olayları ve duyguları yaşadım yıllar önce. allah rahmet eylesin ve başın sağolsun.

bence milf dönemi çok ama çok iyiydi. sonrasında ise gerçekten bitti.

ilginç etkileri olan bir gösteri. içerikten çok yankıları nedeniyle tabii.

birincisi kayıt insanları doğrudan komiklik yapmaya teşvik ediyor ve alttaki yorumlar daha komik oluyor. ikincisi önce yahu kardeşim bu ne deyip atarlananlar biraz sonra yumuşayıp gülmeye başlıyorlar. üçüncüsü ve en absürtü kültür sanat aşığı insan olun biraz bir anda o ciddi havasından sıyrılıp entryde stand up yapmaya başlıyor ve kayıttakinden daha çok güldürüyor.

bunların hepsine istemeden sebep olman da ayrı bir mucize.

ayrıca bence de podcast bu. stand up değil.

eski liverpool ve leeds united santraforuydu kendisi. tam britanya ekolü golcüsüydü. teknik, pırpır ve bitiriciydi. ama işin fizik ve hava hakimiyeti konusunda mesela bir klose değildi.

karakterini severdim ben bu adamın. yeri gelir liman işçilerinin sesi olur, yeri gelir kendisine yöneltilen paparazzi eleştirileri ile dalga geçer, kimi zaman da kokocu olmadığını ispatlamak için gol attıktan sonra ceza sahası çizgilerini koklardı. günümüzde sahalarda pek görülmeyen renkli karakterlerden birisiydi fowler.

iyi ebeveyn olabilecek insanlar çocuk yapsınlar ve ortaya sağlıklı bireyler çıksın da artık 2389 yılında nüfusumuz ne olur onu bilemem. önemli olan nicelikten çok nitelik.

yoksa zaten o zamanı biz göremeyiz. hatta o yıllara kadar ben dünyaya üç kere insan, iki kere meksika kedisi, birkaç kere kulaklı kertenkele ve birkaç kere de madagaskar fili olarak gider gelirim. çok uzun bir zaman bu.

fay sanki 31 çekiyor babam afedersin doymadı bir türlü.

sismik mabadımın hissetmediği debbbremdir.

korku filmlerinden yaşayan ölülerin dönüşü korku-komedi olsa da korkuturdu çok. yine alien serisi ve predator halloween falan da öyle. palyaçoların seri katil olduğu filmler de epey korkuturdu. etkisi sürerdi bunların birkaç gün o çocuk kafasıyla.

bir de seks filmleri vardı. temel içgüdü sansürsüz olarak tvlerde cirit atarken o yaşta vay aliminyum dedirtmişti. bir de showtv'nin haftanın belirli günlerinde yayınladığı erotik-pornolar olurdu ama emmanuele 9/11 gibi kült işler değil de böyle b kalite filmler. onların bazıları da yine vaaay beee dedirtmiş ve fena etkiler bırakmıştı. sonra digitürk 2000'li yılların başında üyeliğin bilmem ne senesi diye kalkmış bir ay adult kanallarını ücretsiz yapmıştı bize. orada da paprika filmi epey aklımda kalmıştı. kimin kimi düdüklediği belli olmayan cins bir erotik komediydi bu da.